• hangi versiyonu bilmiyorum ama az önce başımdan geçen bir durumu anlatayım size:

    fenerbahçe'ye transfer oldum henüz 17 yaşımda. ilk maçımdan önce birisi kötü oynamam karşılığında 10 yıldız teklif etti. a.k. fener'e gelir gelmez kendimi şikenin, teşviğin içinde buldum.
  • gerçek hayata çok yakın olan oyun.

    oyunda kendime kız arkadaş yaptım. ilişkimiz % 60-70 civarında iyi. mutluyuz. derken bir gün mesaj geldi.

    "kız arkadaşınız arabanızı ödünç almak istiyor. kabul ediyor musunuz?" evete bastım. ilişkimiz gelişsin diye.

    sonraki mesaj: "kız arkadaşınız arabayı çarptı".

    ilişki seviyesi % 40 lara düştü.

    lan arabayı çarpan o. ben niye suçlanıyorum?
  • yani buralara nasıl geldiğim hakkında hiçbir fikrim yok. henüz 19 yaşındayken sezon ortasında samsun'u düşme potasından alıp orta sıralara çıkardım. ikinci sezonumda şampiyon olduk. artık milli takımdaydım, artık taraftarın sevgilisiydim, artık zengindim, artık popülerdim. götüm kalktı ne olduysa uefa kupası yarı finalinde hocayla atıştıktan sonra oldu. beni kadroya almadı ben de depresyon triplerine girdim. öbür sezon hepi topu 10 maç oynadım iyice zıtlaştım. sezon sonu kendimi yeni başlangıç olsun, bi kickstart olsun diye zwolle'ye attım.

    olmadı.

    ve şimdi kendimi arnavutluk'ta top oynarken bulmuş durumdayım. ne düşündüm arnavutluk'a gelirken bilmiyorum. çok da merak ediyorum. herhalde arnavutluk ne lan fındık fıstık ben burda parlar yoluma devam ederim dedim. en son kız arkadaşım da spuds diye bı dergıye cesur pozlar vermiş. haberlere de " görünmeyen yerlerini de hayal etmek zor değil, bakalım zimni bu konuda ne yapacak." dedi. ben de tövbe tövbe ya yine cins hatuna denk geldik deyip ayrıldım. mutluluğum da sıfırlandı. arnavutluk'taki bir takımın oyuncuları hocası ve taraftarları bile benden nefret ediyor. 2 kez top alıyorum ya da almıyorum. onlarda da yuhalanıp oynayamıyorum. şike yapıyorum artık o kadar zevkli ki, dağa taşa vuruyorum topu. arnavutluk'ta bile tutunamadım.

    balkes'e geldim. başladığım yerdeyim, ikinci lig topçusuyum saç-bıyık uzatayım bari. zaten burda da ilk maçıma baktım yedeğim..

    bana hayatın yapamadığını bu oyun yaptı yaa. abi çok uzgunum ve mutsuzum su an. wonderkid'dim lan ben. la elim kırılaydı da, üşümüş ve haliyle haraket kabiliyeti önemli ölçüde azalmış ellerle oynamasaydım şunu. keşke araçta giderken oynamasaydım.
  • kızların teklif ettiği oyun
  • sergen yalçın a bağladığım oyundur.

    bu oyunun telefon uygulama versiyonunda yıllar ilerledikçe krampon, enerji içeceği ve agent gibi şeylere para yetiştiremeyenlere önerim at almaları. 4-5 atla deli gibi para kazanıyorsunuz. resmen maçlardan cok yarış takip eder oldum.
  • benim kesinlikle at yarısından anlamadım gösteren oyun.

    bi gün kazanacaksın spaghetti forgetti!
  • ios güncellemesiyle, 1.17 sürümüyle, içinizdeki sergen yalçın'ı büyütebilmeniz için, at yarışı ve at satın alabilme seçenekleri vesaire eklenmiş. güzel olmuş. zaten güzel oyun. her güncellemeyle daha da iyiye gidiyor.
  • şöyle bir mesaj geldi bir gün ;
    "kız arkadaşınız tank ınızla gezmek istiyor. izin veriyor musunuz?"

    bir başka mesaj da şu şekildeydi;
    "aerobero geçen gün sokaklarda tır ile turlarken görüldü. tam bir hız tutkunu!"

    evet, oyunda kafa bir milyon...
  • çekici bir kadınla tanışıp onu etkileyemediğim için takım arkadaşlarımla ilişkilerimin bozulduğu tuhaf oyun.
  • android versiyonu ile insanı kullanılmış hissettiren oyundur nss. kendisini uzun yıllardır tanırım, peter baggen zamanlarından beridir oynarız kendisini, hatasıyızdır dönem dönem. hastalığın dönem dönem sürmesi ise kendisinden bıktırabilmesi yüzündendir. oyuna başlarsın, biraz cebelleşirsin, ondan sonra süper güçlere kavuşup yakıp yıkarsın. dolayısıyla da bir süre sonra sıkılırsın, sonra bir süre oynamazsın. bir gün ansızın canın çeker ve bu döngü böylece devam eder. android versiyonu da aşağı yukarı bu şekilde ilerlerdi. ta ki, free versiyonu çıkana kadar. free versiyonda ilk başta başınıza neler geleceğini anlamıyorsunuz tabi. kariyer başındaki cebelleşmeler normal ve doğal geliyor. fakat yıllar geçiyor ve bir de bakıyorsunuz ki, mehter takımı misali ilerliyor oyun. bir maç iyiyseniz 2 maç kötüsünüz. haftalar ilerledikçe enerji içecekleri ve kramponlar pahalanmaya başlıyor. bir süre sonra krampona da para yetiştiremez oluyorsunuz. sonra parayı bir şekil denkleştirip ayakkabıcıya gittiğinizde eski ayakkabınızın tedavülden kalktığını öğreniyorsunuz. sonrası depresyon, formsuzluk ve keder. ya ya ya şa şa şa filmindeki ilyas salman misali saman alevi gibi parlayıp sönen bir kariyerin başrolü oluyorsunuz. ha derseniz ki, ben bastırırm parayı en iyi kramponu alırım, bastırırım parayı en iyi antrenör en iyi agent'ı alırım, o zaman size bişey diyemem. yazılımcılar da bunu istiyor zaten. çünkü yıllarca bizden para kazanamadılar sanırım. artık yeni nesilden para koparmanın inceliklerini kullanmayı kafaya koymuşlar. yolunuz açık olsun nss'in değerli sahipleri, kimse kusura bakmasın para vererek nss'de krampon satın alacak kadar zengin değilim.
hesabın var mı? giriş yap