• bu aralar cinnet geçirip ana haber bültenine konu olursam nedenidir, na buraya yazıyorum.

    nasıl bir olay bu kardeşim? nasıl bir insan kazıklama furyası bu? sağlam adamı dert sahibi yapan yerler bunlar.

    doktorların çalıştıkları hastaneye aylık belli bir miktar gelir getirmekle yükümlü olduklarını hepimiz biliyoruz zaten. ama bu kadar göstere göstere de yapılmaz ki, kardeşim.

    siğil aldırmaya doktora gidersin. eli değmişken iki minik et beni de yakmak ister. faturalamada farklı kapsama girdiğinden normalde muayene parası verip çıkacakken bir anda çoklu operasyon olur. cart diye 500 tl çekerler sigortandan. e kardeşim bari bana haber verseydiniz bunu yaparken? ya sigortamda sorun çıksa ne olacak? durduk yere ayak üstü net asgari ücreti eline saymak zorunda mıyım?

    bir diğerine gidersin. daha 3 hafta önce yaptırdığın ve sonuçlarını sunduğun kan tahlilinin sonuçlarını okumaz. iki test daha ekleyip aynısını bi daha ister. hayır, günle değişen bir durum olsa anlarım da bildiğin en sıradan kan testleri bunlar. e adam koca profesör olmuş diye sesini çıkartmaz testleri yaptırmaya kalkarsın. çalıştığı hastaneye testlerin ücretini sorduğunda 1600 tl hesap çıkartır. sağlık sigortasına indirimiyle 960 tl (buna da ayrı kılım. sana ayrı bana ayrı hesap.). üç kuruşluk bir şeye bakmak için bu kadar para mı verilir, deyip dellenip çıkıp üç adım ötedeki laboratuvarda bunların 200 tl'ye yapıldığını öğrenince iyice delirirsin. bildiğin adi kan testi bi de. hani ekstra bir konfor filan sağlamıyor hastane. altı üstü kanını alacak, testini yapacak.

    ay delireceğim! kimse yok mu bunların başında kardeşim?

    aynı çay belediye tesisinde 1 tl iken, bilmem hangi boğaz sefalı yerde 10 tl olabilir. serbest piyasa ekonomisi nihayetinde. ama hastane, özel de olsa kamuya bağlı da olsa bir kamu hizmeti sunuyor öyle ya da böyle.

    birileri bir şey yapsın yahu!

    not: boş bir vaktinizde türk borçlar hukukundaki gabin kavramını inceleyiniz.
  • karşı olduğum kurumlar. söz konusu sağlıksa eğer herkesin eşit olması gerekir. biri parası olmadığı için toz içerisindeki koridorlarda saatlerce sıra bekleyip doktora görünebilmek için uğraş verirken, diğerinin parası olduğu için sağlık hizmetini rahat rahat ve en modern koşullarda görebiliyor olmasını kabullenemiyorum. hele ki çocukların böyle bir farka maruz kalması gerçekten içimi acıtıyor. o yüzden herkes eşit koşullarda sağlık hizmeti alsın. ya gelir ayırımı olmaksızın hepimiz devlet hastanelerinde doktora görünebilmek için uğraş verelim ya da devlet en asli görevi olan sağlık konusunda üzerine düşeni yapsın ve herkese en azından özellerle arada bu kadar uçurum olmayacak şekilde sağlık hizmeti alma şansı sağlasın. bilen bilir.. sağlık bu, başka hiçbir şeye benzemez.
  • para var huzur var ile nerde çokluk orda bokluk atasözlerinin gerçekliğini teyit etmek istiyorsanız önce özel hastaneye, sonra devlet hastanesine ameliyat/doğum vs gibi acil bir durum için gitmeniz yeter.

