• ne biçim bi atıksa, yok etmenin bir sürü seçeneği var ve hiçbiri akla yatkın değil. hepsi saçma.

    nükleer atıkların okyanus tabanına gömülmesi olayı var. evet belli bir derinlikteki radyasyon ne insanları ne çevreyi etkiler ama gerektiğinde yakıtı yeniden yüzeye çıkarmak çok zor. hem 2018'e kadar denizlere radyoaktif atık bırakılması sanırım londra sözleşmesine göre yasak.

    diğer seçenek atıkların insan yaşamından uzak adalara gömülmesi. bi kere o adalara taşınması hava şartlarına göre bile büyük oranda riskli. hadi onu geçtik bu adaların çoğunda deprem, yanardağ faaliyetleri görülüyor. bu olaylar sebebiyle adadan herhangi bi şekilde su varillere sızarsa, radyoaktif parçacıklar da ortama sızar. sonrası malum.

    atıkların uzaya fırlatılması var ki, en komiği. fırlatılış sırasında yaşanacak bi kaza olasılığı bile bu seçeneğin üstünü karalamak için yeterli bence.

    yine en mantıklısı abd'nin yapmaya çalıştığı gibi, yakıt çubuklarını reaktör bünyesindeki bi soğutma havuzuna aktarmak. ya da yer üstü kuru depolama yapmak.

    temiz enerji dedikten sonra, bi iç geçirip uzaklaşayım bu konudan.
  • bizim için bir sorun teşkil etmeyen mesele.

    "nükleer atık" denen şey; çeşitli yan materyaller, reaktörlerin periyodik olarak değiştirilen kontrol çubukları, bu reaktörlerde en az 5 sene kullanılan yakıtlar ve bu yakıtların kullanıldıktan sonra soğutulmasında filan kullanıldığından kirlenen sudan ibaret. akkuyu'da bunların ekserisi, yer üzerindeki depolarda 20 ila 50 sene arasında bekletilmek suretiyle kendiliğinden radyoaktivitelerini yitirecek, risksiz atıklar. bunlar sadece muhafaza edilecek, kendi kendilerine zaten bertaraf oluyorlar. bir kısmı ise orta dereceli atık olup uygun şekillerde basınçla veya yüksek ısıyla elde bile taşınabilecek boyutlara indirilip radyasyon geçirmeyen şekillerde, muhafazalı kaplarda saklanabiliyor. diğer taraftan, akkuyu hep tam kapasite ile çalıştığında, yılda 30 ton kadar (8 metreküp hacminde) kullanılmış ve yüksek derecede tehlikeli nükleer atık ortaya çıkacak. bu da aslında çok cüz'î bir rakam. 60 yıl (akkuyu'nun kullanım ömrü) bu şekilde ürettiğiniz yakıtı kaplara döküp olimpik havuz ölçülerinde ve 10 metre derinliğinde bir havuzda dahi saklayabilirsiniz 60 yılın sonunda.

    en yüksek radyoaktiviteyi sağlayan kullanılmış nükleer yakıtlar, günümüzde artık pek çok ülkede var olan ileri teknolojik tesislerde birtakım işlemlerden geçirilerek, "hızlı üretken reaktörler" gibi özel bir tip nükleer reaktörlerde yeniden kullanılabiliyor. zira fisyon işlemi aslında muazzam derecede verimsiz bir enerji üretme şekli olup 5 sene yakıt olan kullanılan fisilin bile enerji potansiyelinin yüzde 90'undan fazlası halen devam ettiğinden, bunları en aşırı radyoaktif kirlenmeden arındırıp ikinci kez (reaktör tipine göre daha da fazla) kullanmak mümkündür. üretken reaktörler de kullandıkları yakıtın daha fazlasını üretebilen reaktörler, yani bu reaktörlerin "atık"ı da yine bazı ileri işlemlerden geçirilerek akkuyu gibi termal nükleer santraller için "yakıt" hâline geliyor. böylece elbette yine çok tehlikeli nükleer atık üretiliyor fakat bunlar arındırma tesislerinde iyice minimal hâle getirildiklerinden, artık daha kolay saklanabiliyor. üstelik, bu şekilde geri dönüşüm uyguladığımızda her sene ortaya çıkan nihai atık, çok daha azalacaktır. bunları da tutacak yer dünyada bolca mevcut.

