• otogarda otobüs yok adamlar havaalanı yapılsın diye kampanya başlatmışlar. akıl fikir.
  • niğdelilerin kullandığı bazı kelimeler ek olarak şunlar verilebilir:
    (http://www.balcikoyu.com/balci/sozluk.htm adresinden alınmıştır efendim)

    abarieee :şaşırma ünlemi
    ağıllamak :koyunu kuzudan ayırmak
    aletrik :el feneri
    andal :tarlanın bölümlerinin her biri.
    aşlık :buğday
    avşarlamak :bir işi üstünkörü yapmak
    ate :hala
    baldırcan: patlıcan
    ballık : yenilebilen bir tür bitki
    bandıkmak :çok sıcaklamak
    bannakcak : derme çatma yapılan kapı
    baruu : korku ifade eden bir ünlem
    batman :8 kiloluk ölçü birimi.
    bazar ekmeği: somun ekmeği
    bdiminek : yenilebilen bir tür bitki
    bocut : küçük testi
    boğen : kurumamış koyun pisliği
    bolamadı :çoklukla, fazlasıyla
    boşanmak :eşeğin zincirini koparıp kaçması
    böycü : böcek
    bunek : tanayı bağlamaya yarayan ip.
    bunelek :yazın hayvanlara muzallat olan bir sinek
    cavlak: kabuğu soyulmuş ceviz
    cavurdamak : gürültü yapmak
    caydak : katıksız
    cıncık şeker : akide şekeri
    cıngıl :üzüm tanesi
    cızlağan :ısırgan otu
    ciğerin ağzından gelsin: bir beddua çeşidi
    cingil :1-bir çeşit süt kabı
    2-burundan dışarı akan sümük.
    coruhsuz : çok israf eden
    cülük : civciv
    çağşak:taşlık alan
    çalçap :işi hızlı ve baştan savma yapan
    çellav :hırçın yapılı
    çepiç :genç keçi
    çevirme :üzerine ekmek konulan yuvarlak ahşap sini
    çıkrık : yün eğirme aracı
    çiğin :omuz, vücudun parçası
    çoğzürmek: işemek
    çolpa: beceriksiz
    çonur: çalı dikeni
    çopur: kayalık yamaç
    çorten: dam oluğu
    çukur: hindibağı bitkisi
    dal: sırt, vücudun parçası
    dam tanası: aşılanmış cins dana
    daylı dert: (annelerinn çocuklara bedduası)
    depik: tekme
    devre: aksi
    deyramber: ayçiçeği, günebakan
    dıkaçlı: ağzının içinden konuşmak
    diri gün: salı günü
    domuşmak: ayakta durmak
    dölek durmak: yaramazlık yapmamak
    dumacık: aşırı rahatsızlığa yol açan bir tür sinek
    ekin yolmak: ekin biçmek
    e galem: çıtkırıldım, nane molla.
    engel: tarladaki buğday, arpa tutamı
    epitmek: yelllenmek
    fıs dimedi: hava çok sıcak, hiç rüzgâr esmedi
    folu: tavuğun yumurtlaması için bırakılan tek yumurta
    fos ciğer: sakatadın akciğeri
    fotuk: yeşil renkli burun akıntısı
    fotulamak: suyun tazyikli akması
    gabala: 1-rastgele
    gabış hayvan : tüysüz hayvan
    gadem: kardeşim
    gağış: kurumuş hayvan pisliği
    ganara: doymayı bilmez adam
    gaklık: taş oyuğu
    gapalı bazar: pazar günü
    garağış dumanı çok kederli yüz ifadesi
    garık: bağın bölümlerinden her biri
    garsamba: gereksiz alet, edavat
    geber yatlık: gece yemeği
    geğirmedim getlemedim; bağırsağımın ucu pıtladı: tahmin ettiğiniz kadar kötü bir şey yapmadım
    geleni: gelincik
    getleme: yenilebilen bir tür bitki
    gıbal: sima
    gırkmak: koyunun yününü kesmek
    gırma :1-tüfek
    2-tarlada andalın içindeki küçük engel
    gıtır vermek: arayı bozmak
    gıykımsız: işini hesaplamadan yapan
    gocaoğmak: peynirli, soğanlı ekmek parçası yemeği
    golan palanı: merkebe sabitlemeye yarayan sağlam ip
    golek: yapay su birikintisi
    golük: merkep
    gosa: tırpan
    guğlek: 2 tenekelik ölçü birimi (30 kg civarı)
    gumanım: zannedersem
    gurk: anaç tavuk
    guru: boşuna, beyhude yere
    gusgun: palanın bir parçası
    gülbündü: kuş burnu
    günülemek: bir çocuğun başkasını kıskanması
    haftan: koyunların yem yediği tahta havuz
    hak: çobanın emekleri karşılığı perânteden aldığı kuzu (1/10)
    hakkırdamak : yüksek sesle gülmek.
    hangırda: nerede
