• they might be giants'ın istanbul not constantinople isimli parçasında bahsi geçer, "even old new york was once new amsterdam" şeklinde.
    hatta "why did they change it i can't say, people just liked it better that way" diye devam eder ama ne gerek var buraya yazmaya.
  • şu an new york olarak bilinen bölgenin hollanda tarafından ingilizlere surinam karşılığı verilmeden önceki adı.
  • klasik bir hastane dizisi. bölüm sonlarında güzel bir soundtrack çalıyor, hastalardan doktorlara tüm karakterler o bölümde yaşadıklarının muhasebesini yapıyorlar, ağlıyorlar, gülüyorlar falan. bu açıdan bir yenilik yok.

    max goodwin gibi, gregory house'un tam tersi bir doktor / medikal direktör var. sanıyorum bizdeki başhekime benzer bir yapılanma, goodwin abd'nin eski kamu hastanesini adam etmeye çalışıyor, idealist, çalışkan bir adam. bunun dışındaki yan karakterlerde aman aman bir olay yok. klasik bir nbc dizisi. eşcinsellik, azınlık hakları, siyahların çektiği sıkıntılar, latinolar, göçmenler, politik doğruculuk falan gırla dizide. cumhuriyetçileri delirtecek seviyede.

    izlenir mi? hastane dizilerini seviyorsanız ve max goodwin'in mücadelesine tanık olmak istiyorsanız bir şans verilebilir. house md'deki gibi sıradışı vakalar daha nadir burada. dizinin tıbbı yönünden çok dram ve politik yönü daha ağır basıyor. aşağıda detaylıca anlattım. iyi seyirler.

    https://www.rosencruz.com/…am-2018-dizi-incelemesi/
  • başta bi göz devirdim. ay geldi yine süper kahraman, arıza doktor dedim. house'la doldurduyduk o kotayı biz diyerek bi kollarımı kavuşturdum. fakat izledikçe, biraz daha ve biraz daha sevdim.

    siyahilerin sorunları konusunda ısrarcı bi dikkat çekme durumu var. bu konuda politik doğrucu olmakla, kral çıplak diye haykırmak arasında gidip geliyorum.

    ırkçılık, sadece siyahilere yapılan bir şey değil kıymetli dizi senaristleri, yapımcıları...

    --- spoiler ---

    siyahi kardiyolog, sırf beyaz olduğu için o an beraber olduğu/takıldığı kızla ileriye gidemeyeceğini söylüyor. "sürekli filmlerde siyahi adamların yanında beyaz kızlar gördük, bu bizim kadınlarımız için çok üzücüydü" filan diyor. kız da haklı olarak diyor ki "çükünün bu durumda haberi yok muydu bebişim?"

    sonra neymiş dostmuş, arkadaşmış. sikmişim senin bezelye tanesi vizyonlu arkadaşlığını...

    --- spoiler ---

    işte bunu haykırasım geliyor. çünkü bu da tersine ırkçılık - ki red table talk'ta harika bi şekilde ele almışlardı bunu. kendisi de interratial bi evlilik yapmış olan ellen pompeo'nun katıldığı programı izlemenizi tavsiye ederim.

    neyysss... sürekli noolsa, adam "işte biz siyahlar böyle eziliyoruz, işte biz siyahlara böyle muamele..."

    --- spoiler ---
    nası bi muameleyse artık, adam bölüm başkanı oldu. bemmmbeyaz kız, ağzının içine bakıyo sevişek diye. yakındığı -çok güzel- onkolog kadın, hastanenin reklamı için talk showları geziyor.
    --- spoiler ---

    bunlar kendilerine yapılmış jestler değil bu arada, yanlış olmasın. buralara gelinceye kadar çektikleri acıları da küçümseme haysiyetsizliğine düşmek istemem.

    what aboutism damarlarımla sormak isterim: çekik gözlü, küçük pipili, sapık çinçon denilip durulan asyalılar? hele ki pandemi sonrası travmatik bir şekilde kötülenen çinliler?

    kimin lobisi güçlüyse ona mı "upss pardon" deniliyor?