    yakında bunlar da yer altındaki muhafazalı tesislere gömülecek. fakat meselâ abd'de nükleer atıkların yeniden kullanımı yasak olduğundan, devlet bunları ne gömüyor ne de yeniden kullanıyor. zira her ne kadar şu anda yasak olsa ileride bu yasak kalkarsa, çok büyük bir enerji potansiyeli olacağı düşünüldüğünden abd bu atıkları gömmüyor.

    işin tek sıkıntısı, dünyada uranyumu çıkarmak, onu zenginleştirmekten daha pahalı olduğu ve son 50 yılda bir sürü yeni uranyum madeni keşfi yapıldığı için yukarıda anlattığım üretken reaktörlerin ticarî hâle bir türlü gelememesi. diğer taraftan, kullanılmış yakıtı arıtmak, taşımak, bir daha kullanmak da git gide daha tehlikeli hâle gelen ve pahalılaşan bir süreç. fakat söz konusu reaktörler ticarîleştiği zaman, nükleer atıklardan korkulmaması gerektiği de ortada. bunları entegre hâle getirip kendi içinde sürekli bir temiz nükleer enerji üreten ve minimum atık üreten modellerin tasarımları dahi 30 yıldır elimizde. istenirse yapılır. yani, aslında dünyada teorik olarak bir nükleer atık sorunu yok. uzaya muzaya atmaya da gerek yok.

    bize gelirsek: akkuyu'da da kullanım ömrü olan 60 senede, bir spor salonunu dolduramayacak kadar "yüksek seviyeli radyoaktif atık" üretilecek; üretilen tüm atıkların bir kısmı preslenip tuğla boyutuna kadar preslenip küçültülecek, bazıları da kum ve cam ile filan karıştırılıp binlerce derece sıcaklıkta yeniden pişirilerek avuç içinde taşınabilir bir tür muhafazalı cam hâline getirilecek. bunlar ilk başta ülkemizde, yer üstü tesislerinde saklanacak, sonra rusya bunları kendi tesislerine taşıyacak. riskli mi, değil, çünkü rosatom'un yakıt sağlayıcısı iştiraki abd'ye bile uranyum filan satıyordu yaptırımlara kadar. yakıtı oraya nasıl taşıyorlarsa atıkları da rusya'ya öyle taşıyacaklar.

    en riskli ürün olan kullanılmış yakıt ise yine rusya tarafından rusya'ya götürülüp oradaki tesislerde işlenecek ve muhtemelen rusya'nın, şu an faal olan ender üretken reaktörlerden olan bn-800 reaktöründe yakıt olarak kullanacak. evet, ticarîleşmiş bir üretken reaktörümüz mevcut, kendisi de rusya'da ikamet ediyor.

    yani türkiye'de nükleer atık bulunmayacak. bir kısmı sadece geçici bir süre yerüstü depolarımızda bulunacak, hiçbir yere, toroslara filan gömülmeyecek.

    bilim31 tayfası her konuda bilimin ağzının içine bakar, fizik dedin mi aklını kaybedip çığlıklar atar da konu memleket hayrına, gerçekten bir halta yarayacak nükleer reaktör filan olunca o bilim31'cilikleri yitip gidiyor.
  • kurtulmanin tek yolu, bu atiklari bir uzay mekigine koyup uzayin derinliklerine yollamaktir. bunun di$inda yapilan her turlu 'depolama', aslinda dunyayi ve uzerindekileri sikmekten ba$ka bir $ey degildir.

    astronotlarin, mekige fazla agirlik yapmamasi icin yanlarina su bile almadiklarini du$unursek(daha fazla agirlik, daha fazla itme gucu istediginden, ve bu da hammadde ve para demek oldugundan), yilda x bin ton atik ureten nukleer santrali gotumuze sokabiliriz herhalde.