    harar: büyük çuval
    harım: harman yeri
    hassek: sürüden geri kalmış davar
    hazal: kurumuş yaprak
    hereni :büyük yayvan kazan
    heyden, cesattan kesilmek: takati kalmamak
    heyeri: be adam
    hındıkmak: bir isteği olmadığı için içten içe üzülmek
    hülük: kışın etrafında oturularak ısınılan toprak ocak
    ıstar: halı tezgâhı
    il iyisi: başkasına yaranmaya çalışan
    in: koyunun kulağına yapılan sahiplik işareti
    ini : kayın
    ississıran: spatula
    iteği: ekmek yapılırken serilen örtü
    izbet : yorgun, döküntü mal
    kaklamak: sıyırmayı küçültmek
    gararadert: bedddua
    kârden gelmek: gurbetten gelmek
    kef :kurumuş burun akıntısı
    kele: uyuz dana
    kelik: ayakkabı
    kemçik: düşünmeden konuşan veya iş yapan
    kendir: sağlam urgan
    kerme :katmanlaşmış, parçalara bölünmüş hayvan dışkısı
    keşli :patavatsız, saçma sapan konuşan
    kişşik: imece üsulünde sıra
    kitilemek: sinirinden dolayı agresif davranmak
    kofere: bal peteği
    koken: fasulve, karpuz v.b.nin ağacı
    komüs: su bekçisi
    kulük: manivela
    küpecik: peynir konulan toprak kap
    küssük: küçük balyoz
    loda: sıyırma yığını
    lömpü: ağır, hantal adam
    mane vermek: kusur bulmak
    mayda: annelerin sinirli iken çocuklara buyurduğu yemek çeşidi (zıkkımın kökü)
    mazer yağı : vazelin
    mısmıl :murdar olmamış
    mızıklanmak: işi ağırdan alan
    miliz: arı
    mimbal: sivri uçlu kısa sopa
    mürdümüne: boşu boşuna, beyhude
    nâkıt: ne zaman
    necaset: inatçı, çirkef çocuk
    noğrün: hal hatır sorma ünlemi
    ohmatsız :gözü doymayan
    onese: avlanmak için yapılan mevzi
    ötürek : ishal
    panus: yük eşeği
    papara: soğanlı, domatesli bir yemek
    parç : maşrapa
    pelezimek: heyecanlı bir şekilde koşmak
    perânte: yaylada bir çobana mensup sürü sahipleri
    pırtı :1-kumaş örtü
    2-düğünden önce kız ve oğlan evinin yaptığı alışveriş
    pişkir: havlu
    pörüşmek: solmak
    sakı : ceket
    samarık: kandırmaya elverişli
    samırdanmak: uykuda konuşmak
    saptan gelmiş golük gibi serilmek: yorgun düşmek
    savan: büyükce örtü
    savuşturmak: uğurlamak
    sındı: makas
    sıracalı :yaramaz çocuk
    sırçan tüyü: bir renk çeşidi (gri)
    sıyırma: hayvanların yediği dikenli bir bitki
    sinekli: yavaş iş yapan
    sitil: domates, biber fidanı
    sokurtu: ağzının içinden konuşmak
    söypümek: iyice zayıflamak, seçilmek
    suğdu: sinsi insan
    süngü: bir çeşit kelek
    şalak: karpuz
    şaplak: tokat
    şarapana: üzüm ezilen havuz
    şelek: taşımaya elverişili hâle getirilmiş keven, buğday, sıyırma yığını
    şepe: bir tür ekmek
    şişek: genç koyun
    talvar: gereksiz eşyaların konulduğu çatı bölmesi
    teleme az pişmiş yumurta
    tetir: ceviz kabuğu
    tırık : ishalin şiddetlisi
    tızıkmak hızlı koşmak
    tingildemek: düzensiz ve hızlı yürümek
    tomatis: domates
    toklu :6-12 aylık kuzu
    topalak: sakatadın böbreği
    tospağa:kaplumbağa
    tütsü: nazarı savmayı amaçlayan duman
    uğra: ekmek açılırken onun yapışmamasını sağlayan kepek
    ulu bazar: pazartesi
    ummuoo: teessüf ederim
    urup: tahıl ölçü birimi (guğleğin 1/4'ü)
    üzlük: yumurta saklanan derin çukur
    yağlı: ufak bir tür yemek
    yallus: açgözlü
    yav: yahu
    yazağır: yani
    yolak: patika, dağ yolu
    yoz sığırı: işe yaramaz tembel
    yumuş: görev, iş
    yün eğirmek: yünü ip haline getirmek
    yüzellik: nazar değmesini engellediğine inanılan bir tür bitki
    zahra: tahıl
    zerrâdar: azıcık
    zıbarmak: mecburen uyumak
    zımbık: yumruk
    zıpırdamak: gürültülü bir şekilde oynamak
    zollu: çok iyi
    zuğmak: damın akmaması için yapılan toprağı sıkıştırma

