• avrupa ne ki, kuzey avrupa varken dedirten bir şehir.

    erasmuslu öğrenciler burdan sonrasını takip edebilirler,(kasım 2011 1 €=7 nok)

    brüksel-oslo ryanair biletleri 6 gidis 6 gelis, artı masrafları 24 euro.
    brüksel de havaalanına ulaşım go-pass iniz varsa 10, yoksa 21 euro.
    rygge de inince havaalanında tuvalet bedava, mutlaka girin.

    oslo merkeze ulaşım otobüsü gidis dönüs 210 nok öğrenci =30 € kredi kartıyla ödenir para değistirmeye gerek yok, banka kartı olmaz.

    merkezde indiğiniz yerin ilerisi turist ofisi, harita harika, yürümek bedava.

    çantadaki gıdalar itinayla tüketilir.

    ilk durak yakındır ki opera binası, tuvalet bedava buraya da girin, çok da şık.

    kıyıdan yürüyerek kalelere gelin, sonra merkeze dalın ve karl johans gate de yürüyün.
    harfler bizimkiyle aynı okunuyor (geyt değil gate mesela)

    yürüyebildiiniz kadar yürüdükten sonra evinize dönün, hava soğuk.

    aksam kalmak için norveçte yaşayan türk öğrencilere ulaşıp kanepe temin edin, kalmak bedava. aksam kontrolden korkmuyorsanız bedava binin.

    suyu çesmeden doldurun lezzetli.

    kiwi den bisküvi alın kovası 10 nok yani 1,1 euro gibi bir şey, speculos tarzı ince, iki gün gidiyor. kahvaltı dahil. çantanızdakiler de hala bitmedi henüz?

    ikinci gün çok ulaşım lazım sabah 70 nok a günlük bilet alın (senior u bizim gibi 35 e alıp, kontrol olduğunda "we are senior students at university, it s our 4. year) deme planıyla milli parka gidin, mükeeemmmelll denilebilir, açık hava heykel müzesi, modern heykeller, çok çıplakça.

    tramvaya binerek merkeze gelin saraya çıkın, gezinin, aşağı inip 30 numaralı otobüse binin. çünkü kışın bot çalışmıyor, viking müzesine isterseniz geçin ama üç gemi ve birkaç eşya var, evet insanı hayrete düşürüyor ama giriş 39(6 euro gibi) nok.
    oraya giderken kralın çiftliği ve evini otobüste görüyorsunuz.
    başka müzeler var, para varsa girin yoksa dönün.

    30 numaradan bindiğiniz yerde inince oslo üniversitesi hukuk var, oraya bakınıp hemen yanında hard rock cafe oslo var bir göz atın, bira 80 nok kadar 11 euro filan.

    burdan bir de oslo yu gece gezmek niyetiyle karl johans taraflarına ortalara ışık ışık sokaklara dalın. sonra yine dönüş yapın trenle filan. ertesi gün de merkeze gelip servise binin ve havaalanına gidin. indiğiniz yerde de başarılar.

    kuzey avrupa sahiden lüksemburg dan bile daha güzel, kartpostal gibi. hiç pişman olmayacaksınız. amerika olmazsa, master da burdayım diyeceksiniz.

    çocukluk hayallerini gerçekleştirmiş, çocukken gördüğü belgeseldeki ülkeye adım atmış 2 günde gezip dönmüş biri şiddetle tavsiye ediyor.

    herkes ingilizce biliyor, doksan yaşındaki teyzeler dedeler bile. bu kadar güleryüzlü, yardımsever insanlar olamaz. dürüstler, temizler, saygılılar, güleryüzlüler. gudubet fransız havası yok, ırkçı alman edası yok, sokaklar? bal dök yala evet.
    karşılaştımız kalede kuran okuyan teyze de "buranın toprağından mı suyundan mı kadını da güzel erkeği de, ama kadını çok feminist biliyon mu, istiyo ki iki gün ben bakarsam cocuğa üç gün sen bak, tabii adamlar bunları boşadı hep. gittiler asyadan kadın getirdiler. iki metre uzun güzel adam yanında bi metre asyalı çekik gözlü kadın. çocukları da sarışın çekik gözlü" şimdi de kadınlar isyanda biz kocasız kaldık diye" dedi.

    son olarak, nereye gidiyoruz cok uzak bu kadar masrafa değer mi, korkuyorum diye telaşlarınız varken, size "ilerde babaanne olduğunda torunlarına, gelin bakalım yamacıma ben gençken cebimde şu kadarcık parayla, soğukta sümüğüm donarak şöyle bir ülkeye kalkıp gitmiştim" diye anlatırsın, diyerek cesaret veren bir arkadaşınız yoksa da bu satırlar benden size. aynen öyle.
  • dünyanın en güzel kentlerinden biri. ancak her şey ateş pahası. sanırım gitmemiz için yapıyorlar.

