• çocuklukta oluşturulan obsesif (takıntılı) duygular, yetişkinlikte en uygun (davranış kalıplarına) dönüştürülür.
    kül kedisinin ayağına tam oturan ayakkabıdan farksız olan bu kalıplar maalesef (bkz: sindirella) gibi mutlu hissetmenizi sağlayamaz.
    mutlu sona ulaşmanın tek yolu (bkz: kül kedisi) gibi hapsolunan tavan arasından kurtulmakla gerçekleşir.
    takıntılar ne kadar da size ait ve sizden bir parça gibi olsa da, öncelikli ebeveyninizden ve çevrenizden size transfer edilmiş ve her an kırılması an meselesi olan cam ayakkabılardan başka bir şey değildir.
  • kendisi tam olarak bir ruh kanseridir. öldürmez süründürür.
  • 1 sene tedavisini gördüğüm ve atlattığım hastalıktır. nasıl atlattığımı anlatmadan önce kısa bir tanım yapma gereği duyuyorum. amacım burayı okuyan arkadaşlara bir nebze olsun yardımcı olabilmek.

    hastalığın genel tanımında "takıntı" kelimesi geçiyor. acıbadem hastanesine göre obsesif kompulsif bozukluğa (okb) sahip hastalar, kontrol edemedikleri düşünceleri, korkuları veya imgeleri saplantı halinde yaşarlar. bu durum hem kendileri hem de çevresindekiler için son derece rahatsız edici olabilir.

    yukarıdaki tanım benimle birebir örtüştüğü için yazma gereği duydum. sorunlu bir çocukluğum oldu. yani çok mutlu bir ailede yetişmedim. doktorumun söylediğine göre hastalığımda bu durumun etkisi çokça var.

    neleri takıntı ediyordum ondan bahsetmek istiyorum çok detaya girmeden; hasta olma korkusu, sevdiklerimi kaybetme korkusu, en ufak problemleri büyütmek ve içsel sorun haline getirmek gibi takıntılarım vardı. evet bunlar herkeste var ancak, eğer sizde okb sorunu varsa, herkesten 4 kat daha fazla sorun edersiniz bunları. zaten sorun bir bozukluk olmasından kaynaklı. yani anksiyete tüm insanlarda var ancak sizinki bozuk. dolayısıyla bir tedaviye ihtiyacınız var.

    bir gün vücudumda seğirmeler farkettim ve her salak gibi google'a baktım. cevap taak! als!

    bir sürü doktora gittim, bir bok bulamadılar. daha sonra bir nörölog buldum. nöröloglar sinir sistemleri konusunda uzmanlardır. yani aslında işiniz psikiyatri bölümüyle ancak ben hiçbir düzgün psikiyatrist bulamadığım için vücudumda ortaya çıkan seğirmelerle ilgili olarak nörolojiye gittim. bir dizi test yaptı ve herhangi bir fiziki sorun olmadığını söyledi. daha sonrasında problemin okb olduğunu, 1 sene kadar antidepresan tedavisi göreceğimi, her ay kontrole gelmem gerektiğini, bu tedavi boyunca sabırlı olmamı ve kendisine güvenmemi üstüne basa basa söyledi. hatta bu hastalığın bir diğer versiyonu olarak (bkz: 3. sınıf sendromu) demişti doktorum bana. tıp okuyan öğrenciler üçüncü sınıfa geldiklerinde, derslerde gördükleri tüm semptomları kendilerinde arar ve kendilerine teşhis koyarlarmış.

    normalde güvenmem! babama bile güvenmem! ancak el mahkum dedim, kendimi bilime emanet ettim. bunu yaparken kafamda iki soru işareti vardı

    1- toplumun dediği gibi antidepresanlar gerçekten zararlı mıydı?
    2- ömür boyu bu ilaçla yaşamak zorunda mı kalacaktım, bırakırsam eski halime döner miydim?

    birinci sorunun cevabı şöyle: ota boka antidepresan kullanırsanız evet zararlı. ancak sizin teşhis edilmiş bir hastalığınız varsa ve doktorunuz bu doğrultuda sizi yönlendiriyorsa değil. her psikolojik rahatsızlığın farklı bir ilacı var. size uygun olanı doktorunuz belirlerse problem yok. dolayısıyla korkacak bir şeyde yok.

    ikinci sorunun cevabi ise: hayır! ömür boyu bu ilaçla yaşamayacaksın. antidepresanların ortak özelliği bir anda bırakılamaması fakat tedavi süresinin uzun olması. yani düzenli olarak kullanacaksınız ve tedaviyi yarıda bırakmayacaksınız. bazen kaçırdığım oldu, iki gün içmediğimde başım dönüyordu ve içmek durumunda kalıyordum. bunun sebebini aşağıda açıklayacağım. hatta finalde doktorumun söylediği şey şuydu bana; "senin kadar istikrarlı çok az hastam oldu" ama bundan sonra keyfini süreceksin inan bana." dedi!