    bir niğdeli olarak bu kelimeleri kullanmak inanılmaz zevklidir. kullanınız, kullandırtınız. ben mesela eşime öğretiyorum bazılarını, günlük konuşma dilini çok eğlenceli hale getiriyor, gerçi bir gün markete gittiğimizde bir uçtan bir uca, 'hayatııım, baldırcan da alalım mı' diye bağırdığında, evet resmen bağırmıştı, hiç oralı olmamıştım ama olsun. arada bi 'nakıt geliyosunuz' demek zevklidir be.
  • niğde
    burada 2013 niğdesi ile ilgili kişisel görüşlerimi aktaracağım. geçmişten günümüze kısa bir bilgi sonrasında ise kişisel yergi ve yargılarımla irdeleyeceğim. (cümleye bak be! )
    niğde’yi buralı olmam sebebiyle sık sık ziyaret ettim. akrabalarım hala buradadır.
    niğde bin yıllar boyu medeniyetin yerleşkesi olmuş ama nedense kimsenin umursamadığı bir kimlik ile bütünleşmiş bir şehir. (düşünün bilecik bile daha meşhurdur sözlükte.)su kaynaklarının çok zengin olmasının bunda büyük payı var. (hançerli köyünün kaynak suyunu erikli ile karşılaştırırım; hançerli’ye 10, erikliye 8 veririm. o derece) benim çocukluğumda var olan su kaynakları artık yok. hatta, yeraltı suları da çok derinlere doğru hızla ilerlemekte. medeniyet’in her türlüsü, dinsel olarak, ırksal olarak birlikte yaşamış.(hatay, mardin diyenler kulağımı çınlatıyor. ne hatay’ı, ne de mardini görme fırsatım olmadı. turistik bir gezi vesilesiyle mutlaka ziyaret edeceğim .) nedense türklerin gelmesinden sonra bu kozmopolit yapı hızla yok olmanın eşiğine gelmiş. (özellikle cumhuriyetle beraber mübadeleden de etkilenmiş.) kasabalarında hala değişik din ve ırktan insanlar birlikte ve huzur içinde yaşamasına karşın merkezinde tam bir bağnazlık söz konusu. hep anlatırlar ya, ramazan ayında mahalle baskısını iliklerinize kadar hissedersiniz.
    niğdenin insanları okumuş olurlar. bu yüzden uzun yıllardır kamu ve serbest piyasa imkanlarının daha yüksek olduğu şehirlere yerleşmiş buralarda yöre insanları ile kaynaşmışlardır. (örneğin ayhan şahenk’in oğlu ferit şahenk ten sonra gelecek nesil niğdeyi tamamen hafızasından silmiş olacaktır.) bu yeni nesil ise anne babalarının niğdeden göçen insanlar olduklarını belki unutarak belki de küçümseyerek bilmezler. özellikle dedemin anlattığına göre cumhuriyet sonrası ilk nesil kamu kurumlarında sağlam mevkilerde dürüstçe çalışmış. fertek ve kemerhisar kasabaları hala bu geleneği sürdürür. değişik yerlerde görev yapmış emekli valiler, emekli komutanlar gerçek kahvehane geleneğini emektar kahvelerde gazete kitap okuyarak yaşatırlar. fertek sokak sokak gezilmesi gereken bir tarihtir. kemerhisar keza öyle. kemerhisar’da roma döneminden kalan su kemerleri ve havuzlar çevresinde italyanlar hala kazı yapmaktadırlar. (arkeoloji okuyan/bitiren arkadaşlar daha iyi bilirler)
    koyunhisar kasabasını birebir gidip görmüş değilim. ama garanti veririm türkiye’nin en iyi halıları koyunlu halılarıyla karşılaştırılmalıdır. gaziantep’teki gibi bir ticarete dönüşmemiş ancak ticari değeri yüksek halılar üretilmektedir. kendi evimizde babamın anlattığına göre memuriyetinin ilk yıllarında senetle aldığı el dokuması çok değerli bir halı mevcut. nedense senede bir havalandırır. sonra sarar saklar:) bu arada halı kilim geleneği kent merkezinde perşembe pazarında devam eder. halılar sokağa serilir ve açık artırma usulü satılır. küçükken merakıma yenilip şahit olduğum bu geleğin devam ettiğini sanmıyorum.
    kayaardı bağları niğdenin gizli cennetidir. suyu, yeşili bol. insanı insan. ancak güneş erken batar burda. kayaların ardında kalır. sanırım emre altuğ buralıdır. (show tv magazinde ceviz ağacını gösterip elması iyi olur bu ağacı demesi ince zekasının ürünü mü yoksa ağacı tanıyamamasından mı kaynaklandı bilemiyorum.)
    perşembe pazarı demişken “geçti bor’un pazarı sür eşşeğini niğde’ye” sözü çarşamba günkü bor pazarını kaçıran gariban köylünündür. bor niğdenin sanayi merkezidir. bor, niğde merkezi kadar; hatta daha canlı bir ticari hayatın yaşandığı bir ilçe. nedense ne niğde’lilier borluları sever, ne de borlular niğde’lileri. niğde’liyim demez bor’luyum der. sivas’ın zara’sı gibi. şimdi haftanın her günü pazar kurulur değişik semtlerde ancak baba pazar perşembe pazarıdır. bütün köylerden alış verişe gelirler. ticaret canlanır.
    çamardı ilçesi niğdede doğu akdeniz toroslarının kuzeyinde yeralır. ünlü demirkazık buradadır. hersene turistler dağa çıkmak için akın akın gelir. ancak demirkazık pek çoğunu bağrında saklar.
