• "...her okur, okuduğu esnada kendi kendinin okurudur. yazarın eseri, okura sunduğu bir görme aygıtına benzer; okurun o kitap olmasa kendinde belki fark edemeyeceği şeyleri görmesini sağlar. kitapta söylenenleri okurun kendinde tanıması, kitabın gerçekliğinin kanıtıdır; bunun tersi de bir ölçüde doğrudur, iki metin arasındaki fark, çoğu kez yazara değil, okura atfedilebilir."
    (bkz: marcel proust)
    (bkz: le temps retrouvé)
  • kimler var butonunda görünen kişiler. iç geçirerek ben de yazar olsaydım da şunu şunu çiziktirseydim diye iç geçirenler.
  • her zaman yazar olanlardan sayıca fazla olan topluluk.
    ortak paydada birleştiklerinin, yazılan son entryleri hemen hemen aynı zamanlarda okuyup gizli sosyalleşmeye taraf olduklarının farkında olup olmadığını hep merak etmişimdir.
    birbirlerinden belki de kilometrelerce uzaktalar, belki farklı görüşlere sahipler, belki sağcı/solcular, belki ateist/teistler, belki belkiler ama aynı anda aynı yazılara, aynı temaya bakanlar.
  • iyi bir okur olmak,
    yazar olmaktan
    çok daha değerli.
  • - ben okurken bi entry görmüştüm...
    - yani yazar olmadan önce mi?
    - hayır yazarken okurken...
    - nası yani...
    - hani yazar olan insan hem yazıp hem okuyo biliyo yaa...
    - ay öylemi...bak bunu bilmiyordum saol...ben de bundan sonra "yazar" yerine "hem okuyabilen hem yazabilen, aynı zamanda -ne ilginçtir ki- tüm bunlarla birlikte sıçabilen" bütününü kullanıcam.
  • sozlugun hedef kitlesi. baslangicta caylaklar icin hic bir halt ifade etmeyen topluluk. tabii o caylaklarin hepsi okur olarak baslamistir o yuzden onlarin gecmisinde ayri bir yeri vardir.

    isin felsefesini yapcak olursak aslinda butun caylak ve yazar kadrosununda okur statusunde sayilmasi, o yuzden kimler var butonuna basinca ortaya cikan okur sayisinin bu grublari da icermesi gerekir, di mi ama *?
  • ıkıye ayırmamız mumkun olan kitle.
    a) her gun kac sayfa okudugunu sayanlar; ornek : bugun 52 sayfa okudum sen kac sayfa okudun ?
    b) her gun ne okuduguna bakanlar ; ornek : bugun psikolojinin dinamikleriyle ilgili birseyler ogrendım. sen ne ogrendın ?
  • bu yorumları okumasına rağmen hiç kırılmayan, yazar olsa da olmasa da hayatında birşeyin değişmeyeceğinin farkında olan, sizin yorumlarınızı pek tınlamayan ama ekşisözlükün reklam gelirlerine yaptıkları katkıdan dolayı da burun kıvrılmasını haketmeyen insanlar topluluğu.
  • okumak için macaristan'a kadar gitmiştir.

    (bkz: ilim macaristan'da bile olsa arayınız)
  • "hikâye dinleyen kişi, hikâye anlatıcısının misafiridir; hikâye okuru bile bu mecliste yerini alır. roman okuru ise, okurların en yalnızıdır. (çünkü şiir okuru bile, dinleyenler için yüksek sesle okumaya yatkındır.) bu yalnızlığı içinde, okuduklarını hepsinden daha kıskançça sahiplenir. onu tümüyle kendisine mal etmek, adeta yutarcasına okumak ister. gerçekten de, ateş ocaktaki odunları nasıl yutarsa, o da okuduklarını öyle yutar, yok eder. romana yayılmış olan gerilim, tıpkı ocaktaki alevi canlandıran, onu coşturan hava akımı gibidir.

    okurun ateşli ilgisini besleyen, kuru bir malzemedir. moritz heimann bir zamanlar şöyle demişti: "otuz beş yaşında ölen bir adam, hayatının her anında otuz beşinde ölen bir adamdır." bu kadar şüphe uyandıran bir cümle daha olamaz; ama sırf fiilin zamanı yanlış olduğu için. burada kastedilen hakikat şu: otuz beşinde ölen bir adam, hayatının her anında otuz beşinde ölen bir adam olarak hatırlanacaktır. başka bir deyişle, gerçek hayat söz konusu olduğunda hiçbir anlam taşımayan bir cümle, hatırlanan hayat söz konusu olduğunda tartışmaz bir gerçeğe dönüşür. roman karakterinin doğasını hiçbir şey, kişinin hayatının "anlamı"nın ancak ölümüyle açığa çıktığını söyleyen bu cümleden iyi anlatamaz. ama roman okuru aslında, "hayatın anlamı"nı kavramasını sağlayacak insanların peşindedir. bu yüzden de, şu ya da bu biçimde, onların ölümünü -gerektiğinde mecazi ölümlerini, yani romanın sonunu, ama tercihen gerçek ölümlerini- paylaşacağından emin olabilmelidir. romanın kişileri ölümün, çok belirli bir ölümün, çok belirli bir yerde kendilerini zaten beklemekte olduğunu nasıl anlatırlar ona? okurun, romandaki olayları tüketme arzusunu besleyen de bu sorudur.

    romanın önemi, başkasının kaderini belki de öğretici bir biçimde bize sunmasında değildir. o içimizi ısıtır; kendi kaderimizden asla sağlayamayacağımız, bir yabancının kaderini tüketmiş olan alevin verdiği sıcaklıkla. okuru romana çeken, ürpertilerle dolu hayatını okuduğu bir ölümle ısıtma umududur."

    walter benjamin

    son bakışta aşk, metis yayınları, 3.b ekim 2001, s.92
hesabın var mı? giriş yap