    orada kalırken bir arkadaşımın arkadaşı olan norveçli biriyle tanışmıştım. her yıl ağaç kesmek zorunda kalıyorlarmış çünkü bu kadar çok ağaç sorun oluyormuş. hay dedim güzel kardeşim derdini seveyim, ne güzel dert...
  • kesinlikle underrated olduguna kanaat getirdigim sehir. herkes nedense bu sehrin sikici, cirkin vs oldugunu iddia etmis. ben ise gezmekten oldukca zevk aldim. daha once stockholm'e bayilmistim, burayi da stockholm kadar olmasa da oldukca begendim. zaten cogu acidan bana stockholm'u de andirdi.

    aslinda oslo'yu; iklim acisindan muhtemelen en az tavsiye edilen zamanlardan birinde gezdik. ama o kadar sansliydik ki hava gunesliydi aralik ayinin ortasinda. ayrica noel zamani olmasi ve norveclilerin noele gercekten onem veriyor olmasi sebebiyle sehir oldukca canliydi.

    oslo'lu insanlar gercekten kaliteli yasiyorlar; burasi kesin. aksam bir restauranta gittiginizde, neredeyse tum erkeklerin takim elbiseli olduklarini, tum kadinlarin giyimine, makyajina son derece dikkat etmis olduklarini goreceksiniz. gerci norvecli kadinlar demisken kucucuk bir parantez acayim. ozet olarak sok edici derecede guzeller. gercekten tanri oturmus; rahat rahat, aheste aheste, tadini cikararak tasarlamis gibi norvecli kadinlari. muazzam. parantezi kapatiyorum, evet.

    oslo'da genel olarak restaurantlarda, cafelerde servis kalitesi oldukca yuksek. tum calisanlar; hatta neredeyse tum insanlar guleryuzlu. insan sorguluyor bazen niye bunlar bu kadar mutlu diye. fiyatlara da kucucuk degineyim burada. zaten herkes soylemis ne kadar pahali oldugunu, biraz rakam vermek gerekirse, bir kadeh sarap ve bir ana yemege 50 eur civarinda vermeniz gerek. eger baslangic-ana-yemek-tatli seklinde menu alirsaniz, icecek de dahil oldugunda 90-100 eur civarinda bir parayi gozden cikarin. pahali bir yer; bunun aksini iddia eden de yoktur herhalde. bir bara gittiginizde de 50cl'lik biraya 10 eur civarinda odemeniz gerekiyor.

    gelelim gezip gorulecek yerlere ve yapilacak seylere:

    * akershus kalesi ve kaleyi cevreleyen surlar oldukca guzel. gezmeye buradan baslayabilirsiniz sanirim. ozellikle hava guzelse, gun batimina dogru manzarasi cok guzel. bu kaleyi audio-guide ile gezerseniz, kalenin gecmisine dair oldukca fazla bilgi ediniyorsunuz. tamamini gezmek 1-1.5 saat civarinda alir sanirim. noel zamani giderseniz iceride cay, kahve, gluhwein ya da glögg ikram ediyorlar. bu bolgede yaygin noel icecegi glögg bu arada. tavsiye edilir; guzel gidiyor sogukta sicak sicak.

    * vigeland parki kesinlikle gorulmesi gereken bir yer. zaten oslo'nun en cok ziyaret edilen turistik noktalarindan bir tanesi bu. eger hava guzelken buraya giderseniz; heykellerden cok daha fazlasini goreceksiniz.

    * norsk folkemuseum, stockholm'deki skansen benzeri bir acik hava muzesi. eger noel zamaninda giderseniz, burada noel fuari da yapiliyor ve bol miktarda oslo'lu da katiliyor. cesitli aktiviteler, konserler falan oluyor. ayni zamanda bu muzedeki evlerde, gecmis zamanlarda bir noel gecesinin nasil yasandagi gosteriliyor. iceride o zamana gore giyinmis olan aktor ve aktrisler var. cok guzeldi gercekten. burasi icin minimum 3 saat ayrilmali. skansen kadar buyuk degil ama yine de guzel bir yer.

    * fram muzesi, kesif konusuna merakli insanlar icin kacirilmamasi gereken bir yer. bu zamana kadar yapilmis en guclu gemi fram ve icine girip gezebiliyorsunuz. muazzam gercekten. ayrica kuzey ve guney kutuplarina yapilan seferlerle ilgili bir suru sey ogreniyorsunuz. iceride bir de "kutup simulatoru" gibi bisey var ama biraz siradan olmus. neyse... fram muzesi icin en az 1.5-2 saat ayirin derim.