    özel hastanede ameliyat olup devlet hastanesinde tahlil/kontrol yaptırmanın nesi yanlış? buna anlam verememek için sanırım hiç hasta yahut ameliyat olmamış olmanız yeter. çok doğudan falan bir örnek vermeyelim, bursa zübeyde hanım doğumevinde, hastaların kullandığı klozetin kapağı yoktu mesela. burada yatan kadınlar ya yeni doğum yapmış, ya da rahminden ciddi ameliyatlar olmuş kadınlar. ve buradaki klozetin kapağı yok. her yan pislik içinde. çoğu devlet hastanesinde de durum bundan pek farklı değil. bu ortamda ameliyat olmak istemeyen insanlar pek tabii ki kredi çekip borçlanarak gidip ameliyatını özel hastanede hijyenik koşullarda oluyor. içi rahat ediyor. benim ablam florance nightingale'de doğum yaptı, yemin ederim kaldığı odanın banyosu benim evimden güzel asdfghgfsd telefon edip ne yiyeceksiniz diye soruluyor, saçmasapan, tatsız tuzsuz hastane yemekleri de değil. hastanede bulunduğumuz süre içersinde bin defa memnun musunuz, bir isteğiniz var mı, bir şey lazım mı diye geldiler. hiçbir zaman "serum bitti, ilaç saati geldi" diye hemşire/doktor aramak zorunda kalmadık. devlet hastanesinde "hastanın serumu bitti" diye üç katta hemşire ararsınız bu arada. başıma geldi ordan biliyorum.

    benim babam ssk samatya hastanesinde öldü. hani savaş ay'ın her gün kapısında bir skandal haberi yaptığı dönemlerde hem de. babam şok geçirirken hemşire "doktor bey uyuyor şimdi sırası değil çağıramam" dediği için hem de. o uyuyan doktorun yedi sülalesinin göz kapaklarını sikeyim ayrıca. şimdi gene sinirlendim durduk yere.

    neyse, ciddi kanser, kalp vs ameliyatı olmak için devlet hastanelerinde koşturunca anlarsınız dediklerimi. insanlar özel hastanede doktorları çok iyi yahut çok zenginler diye ameliyat olmuyor. özel hastanede insanlar sadece sağlık hizmetine değil, insanca koşullarda sağlık hizmetine para veriyorlar. sokak ortasında bayılıp bir ambulansla kendinizi samatya hastanesinde, kolunuzda serumla kendinize dinlenecek sedye ararken bulduğunuzda anlarsınız insanların neden özel hastaneye gittiğini. aynı hasta sen jorge hastanesinde koluna iki hemşirenin girdiği, huzurlu, sessiz bir ortamda, temiz çarşaflarda müşahade altında tutuluyor. kent hastanesinde başında acil doktoru nöbet tutuyor. devlet/üniversite hastanelerinde görsün iye kapısında yattığınız profesörler, bak profesör diyorum, özelde sizin tansiyonunuzu ölçüyor.

    tetkiklerin nerede yaptırıldığının pek bir önemi yok bana göre. ancak onları yorumlayacak, opere edecek kişi çok önemli. aynı tahlilde birinin göremediğini başkası görüyor. sende böbrek yetmezliği var ölürsün bilmemne cart curt diye hastasını korkutan uzman hekimler de gördüm. aynı tahlillere bakıp "sende çok bişey yok dikkat edip şunları yaparsan sapasağlam olursun" diyen profesör de gördüm.

    he burda özel hastane çok mu güzel? hayır değil. çünkü bu üstün! hizmetlerini size fahiş fiyata satarlar. acıbademde tek bir enjeksiyon için 27 lira ödeyip üstüne 10 lira da valeye verdiğimi bilirim. bir tane iğne. üstelik enjektörümü falan da götürmüştüm yanımda. nasıl içime oturdu anlatamam, bundan sonra ölsem acıbademe gitmem çok büyük konuşmayım tabi de asdfghgfdsd insanları insanca davranmakla kandırıp kazıklıyorlar. özel sigortan varsa sömürüyorlar. doktorlarına pislik gibi davranıyor, doktorlarının müşteri çekmesini istiyorlar. bakın "müşteri çekmek" kavramından bahsediyorum.

