• ayrica the divine comedy adli leziz grubun 2004 yili absent friend albumunden leziz bir parca. sozlerini yazmadan tam olmaz derseniz ahanda burda:

    our mutual friend

    no matter how i try,
    i can't get her out of my mind
    and i when i sleep i visualize her.

    i saw her in the pub,
    i met her later at the nightclub.
    a mutual friend introduced us
    we talked about the noise
    and how its hard to hear your own voice
    above the beat and the sub-bass.
    we talked and talked for hours,
    we talked in the back of our friend's car
    as we all drove back to his place.

    on our friend's settee,
    she told me that she really liked me
    and i said: "cool, the feeling's mutual."
    we played old 45s
    and said it's like the soundtrack to our lives
    and she said: "true, it's not unusual."
    then privately we danced
    we couldn't seem to keep our balance
    a drunken haze had come upon us.
    we sank down to the floor
    and we sang a song that i can't sing anymore
    and then we kissed and fell unconscious.

    i woke up the next day
    all alone but for a headache.
    i stumbled out to find the bathroom
    but all i found was her
    wrapped around another lover.
    no longer then is he our mutual friend.
  • (bkz: john reese)
  • ithaki yayınları "müşterek dostumuz" adıyla yakın zamanda aslı biçen'in çevirisiyle yayınlamıştır.
  • sozleri okumaya basladigimda 'aa ne guzelmis eheh' diyerek gulerken son paragrafta 'haydaa vay ayi' dedirten sarki.
  • charles dickens'ın 1865 senesinde yazdığı tamamlanmış son romanıdır.

    kitap, uzak bir ülkeden eğitimini tamamlamış olarak babasının yanına dönmek üzere olan karakterimizin cesedinin bulunmasıyla başlar . sonra inanılmaz gelişir. okuduğum zamanlarda beni oldukça etkilemiş bir romandır.

    her ne kadar ana karakter olmasalar da eugene wrayburn ve mortimer lightwood romanın bence en ilgi çekici karakterleridir hatta sürdükleri yaşam tarzı beni seneler boyunca etkilemiş belki şu andaki durumum da olamama yol açmıştır.

    bu iki karakter o kadar güzel işlenmişti ki kitapta yıllar sonra aklımda ana karakterin değil bu ikisinin adı kalımıştır o kadar yani.

    kesinlikle okunması gereken bir klasik.
  • wordsworth classics tarafından yayımlanıp dharma yayınları` :valla bak gene` tarafından türkiye'ye de getirilen, charles dickens'ın ölmeden birkaç sene evvel yazdığı son romanı.

    ayrıca lost'ta desmond david hume karakterinin üzerine titreyip canından çok değer verdiği tek eşyası sanırsam.
  • ithaki tarafından aslı biçen çevirisiyle iki cilt halinde yayınlanan charles dickens romanı. öncelikle allah aşkına şu kitabı düzgün editleyin, kontrol edin. bir sürü harf hatası vardı. örneğin, “karışık” kelimesi “kanışık”, “anımsatan” yerine “amımsatan “ tarzında bildiğin harf hatalarıyla doluydu ve çok sinir bozucuydu. birinci ciltte fazla değildi ama ikinci cildi sinirlerim zıplaya zıplaya okudum. bir de “ahçı” yazmışsınız pes! yani siz de “aşçı” kelimesini bilemeyecekseniz mesleği bu olmayan vatandaşa ne diyelim. bu aşçı olayı asla baskı harf hatası değil, bildiğin cahillikten. utanın kendinizden ve düzeltin. o kadar fiyat biçiyorsunuz kitaplara, bari düzgün yapın şu işi. hem yazara saygısızlık hem de okura.

    neyse sakinim. charles dickens muhteşem bir insan. yazarlığından önce insanlığı geliyor evet. ön sözde sayın tuncay birkan sunum yapmış. böyle sohbet havasıyla ders anlatışı arası bir sunum, arada da aniden akademik bir toplantıda hissediyorsunuz kendinizi. çok beğendim. sonda charles beyin notu da çok keyiflendirdi, özellikle kibar kibar meramını dile getirirken “ buna benzer salakça ifadeler...” diyerek dan diye konuşunca çok güldüm. normalde bu tarz kelimelerin kullanılmasından hoşlanmam ama o kadar güzel ve yerinde kullanılmış ki, çok keyif verdi bu ifade.

    kitaba gelemedim bi türlü. aşırı hacimli olduğu için gözümü korkutmuştu ama başlayınca su gibi aktı. yazar nasıl bu kadar çeşitli karakter yaratabiliyor, bravo. bana biraz middlemarch havası verdi bu çok karakterli panaromik hikaye. aynı keyfi aldım. tam bella’yı okurken aha geldi rosemund dedim hatta. neyse ki rosemund türünün tek örneğiymiş. bella gayet iyi kotardı. çok güzeldi genel olarak, sadece adalet dağıtılırken lizzie’nin erkek kardeşinin pas geçilmesine sinirlendim. madem mükemmel bir dünya yaratıyorsun, onun ağzına terlikle vurdurman lazımdı diye düşündüm yazar için. gerçi o kadar sevimsiz bir karakterdi ki sayın dickens bile daha fazla muhatap olmak istememiş olabilir.
  • (bkz: desmond)
    (bkz: david hume)
    (bkz: lost)
  • fisiltidan ruzgara, ruzgardan firtinaya donusen, basit sozleri olmasina ragmen insani derinden yaralayan the divine comedy sarkisi. bazen dogru gozuken adreslerin ne kadar yanlis oldugunu hatirlatir insana. iyilestirici ve yara sarici ama bunalima surukleme ozelligi de vardir bu guzide sarkinin.
  • bu mükemmel şarkı ile bu gece tanıştım,bilgi merkezi'nde yine bir paper yazamazken..
    öyle heyecanlandım ki bu tanışmadan, üzerinde çalışmam gereken masanın altına girdim ve oturdum orada bir şarkı dinlemecelik.. kulaklığımdan akan bu şarkı bedenimin içinde dolanmaya başlamışken, kırmızı ojeli çıplak ayaklarımla, beyaz bir uzun etek ve illa ki güneşli bir havada dans ettiğimi düşündüm.. 5.59 dakika o masanın altında oturmak rüya gibiydi..galiba hala rüyadayım, paperımı hala yazamadım çünkü ve memnun oldum sabancı üniversitesi cult öğrencisiyim..
hesabın var mı? giriş yap