    * viking gemi muzesi biraz kucuk bir muze ama ben oldukca bilgilenmis olarak ciktim iceriden. mesela vikinglerde olumden sonra yasam inanisi oldugunu bilmiyordum muzeyi gezmeden once. adamlar oluleri gemilere koyup, yanina da bir suru erzak, hayvan, alet falan koyup oyle gomuyorlarmis. ayrica bu gemilerden bir tanesi (gokstad); oldukca iyi korunmus durumda. bu muzeyi 1 saate gezebilirsiniz bence.

    * holmenkollen ski jump, sehre tepeden bakan bir yerde bulunuyor. gun batiminda buraya giderseniz, manzara muhtesem.

    * karl johans gata buranin en hareketli caddesi. noel zamani bu cadde uzerinde bir noel marketi de kuruluyor. bunun bir ucu zaten royal palace'a cikiyor. diger ucu da istasyona uzaniyor. pazar gunu bile hareketli burasi. magazalar falan da acik pazar gunu. cok begendim.

    * oslo'da rezervasyonunuz olmadan guzel bir restaurantta yemek yemeniz cok zor. tam 5 restaurantin kapisindan donduk. louise'i deneyemedim icimde kaldi. aker brygge uzerinde bulunuyor bu restaurant. gidip benim yerime de yiyin. restaurant konusunda sansimiz cok iyi degildi, o sebeple fazla tavsiyede bulunamiyorum maalsef.

    * oslo'da barlar da oldukca kalabalik cuma-cumartesi aksami. en populer barlar arasinda angst bar, uhort ve kulturhuset var. bu ucune de gittim ben. azicik bilgi vereyim. uhort aralarinda en zayif kalani sanirim. icerideki muzik cok iyi degil; bar asiri kalabalik. ama sira beklemeden girebiliyorsunuz. hemen yanindaki angst bar ise daha bir populer sanirim. kapisinda az da olsa sira beklemeniz gerekiyor. bizim gittigimiz aksam iceride deep house calan bir dj vardi ve oldukca basariliydi. hem terasi (elbette ufolarla isitilmis), hem icerisi guzel. kulturhuset ise diger ikisine nazaran cok daha buyuk bir bar. iceride pek zibidi yok; guzel bir bar. hepsine gidin bunlarin, zaten ucu de birbirine cok yakin. sonra zevkinize uygun olanda devam edersiniz. orada tanistigim biri bonanza'yi tavisye etti bir de. villa'ya yakin bulunuyor ama onu deneme firsatimiz olmadi.

    * bir onceki paragrafta adi gecen villa'ya gelelim simdi. villa buranin en unlu gece klubu. ama gece klubu dediysem oyle reina falan gibi mekanlar akliniza gelmesin. favori muziginiz edm ise baska bir yer bulmaniz salik verilir. villa underground bir yer. icerde house-techno caliyordu bizim girdigimiz aksam. ve ingiltereden bir dj vardi yousef diye. tanimiyorum ama fena calmiyordu adam. ayrica buraya 12'den once girmeniz tavsiye edilir. 12-1 arasinda asiri kalabaliklasti club. en azindan sira beklemezsiniz. giris ucret partiye gore degisiyor mu bilmiyorum ama o aksam 100 nok idi. aslinda diger avrupa sehirlerine gore oldukca ucuz. yalniz sunu da not etmeden gecmemek gerek. villa icin oslo'nun en iyi klubu falan diyorlar ama kucucuk bir yer burasi. iki kismi var ama ikisi de oldukca kucuk. girip sonra begenmeyip bana kizmayin. bastan soyluyorum, burasi les gibi kucuk bir yer. ama zaten techno seven insaniz bu ortamlara alisiksinizdir.

    toparlayalim hemen. gidilip gezilesi bir yer. birileri size "cirkin, bok gibi" vb seyler diyorsa bu sehir hakkinda; dikkate almayin derim. oslo'nun guzellikleri bu entry'de tamamen kapsanmis degildir elbette. mesela nobel baris merkezine girmeye zamanim olmadi benim. katedralin icine de giremedim, cok erken kapatiyorlardi. burada anlatilanlar, benim gezip gorduklerimle sinirli, idare edin.
  • her yerde ücretsiz tuvalet bulamayabilirsiniz. tren istasyonlarındaki tuvaletler paralı olabilir. 1-2 mil. tl. tutar genelde. ya çişinizi tutarsınız ya da evde yaparsınız. anlaşıldığı üzere her şey çok ama çok pahalıdır. dışarıda yemek yememeye özen göstermeniz gerekebilir. merkez istasyon yakınındaki ortalama bir pizzacıda 2 kişi orta boy pizza ve içeçek yiyip 65 mil. tl. hesap verirsiniz. pizza hamuruyla beraber içinize oturur. garson "ketçap ister misiniz?" diye sorduğunda 2 kere düşünmenizde fayda vardır. çünkü ketçap, mayonez, karabiber, kırmızı biber, kekik vs.. oluşan küçük bir sepetteki baharatları kullanmak dahi 3-5 mil. tl. olarak hesaba yazılır.