    kısacası çocuklar, allah kimseyi sağlığından etmesin. ama aynı hizmeti daha insanca koşullarda almayı her zaman için tercih ederim. param yoksa da kapı gibi sgk var ulan der gider devlet hastanesinde sıramı beklerim bu arada. sadrazamın sol taşağından inmedik yani. bırakın artık bu saçmasapan şeyleri. tabii ki boşu boşuna kimse götünü özel hastanelere siktirmeye meraklı değil. allah göstermesin ama, başınıza gelirse anlarsınız.
  • vakti zamaninda birinde calismisligim olan ticarethane. o zamanlar ki; en cok izlenen sabah kusagi programinda surekli reklami donen, bircok polikliniginde muayene ucreti almadan hasta kabul edilen bir hastane idi burasi. neyse efendim, lafi uzatmayayim; bu hastanenin kardiyoloji bolumunde insanlara holter** baglamakti benim gorevim. ise basladigimda kimse hangi renk kabloyu insanlarin neresine takmam gerektigini soylemedi bana. kendi imkanlarimla yutubdan filan isimi nasil yapmam gerektigini ogrendim. bu sirada 1 gun boyunca kablolari yanlis yerlere bagladim haliyle. kalp pili takili insanlarin vs farkli muamele gormesi gerektigini deneme yanilma yoluyla ogrendim. bilen bilir, yaptigim her isi ciddiyetle yapan bir insanim aslinda. hastanenin bana hicbir egitim vermeden insanlarin tedavi seklini belirleyecek aletlerin kullanimini benden beklemesi benim icin sikinti degildi. kendi cabamla isim konusunda kendimi egittim. mesaimin ikinci gunu her halti biliyordum cok sukur. fakat sorun burada bitmiyor. aletler arizali. sarjli pil kullanmama ragmen pili biten, kaydi yarida kalan aletler mi dersin, hastane deposu elektrot yollamadigi icin randevusunu iptal etmek zorunda kaldigim hastalar mi dersin, hic kayit yapmayan aletler yuzunden defaatle cihaz taktigim hastalar mi dersin... hepsini gectim, butun her sey yolunda gitse dahi bazen veri aktarimi yaptigim cihazlar bozulurdu, sonucu cikaramadigim gibi bir de cihazin butun hafizasini silerdi. simdi boyle uzun uzun yazinca da sanki "benim yaptigim is olmasa hepiniz olurdunuz lan" der gibi bir izlenim olusuyor insanda. fakat soyle soyleyeyim, buradan cikacak sonuclar sizin kullanacaginiz ilaclari, gecireceginiz operasyonlari vs etkiler. yanlis teshis konulmamasi adina duzgun veriler toplanmasi gerekir. fakat burada yazdigim gibi bu hastane ne personel egitimine, ne cihaz kalitesine, ne de hastanin bekasina onem vermektedir. bunlar zamaninin* en iyi ozel hastanelerinden birinde, benim bizzat yasayarak sahit olduklarim. bir de bilmediklerimiz var ki ruh sagligim acisindan inanin merak etmiyorum.

    simdi benim cok da gerekli olmayan, daha dogrusu sonucu ne cikarsa ciksin kararimi etkilemeyecek olan bir test yaptirmam gerekiyor. bu testi devlet hastaneleri yapmiyor. ya ozel hastaneye, ya da universite hastanesine gitmem gerekiyor. yasadigim yerin anakaraya baglantisi gemiyle 2 saate yakin suruyor. ustelik poliklinik randevulari dolu. randevu alabilecegim tarihte de test yaptirmam gereken sure dolmus oluyor. universite hastanesini mecburen eledik. ozel hastaneleri de, fiyat politikalarini hic mevzu bahis etmiyorum bile farkindaysaniz, yukarida yazdigim seylerden dolayi tercih etmiyorum. neticede gidecegim hastane bi florans naytingel, bi acibadem ya da bi amerikan hastanesi degil. guvenemiyorum dolayisiyla.

