• bu dergi ve gibileri kafa dergisi, kafkaokur, fil, aygır, aslan, kaplan, çiçek, böcek falan filan gibi dergiler günümüz twitter ve instagram takipçilerini vazgeçilmezleri haline gelmiş, edebiyat hakkında bu dergilerde gördükleri, okudukları kadar bilgi sahibi olan edebiyat aşıkları yaratılmasına neden olmuştur. şeye benzetiyorum bunu, şiir sokakta akımı ile başlayan osuruktan cümleleri yazan şiir aşığı duygusal kitleye. "yanaklarım dururken, canımı sıkman çok saçma", bu ne ya... şiir sevmeyen ben bile şiirin bu kadar alçalmasına, böyle basit içi boş cümlelerin şiir başlığı altında geçmesine inanamamıştım ve bu kadar ilgi görmesine.

    her neyse şu dergileri okuyan kitle, birbirine benzeyen insanlar veya birbirine benzemeye çalışan insanlardan, farklı gözükme derdinde olup oysaki çok da güzel herkesleşen güruhtan başkası değildir. siz insanı turgut uyar'dan, sabahattin ali'den, oğuz atay'dan, bi zamanlar çok aşağıladığınız , ama şimdi nedense aşklarınızı o şarkılarla yaşadığınız arabesk müziğinden soğutursunuz. çok güzel böyle devam. sizi gidi içi boş dışı süslü edebiyat aşıkları sizi.
  • linç edileceğimi biliyor ve saygıyla kellemi giyotininize yatırıyorum.

    bu derginin tamamını olmasa da büyük kısmındaki yazıları "ergence" buluyorum. popüler ama çıkışsız (çünkü buna çabalamayan) şehirli isyanları, tutunamadığını ve kendini toplumun dışında hissettiğini söyleyen "kaybedenler kulübü" artistlenmeleri ve dünyadaki en büyük derdi kendi olan melankolik de demeyeyim de böyle sıkıntısıyla prim yapmaya çalışan abi/abla lafları.

    sevmiyorum özetle. kapağının güzelliğine aldanarak aldığım her sayısı bana aynı hayal kırıklığını yaşattı.

    buyrun vurabilirsiniz ama sol kolum aşılı ona dikkat sadece.
  • "ota uyuşturucu diyen patatesi el bombası zanneder" der ünsüz bir düşünür.
  • edebiyat dergisi değildir.
  • tüm sayılarını takip ettiğim dergi. ayrıca öğrendiğim kadarıyla aylık 95.000 tiraj yapan bir dergidir.

    içeriği zayıf bulduğum halde neden tüm sayılarını alıp okuduğumu anlatmak isterim, sadece bu satırları yazmak ve tespitlerimi sunabilmek için diyebilirim.

    evvela yazıya başlamadan şunu belirtmen isterim; herhangi bir siyasi partiye oy vermiyorum ve akp'nin hükümet anlayışından hiç de haz etmiyorum.

    gelelim bu dergi ve ülkemizdeki bu tip platformlardaki anlayışa. bu tip dergiler muhaliftir ve muhalif olmak zorundadır. dünyada her nerede olursa olsun bu tip dergilerin örnekleri vardır. yaşadığımız o menfur hadise charlie hebdo vakası gibi kimi zaman o duruşunuzdan ötürü de olumsuz hadiseler yaşayabilirsiniz. bu her zaman ve her yerde, her yönetim şeklinde karşımıza çıkar. şimdi samimi gelmeyen şey popüler isimleri sayfalara doldurup bunların yazılarının yer almasıyla ve bu yazarları beğenen kitlelerin ise o yazarları tanrılaştırmasıyla iç içe geçerek suni bir popülerlik, zamana kalmayacak suni bir "bunlar iyidir okuyun!" algısı oluşturulmaktadır. bunun bizdeki örneği geçmiş zamandaki servet-i fünûn hareketidir. orada da bir muhalif duruş vardır padişaha. alışagelen dil anlayışının aksine fransız etkisiyle süslü, ağdalı bir dil kullanılan harekettir hasılı bunun dışında ıı.abdülhamit'e karşı keskin bir duruş vardır. attila ilhan bunu hangi edebiyat isimli kitabında çok güzel de özetlemiştir, okumanızı tavsiye ederim. servet-i fünûn'un iktidar kaynaklı ve yazarlar arasındaki husumetten ötürü o keskin dağılışını inceleyebilirsiniz; ali ekrem, ahmet reşit, menemenlizade mehmet tahir, samipaşazade sezai gibi isimler nasıl dergiden ayrılmıştır ve nasıl ıı. abdülhamit’e yakın "malûmat" dergisine geçmiştir?