    örneğin: benim ilacım duxet adında bir ilaçtı ve tedavimin başlangıcında 30 mg olanını verdi doktorum, gün aşırı kullandırdı. üçüncü ayımda her gün bir tane olarak güncelledi. dördüncü ayımda ise 60 mg'a yükseltti. bırakma döneminde ise önce 30 mg'a düşürdü, sonra ise gün aşırı kullandırarak bıraktırdı.

    vücuda fazla dopamin salgılar bu ilaçlar. dolayısıyla bir süre sonra beyninizin ihtiyacı olan dopamin miktarı artar. eğer siz, beyninizin alıştığı dopamin miktarını bir anda keserseniz bunalıma girebilirsiniz veya takıntı hastalığınız tekrar nüksedebilir. iki gün içmediğimde başımın dönme sebebi buymuş meğer. vücuttan dopamini eksik ediyormuşum. eğer tedavinizin bittiğini doktorunuz söylerse ve size ilacı bıraktırırsa bir sıkıntı yaşamazsınız.

    benim herhangi bir takıntı problemim kalmadı ve zaman içerisinde takıntılarımı kontrol etmeyi öğrendim. ilerde nükseder mi bilemem, zamanında yaşadığım bazı problemleri buradan yazmak istedim sadece.

    o yüzden doktorunuzun verdiği tavsiyeler uyun ve düzgün bir doktor bulun.

    edit: hala okb problemi yaşamıyorum. hatta bu süreçte çok büyük olaylar oldu tetiklenmesi için ancak kontrol etmeyi öğrendim sanırım. daha pozitif ve daha mutlu hissediyorum kendimi. meditasyona başlayın mutlaka. çok faydası oluyor kendinizi tanımanız için. nefes egzersizi denilen olay harika bir şey.
  • obsesif kompalsif bozukluk. bilimadamlarinin asktanimi.
  • çözümü bilişsel davranışçı terapidir.

    "takıntılarla başa çıkma" ve "iyi hissetmek" adlı kitapları okumanızı ve youtube ta videolarını bulabileceginiz psikolog "izzet güllü" yü takip etmenizi öneririm.
  • şu okb'yi sadece temizlik hastalığı olarak bilmeyin lütfen. bazen hastalık o kadar ileri sarıyor ki, sözlükte yazdığınız bir entry yüzünden bile 2 - 3 gününüz iğrenç bir hal alabiliyor. tüm yazdığınız entryleri silmek zorunda kalabilirsiniz. bir başkasına inanılmaz mantıksız gelen bir olay, okb'li bireyin beyninde çok mantıklı gelebilir. sahip olduğunuz beyin iyi bir kapasitesiteye sahip ise bunu matematik veya coğrafya gibi bilim dallarında kullanmak zorunda değil. kısacası o beyin inanılmaz gereksiz işlere kendini yorabilir ve size sunduğu nedenlerden dolayı kabul etmek zorunda kalırsınız.

    sonuç mu? sonuç, hayatınız zehir olur.
  • o öyle sadece temizlikle olmuyor maalesef. çok şiddetli okb lerde ellerini kanatana kadar yıkamalar, üstüm kirlenecek diye evden çıkamamalar, bir şeyi belirli bir sayıda yapması gerektiği için unutup sürekli baştan yapmalar ve dolayısıyla sosyal hayatın olmaması. korkunç bir durum.
  • içinde bulunduğum sikimsonik hastalık. karakteristik olarak ne düzenliyim ne kontrolcüyüm.bilakis düzensiz, plansız gelişi güzel yaşayan insanım. lakin doktorumun dediğine göre sorunum düşünsel takıntılar.örneğin subjektif idealizm üzerine yoğunlaşıp deliler gibi sosyal hayattan kopmak.hayır bunları düşünmek hoş bir şey. fakat bunu hayat memat meselesi yapıp yemeden içmekten kesilmek saçma.
  • tedavide ikinci senem bitiyor. paxera 40mg kullanıyorum hâlâ. stilizan 1mg iki günde bir. doktor dozları düşürmedi. uyku hayat kalitemi düşürdü. aslında uyumayı seviyorum ama yaşayacak zaman kalmıyor bu anlamda kötü. kilom 54, tedaviye başladığımdan beri 10 kilo aldım galiba. vitamin testi yaptırmam gerekiyormuş, uykumun sebebi ilaç değilmiş doktora göre. erken uyanırsam giderim test yaptırmaya. takıntılarımın şekil değiştirmiş olabileceğini söyleyince düşündüm de galiba şu sıra duygusal temizlikteyim. sevmedikçe temiz hissediyorum, konuşmadıkça saf. başka hayatlara günahlara değmeden yaşamaya çabalıyorum. artık insanları kırmamaya söz verdiğim için de en iyisi uzak durmak, tatlı tatlı geçiştirmek. bu taraf bende hep vardı da bu ara yoğun. işte terapi lazım, terapiden korkuyorum.
    ek:kendime inat herkesi seveceğim.
hesabın var mı? giriş yap