    sistematik soykırım, ırkçılık, adaletsizlik pek çok farklı topluma uygulandı. birinden bahsederken, diğerini dile getirmek o mücedeleye çelme takmak gibi gözüküyor. bunun için üzgünüm.

    segmentlere ayrılmamış, kollektif bir ırkçılık konuşması duymak istiyorum sadece. hepsi bu. mersi.
  • highlander ile kıyaslanan dizi. ha benziyor mu evet. ama yine de kendi çapında güzel hoş bir dizi. başroldeki abimizi* ilk defa gördüm ama acayip yerinde bir seçim. karizmatik ve de yakışıklı bir aktör. ama geri kalan kadro için aynı şeyi söylemiyorum malesef. yani hakkaten başka bir esas kız bulamamışlar mı şu adama. allah günah yazmasın da tam çirkin de değil de hatun, kadıncağızın suratı mı yamuktur, dikdörtgen mi kare mi, böyle töbe yarabbim garip bir şekli var. ortağı rolündeki hatuna da pek ısınamadım. zaten oynadığı karakter de uyuz, cins bişe. fazla klişe geldi. neyse, en azından başroldeki adam kurtarıyor. ara ara yapılan flashbackler de ayrı bir hava katmış. özetle gayet güzel, izlenesi bir dizi.
  • dizinin en eğlenceli yanı john amsterdam'ın ölümsüz oluşunu gizlemiyor oluşudur. gayet laubali şekilde "100 yıl önce şurası şöyleydi, ben de ordaydım ondan biliyorum" tadında cümleler kurmakta ve pek tabii kimse tarafından ciddiye alınmamaktadır.

    buradan çıkacak ders de şudur; "hiç unutmam sene 1900" şeklinde söze girenlere daha temkinli yaklaşmak lazımdır.
  • 6 günde 40 bölümü bitirdiğim dizi.
    %95'i kapalı mekanlarda (hastane içinde) geçmesine rağmen, dizi kasvetli değil aksine umut dolu. dahası her bölümde en az 4-5 hasta/ hastalık var ama insanı hiç bunaltmıyor. kan görmek istemeyen ben bile, ameliyat sahnelerini ilgi ile izledim.

    amerikan sağlık sisteminin yanında bizim sağlık sistemi sanırsın iskandinav sistemi. bu diziyi izleyen insan amerika'ya gidip hasta olursa başına neler geleceğini görür. bizdeki gibi 38 ateşi gören kendini acilde bulmuyor sonuçta. dizide max'in bulduğu çözümler ne kadar gerçekçi, orada yaşayan bir doktor varsa, yeşilllendirirse sevinirim.

    en sevdiğim karakter dr. vijay kapoor oldu. ama max goodwin'in yönetim mottosuna (how can ı help?) bayıldım. bizim ülkede herkes evde-işte-sokakta işten kaçtığı ve birilerine bir şey kitlemeye çalıştığı için bu motto bizde işlemez ama devamlı işini iyi yapan ve ayrıca da iyilik yapan insan görmek güzeldi.
  • new york'un eski adıdır, 1600'lerde new york adı kullanılmaya başlanmıştır.
  • jean-michel basquiat, francois truffaut,
    robert zimmerman and de niro
    paris, texas - end of the world

    new york, new york,
    good bye girl

    and they meet
    on blaker street
    or the park that is central
    oh no
    i watched the sun go down
    down down beneath the ground
    and it's a new day,
    it's a new dawn,
    in new amsterdam.

    the stranger in the moonlight,
    looks stranger in the moonlight

    and they meet
    on blaker street
    or the park that is central
    oh no
    i watched the sun go down
    down down beneath the ground
    and it's a new day,
    it's a new dawn,
    in new amsterdam.

    and we meet
    on blaker street
    or the park that is central
    oh no
    i watched the sun go down
    down down beneath the ground
    and it's a new day,
    it's a new dawn,
    in new amsterdam.

    (bkz: the boy with no name)
    (bkz: travis)
hesabın var mı? giriş yap