    gezi sürecinin sonunda parlayan kimi yazarlar oldu bu ülkede. yazılarından çok söylemleri, iktidara sert sözlerle yüklenmeleri yine medyadaki penguen belgeseli göstermeyen o muhalif kesimlerde epik bir dille vurgulandı ve toplum tarafından takdir gördü. yazdıklarından çok söyledikleri damga vurdu, ot ve diğer dergilerde de kendine köşe buldu. bu dergileri okuyan kitle de yazdıklarından çok söylediklerini baz alarak ve samimi bularak bu kişileri tanrılaştırdı; yazdıklarına bakmadan, sadece bir "muhalefet boşluğunu" doldurdukları için.

    bunun neticesinde muhalif duruş da ot dergisine yansıdı. ancak "gezi"yi iyi okumak lazımdır. burada türk milliyetçisi olan bir cenah, kürt milliyetçisi olan bir cenah (hatta pkk sempatizanlığı da buna eklenir), islami cihetten antikapitalist müslümanlar, uçlardaki sol kesim içinde marksistler, lgbt çatısı altında eşcinseller vb... ankara'da türk milliyetçisi bir gezi süreci yaşanırken, istanbul'da ise bu daha etnik bir eylem gerçekleşti. gözlemlediğiniz üzere, daha sağduyulu "hükümet mesajı aldı" diyen kesim evlerine çekilmişti gezinin son döneminde. molotoflu yüzleri maskeli insanlar kalmıştı sokaklar müdahaleden önce.

    ot dergisi muhalif tavrını sürdürürken bu gezide parıldayan, yazdıklarından öte isimleriyle ön plana çıkan isimlere yer verdi kendi dergisinde. sadece bu da değil, ayrıca gezi'den bağımsız ve yine birkaç hemhal duygudaki yayınevlerinin yazarlarına yer verdi. ot yazarlarında o muhalif tavır mizahın doğası gereği elbette muhalif oldu; ancak gezi'nin içinde o ayrışan kitlelerden sadece bir kısmının yani ezilen(!) kürtlerin söylemi oldu adeta, dergiyi okuduktan sonra benim için çıkan sonuç budur. şöyle ki cemaat nasıl püff adında bir mizah dergisi çıkarıp, muhalif bir söylem içine girdiyse ot dergisi de benzer bir muhalefet algısıyla hareket etti. atatürk çağdaşlığını savunan tek bir yazıya rastlamadım, yani hükümete olan muhalefet sadece kürtlerin ezilmişliğiyle(!) vurgulandı. ya da orhan kemal, aziz nesin gibi sıradan bir memurun, işçinin, sokaktaki adamın geçim sıkıntısı işlenmedi, uğur mumcu gibi çağdaşlığı ve atatürk türkiyesini savunan aydınların eleştirdiği gibi o muhalif tavır sergilenmedi bu dergide. biz levent kırca'nın olacak o kadar programıyla büyümüş bir nesilsiz, oradaki muhalif tavır herhangi bir siyasi ideolojiye bağlı değil, sadece insani sorunları ele alan bir hükümet muhalefetiydi. turgut özal, süleyman demirel, ecevit o dönem eleştirilere gülüp geçerken, hatta başarılı bulduğunu söylerken, yasak koymazken bugün iktidarın gülüp geçmediği, hatta dava bile açtığı görülmektedir. olacak o kadar'ın fox tv'den hükümetin rahatsızlığı üzerine nasıl yayından kaldırıldığını hatırlarsınız, ve bunu bizzat levent kırca habertürk'te fatih altaylı'ya anlatmıştır. ancak ot dergisinde böyle insani bir ezilmişlik değil, siyasete çalan satırlarla ve sadece bir etnik kimliğin üzerinden yapılan muhalefet göze çarpmaktadır.