    şehrin her yerinde 7 eleven ve narvesen büfeleri bulunur. burada otobüs, tren vs. biletleri, kek-tatlı, sandviçler, içeçekler, çikolatalar, şehir haritaları, telefon kartları vs.. satılır. bir sosisli sandviç + kola 5 mil tl tutar. bu en fazla yarım saat karnınızı tutar. bu sandviçlerden 3 tane yeseniz anca doyabilirsiniz. tahminimce satılan sandviçlerin bir çoğu domuz etinden yapılmıştır ama burdaki sosis-salamların aksine çok lezzetlidir. et konusuna çok özen gösterirler ve gerekli hijyen sağlanmıştır. ikea mağazalarındaki cafede biraz daha küçük sandviçler tanesi 1 mil. tl. den satılır. bunlardan 5 tane yiyip doymak mümkündür.

    süper marketler genelde 9:30-19:00/20:00 arası çalışırlar. şehre inmeden önce herhangi bir marketten çantanıza kola (500 ml. 2 mil. tl.), mevye suyu (1 lt. 2 mil. tl), meyveli yoğurt (1-2 mil. tl.), çikolata (büyük boy 2-4 mil. tl), cips (pringles 2 mil. tl.) vs. depolanarak yollara düşülebilir.

    evde kalıyorsanız, akşam yemeği için en ekonomik çözüm marketten alacağınız; makarna, hazır pizza, sosis, meyve suyu, dondurma vs. olacaktır. (dikkat edilmesi gereken husus sosisler 2 türlü satılır. biri ızgara, diğeri haşlama. ızgarı türü sosisi alıp haşlayacak olursanız patlayıp dağılacaktır. bu yüzden hangi amaçla ne aldığınıza dikkat etmenizi öneririm.) aslında en önemli öğün kahvaltıdır. bulabileceğiniz en ucuz ekmek 2 mil. tl'dir. lakin onlar da kaldığım evde domuza yemek olarak verilirdi. bu yüzden ekmek için 4-5 mil. tl gibi bir bütçe ayırmanız gerekebilir. ama buna değecektir. süper ekmekler bulunur. bunun yanında yazın harika peynirler ve reçeller ile doğaya karşı bir çiftlikte kahvaltı yapılması süperdir. meyve, sebze tane ile satılır. hem pahalıdır hem de hormonludur.

    norveç'te en önemli besin kaynağı deniz ürünleridir. bilhassa norveç somonu tüm dünyada ün salmış pembe etli yaklaşık 1 m'lik balıktır. bu balıklar norveç'in kuzey bölgesinde taze olarak avlanıp japonya'ya kargo uçağıyla aynı gün götürülüp tokyo balık pazarında satılmaktadır. gittiğinizde mutlaka somon yemelisiniz. yalnız turistik yerlerde* balık yemek gafletinde bulunursanız $100'lık bir hesaptan sonra bulaşıkçılığa başlayabilirsiniz. bunun yerine şehirden taze balık alıp ızgara, fırın, haşlama vs. binbir türlü pişirip yemeniz önerilir. bunların haricinde marketten karides alınıp, evde itinayla soyulup yenir. soyması yemekten daha eğlenceli olur.

    diğer bir önemli husus da çiğ balıktır. marketlerde tütsülenmiş çiğ balıklar satılır. her öğünde yenir, kahvaltıda ekmeğin üzerine koyup, tereyağlı.. tadı kayış gibi olsa da gitmişken onu da deneyimlemekte fayda var. bir de güzel sardalyalar vardır. yine kahvaltıda ekmek üzerine bol salçalı yenir. her markette kutusu ortalama 2 mil. tl'ye satılır. uzun ömürlüdür ve kuru yerlerde saklanır. dönüşte fındıklı, üzümlü norveç çikolatasıyla beraber bavula bolca sardalya doldurulup getirilir.