    bahçeli ve sazala(şimdiki sazlıca) tarım merkezlidir. pazarda yerli sebze meyve diye tabir ettileri niğdenin kendi mahsulüdür. türkiyenin hiçbir yerinde daha taze sebze ve meyveye erişmeniz mümkün değildir. (en azından domates bile ye beni diye kokuyor.)
    melendiz diye bir köyü mevcuttur niğdenin. en sahtekar ilçesi budur. kişisel deneyimlerim ile de rahatlıkla söylerim. aslı melendizli bir niğdeli ile türkiye’nin herhangi bir yerinde karşılaşırsanız, yarın olmayacakmış gibi kaçın. şimdiye kadar yediğiniz dost kazıkları, ticari yenilgilerin toplamını bu kişiden yemeniz muhtemeldir.
    hurdacılık ve geri dönüşüm türkiyede niğdelilerin tekelindedir. demir ve benzer metallerin toplanması izmir ve denizlide ki örneklerinde olduğu gibi niğdelilierin işidir. dünyanın kar oranı en yüksek işidir hurdacılık. sizden 40 kr./kg aldıları hurda fabrikaya ulaştığında 60kr./kg civarındadır. kayırlı kasabasında 5~6 yıl sonra lamborginileri ferrarileri görmeniz olasıdır.
    niğde’de üniversite mevcuttur. (bkz: niğde üniversitesi) konservatuar, eğitim fakültesi vs. vardır. öğrencilerin şekillendireceği bir şehir olarak gördüm niğdeyi hep. ve öyle de oldu. 10 sene önce öğrenciye öcü gibi bakarken şimdi yolunacak kaz gözüyle bakan tam bir öğrenci şehri. ancak öğrenciler için ucuzdur. yaşaması uçlarda yaşayan bir öğrenci değilseniz kolaydır güzeldir. okul döneminde canlı yaz aylarında sakindir. yazın daha çok yazlıkçılar, adanadan gelen yaylacılar, ve memleket ziyaretine ebeveyleri tarafından zorla getirilen gençlerden oluşur. benim yaşıma geldiğinizde ise tek duyduğunuz sesin ağustos böcekleri olması için gelirsiniz. gece yıldızları hala görebilirsiniz.
    ha bir de yemek kültürü çok yoktur. bir tek niğde tavasını bilirim. böyle kapama fırında. mangır çorbası var bir de pekmezden yaparlar. eski şarapçılar da kalmadı niğde’ de. zira tekel kanunu ve ak parti hükümdarlığı altında. niğde türkiyenin patates üretimini karşılardı eskiden. şimdi hastalıklı diyorlar toprakları için. israilden aldıkları tohumlardan olduğunu sanıyorum. bir dönem yüklü miktarda bedava dağıttılar çiftçiye. şimdi niğdeli üretici sivas, malatya, elazığ taraflarında tarla kiralayarak üretim yapmakta. bağcılık hala devam eder niğdede. çoğu kimsenin bağı bahçesi vardır. niğde türküleri hala söylenir bağlarda. üzüm bağları, elma bahçeleri her yaz sonu şenliklenir. pekmez kaynatılır. şarap yapılır. elma depolanır kış için. elma yalnızca dalından koparıldıktan iki dakika içinde lezzetlidir. ademle havvanın yediği elma niğdenin elmasıdır. elma bahçelerinde günaha girersiniz şerefsizim. niğdede cevizi dalından yerler. lezzetlidir. yaşlı ceviz ağaçları kilolarca ceviz verir.
    hızlı bir betonlaşma da olsa yeşillikler içinde neşeli hobitler yaşar niğdede. zira niğdenin insanı ufak tefektir. yaşını göstermez. olduğundan 5 yaş daha küçük görünürler.
    niğdeli’ler özenti insanlardır. sonradan gördümcülük hat safhadadır. özellikle son dönemde komşusu golf aldı diye gidip passat alan insanlar çok fazladır. veya evindeki oturma odasını değiştirdi diye evini yenileyen tanıdıklarım var. sadece belli mahallelerde değil niğde genelinde böyledir. (emperyalizm şehri hızla şekillendiriyor. ) şurası da bir gerçek niğdede trafik kuralları trafik polislerinin baskısıyla uygulanır. kent merkezinde dahi ölümlü trafik kazasının yaşanması mümkündür. bu kafa yapısının sonucu eğitimsiz insanlar çok fazlalaştı.
    son olarak niğde belli zümrelerin kontrolü altındadır. niğdeli zenginler her alanda kamu’yu yönlendirir. belediyeye verdiğiniz bir dilekçe için cevap alamazsınız. en masumane isteğiniz görmezden gelinir. ama belli bir adınız mevcutsa telefonla en anlamsız isteklerinizi kamu görevlilerine yaptırabilirsiniz. zira belediye başkanı bile müteahhitlik yapmaktadır. önemli kamu görevlileri için sürgün yeridir. medaş kafasına göre elektrik kesintisi yapar. telekom telefon faturanızı yanlış adrese gönderir. ttnet niğdede destan yazmaktadır. (anlatsam aklınız durur o derece). memurlar için bulunmaz nimettir. zira küçük şehirdir. ama bu memurlar insanları ayırdetmeksizin koyun muamelesi yaparlar. hepsi birbirini tanır. ahbab çavuş ilişkisi had safhadadır. her işinizi telefonla veya tanıdıkla yürütebilirsiniz. zaten çoğu kimse akrabadır.
    bunlar niğde ile ilgili şahsi doğru ya da yanlış görüşlerimdir. gecenin bu saatinde can sıkıntısıyla yazdığım satırlarımdır. sevgili sözlükçülere saygılarımla…

