• cahit sıtkı tarancı'nın şiirinden çok yeditepe istanbul'un yusuf'unu getirir akla;

    "35 yaşındayım. daha hiçbir şey yaşamadım ki ortasında olayım hayatın. ama kenarındayım, o kesin"

    çoğu yaşa musallat olan cümledir esasen. ancak kaç ortalı ki hayatlarımız?
  • salgın hastalık bir zamanlar bir olasılıktı ve çok uzaktı.

    aslında hiç böyle düşünmemiştim. hayat çok hızlı akıp gidecekti. işten güçten fırsat bulamayıp, cahit sıtkı'nın meşhur otuz beş yaş şiirini otuz yedi yaşında yazması gibi, kendi otuz beş yaş güzellememi bittabi günü gününe yetiştiremeyecek, aylar sonra yazabilecektim. çünkü, dedim ya, çok yoğundum. fırsatım kesin yoktu. üstelik de otuz beş yaşında oluşunu, ''hayat yolculuğumuzun ortasında, kendimi karanlık bir ormanda buldum.'' diyerek işaret ettiği halde elli altı yaşında ölen dante'ye ve yine dante'den aldığı ilhamla, otuz beşini ömrünün ortası görüp kırk altısında bu dünyadan göçen cahit sıtkı'ya üzülecektim. neden? çünkü, insan, her şeye tek bir şey için üzülür. kendisiyle özdeşleştirdiğinden. nihayetinde benim için de yolun yarısı olmayabilir, bu otuz beş. senet sepet yok elimizde. hafifletici sepetler bari olaydı. ama yok.

    sonra bir salgındır aldı yürüdü. gelecekten umutlu, görece genç*ve kaybedecek bir şeyleri olan insanlar olarak evdeyiz. zaten iki şeyi hiç anlamadım, birincisi bu emlakçılar neden her ilanın yanına fotoğraflarını basıyorlar. ikincisi de bu riskli grupta olanlar neyine güvenip de dışardalar? bu ikisini istiyorum. velhasıl, evdeyiz. yazacak vakit varken, iyi ki de doğmuşken, geleceğe not bırakmak, iyidir.

    referanslar pek iç açıcı değil. öyle yolun yarısı söylemlerine pek prim vermeyin.

    insanların bir narın taneleri gibi sokağa saçılmasıyla başlayan pazartesiler, birkaç saniye içinde cumasına kavuşuyor, aylar aralarında tur bindiriyor, olansa bizim sayılı günlerimize oluyordu. aslına bakarsanız günlere bir şey olduğu da yoktu, olan saçımıza oluyordu aynalarda, bazı duygularımıza oluyordu bir şeyler. bir de bedenimizin eskidiği yetmezmiş gibi fotoğraflar sapasağlam duruyordu, o biraz dokunuyordu geceleri. eşya, garipti. yıllar önce ölen izzet, hala damatlığıyla oturduğu fotoğrafın içinden, salona giren herkese gülümsüyordu. şimdi o haliyle benden genç.

    nihayetinde ayvanın sarı, narın kırmızı olmasını müteakip birtakım yıllar devriliyordu. çok mu içtiler nedir?

    büyük resmi çok da şeyetmeyin. sizlik, bizlik bir şey değil gördüğünüz gibi. alt tarafı bi ekmek yiyeceğiz diye, görünebilen her yerimizi sarıp markete gidiyoruz en kısa sürede. bu da, en iyi durumda olanlardansak. çalışmak zorunda olmamaktan bahsediyorum şu koşullarda. bu alınacak bir ders. isterseniz alttan alın. dersi veyahut da hayatı. başka şansımız yok.

    anlattım. otuz beş öyle yolun yarısı, ömrün yüzde elli yedi buçuğu falan değil. ne yaşadıysanız o, otuz beş. biriktirdiğiniz anı. ve bunu fark etmek büyümenin en güzel yanı. ben büyümekten, akışına bırakmanın özgürlüğünü anladım. geleni kabul etmenin inceliğini. zorlamamanın sakinliğini. bazen oluyor ama, ne açsa tutmayıp iki aya kapatan, dükkanlar gibi , elini attığın dal kuruyor örneğin. ya da yıllardan izler taşımanın bir bedeli olarak biraz yıkık bir tarihi yapı gibi, yanında uzanan biçimsiz gökdelenlere, ömrünün başında olan anısız ve hikayesiz binalara az da olsa bilenmenin biraz yeridir.