    eğer evde kalıyorsanız, akşamları en hafif yemek çeşidi salatadır. marketten itinayla iceberg, domates, salatalık, zeytin, limon, yağ, baharat vs. alınır. bunun yanına salataya koymak için sardalya, ton balığı, domuz eti, çiğ balık çeşitleri incelenir. ağız tadına göre biri seçilir ve yaratıcılığınıza göre salata yapılır. ev hayatı için ekonomik, leziz ve hafif olur.
  • - bu sehirde uygun fiyata kalinabilecek tek yer anker hostel (http://www.ankerhostel.no/)'dir. 30 ytl'ye 6 kisilik odada bir gece kalabilirsiniz.
    - taksiye binmeyin, binmek zorunda kalirsaniz "oslo taxi"ye binmeyin gidin başka bir şirket arayin. taksimetre 20 ytl gibi bir fiyattan acilir, soka girersiniz.
    - aker brygge civarinda yemek yemeyin. hatta hicbiyerde yemek yemeyin, nefret ediyor olsanizda gidin mcdonalds'a hem ucuz hem etin ustune recel surmuyolar.
    - yine aker brygge civarinda sahil kenarinda oturup "aksam bara gitsem bira 10 ytl, sonra hostele gitsem 30 ytl..." diye dusunuyorsaniz kalkin hemen ayaga baslayin kosmaya. 5 dakika uzakliktaki kocaman color line gemilerini gorene kadar kosun. hemen giseden bi danimarka bileti isteyin en ucuzundan. gemi aksam 7'de kalkar. 8 saat gidis, 8 saat donus, 2 saatte hirtshals'da gezinti...tax free'ye gidip bi kasa kutu bira alin 25 ytl'ye, sonra cikin geminin en ustune bi guzel icin biralarinizi. tabi 24 bira bu hemen icilmez. havalarda malum yaz vakti gittiyseniz cok soguk deil, biralar isinir. bunun cozum yolu sudur; gemideki barlardan birazcik buz rica edin, sonra bu buzlari odanizdaki banyoda bulunan kovanin icine koyun, sonra kovayi banyodaki muslugun altina yerlestirip, soguk suyu acin, sonra da acik birakin. ben denedim 18 saat sonunda kalan biralar hala soguktu...butun biralari geminin tepesinde tek basiniza icmeyin, sosyal olun en alt kattaki bara gidin. tabi bu kadar cok da icmeyin danimarkaya ayak basamadan oslo'ya geri donme ihtimaliniz cok yuksek cunku.

    ...to be continued
  • havaalanından şehir merkezine ulaşım için nsb ya da flytoget trenlerini tercih edebilirsiniz. nsb treni doksan iki kron ve yaklaşık yirmi dakikada bir var. şehir merkezine (oslo merkez istasyon) yolculuk yirmi dakika kadar sürüyor. flytoget seferleriyse daha sık ancak daha pahalı - iki yüz kırk krondu yanlış hatırlamıyorsam. her iki trende de kablosuz ağ mevcut, haberleşme ihtiyacınız olursa sorunsuzca kullanabilirsiniz.

    şehir içi ulaşım: https://ruter.no/…buying-tickets/tickets-and-fares/

    ruter metro, otobüs, tramvay ve feribot seferlerini düzenleyen işletme; oslo'nun iett'si bir anlamda. yolculuk kartlarını metro duraklarında yer alan ruter gişelerinden ya da yine duraklarda ve şehrin birçok noktasında yer alan narvesen ve 7-eleven dükkanlarından alabilirsiniz. alacağınız günlük, haftalık ya da aylık kartı bu araçların hepsinde sınırsız olarak kullanabilirsiniz. kartınızı aldıktan sonra bir defaya mahsus olmak üzere metro girişlerinde ya da tramvay ve otobüslerde bulunan elektronik cihazlarda etkinleştiriyorsunuz, ondan sonra yanınızda taşımak dışında herhangi bir şey yapmanız gerekmiyor. özellikle metro seferlerinde rutin kontroller yapılıyor. size denk gelip gelmemesi biraz şansınıza kalmış. kartsız olmanız hâlinde 1000 kron kadar cezası var.