    edit: kenter'ler de fertek'li değil koyunlu'luymuş.. bitdanın uyarısıyla..

    edit2: yazmazsam olmaz (bkz: ömer halisdemir)
  • izmirin bornovası kadar bir şehirdir. kemerhisar diye tarihi bir kasabası vardır ve burada insanlar yolun ortasından yürür.bu sıradan bi yürüyüş değildir ama kaldırım varken yolun ortasından yürürler ve arabayla gecerken korna çaldığınızda keyiflerini hiç bozmadan siktir git bakışı atarlar dumur olur çıkarsınız.
  • her entry'i okumadım ancak başlıkta ara ile baktığımda macir (muhacir/göçmen) ve yerli farkından kimsenin bahsetmemiş olması ilginç

    niğde, bursa ve izmir gibi 1923-1939 yılları arasında becayiş/mübadele ile yunanistan, bulgarisyan, romanya topraklarında yaşayan türk azınlıkların yerleştirildiği şehirlerden biridir.

    benim, baba tarafım 1933-34 yıllarında filibe'den bor'a, anne tarafım 1921-22 yıllarında selanik'ten niğde'ye göçmüşler.

    anne dedem 11-12 yaşlarındaymış, anneannem 2 yaşında. anane hatırlamıyor da dedemin abilerinin anlattığına göre izmir'de karantina'ya inmişler gemi ile... orada getirdikleri para altın ne varsa el konulmuş, artık devlet mi aldı, yoksa o dönemde de fırsatı çıkara dönüştüren şerefsizler vardı da aldılar bilemiyoruz.

    aşı, bit ilaçlaması falan yapılmış. dedemin babasına sormuşlar. izmir tarafında bir yer göstermişler, bir de niğde. ne yetişir buralarda diye sormuş garipler, izmir'de zeytin olur, niğde'de buğday bir de küçükbaş hayvan demişler. dedemin babası niğde demiş. * şimdi bir şey diyeceğim de rahmetliye adamcağız ne bilsin. bursa lafını kimseden duymadım.

    kısaca muhacir'iz, göçmen'iz.

    hatta bor'da rahmetli babaannemin kendi elleri ile yer yıl sıvadığı kerpiç evinin olduğu yer yeni göçmen mahallesiydi.

    niğde'nin yerlileri macur der, muhacir olanlar maacir, mağcir der kendilerine.

    ciddi ciddi bir döneme kadar yerli-macir birbirlerine kız vermezmiş mesela.

    becayiş ile gelenlere oradan taşınan rum ve yunanların toprakları hibe edilmiş. buradan gidenlere de oradaki türklerin toprakları hibe edilmiş. anlaşma şartı olarak.

    sırf bu yüzden yerli-macir çekişmesi vardır. geldiler toprağa kondular diye.

    ama yerliler arasında da macirler arasında da göçen rumların gömdüğü altınları bulup zengin olanlar vardır.

    aslında düşününce çok komik, yerli ne anasını satayım, amerika kıtası mı burası.

