• kadınlara gururlu olmayı muştularken erkeklere hiçbir şey öğretmeye kalkmayan filmdir.gururlu olun.aşkınıza istediğiniz biçimi vermek için saldırganlaşmayın,camille claudel'i delirten kaderi falan unutmayın.
    karen blixenin romanlarından ve otobiyografik anlatılarından derlenmiş olan bu film romantik gidişatı bozmamak için bazı can alıcı detayları atlayıvermiş,örneğin karenin frenngiyi ilk kocasından değil, babasından kaptığını ve babasının filmde de geçen intiharının sebebinin frengi teşhisi olduğunu. bu noktada penisilin için alexander fleming'e teşekkür edip devam ediyoruz:bu kadın frengi yüzünden rahminden olmamıştır.hatta robert redford'un canlandırdığı peter pan zihniyetli heriften birkaç kez hamile kalmış ve düşük yapmıştır. son olarak,oyun bahçesi peşindeki avrupalıların,hani amerikayı kölelik yüzünden kınayan afrikalılar,zencileri evlerine getirmek yerine afrikaya gidip kıta halkını doğrudan kendi topraklarında köleleştirdiğini görüyoruz.topraklarında yaşamaları karşılığında afrika kabilesini köle olarak kkahve tarlasında kullanan karen,gitmeden onlara yer bulmak için bölgenin emperyalist valisinin önünde diz bile çöküyor, gerçekten iç kurutucu bir sahne. sen köle olarak kullanırken iyiydi ama.afrikada yediği bokları gördükten sonra,o aslanların robert redfordun canlandırdığı avcılık meraklısı karakterin mezarına saygı duruşuna değil işemek için geldiğini anlamak bence zor değil, karen niçin ısrarla anlamıyor bilemiyorum.
  • --- spoiler ---
    ayrilik duygusunu mukemmel sekilde veren ince islenmis bir film. dunyanin gecici bir mekan oldugunu ve bu mekanin sahibi olmadigimizi, kendimizden baska bir kimsenin de sahibi olamayacagimizi soyluyor. film diyoruz oysaki yasanmis bir hayat oykusu temel alinmis. herkesin hayati kadar gercek aslinda.

    film ozgur ruhlu bir kadinin afrika'ya gelmesi ve gelirken o an icin kolaylik olacagini dusundugu bir adamla evlenmesiyle basliyor. kadinin parasiyla kurulan evlilik, erkegin unvaniyla asalet kazaniyor ve iki arkadasin yasamina donusuyor. arkadasliktan ote degil, beri de degil. ulkemiz standartlarinda iyi bir evlilik dahi sayilabilir. derken yine baska bir ozgur ruhlu denys isin icine giriyor ve kadinin ozgur ruhunun altinda, denys'le beraber bir gelecek dusleyen evcimen bir kadin gelismeye, buyumeye basliyor. aynen ektikleri tutup tutmayacagi belli olmayan kahve agaclari gibi yavas yavas buyuyen evcimen kadin ruhu, sonunda benligini ele geciyor. ozgur ruhlu ve bagimsiz denys ile kadinin catismasi basliyor. neden benimle evlenmiyorsun konulu 1 kadin 1 erkek dizisinin ana temasini olusturan cekisme ile ayni cekisme. hayat her yerde, her zaman da ayni.

    sonucunda kadin ve adamin ayriliklari ani oluyor, kadinin cifligini kaybi ani oluyor, afrika'yi bir daha gelmemek uzere terki de ani oluyor ve ogreniyoruz ki her sey aniden degisiverir bu dunyada! (cok degisik) seyirci alistigi ve guzelligiyle sersemledigi afrika'nin terkiyle, alistigi ve mutlu olsunlar diye icten ice bir beklentiye girdigi streep-redford ciftiginin ayriligiyla hayatin keskin virajlarini ensenin kokunde, kalbinin bir kosesinde duyumsuyor. iste bu filmin basarisi gorsel etkiyle, yazarin yazdigi ve yasadigi duygu durumuna insani eristirebilmesi.

    filmde meryl streep'in ucaga bindigi sahne mutluluk kavramini resmetmek icin, mezarina atilamayan toprak da ayrilik olumden daha zor demekti. denys'in acik havada yaktiklari atesin basinda evlilik meselesiyle ilgili soyledikleri de evlilik fikrinin ne kadar farkli algilandigina yonelik bir vesikaydi.

    tum bunlarin sonunda aklima bir de su geldi, gandi'nin bati medeniyeti hakkinda soyledigi su soz var:

    reporter: what do you think of western civilization?
    mahatma gandhi: ı think it would be a good idea.

    bu filmdeki ilkel imkanlarin ne kadar guzel iletisime ve kisisel gelisime yol actigini hissettim.

    gazeteci sorsun: gunumuz iletisim ve etkilesim imkanlari hakkinda ne dusunuyorsunuz?
    fil : gunumuzde iletisim mi var?

    film 1913-1931 arasindaki kenya'da bulunan insanlari anlatti. iletisim neymis, kisisel gelisme ve buyume nasil olurmus hatirladik!

    --- spoiler ---
  • yürek yazinin en bicaksirti atlasinda karsilasan iki özgür ruhun öyküsü.

    hicbir sey olmuyor gibi geliyor önce filmde. ama bittiginde bir bosalma ani...kapip koyveriyorsunuz karakter denen o cözümü imkansiz bilmeceler yumagi önünde. sadece kabullenmeli mi sorusunun cevabi bir kez daha evetlesiyor.

    bir tutam afrika tozu büyülüyor sanirim insani. askin anlamina egilmeye meyilliler icin ilac gibi gelir, mümkündür.

    bazen bir insanin ismini söylemek, en güclü sarilmalardan daha etkilidir.
  • --- spoiler ---

    aidiyet temalı film. yerlilerin topraklarıyla olan aidiyet mücadelesi, karen'nın bir erkeğe ait olma çabası, denys'in ve bror blixen 'nın ise aitlik duygusundan kaçışını ve reddedişini izliyoruz filmde. film ait olma duygusunun insanın doğası gereği olduğunu ve buna karşı çıkanların var olamayacağını söylüyor. denys'in ölüşünü bunu reddedişine bağladım ben izlerken. karen'ın afrikada hayal ettiğini bulamaması da aslında afrika'ya değil danimarka'ya ait oluşundan. bu yüzden iyileşmek için de danimarka'ya gitti yeniden başlamak için de.
    --- spoiler ---
  • "dünya, biz çok uzakları görmeyelim diye yuvarlak yapılmış"
  • en iyi film ve en iyi yonetmen da dahil olmak uzere 7 oskar kazanmis olan film.
  • sydney pollack yonetimindeki, robert redford ve meryl streepin oynadigi 1985 yapimi film. film isak dinesin'in hatiralarindan esinlenmistir. danimarkali bir hatunun afrika'daki hayatini anlatir, super afrika manzaralari vardir.
  • "tanrılar cezalandırılman için dualarını yanıtlar" ("when the gods want to punish you, they answer your prayers." ) lafını barındıran film... defalarca izleyip durduğum halde ilk defa duyuyor gibiyim..
  • roald dahl 'ın going solo kitabında en sevdiğim kitap diye bahsettiği kitaptır. aynı zamanda the catcher in the ryedaki baş karakter holden caulfield 'ın da en sevdiği kitap olması dikkatimi çekmiştir.
  • insanın içine işleyen, harikulade film müziğini rahmetli john barry bestelemiştir.
hesabın var mı? giriş yap