    ozet olarak, saglik sistemimizin agzina tukuruyum. ozel hastanelere iffet tiviti'mi dahi emanet etmeyecegim.

    sevgilerle.
  • sessiz sedasız ama tam gaz yapılan düzenlemelerle, adı belli çok özel bazıları hariç aralarında 6 ay daha ayakta kalmayı başaracak bir tanesi yoktur.

    tabi first lady'lerin ortaklaşa alıp durduklarını saymıyorum. onlar küçük küçük, ege kıyılarında bodrum'dan, çanakkale'ye kadar uzanıyorlar, hastane de sayılmazlar hem, çoğu küçük polikliniklermiş...

    bir de bu zevat için "eşlerini çalıştırmıyor" demezler mi?

    edit: hala hastane adı verip hepsi yerinde duruyor diyenler oluyor. satın aldıklarının tabelalarını değiştirmiyorlar da ondan yerinde duruyor gibi görünüyor batan-batırılan hastaneler...
  • katkı payları sürekli artırılan sağlık kurumları. a sınıfı özel hastanelerin sağlık hizmetlerinden alacağı fark ücreti birkaç gün önce % 70’ten % 90’a çıkarılmıştı, dün de b, c ve d sınıfı özel hastaneler ile vakıf hastanelerinin alacağı farklar arttırıldı. kaynak
    sağlıkta dönüşüm projesinin yegane amacı özel hastane zincirlerinin kurulup büyütülmesi ve gerekli işgücünü sağlayacak düzenlemelerin yapılmasıydı. bugün artık hedeflerin çoğuna ulaşıldı, bireysel çalışması önlenen hekimler artık bu kurumların ücretli çalışanı, sgk bütçesinin her yıl neredeyse yarısı özel hastanelere aktarılıyor, kapıdan giren hasta bol sıfırlı faturalarla karşı karşıya kalıyor. ama yetmiyor... bu doymak bilmez canavarı yaratanlar onu doyurmak için daha çok artıracaklar katkı paylarını.
  • rahmi turan bugünkü yazısında çarpıcı biçimde ele almış, aslında bilinenleri :

    "hastaneler ticarethane oldu!

    bazi olayları duydukça tiksiniyorum. birçok hastane artık ticarethane gibi!

