• ankara devlet tiyatrosunun 2013-2014 sezonu oyunlarından..

    kanımca sezonun en iyi, en çarpıcı, en etkileyici oyunu.. son 3 sezondur hiçbir oyundan böylesine etkilenmemiş, böylesine kendimi darmaduman hissetmemiştim.. çok çok çok harika bir oyun..

    gerek oyunun konusuyla, gerekse kadrosundaki baba isimlere bakarak; ister istemez beklentimi tavana vurup gittim.. ne mutlu ki bana, beklentimin oldukça üzerinde bir oyunla karşılaştım..

    temsilde hangi koltukta otursanız oturun sanki dev bir ekranda film izliyormuşçasına tasarlanan dekor ve sahnesinden, kostümüne, ışığına, kurgusuna, oyuncularına her şeyi ile mükemmeldi.. oyunculardan birinin bile ismini verip ayır(a)mayacağım çünkü başrolünden figüranına herkes şahaneydi..

    oyunun bazı sahnelerinin güldürmesi, bazı sahnelerinin oldukça acıklı ve bir okadar da vurucu olması oyunu benim için tamamen ayrıcalıklı kılmıştır.. 2 saatlik oyunda anlatılan birden fazla hikayenin her biri, ana konu olarak çok fazla oyunda ya da filmde 2 saat işlenmiş olsa da(!) nedense o kısa hikayerler daha bir etkileyici durmuş.. bu da yazarın ayrı bir mahareti olsa gerek..

    velhasıl kelam; yeni ''saplantı yaptığım oyun'' olarak ilan ediyor, daha çok temsilinde bulunacağımı buradan duyuruyorum.. tüm ekibin ellerine, emeklerine sağlık..

    ayrıca; büyük beklentiyle gidip beklediğinin fazlasını bulmak her zaman mümkün olmuyor..

    ve son olarak;

    alkışın dinmediği, ışığın sönmediği, perdenin kapanmadığı nice sezonlar ve temsiller diliyorum kendilerine..

    bravo...
  • şinasi sahnesinde oynanan ankara devlet tiyatrosu oyunu. diyalogların gündelik olmasından şikayet edilmiş ancak zaten sokaktaki sıradan adamları konu alan bir oyun. eğer sokaktaki esnaf rolü sartrevari bir sistem eleştirisi yapsaydı o zaman abes olurdu. yine de bizim oyunun akışından çıkaracağımız sonuçları -misal; hepimiz insanız- bakın siz anlamamışsınızdır diye defalarca gözümüze sokulmasa daha etkileyici olabilirdi.

    oyun bana genel olarak münir özkul'lu yeşilçam filmlerini anımsattı. hüzünlü anlarda da esprilerde de hep temiz bir umut hissettik. oyunculuklar bülent çiftçi, cebrail esen ve şevki çepa oldukça iyiydi. ancak bülent çiftçiyi herkesten ayırmam lazım, hayran kaldım kendisine. bir de şevki çepa'nın sesi ne güzelmiş.

    sonuç olarak gidin görün pişman olmazsınız derim.
  • sabah şarkı söyleyerek uyandım.
    gözüme mavi ışıklar çalındı
    bilmem ki marslılar mı ikamet eyliyor.
    döner göçücü kuşlar gibi etrafımda
    her bir boku ufoya yoruyorum.
    temsil heyetinin başındayım kimi zaman
    anadoluya gidiyorum ?

    nereye diye sormalı insan
    tanım çerçevesinde sormalı
    erek-tahammül sınırlarını bilmeli
    bir caz şarkısındaki ceme seşşın durmalı
    bu tadılması gereken bir nefes
    yanlış yere gidip sonra nasıl olsa dönülmeli.
    hep sonsuza kadar kalacak gibi
    bu insanlar etrafımda dönecekler
    yenileri zaten ufolar, marslılar onlar.
    hiç birine enerjim yok sanıyorum
    nereye diye soruyorlar
    eşoğluları yanlış soruyorlar.
    43 numara bir tersliği
    ayağıma geçiriyorum.
    bu çalılıklardan karşı tarafa
    nereye ?
    buradan git.
    beklenmedik bir terlikle
    karşılarına çıkıyorum.
    nereye ?
    bravo nüvit.