    göçmenlerin yunan tohumu muhabbeti çektiği çok olmuştur. sebebi ise macirler arasında beyaz tenli ve renkli gözlü sarı saçlı çok insan olması. türk'üz lan biz de. baba tarafında öyle girişken tipler yok malesef ama annemin kuzeni gitti araştırdı, 1700'lü yıllarda karaman'dan selanik'e göçmüşüz. atalar arasında yunan gelin ya da damat yok.

    neyse niğde ile ilgili böyle de bir konu var.

    ek olarak, koyunlu ilçesi çoğu zengindir. zamanında halıcıların en çok olduğu ilçeymiş. kooperatif kurmuşlar. koyunlu halı fabrikası açılmış. yanlış hatırlıyor olabilirim ama 2000 ortaklı bir şirket olarak türkiye'nin en büyük ilk 500 işletmesi arasına girmişti. dayım halı ve yün iplik fabrika müdürüydü, oradan biliyorum. koyunlu'lular çoğu bu sayede gelir seviyesi yüksektir. sonradan çoğu alamancı oldu.

    koyunlu işletmesi içinde, pamuk iplik, yün iplik, yuvarlak örme ve halı dokuma üretim tesisleri ile kojenerasyon santrali olan (kendi elektriklerini üretiyor ihtiyaç fazlasını satıyorlardı, gemi motorları ve jeneratörler vardı) gerçekten büyük bir işletmeydi. ankara'nın doğusunda kojenerasyonu ilk uygulayan işletmeler arasındadır.

    macir ve koyunlu konularına da ben açıklık getirmiş olayım.

    yaşanır mı, yaşanır. ben tabelasında 28-29000 nüfus rakamlarının olduğu yılları hatırlıyorum en eski. şu anda 229,000 diye buldum internette vay aminim dedim. uzunca süredir gitmediğim (gidemediğim) için tabelada yazanı bilmiyorum.

    (bkz: sözlükteki gizli niğdeliler)
  • bilenler bilir. 90'li yillarda belediye binasının önünde büyük emekle oluşturulmuş bir avuç park yeşilliği vardı. sayısı 8-10'u gecmeyen o yaşlı ağaçlar, bir anadolu şehrine yazları gölge yapar, birazcik nefes almak isteyen agaclarin altindaki mütevazı çay bahçesinde otururdu. o parkın içinden geçip giderdik okulumuza, orda nigde gazozu içtik, orda çekirdek çitledik, orda arkadaşları bekledik, orda lafladık, orda aylaklık ettik. bir anadolu kentinde yaşadıysanız bilirsiniz, alternatifsizlik ne demek, mecburiyet ne demek, sevmek zorunda olmak ne demek. koca kentte icinde agac olan sayili 2-3 parktan biriydi iste.

    sonra herkes üniversite kazandı gitti. 2000'li yillarin basinda tum turkiye gibi nigdenin yapisi da degisti, kirsalindan goc aldi. nigdeli degisti, nigde'linin secim ve yonetim degerleri degisti ve bir tatilde geri döndüğümüzde oncacık yere 'kent meydanı' yapmak için tum ağaçların kesildigine sahit oldik. o bozkirin ortasinda, dort bir yana 'zaten' toprak ortusuz uzanan sehirde, kent meydani zirvaligini yapmak icin yillarca binbir emekle yetisen o agaclarin oldugu yere karar kilmisti yeni anlayisin yonetimi. boyle bir kafasizlik. şimdi yerinde yeller esen agaclik, zevksiz bir taş örtüsü ile kaplı. oyle gri, bombos, kel bir tas kaplama, tam da anlayislarina yakisir sekilde. nasıl içim acimisti görünce, nasıl sinirlendim yerinden bile kımıldamayan 'güya' duyarlı, vatansever, merhametli anadolu insanına. içimden daha o gün geçmişti. sizin donunuza kadar alacak bunlar dedim. 20 yil sonra bugün baktığımda keşke donlarını aldıklarıyla kalsalardı bile diyorum.

    öğretmen okulu'nun arka caddesi'nde kocaman çınarlar vardı yol boyu, budama adi altinda katledilen, nesi rahatsız etti, nedir bu yesile dusmanliginiz? o bozkirda ev yapacak baska hic yer kalmamis gibi sinsi sinsi kayardi baglarinin icine dogru ilerleyisiniz? neden o bahcelere imar izni veriliyor anlamiyorum, nigde'deki tek yesil yer orasi kaldi zaten. tepebaglari bitti, amas baglari bitti, bor yolunun etrafindaki uzum baglari bitti, burayi da mi bitirmek istiyorsunuz? bu mu vizyonunuz gercekten?

    ya o cografi & kulturel doku gozetmeksizin anadolu'nun canım noktalarına serptikleri tek plan toki kistleri? (cografi & kulturel dokunun ne oldugunu biliyorlarsa bileklerimi kesmeye hazirim) çamardı'daki yesil bahcelerin ortasina heyula gibi diktikleri o binalari görmemiş olsaydı keşke bu gözler. nasil bir zevkin urunudur yesilligin icine dikey yerlestirilen, goz goz oda olmasinin disinda hicbir ozelligi olmayan o cimento hapishanesi? küçücük niğde için daha neler anlatırım ki, olayı bi de türkiye çapında düşünün. varsa yoksa boş meydan, site, otopark veya avm her yer.

    bir avuc insana layik gorulmeyip kesilen o agaclarin bize acikca soyledigi sey su aslinda; basina gelen herseyi haketti o halk. daha bile fazlasını hatta.