    ölecek hastaya umut verip kandırarak zorla ameliyat ediyorlar, sonra da hasta ölüyor tabii... ve suçu tanrı’ya yüklüyorlar: “ne yapalım, kader! allah öyle istedi!”
    insanları, insan değil, mal olarak, meta olarak görüyorlar. bazı özel hastaneler, doktorlara “haftada kaç ameliyat yaparsın?” diye sözleşme imzalayarak iş veriyor.
    ¡ ¡ ¡
    bir arkadaşım, yakını olan bir doktorun uzun süredir işsiz olduğundan yakındı. sebebi, o doktorun, hipokrat yeminine sadık, düzgün, dürüst bir kişiliğe sahip olması...
    hastaya, ihtiyacı olan işlemlerin dışında hiçbir şey yapmıyormuş... oysa, hastanın bir-iki aspirinle geçecek önemsiz bir baş ağrısı bile olsa, kafatasının röntgeni çektirilmeli, tomografi yaptırılmalı, idrar tahlili, kan tahlili, elektro gibi işlemler de ihmal edilmemeli!
    doktorun, çalıştığı özel hastaneye mutlaka para kazandırması gerekiyormuş!
    o doktor, “ben insanıma böyle kazık atamam, neye ihtiyaçları varsa onu yaparım” diye ısrar edince, her yerden kapı dışarı edilmiş!
    uzun zamandan beri, hemen her gün öyle şikâyetler geliyor ki, değil bu sütuna, kitaplara bile sığmaz! zavallı insanlarımızı, çaresizliklerinden yararlanıp, kaz gibi yoluyorlar!
    bu arada, sağlam, düzgün doktorlarımızı ve hastanelerimizi tenzih ederim. hepsi değil ama önemli bir bölümü maalesef yukarıda anlattığım gibi...
    ¡ ¡ ¡
    size, iki yıl önce kendi başımdan geçen bir olayı anlatayım. o günlerde “bu kişisel bir meseledir” diye düşündüğüm için yazmamıştım. aradan iki yıla yakın zaman geçti. benzeri şikâyetler artınca, anlatmam gerektiğine karar verdim.
    eşim emel’in ablası, yani baldızım yücel suarık hastalanmıştı... durumu çok ciddiydi. bünyesi o kadar zayıftı ki, ben onun “ağır bir kalp kapakçığı ameliyatını” kaldırabileceğine inanmıyordum. birçok tanıdık doktor da aynı şeyi söylüyor, sadece ilaç tedavisi öneriyordu.
    bu arada, ünlü bir profesör doktor ve lüks bir hastane adı verdiler. adlarını özellikle yazmıyorum, çünkü amacım onları yerin dibine batırmak değil, insanlarımızı uyarmak!
    ¡ ¡ ¡
    kalkıp gittik. ünlü doktor, güleryüzlü bir profesördü... kimliğimi açıklamadım. gazeteci olduğumu söylemeyi sevmem. tüm incelemelerden sonra baldızım yalvaran gözlerle bakarak “umut var mı doktor?” diye sordu. doktor kendinden emin ve inandırıcı bir ses tonuyla:
    “ne demek umut var mı? hemen ameliyat yaparız, bir hafta sonra sapasağlam taburcu olursun, onuncu günde seninle diskoya gidip dans ederiz!” dedi. güçlükle konuşan hasta “sahi mi doktor? iyileşir miyim?” derken, fersiz gözlerde ümit ışığı parladı.
    ben, hastanın durumunun umutsuz olduğunu görüyordum ama “herhalde doktorun bir bildiği var” diye düşündüm. o kadar emin konuşmuştu ki, inanmamak elde değildi.
    hastane görevlileri “ancak” dediler, “doktorun ameliyata girmesi için veznemize hemen 8 bin 500 lira yatırmanız lazım! peşin para olmazsa ameliyata girmez! doktorun parası nakit yatacak, kredi kartı olmaz! diğer masrafları sigortanızdan alacağız!”
    bulup buluşturup doktor parasını nakit olarak yatırdık!
    ¡ ¡ ¡
    ameliyat yapıldı ve hastamız öldü!
    hiç şaşırmadım! böyle olacağını biliyordum zaten ama ah o umut yok mu?
    koskoca profesör doktor, kendisine ve hastanesine para kazandırma uğruna yalan söylemiş ve hastayı resmen aldatmıştı! o ve onun gibiler insan hayatını “ticari bir meta” olarak görüyordu. özel lüks hastanelerde tek amaç maddi kazanç sağlamak mıdır?
    para kazanma hırsının bütün değerleri yok ettiği günümüzde her şeye rağmen insanlık ölmemeli! fakat ne çare ki birçok yerde doktorluk mesleği de tüccarlığa dönmüş! "

    http://www.hurriyet.com.tr/….asp?yazarid=228&gid=61
  • bir özel hastane çalışanı olarak uyarıyorum ellerine düşmeyin çatır çutur sikerler.
  • bildigin pavyona donmuslerdir.

    kafalarina gore hesap cikarmalar, ortalikta hesaba itiraz edenler, onlarla tartisan garsonlar-pardon veznedarlar demeliydim-, muhasebeyle gorusup hesabi dusurtturenler. bu ne amk?

    burdan yakayi kurtarinca da bitmiyor. eczaneye gidince de ayrica bir muayene ucreti cikiyor.
    "- e ama beni az once siktiler zaten?" deseniz de kar etmiyor. pasa pasa onu da odettiriyorlar.

    (bkz: amlarina koyayim onlarin cok ayip ediyorlar)
  • çok severim ama pahalı oluyor. o yüzden bazen kantininde çay içip eve dönüyorum. en iyi yanı da sebillerdeki suyun bedava olması.
hesabın var mı? giriş yap