• kıç deliğine konuşmayı öğreten bir adamın hikayesini de bünyesinde barındırır.

    --- spoiler ---

    hiç sana kıç deliğine konuşmayı öğreten adamın hikayesini anlattım mı?
    bütün karın bölgesi aşağı yukarı hareket ediyor.
    sen de osuruktan kelimeleri anlamaya çalışıyorsun.
    daha önce duyduklarıma hiç benzemiyordu.
    coşkulu, kalın, sulu bir sesti.
    koklanabilen bir ses.
    karnavalda çalışıyordu.
    sanki yeni bir vantrolog gösterisi gibi başlıyordu.
    bir süre sonra kıç kendi adına konuşmaya başladı.
    içeri hiç hazırlık yapmadan giriyordu.
    kıçı da her seferinde doğaçlama söylüyor
    ve şakayı ona geri paslıyordu.
    ardından diş gibi ufak...
    ...törpümsü, bükülmeyen kancalar
    geliştirdi ve yemeye başladı.
    başta zekice olduğunu düşündü ve
    bununla ilgili bir numara geliştirdi...
    ..ancak kıç deliği pantolonu delip
    sokaklarda konuşmaya...
    ...ve eşit haklar istediğini
    bağırmaya başladı.
    sarhoş bile oluyordu.
    ağlama nöbetlerine giriyor...
    ...herhangi bir ağız gibi
    öpülmek istiyordu.
    sonunda sürekli konuşmaya başladı.
    bloklarca ötede bile duyabiliyordunuz
    ve ona susması için bağırıyordunuz.
    adam önce onu yumruğu ile dövdü...
    ...mumla bile tıkadı ama...
    hiçbiri işe yaramadı ve
    kıç deliği sonunda ona şöyle dedi:
    “sonunda susan sen olacaksın. ben değil."
    "çünkü sana artık buralarda ihtiyacımız yok."
    "konuşabiliyor, yiyebiliyor ve sıçabiliyorum.”
    bunun ardından adam sabahları
    ağzının her tarafında...
    ...kurbağa yavrusunun kuyruğu gibi
    saydam bir jöle ile uyanmaya başladı.
    adam ağzını silmeye
    çalıştığında parçalar...
    ...yanan benzin jölesi gibi
    ellerine yapışıyor ve orada büyüyordu.
    en sonunda bütün ağzı
    tamamen mühürlendi...
    ...gözleri dışında tüm kafası
    kendiliğinden düşüverdi.
    kıç deliğinin yapamadığı
    tek şey görmekti.
    gözlere ihtiyacı vardı.
    ama sinir bağlantıları tıkanmış...
    ...içlerine sızılmış ve
    dumura uğramıştı.
    beyin artık emir veremiyordu.
    kafatasının içine sıkışmış...
    ...mühürlenmişti.
    bir an için beynin...
    ...gözlerin arkasındaki sessiz,
    çaresiz acı çekişini görebilirdiniz.
    ve en sonunda beyin öldü..
    ...çünkü gözler sönmüştü.
    gözlerin içinde, bir sapın ucundaki yengecin
    gözlerinden fazla duyum yoktu.

    --- spoiler ---
  • isteyen, burroughs'un kitabı üç saatte okuyuşunu buradan dinleyebilir.
    http://www.youtube.com/watch?v=wvjka88r1rk

    içki içip internette dolaşırken arkaplan gürültüsü olarak iyi gideceğini düşünüyorum.
  • arka kapak:

    "junk, tekel ve mülkiyetin kalıbıdır...kafirdir ve para gibi ölçülebilir. junk, ideal bir üründür...satış için dil dökmenize gerek yok. müşteri, lağımdan sürünerek gelecek ve satın almak için yalvaracak. junk virüsü günümüzde dünyanın bir numaralı kamu sağlığı sorunudur." çıldıranların, boş otomatların ve metro istasyonlarının arasından nehir boyunca çığlık çığlığa koşanların, kaputların ve portakal kabuklarının, su yüzünde dalgalanan gazete mozaiğinin, betona gömülmüş gangsterlerin sessiz kara çamurunun ve balistik uzmanlarının arayan parmaklarından kaçınmak için dümdüz edilmiş tabancaların içinden dibe doğru inenlerin, junk hastası şafakta öksüren ve tüküren yaşlı junky’lerin, astımlı çalıntı mal tacirlerinin ortasında, yaşam yokluğunun sadece ölümün kokusuz renksizliği olduğu kokusuz mekan patikaları boyunca kasvet içinde koşturanların öyküsü. metro şafaklarının ve ucuz otellerin manzaraları, uyuşmuş bir bekleyiş, yakalanamaz bir cinsel mutluluk. ve işte çıplak şölen :
    herkesin her çatalın ucunda ne olduğunu gördüğü, donmuş bir an. asla unutamayacağınız bir ziyafet.
  • bu arada, o dönemde dünyada en çok eroinmanı barıdıran şehir istanbul'muş. burroughs dede öyle demiş.
  • hip olma çabası içerisindeki gençler tarafından , incelemeye alındığında ve her sayfasına küçük notlar iliştirildiğinde sırf somut bir şeyler görüp haz alma amacıyla kullanılan güzelim kitap , halbuki gökten inmemiştir , güneyde bir kent kadar kadar rutubetlidir , bu yüzden anlam yüklemek ve kutsallaştırmak yanlıştır .
  • film, hassan sabah'dan bir alintiyla acilir...

    "hicbir sey dogru degil. hersey serbest"....

    bu alinti, tam da burroughs 'un yazinini, cronenberg 'in sinemasini imler... film ise her ikisini birden..
  • ilk okuyuşta "ben salak mıyım niye anlamıyorum yaa" sorusunu sorduran kitap.
  • içindeki kadını öldüremezsen gerçekliği bulamazsın, gerçekliği bulamazsan yazamazsın diyen, yazarının ciddi halde kafka -dönüşüm-'den etkilendiği cronenberg filmi. film boyunca "kafka kafası" olmamak, "black meat"ten tütsülenmemek elde değil.
  • ingilizcesinden okumaya çalıştığınızda toefl'ın asla başaramayacağı bir şekilde ingilizcenizi sınayan kitap.
  • william hakkında genel bir kanıya varabiliyoruz: hadımlık endişesi (kiki'nin öldüğü sahne, birden çok "çıkıntısı" olan, sperm-benzeri sıvı akıtan daktilolar), homofobi-eşcinsel doğayı kabullenme ikilemi (örnek vermeme gerek yok sanırım), cinsel kimlik sorunları ("fallik kadın-anne" fadela'nın penis/i yerine kullandığı kırbacı, purosu; benway'e dönüşümü), oral dönem ağız-anüs-vajina ortaklığı, meme-penis yer-değiştirmesi gibi g/örüntülerle hakikaten çok klasik ve ayrıntılı bir "bilinçaltı portresi"yle karşı karşıyayız..
    (http://yucitek.blogspot.com/…11/11/naked-lunch.html)
hesabın var mı? giriş yap