    şimdi niğde, sıradan bir anadolu kenti bile değil, iri boy bir kasaba, zevksiz bir taşhane, acemi ve zalim insanların elinde çırpınan eski bir selçuklu kenti.

    ilimden, irfandan, görgüden, kültürden, zevkten, tarihten alamadıkları hıncı ağaçtan, yeşilden, müzikten, heykelden aliyor bu yeni anlayis, ne desek boş. umuyorum tanrılarına sunacak iyi bir gerekçeleri vardır bunları yaptıkları için. zira ben kendi tanrımın karşısına, yanlışlıkla kopardığım bir ağaç dalı için bile çıkmak istemezdim.

    üşenmeyip google'a 'niğde belediye meydanı' yazarsanız hemen ilk 2 fotoğrafta çıkıyor önceki ve sonraki hali. ben buraya nasıl eklenir bilemedim.
  • kayseri, konya ve adana gibi, birbirinden iddialı şehirlerin arasında kalakalmış, sosyokültürel açıdan azıcık şundan azıcık bundan bir şehirdir niğde. aynı göktürkler'in çini almaması "aman deyim bunların kültürü altında asimile oluruz" durumu niğde için yaşanmıştır. niğde nitekim kendine has özellikleri olan, yıldızı selçuklular döneminde parlamış, sonra osmanlı balkan sevdası nedeniyle ignore edilmiş, yine de tarihte nevşehir ve yakın zamana kadar akasaray'ın da bağlı olduğ bir şehirdi.

    nitekim, niğde yerlileri avrupai insanlardır. hem baba hem annem niğde/merkez çıkışlı ve az kardeşli, hepsi üniversite okumuş insanlar. dediğimiz zaman 1950'li yıllar, niğde'de sosyal demokrat rüzgarlar esiyor, çocuk okutma, cumhuriyet bayramı baloları, türkçe ezan filan liberal dönemler. mamafih öyle bir geçer zaman ki, niğde'nin genelde esnaf olan bu kesimi az üreme, yeni nesilin büyük şehir göçü, bir de geleneksel alkolizm gibi sebeplerden ötürü toplumun genel yüzdesinde ihmal edilecek bir raddeye inmiş, yeni nüfus konjonktürü 1. ya da 2. nesil köy/ilçe çıkışlı niğdeli'lere kalmıştır. burun kıvırmak tabii hoş değil ama bu insanlar akp'nin oy topladığı kesim. geleneksel - cahil - tutucu insanlar filan.

    neticede görüleceği gibi, akp'nin kalesi denmese bile niğde'ye, burası kale değilse kale olan yerler nasıldır? minibüslerde baş örtü oranı %90'ı geçmekte, en büyük orta öğretim kurumu olan imam hatip okulu pretijini korumakta, bütün yerel yönetimler buranın küçük dağ yaratıcılarının insafında yürütülmektedir. bazı müdürlükler ölmüş bir hayvanın rektumunun derinlikleri daha az kokuşmuştur. verilen her kadar torpillileri sevindirecek, torpilsizleri korkutacak niteliktedir. yönetimin çoğu namazında niyazında, bir de konya ekolü omurgasızlık babında içkisinde karısında kızında, insan müsveddeleridir.

    adana kayseri konya demiştik, işte niğde bu üç şehre atfedilen negatif ön yargıların çoğunu doğrular niteliktedir. esnafına güvenilmez, dindarına güvenilmez, gösterişe düşkündür vs. bir de bunun üstüne kiralık evlere kıran girmiştir. yaz sezonu hariç kiralık evler nadir ve pahalıdır. bunun sebebi, yazın uygun fiyatlı evler (300 - 400 tl arası) öğrenciler tarafından tutulmakta, kalan dönemde tayin olan bilimum memurlar boklarına tüy dikmektedirler. merkezi bir yerde yeni evlere 650 tl ve fazlası istendiği gözlenmiş, çember genişletilip bakım kriteri azalınca fiyat 400'e, kalorifer kriteri de çıkarılınca 300'e inmektedir kiralık ev fiyatları. tabii bekara ev yok gibi klişeler de vardır.