    yanılgı şuradadır asıl, birbirini destekleyen, geçmişte olduğu gibi edebi kuşaklarda sıklıkla görülen bir kayırma içgüdüsü hakimdir. şu an akp'yi destekleyen ve medyanın büyük bir kısmını oluşturan bir güç vardır. bunlar da benzer bir kayırma psikolojisiyle hareket eder. bugüntv'de izlediğiniz "x" olay, a haber, kanal a vb aynı düşüncedeki kanallarda farklı verilir. sanki bambaşka bir olayı işler gibi (örneğin gazinin otobüse binerken şoförle yaşadığı hadise) ancak o gazinin üzerinden bakmadı ot dergisi olaya. oradaki muhalif çizgi atlandı, belki görmezden gelindi. bunun gibi hadiseler daha da sıralanabilir. tarihe geçmiş olan "bir kısım medya" sözü ise ne şiş yansın ne kebap diye hayatını sürdürür, bir kısmı da muhalif olur. atatürk seven ve bu ülkenin laik, demokratik, çağdaş olmasını dileyen kesimin yazılı ve görsel yayın organları ise azdır. bu bir eksikliktir aslında, ancak bu boşluk da gezide parlayan yazarların(!) o boşluğu doldurması gibi doldurulamamıştır.

    şöyle bir gerçek vardır ki, maalesef atatürk'ü seven aydınlar bu medya içinde azınlıktadır, medyayı kontrol edememektedir. muhaliftir ancak sesini duyuramaz. gezi rüzgarını arkasını almış, hemhal duygudaki yayınevlerinin yazarlarına yer verir bu tip platformlar, kitleyi toplar, yazarlara popülerlik kazandırır, tanınmış kişilerin de bu dergide yazması direkt okuyucu toplar ve bu yolla dergiye para kazandırır. veyahut da büyük çoğunluğu oluşturan basının hükümete destek veren yazar, çizerlere verdiği destek (yiğit bulut, salih memecan gibi) karşımıza çıkar, onlar da kendi görüşlerine yer verip kitleleri yönlendirir; ya da püff dergisi gibi muhalif tavrı farklı bir cenahtan sürdürür.

    bu ülkede akp'yi eleştirirken bu ot ve türevi dergilerde daha geniş bir resme bakıp devletin, polisin, askerin hep kötü olduğu vurgulanmak zorundadır, (yanlış varsa elbette kaleme alınmalıdır, ama hangi koldan?) burada insani sorunlardan öte geçmişin aksine siyasi bir üslup ön plana çıkmaktadır. bu da etnik bir kimliğin yıllarca bu ülkede ezilmişliğiyle vurgulanır. bu ülkede şu an türk medyası azınlıktadır. bu tip muhalif dergilerde atatürk vurgusu ön plana çıkarılarak bir muhalefet yapılamaz. hükümetçe ortaya türkiyeli kavram atılıp "yeni türkiye" vurgusu yapılırken, muhalefet de bu tip dergilerde sadece kürtlerin ezilmişliğini vurgulayarak yapılmaktadır.

    bizim ülkemizde sol kesimin kafası her daim karışıktır. marksist olduğunu söyleyen insan aynı zamanda atatürkçü de olabilir, kürt milliyetçisi de... on seneden fazla bir süredir medyanın ve yayın dünyasının içinde biri olarak diyebilirim ki, muhalefet yapan bu yayın organlarında atatürk'ü öven bir yazı, metin, öykü, roman yazıp verirseniz basılmaz. atatürk'ü sevdiğinizi belirterek bir muhalefet yapmak isterseniz de yer edinemezsiniz, benim naçizane tespitim de budur.