    "oslo pass" alırsanız hem müzeler hem de ulaşım ücretsiz. buradan fiyatlara ulaşabilirsiniz:

    https://ruter.no/…kets/tickets-and-fares/oslo-pass/

    karın doyurma: tahmin edileceği üzere restoranlar oldukça pahalı ve bu nedenle daha ucuz seçeneklere yönelmek gerekiyor. şehrin pek çok noktasında kiwi, meny, rema 1000, coop gibi marketler var. bu marketlerin kendilerine has ürünlerinin (her market kendi markasını biraz daha ucuza satıyor) satıldığı reyonlardan alacağınız peynir, salam, domates, ekmek vs. ile sandviç yapabilirsiniz - ki norveçliler de genelde öğünlerini sandviç ile geçiştiriyor - ayrıca her daim yanınızda elma, muz, ceviz vs. gibi tok tutacak şeyler taşıyabilirsiniz.

    narvesen'lerde kahve yirmi, çörek de on kron. ikisini beraber yirmi beş krona satıyorlar. birkaç saat sizi idare eder.

    subway'lerde günün sandviçi otuz beş krona satılır. şehrin pek çok yerinde şubesi var.

    mcdonald's hamburgeri yirmi, patatesi beş krona satıyor. tabi paket alıp dışarda yerseniz fiyat böyle. içerde yerim derseniz biraz fark alıyorlar. menüler ise yüz kron civarında.

    burger king'te ise en ucuz hamburger otuz kron, menüler yüz krondan başlıyor.

    gezilecek yerlere gelirsek:

    merkez istasyona yakın bölgeler: istasyondan çıkınca sahile inip opera binasını görebilirsiniz. çok hoş bir mimarisi vardır. ardından yine merkeze yakın carl johans gate'ye gidebilirsiniz. istiklal caddesi'ne benzer bir atmosferin hâkim olduğu caddede hediyelik eşyalar satan dükkanlar ve kahve ya da bira vs. içebileceğiniz mekanlar bulunur. bu arada oslo'da kahvenin genelde standart bir fiyatı var - 30 kron civarında - ancak dışarda alkol oldukça pahalı. carl johans gate üzerinde oslo domkirke var (sanırım oslo'nun en büyük katedrali) , açık saatine denk gelirseniz içine girip gezebilir, hatta şanslıysanız kilise müziği dinleyebilirsiniz.

    national theatre bölgesi: adı üstüne ulusal tiyatro mevcut burada. aslında karl johans gate'nin sonu buraya çıkıyor. yürüyerek de ulaşabilirsiniz. bazı saatler tiyatro binası ziyarete açık olabiliyor. ayrıca tiyatro binasının çok yakınında henrik ibsen müzesi var, ibsen'e hayranlığınız varsa orayı da gezebilirsiniz. national theatre'a yine birkaç dakika mesafede ulusal galeri (nasjonalmuseet) mevcut. şu anda edvard munch'ün en meşhur tabloları (çığlık, madonna, hasta odasında ölüm gibi) burada sergileniyor. ayrıca pek çok norveçli ve avrupalı ressamın oldukça hoş tablolarını burada görebilirsiniz. perşembe günleri ücretsiz giriş var, diğer günlerde kişi başı 100 kron civarında bir giriş ücreti var. bir de bu caddede kaffebrenneriet'in birkaç tane şubesi var. taze kahvelerinin ve çöreklerinin tadına bakabilirsiniz.

    national theatre'dan sahile doğru inerken eski belediye binası var. 9-14 arası müze kısmını ziyaret edip ;(giriş ücretsiz) şehrin sosyal ve kültürel yaşamına dair pek çok detayı öğrenebilirsiniz. ayrıca binanın girişine yapılmış ahşap gravürlerle iskandinav mitolojisine âit oldukça ilginç hikâyeler anlatılıyor. bayılacağınızı tahmin ediyorum.

    sahile indiğinizde akershus kalesini göreceksiniz. 1200'lerde oslo'yu korumak için inşa edilmiş olan bir kale. içinde müze kısmı da var -giriş ücretli maalesef - ama birçok bölümüne giriş ücretsiz, buradan sahil manzarası da oldukça hoştur.

    kaleye gelmek için sahilden sola dönmüştünüz. sağa devam ederseniz nobel barış ödülü müzesini görebilirsiniz 50 kron civarındaydı sanırım giriş ücreti. o sırada bir de espresso house var, kahvesi ve ikinci katının manzarası güzeldir. yürüyüş yolunu takip ederek sahilden devam ederseniz çeşitli sanat galerilerinin ve müzelerin olduğu aker brygge muhitine geleceksiniz. burada da astrup fearnley modern sanat müzesi mevcut. müzeleri gezmek istemeseniz de buranın mimari yapısı hoşunuza gidebilir.

    bu arada sahilde 285 krona oslo sightseeing-fjord tour tabelalarını göreceksiniz, iki saatlik bir tekne turu bu ama fjord vs. görmüyorsunuz. sizi yalnızca oslo'nun bir iki kilometre açığına çıkarıp şehri ve adaları dışardan gösteriyorlar. bu turların yerine, ruter'in feribotlarının adalara seferlerini tercih etmeniz daha mâkul olur. günlük ya da haftalık kartlarınızla bu büyük feribotlara ücretsiz binebiliyor ve yakınlardaki adalara seyahat edebiliyorsunuz.