    sabah küfrederek uyandım
    bu sefer tüm kuşların ağzında
    bisküviler vardı, bir önceki akşamdan kalmaydı
    konuştukça tabiat-ana yiyordu
    her şey iş oluş hareket bildiriyordu
    hatta reha muhtar da o dönem bir yerlerden bildiriyordu.
    bir ben ifadesizlikle suçluyordum kendimi
    abesle iştigal ediyordum.
    nereye diye sordu biri daha ?
    yanlışsın ulan canım kardeşim dedim.
    bir sert çıktım yani
    bir yumuşattım.
    ama mizacım sert olacak ki,
    adam bana yaşam dersi verdiğini sandı.
    nereye gittiğini bilmeyen kediler
    sıcak bir eve giremezler.
    derhal aforizmik götüne bir tekme attım
    canım kardeşimin..
    nereye diye sordu ?
    nereye ?
    bilmem belki hep sormak gerek
    bu soruyu.
    gün içinde sorarlar mı ki acep
    kuşlar etrafımda dönerlerken birbirlerine ?
    merak baki
    yönü bilmemek daha heyecanlı
    sanki..
  • hoş bir ayla dikmen şarkısı.

    yine nerden geliyorsun yaramaz seni
    inan hiç kimse elimden alamaz seni
    başka sevgili mi buldun
    beni sen nasıl unuttun
    sana ben canımı verdim
    sen başkasının oldun

    nereye nereye böyle bensiz nereye
    sevmedin sevmedin aldattın beni niye

    ne güzel günler yaşadık senle ikimiz
    beraber güldük ağlaştık birdi kalbimiz
    başka sevgili mi buldun
    beni sen nasıl unuttun
    sana ben canımı verdim
    sen başkasının oldun

    nereye nereye böyle bensiz nereye
    sevmedin sevmedin aldattın beni niye
  • sonlara bırakmama rağmen bu sezon izlediğim en iyi adt oyunlarından.

    kamyon kasasında taşınan umutlar... metin çok şaşırtıcı olmamasına rağmen, konusu ilgi çekici, oyunculuklar da gayet iyiydi. yalnız selamlama kısmında cebrail esen'den hafif tırsmadım değil. selamlama boyunca dudaklarını kıpırdatıp, mırıl mırıl içinden bir şeyler söyledi. artık övdü mü, sövdü mü, yoksa, "hazır role girmişken kandil duasını da aradan çıkarayım" diye düşündü bilmiyorum. bülent çiftçi, şevki çepa ve cebrail esen oyunun en doğal karakterleriydi.
  • rivayet muhteliftir ki aziz petrus hazretleri romadan tabanları yağlayıp kaçarken karşısına dikilen hazreti isa aleyselam ona sormuştur;

    - nereye

    bu soruyu duyup utanan petrus romaya geri dönüp mücadeleye devam etmiştir. elbette bu söz nereye gidiyorsundur ama ben işime böyle geldiği için nereye diye kısalttım, işinize gelirse.

    bir çok zaman kendimize sormuzdur kendimize nereye diye. arkasından başka soruları bağlamısızdır. nereden geldim nereye gidiyorum diye.

    bazen bir sormadan bu soruyu soranlar olmuştur. bizde kaçmaktansa ricat eyleyip kaldığımız yerden mücadele devam etmişsizdir. yahut yok olmaya geri dönmüşüzdür.

    bunlar normal şeyler. zaten ya var olacağız ya yok olacağız. her gün biraz daha eksile eksile yaşayacağız yahut çoğalarak öleceğiz.