    ot dergisi'nin lüks kafe/pubları büyük şehirlerde bir bir açılıyor. daha çok paralı kesimin gittiği bir piyasa mekanı olmuş bu mekanlar. ama öte yandan dergide ezilmişlik(!) vurgulanıyor. oradaki menülere bakınca eşek yüküyle para ödenip adını bile telaffuz etmekte zorlanılacak yemekler yer etmiş. derginin kapağına konulan berkin elvan (sağ olsaydı) yoksulluğundan ötürü asla orada bir yemek bile yiyemeyeceğinden, ve hatta içeri dahi alınmayacağından adım gibi eminken, derginin berkin elvan'ı baş sayfaya koymasını kabul edemiyorum. lüks bir mekanda ergen kitlenin elinde biralar önlerinde afiyetle yemeklerini yerken öte yandan ellerinde bu dergiyi alıp okumaları ve ülkenin sorunlarına sadece tek bir pencereden bakıp yazarlarını, çizerlerini tabulaştırmak samimi gelmiyor işte. ha şöyle ki belki bu denli tiraj yapan bir dergi, berkin elvan'ın ailesine samimiyetle ekonomik olarak bir yardım yapması beklenmez mi? veyahut berkin adına bir sosyal sorumluluk projesi vb üretemez mi? o zaman nerede derginin içindeki bu ezilmişlik söylemi?

    koskoca bir aldatmaca değil mi bu!
  • elimde uykusuz ile kasaya yönelip ot var mı, dedim. genç de bir şey haspam, tuhaf tuhaf yüzüme baktı. dergiyi sağa sola sallayıp -bunu yaparken azcık kafam da sallanmış olabilir- "ot" dedim. (burada dergi istediğimi ifade etmeye çalışmışım aklımca; fakat şimdi yaptığım hareketi hayal edince... ehehe.)
    benimki antakya jetonu tabii, ancak yolda fark ettim adamın yanlış anladığını. güle güle eve geldim. şimdi böyle anlatınca komik olmuyor tabii, orda olman lazımdı. *
  • ünlü olmayan ve alanında kendini kanıtlamış yarım asırlık yayınevlerinden birinden romanı yayımlanmış bir insanın kendilerine başvurması durumunda gönderdiği öykünün yayımlanması için yapılan değerlendirmelerde kişinin hiyerarşi içinde altlarda görüldüğü dergi.
    ilk sırada ünlü oyuncular var. herhangi bir dizide bohem bir adam oynadıysanız ve ağzınızı eğerek poz verdiyseniz siz ilk sıradasınız. çünkü dergiyi alacak olan genç kuşak bu kişiler için alıyor. sonrasını biliyorsunuz kahveli fotoğraf vs.
    ikinci sıralamada şarkıcılar var. rap müzik ya da falanca fark etmiyor eğer marjinal bir ablaysanız siz öndesiniz.
    üçüncü sırada kitabı olan ve aynı zamanda tv'ye çıkan ünlüler var. bunlar edebiyatın ağır ağbileri pozunu vere vere ölecekler.
    sonra twitter fenomenleri geliyor. bunlardan biriyseniz boş laf ediyor olsanız da kitleniz yüzünden dergi sizi yayımlıyor. çünkü satış garantisi var.

    son sırada da ünsüz olan ancak gerçekten edebiyat neferi olan insanlar geliyor. bunlar da eğer orada birisi ya da birileri belli nedenlerle önüne geçmezse dergiye yazılarını sokabiliyor.

    benim tanıdığım ünsüz bir yazar dergiye giremedi.
    bunalımlı "tütünümü sardım ve sevdiğim kadını düşündüm, cigaramı yaktım, teyipte neşet baba çalıyordu, son kez çektim ciğerime o dumanı ve söndürdüm sevdiğim kadının cesedinde cigaramı" yazarı olsaydı ekşide sabahlara kadar överdiniz ama yerli bir paul auster- haruki murakami olduğu,tanpınar'ın izini sürdüğü için onu görmeyeceksiniz.

    ot dergi çok satan bir dergi. aferin ona.
  • vedat özdemiroğlu ve fırat budacı için uykusuz alan bendeniz, okuması keyifli dergi arayışı içine girmiştim epey önce. bu hafta gazete bayide gırgır'ın altında sıkışıp kalan ot'u fark ettim. çektim çıkardım onu. ot, ayda bir çıkan kapsamlı bir dergi ve 5 lira. az evvel üşenmedim saydım da kitap reklamlarını çıkarınca geriye 40 tam sayfa kalıyor. sayfalar iri, yazılar küçük olunca okumak da epeyce vakit alıyor. ''peki beğendin mi lan sen?'' derseniz ''her sayfasına şükela bastım babacığım!'' derim gönül rahatlığıyla. daha ne diyeyim? :)) kadrosu da muthiş. (müthiş değil bak muthiş. :))