    national theatre'dan sahile doğru değil de ters istikamete giderseniz ise kraliyet sarayı'nı görebilirsiniz: https://upload.wikimedia.org/…/slottet_i_oslo_1.jpg

    yürüyüş yolunun ve sarayı çevreleyen parkın dört mevsim halka açık olması sebebiyle saray bana biraz tenekedenmiş gibi geldi açıkçası ama norveçlilere pek bir şey demedim çünkü buranın yerlisi saray konusunda çok hassasmış.

    holmenkollen atlama kulesi: http://www.skiforeningen.no/holmenkollen

    bir numaralı metroya binip holmekollen durağında iniyor ve on - on beş dakikalık bir yürüyüşten sonra atlama kulesinin olduğu bölgeye ulaşıyorsunuz. oldukça güzel bir şehir manzarası mevcut. kayak müzesi var bir de ancak elbette o da ücretli.

    vigeland park şehre yolu düşen herkesin durağı olur: http://www.vigeland.museum.no/no/vigelandsparken

    parkta norveçli ünlü heykeltıraş gustav vigeland'ın eşsiz heykelleri bulunuyor. ayrıca vigelandspark'ın içinde oslo şehir müzesi var. girişin ücretsiz olduğu müzede tablolar, fotoğraflar ve mankenlerle şehrin sosyal hayatının tarihçesi tanıtılıyor. bir de parkın arka kısmında şehir mezarlığı var. garip olabilir ama içini çok sevmiştim ben, vaktiniz olursa ve insanın kıt, allahın bol olduğu yerleri seviyorsanız tavsiye ederim.

    grünerlokka: şehrin kafelerinin ve restoranlarının bol olduğu bir muhiti. çok güzel hamur işleri yapan fırınlar da mevcut. norveç'e has çöreklerin tadına bakabilirsiniz. ayrıca norveçli ünlü kuru kahveci tim wendelboe'nun burada bir kafesi var, kahveye düşkünseniz bir tadına bakın derim.

    sognsvan: şehir merkezine çok yakında yer alan ve etrafı yoğun ağaç örtüsüyle kaplı bir göl. üç numaralı sognsvan metrosuyla gidebilirsiniz. koşan, yürüyen, kayak yapan, bisiklete binen, kitap okuyan, kamp yapan yâni anlayacağınız hayatın kaymağını yiyen mutlu norveçliler'in arasında oldukça huzurlu anlar geçirebilirsiniz.

    şimdilik aklıma gelenler bunlar. her an hesap-kitap yapmanıza sebep olan aşırı pahalılığını saymazsak, insana huzur veren, sâkin bir şehir oslo. ziyaretiniz her ânında şahit olacağınız üzere, norveçliler güleryüzlü ve çok yardımsever insanlar ve hemen hepsi ingilizce biliyor. bu nedenle herhangi bir sorunuz olduğunda çekinmeden sorup yardım isteyin ve bu iyi insanların zarif kentinin tadına varın.
  • turistik her şeyi bir yana bırakıp öylece durduğunuzda tadına daha iyi varabileceğiniz, hatta yeterince uzun durursanız kendinizi yeniden insan gibi görebileceğiniz ve bir orta doğu ülkesinin size asla şahit olma fırsatı tanımadığı medeniyeti iliklerinizde hissedebileceğiniz bir güzel şehir.
  • şimdi yazacaklarım erasmus ile avrupa'nın binbir köşesine gidip oslo'ya ryanair denilen yüzyılın icadı sayesinde 5 euroya 10 euroya bilet bulduk diye sevinen yurdum gencine:
    sakın ola ki, geldi bahar ayları gevşedi gönül yayları diye düşünme. oslo lan bildiğin iskandinav yarımadasında. ne baharı. gidersin hatta "lan biz genciz hosteller pahalı tren istasyonunda neyin uyuruz" diye düşünüyosan senin kafana sıçayım. yan basarsın. gecenin 2-3ünde çıkarıverirler tren istasyonundan. mal gibi kalırsın soğukta sokakta. bak mart nisanından bahsediyorum. kar hala yerlerde. paşa paşa haziran gibi ayarla oslo seyahatini. o bulduğun 5 10 euroluk bilet götünde patlıcak. o bilet seni ryanairin indirdiği götü boklu ebesinin nikahındaki havalimanında indircek. ordan zaten şehir merkezine gitmen o uçak parasının 2-3 katı. hatta bi de gerizekalılık yapıp havaalanından geçen ana yola çıkıp otostop çekme seni mal zannederler. hatta ve hatta bu insanlar ne yaptığımızı anlamadılar bari elimizdeki oslo yazılı büyük broşürleri gösterelim öyle otostop çekelim dersen filan gerizekalı sanırlar. adamlar son model volvolarla audilerle hatta jeeplerinde tek kişi olsalar dahi seni arabalarına almazlar, o kadar medeniler. hatta bazı hatunlar altlarındaki q7ler den volvolardan sırıtarak geçerler yanınızdan. senin sümüğün donar geri dönersin paşa paşa otobüse.
    şehire geldin bi kere kron dediğin zımbırtı euronun baya düşük bi miktarı galiba 1 euro 8kron du o zaman. oh oh bi euro verdik 8 krone aldık o kadar da pahalı değil diye düşünme gir bi süpermarkete, bak bakalım 50 kron'den aşşağı bi halt var mı, hani öğrencisin ya alırdın marketten ekmekleri peyniri bilmem ecnebi şokellalarını ucuz yoldan karnını doyurcaktın. adamın götünden kan alırlar olm kan. bi git bakalım burger king e macdonalds a kaç para bi menü. gördün mü? kaç kron muş? 105 kron. yaa böl 8 e etti mi sana 13 euro bi menü. sonra "amsterdamda binmiştik nası olsa orda bindik burda bindik otobüse beleş kimse bi şey sormuyo." deme. inmeden önceki son durağında otobüsün 3 kapısından da securityler biniverir senin biletin yoktur o da patladı mı bi yerlerinde?
    işin özü güzel şehirdir ama pahalıdır. öyle başka şehirlerde yaptığın çakallıklar pek işlemez ucuz yollara sapmana. paran cebindeyse git. heyacan arıyosan durma, hostel filan ayarlamadan kış günü git. çok eğleneceksin.

