• böyle insanlar için üretilmemiş yaşadığımız çağ. ilkokulda panodaki çağ isimleri, yakın çağ'a gelip devam ediyordu ama bu yakınlık, insani anlamda bir yakınlık olamıyor.

    şövalyelere her zamankinden çok ihtiyacımız var naif insanları korumak için. yakıp yağmalayan, soylu ünvanların ardında alçaklık yapan değil, agilulfo gibi doğruluktan şaşmayan şövalyeler olmalı. sıradan bir apartman dairesinde yaşadığı halde, ruhu ortaçağ'da bir şatoda kısılı kalmış ince ruhlu insanları atıyla taşımalı şehrin akan caddelerine, hayatı önlerine sermeli.

    pencereden gelip geçeni seyrederken, ayağı kayıp düşen insana, kim olduğundan bağımsız olarak üzülen, içi ezilen insanlara özeniyor ve seviyorum onları. keşke biraz naif olabilseydim.
  • örnek hikaye, non-fiction bu:

    tonton bir teyze mecidiyeköy'den bostancı otobüsüne binmiş. binince şöföre demiş ki: "şöför bey, benim biletim yok, son durakta ineceğim, orada bilet alıp atsam olur mu?" şöför "yolculara sor" diyince teyze dönüp yolculara seslenmiş: "sayın yolcular, benim biletim yok ama nasıl olsa bostancı'da ineceğim, acaba orada bilet alıp atsam olur mu?"

    (bkz: neşeli günler)
  • örnek hikaye:

    doğabilimci buffon meğer bir gün yarısı siyah yarısı beyaz bir incir üretmiş. bundan iki tane yapıp tepsiye koymuş, yanına da bir not yazıp mağripli zenci uşağına "git bunları krala götür" diye vermiş. tepsiyi alıp versailles sarayının yolunu tutan uşağın yolda karnı acıkmış, iki incirden birini yemiş. saraya gelince ulanlı konuşan kral tepsiyi açıp notu okuduktan sonra bir hiddetle:

    - "öbür incir nerde ulan?" diye çıkışmış.
    - "yolda gelirken yedim" demiş uşak. bunun üstüne kral:
    - "nasıl yedin inciri ulan?" diyince uşak ikinci inciri de ağzına atmış:
    - "böyle."
  • olaylara her zaman buyuk bir sakinlik, olgunluk ve olumlulukla bakan insanlara deniyor bizim köyde. sayısı cok az olsa erkeklere yakisiyor zannimca. ki onlar da ya sair oluyor ya da a$ik... dusunceli insanlardir, arkadasliklari guzel olur.
  • john steinbeck 'in fareler ve insanlar adlı romanındaki lenny adlı karaktere tamamen uyan sıfat.
  • ne düşünüyorsa söyleyen, söylediklerinin sadece kendi düşündüğü manada anlaşılacağını sanan ve aynı anda hem ne söyleyeceğini hem bu söyleyeceğinin kendi çıkarına bir sonuca ulaşıp ulaşmayacağını düşünmeyen insan.
  • bu sözcüğü günlük hayatta olumlu olarak kullanan insanlar, içten bir zarafeti takdir edenlerle aynı sakin ve mutlu yüzler oluyor.
  • bu sıfat genelde kötü bir anlam taşırmış gibi kullanılır. saf, salak gibi çıkarımları vardır. özellikle yabancı film, dizilerde fark etmişsinizdir; bu kadar naif olma, kalıbı çok sıkça ve böyle dalga geçer gibi kullanılır.

    ben şimdi olayın ama tarafına değineceğim. affedersiniz bok yesinler.

    naif olmak, örneğin, birinin kötü bir şeyi bilerek değil de sehven yaptığını düşünmek karakter olgunluğu gerektirir. iyi niyet gerektirir. iyi niyetli insanların, iyi niyetlerinden dolayı bir sürü acı çekişmiş olmalarına rağmen halen bu naifliği gösterebilmeleri ne kadar güçlü olduklarının kanıtıdır. eğer cennet diye bir yer varsa ve birileri gidecekse en çok bu tarz insanlar gitmeyi hak eder bence.

    naiflik bir çoğunun düşündüğü gibi kötülüğün farkında olmadan salakça yaşayıp gitmek değil, kötülüğün olduğuna inanmayacak kadar insanlara güvenmektir. bunun sebebi, naif insanların kendi içlerinde kötülük barındırmamasıdır.
  • "incecikti
    gül dalıydı,
    dokunsam kırılacaktı
    dokunmadım
    kurudu.*
  • saf; temiz du$unceli; fazla iyimser anlamlarinda kullandigimiz fransizcadan* arak sozcuk.
hesabın var mı? giriş yap