    murat menteş
    sırrı süreyya önder
    tarık tufan
    samed karagöz
    batuhan dedde
    metin üstündağ
    alev karaduman
    seray şahiner
    can bonomo
    hatice meryem
    levent gönenç
    nurhak kaya
    ercan kesal
    sıddık akbayır
    emre yüksel
    burak aksak
    nurhak kaya
    romina özipekçi
    seyit ali aral
    ercan mehmet erdem
    kutub şimşek
    uğur aktaş
    ömer göksel
    önder abay
    turgut yüksel
    angutyus
    naim dilmener
    deniz durukan
    alp uzunoğlu
    barış pirhasan
    güven bilge
    faruk kaya
    ahmet ülkü
    ırmak değirmencioğlu
    hakan bıçakçı
    hasan saltık
    ertuğrul mavioğlu
    mevlâna idris
    ayça örer

    içerik olarak her yazar dikkatinizi çekecek bir şey yazmış. ''vay bee!'' diye diye çeviriyorsunuz sayfaları. 1 ekim itibariyle 8. sayısı da çıktı. onu da kısmetse bugün alacağım. bence siz de bi ara alın bakın.
  • sahiden doksan beş bin satıyorsa çok iyi. daha bunun kafa'sı var, fil'i var, var oğlu var. ne yapsak acaba? hisli solcu ergenler için dergi mi çıkarsak? adı da "hisli" olsun madem. şimdi böyle dergileri 6 liraya satıyorlarmış. 2 lirası matbaaya, 2 lirası dağıtıma gitse, dergi başına 2 lira kalsa, doksan beş bin satıştan ayda 190 bin lira nakit para girişi demek. bunun on bin lirasını ofis ve telif giderlerine ayırsan yayıncıya muazzam para kalıyor. hani elli bin lira para ile yapılacaklar diye başlık açılıyor ya, biraz toplu paran varsa böyle dergi çıkaracaksın işte. illa ece temelkuran, emrah serbes, hakan günday, angutyus, mahir ünsal eriş gibi star yazarlardan kadro kurmaya gerek yok. yine böyle solcu celebrity'lerle gerçekleştirilen sansayonel mülakatlarla dergiyi harmanlarsın, hem telif de vermezsin. ön kapağa berkin elvan, arka kapağa münir özkul. canım 95 bin satmasın da 25 bin satsın. o da olur.
  • ilk sayısından beri okuyup-takip ediyorum, son iki aydır okurken buhranlar geçirdim.

    aldığım her derginin, gazetenin her tarafını okumak gibi bir huyum var. sağolsun ot bunu bitirmek üzere.

    şimdi okuyucuları kusura bakmasın da, hakan günday, hakan bıçakçı, murat menteş ve behzat ç. dizisinin senaryolarını yazan kişinin (ercan mehmet erdem o mu acaba? bahsettiğim kişi emrah serbes değil; dizi diyorum) yazıları daima çok tırt, zorlama. bazen okurken utanıyorum sahiden. bir de taa eskiden beri samimiyetsiz bulduğum tarık tufan var.

    hakan günday o kadar sallama yazıyor ki nefesim daralıyor okurken. yalnızca bir kere, bir blog'da vs. gördüğümde sıkılmadan okuyabileceğim bir yazısına rastladım. diğer kişilerin yazarlağından şüphe ettim.

    unutmadan, sürekli gezi parkı ve son dönemde yaşanan işçi ölümlerini pişirip pişirip tekrar servis etmeleri, sömürmelerinden gına geldi. bu dergiyi okuyan kimse sanmıyorum ki onları unutmuş olsun. dergi öyle sanıyorsa, okuyucu profili aptal yerine konuyor demektir.

    tam da bu yüzden ertuğrul mavioğlu, gündüz vassaf gibilerini seviyorum dergide. iki gün önce olmuş bir şeyi 20 sayı boyunca sömürmüyorlar.

    velhasıl, samimiyetsiz bir duygu sömürüsüne dönüşmeye başladı dergi. neyse biraz daha üzerine düşünürsem nefret edip bir daha almam, bırakayım.
hesabın var mı? giriş yap