    insanın kaderi bu.

    gelgelelim ki hala çözemediğim bir şey varsa eğer her yol romaya çıkıyorsa eğer nereye diye sormak biraz absürd değil mi?
  • hikâye güzel, sahne güzel, oyuncular güzel ama oyun kötü. diyaloglar sürekli tekrar ediyor, bu da seyirciyi sıkıyor. bülent çiftçi ve şevki çepa ellerinden geleni yapmış gibi ama yazılan bu kadar anlaşılan. bir tiyatro oyununu ne kadar beğenmesem de tamamını izlerim ama bu oyunda ilk perdeden sonra dayanamayıp çıktım. bu oyunun bana kazandırdığı şey şevki çepa oldu. kendisini tanıdım ve mutluyum. çok dikkat çekici bir sesi var.
  • yürümek gerek, diyorsun!
    yürümek gerek,
    merak etmeden nereye vardığını.
    bildiğin yolları tekrar ve bilmediklerini keşfederek.
    yürüdükçe bahar gelecek!

    sükûn içinde bir akşamı geçirmektesin şimdi.
    zihninde yerleşik hüzün dağarcığı.
    gördüğün her taşın altında arıyorsun
    vazgeçtiğin alışkanlıkları ve sözleri
    sırt çevirirken sana tanıdığın sokaklar.

    nerede başlar ve nerede biter ilkbahar?
    ilk nerede hatırlanır eski aşklar ve hatıralar?

    büyük bir taş var yüreğinin ortasında
    kaldırmaya korktuğun.
    kaldırsan, biliyorsun
    bir bir çıkacak altında taşın
    yüzleşmekten imtina ettiğini korkuların.

    belli ki bu yüzden,
    bu yüzden yürüyorsun,
    vurup nasırlaşmış yüreğini sırtına.
    oysa ustalıkla unutturuyor sonbaharı kasım.
    bu kış zor geçecek, nereye!

    *
  • bugün gidip izlediğim oyun. konu çok kötü değil. oyunculuklar iyi. imkanı olan gidip izlesin derim.
  • henüz sezonun bütün ankara devlet tiyatrosu oyunlarını izlemediğim için en iyisi olduğunu iddia edemiyorum ama, kesinlikle izlenmesi gerekenlerden.

    role girebilmek denen şeyi bütün oyuncuların başardığı çok fazla oyunla karşılaşamıyoruz; sadece bu yüzden bile takdire değer bir oyundu. ayrıca konusu itibarıyla daha da acıklı bir hale sokulabilirdi ama güldürdüğü sahneler boğucu olmaktan kurtarmış. yine de seyirciyi yormayan bir oyun olduğu söylenemez. bir kamyon kasasını ne kadar doldurabilirse doldurmuş çünkü. tiyatrodan çok iyi anladığım gibi bir iddiam yok ama bence yazarını* tebrik etmek gerek.

    --- spoiler ---

    flash-forward denen* kısımları oldukça etkileyiciydi. sadece ismail'e gelecekte ne olduğu ve nerede olduğu konusu biraz anlaşılmaz kalmış. hepimizin farklı bir yorumu vardı; çıktıktan sonra arkadaşlarla tartışıp karara bağladık ancak. o kararımız da önce italya'dan sınırdışı edildiği, şu anda türkiye'de olduğu ve karısı tarafından terk edildiği. umarım doğru anlamışızdır.

    öte yandan bebeği tahmin etmek hiç zor değildi, ilk perdeden belliydi. ama şaşırtmamış olması kötü olduğu anlamına gelmez tabii.

    son bir küçük spoiler daha vereyim: oyun süresince hiç konuşmayan ve de kraker yemeyen arkadaş çok hoş*

    --- spoiler ---

    sözün özü: gidin görün; herkes aynı derecede etkilenmeyebilir ama kesinlikle vakit kaybı değil.
hesabın var mı? giriş yap