    hastane kapılarında uçan balon satanlar hep mutsuz, balona odaklanacaklarına hastaneye odaklanmalarından olabilir. türküler binlerce kez söylenmesine karşın hiç eskimiyor, yaşlanmıyor,antioksidan bakımından zengin midir nedir? otuz beş yolun kaçta kaçıdır bilen yok. ölüm, yeni dünya düzeninde ucuz. tadilat mı var tenzilat mı, bilemem. o yüzden yaşama sahip olmak az buz önemli değil.

    dört başı mamur olmayacak hayatın, hiçbir vakit, bunu bilin. ama yaşıyorsak eğer, üç vakte kadar sevineceğimizin resmidir. iki ucunu bir araya getiremiyosanız yaşamınızın, ikiden fazla ucu olduğu içindir. ihtimaller muhtelif... bana bunu söyleyen balkonda durmadan çiçeklenip duran limon ağacımın kendisidir. bir ağaç ne diyorsa dinleyin.

    otuz beş olduk diye de, rencide etmezseniz sevinirim.
  • cahit sıtkı tarancı'nın 1946 yılında chp şiir yarışmasında birincilik ödülünü kazandığı şiiri.

    yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
    dante gibi ortasındayız ömrün.
    delikanlı çağımızdaki cevher,
    yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
    gözünün yaşına bakmadan gider.
    şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
    benim mi allahım bu çizgili yüz?
    ya gözler altındaki mor halkalar?
    neden böyle düşman görünüyorsunuz;
    yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
    zamanla nasıl değişiyor insan!
    hangi resmime baksam ben değilim:
    nerde o günler, o şevk, o heyecan?
    bu güler yüzlü adam ben değilim
    yalandır kaygısız olduğum yalan.
    hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
    hatırası bile yabancı gelir.
    hayata beraber başladığımız
    dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
    gittikçe artıyor yalnızlığımız
    gökyüzünün başka rengi de varmış!
    geç farkettim taşın sert olduğunu.
    su insanı boğar, ateş yakarmış!
    her doğan günün bir dert olduğunu,
    insan bu yaşa gelince anlarmış.
    ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
    her yıl biraz daha benimsediğim.
    ne dönüp duruyor havada kuşlar?
    nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
    bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.
    n'eylesin ölüm herkesin başında.
    uyudun uyanamadın olacak
    kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
    bir namazlık saltanatın olacak.
    taht misali o musalla taşında.
  • bu yaşımda kendim için harika bir hayat istiyorum. anladığım, anlaşıldığım insanlarla gönül bağı kurmak, o bağ meyvelerinin tadını hep birlikte afiyetle çıkarmak istiyorum. beni anlamayan, kendisini anlamadığım insanlara ayırmak istediğim tek bir anım yok gibi gelmeye başladı, zahmetine değmiyor yeni insanlarla tanışmanın eğer hemen yakalayamadıysak birbirimizin kalbini, en güzel yaşlarımda olduğumu seziyorum, tüm pürüzlerin temizlendiği, temizlendikçe her şeyin ufak ufak görünür hale geldiği, rüzgarın denizin havanın ideal serinlikte olduğu, karnımın tok olduğu, totomun rahatta olduğu, en güzel yaşlarımın içinde olduğumu en güzel yaşlarımın içindeyken duyumsayabilme şansı nasip olduğu için minnettar hissediyorum kendimi,

    sabah editi: kendimle tanıştığım onca uzun yılın sonunda, hiç de korktuğum gibi biri olmadığımı, aksine son derece minnoş biri olduğumu gördüğümden beri, hiç yorasım gelmiyor o minnoşu günlük yaşantının hay huyuyla.

    debe editi: debe için teşekkür ederim, genç kızlığımın ilk aşkından gelsin şarkısı,

    spotify linki için bknz;
  • çocukken çok sevilen çikolataların yarısını yer yarısını saklardık kısa bir süre ya hemen bitmesin diye, işte öyle bir tat 35 yaş.

    yarısını yedik bitirdik ömrümüzün geriye kalan yarısını nasıl saklayacağımı bilmiyorum, bozulmaya çok müsait bir yapısı var hayatın. akıp gidiyor zaman ve son kullanma tarihi geçmeden yapılacak kalan zamana sığdırılacak çok şey var. maalesef bazılarını yapabilmek de elimde değil gibi...