    ha ama o soğukta bile güzelliğini sergileyen norveçli hatunlar için hepsine değer.
  • dun (9 eylul pazartesi) 2022 kis olimpiyatlari adayligi icin referanduma gidilen sehir. referandum'un baglayici bir sonucu olmayacak, sadece halkin fikrini almak icin yapiliyor, ancak son gelen haberlere gore sonuclar evet ve hayir oylarinin birbirine cok yakin. hayir oyu verenlerin en buyuk endisesi, olimpiyatlarin getirecegi maddi yuk.

    hayir oyu verenlerin vatan hainligi ile suclandigini, ulkenin gelisimini engellemeye calistigini gosteren bir haber henuz gormedim (daha ne kadar geliseceklerse). ama eger hayir sonucu cikarsa, oslo valisinden kina stoklari ile ilgili son durumu bildiren bir aciklama bekliyorum.
  • sakinlerinin kişisel mesafe konusunda hiç şakaları yok. metro ve otobüs duraklarında manzara genelde şu şekilde oluyor:

    http://40.media.tumblr.com/…oexohp1so4xnko1_500.jpg (fotoğraf kardeş ülke finlandiya'dan sanırım)

    bugün bunun biraz daha ileri düzeyine rastladım. metro vagonlarında oturma yerleri karşılıklı ikili ve üçlü koltuklar şeklinde:

    https://i.ytimg.com/…/irskcwhffzo/maxresdefault.jpg

    sabah metrosuna şehrin görece dış bölgelerinden birinde, ikinci duraktan en arkadaki vagona binip bir köşeye iliştim. ilk durak göl kenarı olduğu için hafta içi sabahın köründe pek ilk duraktan binen olmuyor, dolayısıyla bomboş vagonların ilk müşterileri genelde biz oluyoruz. hareket ettikten sonra öndeki vagondan yaşlıca bir kadının yavaş yavaş metronun arka taraflarına doğru ilerlediğini fark ettim. kadın karşılıklı tek tük oturanların olduğu oturma sıralarını boş yerler olduğu halde birer birer geçerken ben norveç insanının geldiğim günden beri takdir ettiğim spor tutkusuna güzelleme yapmaya hazırlanıyordum ki (durakta bile bir uçtan diğerine yürüyüp duruyorlar) kadın, benim bulunduğum sırayı da geçerek arka çaprazımdaki, hiç kimsenin oturmadığı beşli sıraya ilişti ve kitabını açıp okumaya başladı. ben de yolculuk boyunca bizim siyatik ağrılarından ve mendebur gelinlerinden bahseden içten yaşlılarımızı hasretle andım ve kurtarılmış bölgemde yayıla yayıla oturarak, kuzeyin nazik ve bir o kadar da mesafeli insanları arasında geçecek günümün keyfini çıkarmaya başladım.
hesabın var mı? giriş yap