    niğde'nin alkol tüketimi yüksektir. ama bunu trakya gibi değil bir gizli saklı yapma ekolü vardır. gençlerin gidebileceği bir bar olmamakla beraber ilçelerde ve merkezde çok çeşitli gazinolar bulunur. şarap ekonomiktir. hatta üzüm bağları pek yaygındır (her cümleyi -dir -dır diye bitirmekten gına geldi.) mesela annneannemin kaynanası üzüm bağından çıkan üzümlerin işlenmesine binaen; "gelinlerim pestil yiyeceğine oğullarım şarap içsin" dermiş ve hususi şarap kuyusunda şarap yaparlarmış.

    ilçeleri hakkında; (görevlendirmelerle çalışma tecrübeme göre)

    çiftik: eğtimsiz, yabani vs diye meşhur olsa da çiftlik çalışması keyifli bir yer. halk çok fakir ve nimetşinas, doğuda çalışmak gibi. buranın kömürcü kasabası meşhurdur bıçaklama kurşunlama vs. ama kulak asmamak lazım zira alevi * kasabası olduğu için milyon tane önyargı var.

    ulukışla: çiiftikle beraber merkeze en uzak ilçe. burası adana'ya giden insanların ve çiftehan kaplıcalarının bulunduğu yer olduğu için minimal bir turizm etkilenmesi var. halk bilinçli. hastanesi çok fena gerçi tüm personelin götü 5 karış havada. bor'u saymazsak en gelişmiş ilçe merkezi burada, çok katlı binalar, bim, a101 vs. sonra tüm merkez arnavut kaldırımı döşeli. çimsa niğde'de malum. eskiden her yol böyleydi, şimdi asfalttan nostaljik oldu bu olay.

    altunhisar: burası hakkında bilgim yoktur.

    bor: conurbation diye tabir edilen olayla niğde'yle birleşmiştir. hatta bor yolundaki evler en lüks evlerdir. burayı ilçeden bile saymıyorum, işte bahçelide oturup g.o.p'ta çalışmak gibi olur niğde merkez / bor arası bir ulaşım.
  • adana, eskişehir, bursa, istanbul... hangi şehire giderseniz gidin... hurda ticaretiyle ilgilenenler yüzde 90 oranla niğdelidir.

    mesela bor'a bağlı bir karanlıkdere köyü vardır -ki artık kasaba olmuş- bozkırın ortasında yanından geçerken lan bu apartmanlar neci diyebilirsiniz. koca köy hurda zenginidir ve hepsi köyüne mutlaka bir apartman dikmiştir. sanırım bu konuda bir sidik yarışı mevcut...
  • bu "istanbul kızı" halimle 2,5 senemi geçirdiğim, hiç görmeyenlerin düşünebileceğinden de ufak şehir-cik. bir mecburiyet caddesi vardır, istiklal caddesi kadar ya vardır ya yoktur ve aslında bütün "şehir" bundan ibarettir. burada yaşayınca mutlu olmak için ne kadar çok sebebiniz olduğunu fark edersiniz. serin bir yaz akşamı öğretmenler parkında sevgiliyle niğde gazozu içmek bir değişikliktir mesela ve verdiği haz boğaza nazır romantik bir akşam yemeğinin verdiği hazzı pata küte döver. prensesten 1 milyona yarım kilo bol tuzlu ay çekirdeği alıp bütün mecburiyeti baştan sona yürümek süper bir sosyal aktivitedir. başlarda deliler gibi sövseniz de, soba yakmak, soba külü boşaltmak, sobalı odadan dışarı kati suretle çıkamamak gibi olaylara, nazik götünüz bir süre sonra bu duruma alışır ve çok sevdiğiniz istanbul'unuza döndüğünüzde sobanın üstünde demlenmiş çay, pişirilmiş kestane tadını hep arayacaktır bünye. yılın en az 4 ayı yerler buzla kaplıdır ve poponuzu kıra kıra yürümeyi baştan öğrenirsiniz. yılbaşının kurban bayramının ilk gününe denk gelmesi büyük talihsizliktir, zira millet tansaşta bayram alışverişindeyken sizin yanlarından bir araba dolusu içki şişesiyle geçip kasaya yönelmeniz herkesi iyi bir derecede alakadar eder. ramazan ayında sokakta sigara içerek yürümek çılgınlıktır. bir sevimli amcamın "puuuu allah belanı versin" diyerek yanımdan geçip gitmesinden sonra öğrenmiştim bunu. hayatınızda rock ve metal müzikten başka bir müziğin yeri yoksa bile, burada en güzel anadolu türkülerini ezberleyip bağıra bağıra söylersiniz. bu şehirciğin tozunu bir kere yuttunuz mu, bütün samimiyetiyle insanını, minicik caddesini, güzel kasabalarını, is kokusunu, buzlu yollarını, dondurucu soğuğunu hep özlersiniz. yaşamak kolaydır bu şehirde, insanlar sakin ve mutludur. huzur vardır, huzur.
  • en çok tahsilli çıkaran memleketlerden birisi olarak bilinir.
hesabın var mı? giriş yap