    bugün benim 35. doğum günüm be sözlük.
  • cahit sıtkı tarancı'nın ölüm duygusu etrafında biçimlendirilmiş şiiridir.

    tarancı, şiirin henüz başında "dante gibi ortasındayız ömrün" demiştir.

    dante'nin en ünlü eseri olan ilahi komedya, "hayat yolumun yarısında, kendimi karanlık bir ormanda buldum" dizeleri ile başlar. çünkü dante bu kitapta anlattığı yolculuğu yaptığında 35 yaşındadır.

    dante'ye göre niçin 35 yaş ömrün yarısıdır diye düşünebiliriz; şöyle ki kutsal kitapta geçen bir ayette "ve yaşlarınız yetmişe ulaşır" ifadesi vardır. yani ortalama insan ömrü 70 yaş olarak ifade edilir. hristiyanlığa bağlı bir şair olan dante ise bunu ölçü olarak kabul eder ve 35 yaşında yaptığı yolculuğu anlatırken "hayat yolumun yarısında" ifadesini kullanır.
  • kadınların kendini bulmaya başladığı, ne istediğini anladığı, cinsel zirveye ulaştığı yaş
  • içimde bir şeyleri acıtan yaş.

    30 yaş sendromum falan olmamıştı.anlamamıştım da zaten ne ara 30 olduğumu. ha 29 ha 30 dedik devam ettik.

    ama 35 yaş biraz farklı. bir plastik cerrah edasıyla tüm hayatımı önüme aldım, kesip biçiyorum...
  • 35 yaşındayım ve dante'nin de amk.
  • tam da şu an içine doğru kolumdan çekiştirilerek girdiğim yaş.

    çok garip ya eksiden bize çok büyük gelen yaşlardayım sabah annemle babama rockstarlık yapıyordum, uleen kızınız 35 oluyor piyuuuu filan dedim abla değil evin en küçük çocuğuyum sanki.

    dünden beri bu zamana kadar ki hayatımı düşündüm aslında düşündüm sandım hep yeni bir anı yeni bir kişi yeni bir olay hatırladım.

    hayatıma dokunan adamları düşündüm bir zamanlar deli olduklarıma karşı ne kadar duygusuz olduğumu sevgi dolu halimin şu an sevgi verecek birine nasıl denk gelmediğini anlamaya çalıştım canım sıkıldı siktir ettim. yediğim kazıkları düşünmeye başlamıştım şimdi canımı sıkamam buradan nah şuraya yol olur amma velakin hepsi beni ben yaptı diye büyük cümleler ettim. kaçırdığım bazı trenler oldu acaba kaçırmasam nasıl olurdu diye düşündüm sanıyorsanız geriye bakmayı sevmiyorum.

    papatyaları neden çok sevdiğimi düşündüm başlangıca gittim cık bulamadım. herkesin bana sorduğu anda kalma olayını ilk ne zaman keşfettiğimi de hala bulabilmiş değilim malesef :)

    neyse sürekli konu konuyu açtı tabi. 2 erkek kardeşimi ve örnek evliliklerini düşündüm*acaba ben de yuva kursaydım nasıl olurdu diye bir kafamdan geçirdim ama yok tüm sevgililerim istemesine rağmen o yola varamadım dedim vardır kafasını ütüleyeceğim başka bir kısmet.

    oha be insan yazdıkça yazıyor hala okuyanlar varsa yarın pastadan 1 dilim veririm o kadar hukukumuz var.

    sonra üstüme yapışan güçlü kadın ve deli kadın imajını düşündüm son zamanlarda biraz zeval geldi ona hem sağlık hem iş konuları can sıkıcı çünkü. onu da hallederim boşverrrr.

    gönül meselelerinden kendimi olabildiğince uzak tutmaya çalıştığımı ve artık bu nadasa son verip öhömm tutkulu bir aşka yelken açmanın baharla beraber tam zamanı olduğuna kendi kendime çok güzel şekilde ikna oldum beni yanıltacak adamın çükünü keserim söyleyeyim.

    neyse bu yazı bitmiyor yarın barda tek başıma bira içerken devam ederim.

    edit: bölgedeki yüz binlerce insanın ve gönüllü kuruluşların bu çağrılara ihtiyacı var (bkz: 27 mart-3 nisan deprem bölgesi acil ihtiyaçları)
hesabın var mı? giriş yap