• borges köprü üzeri bir bank da öteki(kendisinin gençlik hali) ile karşılasır.
    saatler sonunda gecirilen vaktin analizi ise soyledir :

    -birbirimizi o kadar iyi tanıyorduk ki.. birbirimize hiç yalan söyleyemedik ve konuşma hiç ilerlemedi.
  • bir birhan keskin şiiri.

    öteki

    ama siz yükseleceksiniz hep bembeyaz,
    onlar aşağıda siyah kalacak!
    sizin başınız bulutlarda dursun onlar balçıkta bacak!
    siz tatlı rüyalarınızı görün, onlar terleyip sıçrayacak!
    kavunun kabuğuna bıçağı indirin siz, onlar kaçışacak.
    genişleyin siz merkezde onlar kenarda daralacak!

    onlar seyrek bir fotoğrafta uzağa bakanlar.
    onlar bir ömür taşlara su tutanlar.
    onlar bir hatırada donmuş duranlar.
    onlar bu dünyada yanmış da külde uyuyanlar.

    siz nasıl da menekşe gözlüsünüz onlarsa hep aç gözlü!
    ah siz ölümsüzsünüz dünya üstünde, onlar ölümlü.
    ve siz nasıl da güzel kokuyorsunuz, insanın hası
    onlar kenarda kirliler; onlar atık, onlar şaşı.

    ah siz nasıl da "siz" siniz buram buram, onlar avam.
    bu cahilin, yoksulun barbarın ışık neyine, onlar ziyan!

    siz "it was very amazing" derken "and fun"
    onlar özür dileyenlerdi ağacın ruhundan.

    balkonunuz çok yüksek sizin baş döndürüyor.
    dünya pek alçak bir yer olacak yakında öyle görünüyor.
  • dostoyevski'ye ait olan 'öteki' ismiyle türkçeye çevrilmiş roman için (bkz: dvoynik)
  • "diğer" ve "öbür"le eşanlamlıdır ama "başka", "gayrı" ve "özge"yle eşanlamlı değildir. örneğin "ayşe'nin öteki kardeşini tanımıyorum" ayşe'nin bir kardeşinin daha olduğunu varsayar, "ayşe'nin başka kardeşini tanımıyorum" ise ayşe'nin 1 ila sonsuz arasında kardeşi olabileceğini varsayar. bu yüzden "başka çorabım nerde?" saçma bir sorudur. "öteki" önüne -den ekli ad almazken, "başka"yla "özge" alır:

    "ne yanar kimse mana âtes-i dilden özge
    ne açar kimse kapum bâd-ı sabâdan gayrı"*
  • anlamaya çalıştığım kişi(ler)dir.

    bazen saldırsa da, söylediklerine katılmasam da, bazı ifadeleri canımı sıksa da, sabrımı zorlayan kelimelere başvursa da ötekini anlamaya çalıştım ve bu aralar daha çok gayret gösteriyorum bunun için. birkaç sebebi var:

    - bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum hoşuma gitmeyen, dünya görüşüme ters cümlelerin içinde. hayat boyu öğrencilik duasında bulunmuş biri olarak olması gereken bu zaten. orijinal bir fikir, duyulmamış bir uygulama, az bulunan bir çözüm yolu...

    - kendi görüşlerimin eksiklerini bulmaya çalışıyorum hem teorik olarak hem de günlük hayata yansımaları noktasında. veya eklektik yönteme başvuruyorum ara sıra.

    - ötekini, düşündüğü şekilde konuşmaya iten sebepleri anlamaya gayret ediyorum. bu duruma ulaşırken hangi kavramları, hadiseleri ve kişileri kilometre taşı olarak kullanmış görmek istiyorum. fikri ve duygusal altyapısını inceliyorum. ötekinin öteki olmasına "sebep olan" mecburi ve tercihsel sebeplerin üzerinde duruyorum.

    - ötekinin zayıf argümanlarına değil, dişe dokunur söylediklerine odaklanıyorum (mümkün mertebe).

    - yanıbaşımdaysa konuşturmaya çalışıyorum. elimle ağzını kapatıp susturmuyorum.

    ........................

    söylemekten eprimiş bir laf var "sana katılmıyorum; ama düşünceni özgürce ifade edebilmen için canımı vermeye hazırım" mealinde. böyle beylik lafları sevmiyorum; zira etrafımda gördüklerim bunun tam tersini uyguladığımızı gösteriyor: "sana katılmıyorum ve seni linç etmeye hazırım" diyoruz zımnen aslında.
  • "dolambaçlı yollara sapmamak, maskeyi sadece maskeli balolarda takmak demektir."

    (bkz: dostoyevski)
  • iki bilinmeyenlinin uzakta olanı. yakında olanı ise, beriki.
  • ece vahapoğlu kitabı olanın bi baskısı 100 adet galiba.
  • "
    parlak salonlarınızdan, kirli mutfaklarınızdan
    binbir çıkmaza çıkan daracık koridorlarınızdan
    hele döl tutmayan zihni kaygan yatak odalarınızdan
    çok sıkıldım

    şekerlerinizden, uçan balonlarınızdan
    kuru sıkı, patlak, korkak, yaman silahlarınızdan
    dinmek bilmeyen keyfî karın ağrılarınızdan
    çok sıkıldım

    hangi kan affeder, bayım, kalbinizdeki kini?
    hangi gök temize çeker ellerinizdeki kiri?
    bir tutam ya da bir kaç tomar, ah yalan bu, ne farkeder?
    kahrınızın küllediği şer hangimizi yakar?

    ..hangimiz öteki?
    "

    şeklinde sözlere sahip mabel matiz şarkısı. bundan yaklaşık üç yıl önce, asırlık sancıların doğurduğu bu şarkı, giderek daha çok kanımızı emmeye çalışan nefret canavarıyla daha bir yüz göz olduğumuz üç yıldan sonra, hayatımıza iyice kazık çakacağa benzer.
  • camdan atsan yere düşmez, öyle bir kitap. gözüme yazık oldu.
hesabın var mı? giriş yap