    evet.
  • nükleer enerji reaktörlerinin yakıtı olan zenginleştirilmiş radyoaktif çubuktan enerji elde edildikten sonra geriye kalan kullanılamayan atık. çubuğun yaklaşık %5'i olduğu gibi kalır, geri kalanı da daha az derecede radyoaktiftir. amerika birleşik devletlerinin çevre koruma dairesi bu atıkların onbin yıl sonra çevre ve kamu sağlığına zararsız olaraka sınıflandırılabileceğini öngörmektedir. bu süreyi kısaltmak amacıyla çalışmalar sürmektedir. henüz uygulamaya geçirilmemiş bazı teknikler (fazla zahmetli ve fazla masraflı) süreyi birkaç yüzyıla kadar kısaltabilir görünmektedir. bir reaktörün bunlardan yılda 30 ton kadar üretmesi beklenebilir.
    (nükleer savaş başlıkları gibi zımbırtıların yarattığı atıklar için süreler milyonlarca yıl olabilmektedir; onlardan söz etmeyeceğim).
    kurtulmak için yerin 300 metre altına, deprem gibi olaylarla bozulmayacak biçimde kapatılarak gömmek olanaklıdır. ama kimse böyle bir şey yapmamıştır; çünkü çok masfarlıdır. nükleer atıktan kurtulmanın maliyetinin artışı, elde edilen enerjinin cazibesini azaltır. bu nedenle depolarda yer üstünde saklamak yaygın çare olmuştur. ancak var olan tüm yer üstü saklama mekanlarının üç yıl içinde dolacağı ve yenilerini yapmak gerekeceği hesaplanmaktadır. bi de tabi bunların tam güvenli olduğu söylenemez ancak sızan radyasyonun "kabul edilebilir" olduğu belirtilmektedir. tabi buralara aktarılabilmesi için öncelikle ilk 20 yılını tamamlamış olması beklenmektedir. japonya'daki nükleer felaketde de henüz 20 yılını tamamlamadığı için tahliye edilmemiş fena halde aktif atıklar önemli rol oynamaktadır.
  • milyonlarca yıl sonrası için endişelenmeye gerek yok, 100 yıl içinde uzayın derinliklerine gönderilerek kurtulunacak atık.

    tabi pluton'u gezegenlikten men ettik, bir de üzerine uranyum mu göndercez diye endişe ediyorsanız, haklısınız.

    diğer taraftan cam, teneke ve plastik gibi maddelerin yok olması da yüzyıllar alıyor, bunların pek uzaya gönderileceğini de sanmıyorum. bence önce bunlara yönelmek lazım. bunları kullanan herkese duyurulur, çekin elinizi.
  • aktif olarak çalışan nükleer santrallerin her yıl yaklaşık 12 bin ton ürettiği, depolanmasının problem olduğu atıktır. yarılanma ömrü 200 bin yıl olan radyoaktif elementler(izotoplar) varken bunların yarılanma süreleri ancak nötron takviyesiyle indirgenebiliyor. bu ilaveyi yapmak da ayrı bir teknoloji gerektiriyor.
  • memleket dahilinde muhtelif bölgelerde nedense gizlice gömülmüs bir ton ülkenin bünyeye zarar atik cinsi. aslen hazir atik alani olmusken bilimum ülkenin kanalizasyonlari da bir sekilde memlekete baglansa, söyle oraya buraya aksa da olurdu. en fazla içinde yasanilan bok çukuru daha fazla genislerdi, degisen pek birsey olmazdi hayat içre..
  • 100 yıl içinde uzayın derinliklerine değil de, güneş'e gönderilmesi daha mantıklı olabilir.
  • nukleer reaktorlerin cikardigi,etkisi cok yillar suren atiklardir.atiklar dogada cok uzun sureler kaybolmadigindan doga ile etkilesimi olmayan bir ortamda yillar boyu saklanmalidir.*zira biz bunu yapmayacagımızdan sinop a nukleer santral yapilmasi durumunda birkac yil icerisinde orda burda variller dolusu gomulmus sekilde rastlayacagiz kendilerine..*
hesabın var mı? giriş yap