• idealist insan nedir, nasil olmalidir sorularina cevap kaygisiyla cekilmis vede sordugu sorulara bir guzelde cevap vermis olan; oyunculuklari super duygusu harika olan sinema filmi.. sikilmadan hatta bazen huzunlenerek bir guzelde keyif alinarak izlenir.. vede izlendi.
  • --- spoiler ---

    filmin sonunda küçük kemancılarımıza eşil etmek üzere gelen mark o'connor, michael tree, charles veal jr., karen briggs, itzhak perlman, sandra park, diane monroe, jonathan feldman ve joshua bell'den kurulu nba all star ayarı kadrosu ufak çapta heyecan fırtınası yaratıyor.

    --- spoiler ---
  • filmin sonunda çaldıkları eser bach'ın çift keman konçertosudur.
  • meryl streepe hayran olunan, istemek ve basarmak arasındaki ilişkiyi anlatir, gercek bir hikayeden uyarlanmis film.
  • http://www.youtube.com/watch?v=skh7fjnhagg
    gerçek finali youtube da mevcuttur.
  • az önce cnbc-e de izlediğim güzel film.. izlerken merak ettim acep filmdeki kemancı çocuklar gerçek hayatta da alakalılar mı bu işle diye?...
  • (bkz: azim)
  • iki çocuğu ile kendisini ortada bırakıp terk eden kocasına ulaşmak için didinen roberta’nın elinden telefon ahizesini kapıp sertçe kapatan annesi: ‘’şimdi beni çok iyi dinlemeni istiyorum. kendine ve çocuklarına böyle davranmaya devam edemezsin. şu anda annelerine ihtiyaçları var. çok güzel ve yetenekli bir kadınsın. önünde kocaman bir hayat var…’’ diyerek onu içinde bulunduğu aciz ruh halinden kurtarmaya, içinde bulunduğu gerçeği ona kabullendirmeye çalışır.

    roberta yıllarca denizci kocasının peşinde oradan oraya taşınarak yaşadığı için çalışma hayatına girememiş, kısa süreli birkaç iş tecrübesi dışında çocuklarına annelik yaparak yaşamış. ancak hiç beklemediği bir zamanda kocasından darbeyi yiyince ne yapacağını bilemez halde ortalık yerde kalakalmıştır. bir erkeğe güvenerek yola çıkan ancak sevdiği erkek tarafından yarı yolda bırakılan roberta’nın, çocukları için güçlü olması, hızla toparlanması, iş bulması ve yeni bir hayat kurması gerekmektedir.

    filmin çağrıştırdığı ana düşüncelerden birinin betimlediğimiz manzarada da görüldüğü üzere modern zamanlarda kadın olmanın zorlukları şeklinde olduğunu belirtebiliriz.
    kadının ezilmesi tabii ki bugüne özgü değil. tarihin her döneminde ezilen kadın, eski yunan’da çocukla birlikte insan bile sayılmıyordu. evin hizmetçisi, çocukların bakıcısı, erkeğin cinsel tatmin aracı olarak görülüyordu. aristoteles’e göre kadınlar erkeklere göre zekâdan yoksun varlıklardı.
    ortaçağ avrupa’sında kadın her türlü kötülüğün sebebi ve uygulayanı olarak görülürdü. yaşanan kötü olaylardan bir takım kadınlar sorumlu tutulur ve cadı olduğu iddiasıyla yakılırdı. avrupa’nın en karanlık dönemi olarak tarihe geçen cadı avları 1300’lerden 1700’lü yılların başına kadar sürmüştü ve bu cadı avlarında yüz binlerce kadın yakılarak katledilmişti.
    sanayileşmeyle birlikte fabrikalarda vasıfsız işlerde çocuk işçilerle birlikte ucuz iş gücü olarak insanlık dışı şartlarda kullanılan kadın, modern dönemlerde de hem ucuz iş gücü olarak görülmeye devam ederken aynı zamanda kapitalist tüketim kültürünün bedenini ve cinselliğini kullandığı bir ürün olarak nesneleştirildi. günümüzde kazandığı birçok hakka, hukuka rağmen kadının iş yaşamına girmesini zorlayan modern kent yaşamında yaşadığı zorluklar aslında roberta örneğinde de görüldüğü hiç azalmadı. roberta ve aynı kaderi paylaştığı sayısız hemcinsi hayatın içinde daima güçlü olmak zorundalar. kendilerini kurda kuşa yem etmemeyi başararak, çocuklarını tüm savrulmalara karşı koruyarak, evde ve işte çalışarak, hem annelik hem de babalık görevini üstlenerek ayakta kalmak zorundalar. ayrıca eskiden kadınların sığındığı bir liman olarak geniş aile kültürü varken, sanayileşmeyle birlikte o da çekirdek aileye ve bireyselleşmeye evrilince roberta gibi yalnızlaşan kadının yükü daha da arttı.

    merryl streep’in harika performansıyla oscar adaylığı kazandığı, wes craven’in yönettiği 1999 yapımı film, günümüzde yükü bir kat daha ağırlaşan modern kadının zorlu koşullarla mücadelesi üzerinden sanat eğitimine ve sistemin işleyişine odaklanıyor. farklı yönleriyle değerlendirilmeyi hak eden filmde, roberta’nın hayatı, harlem’in doğusunda bir devlet okulunda seçmeli ders olarak çocuklara keman öğretmek üzere öğretmenliğe başlamasıyla yeni bir sürece giriyor. yıllar önce koro çalıştırmak için edindiği 50 kemanıyla birlikte girdiği okulda disiplinli ama anaç karakteriyle tutunmayı başaracak ve 10 yılın sonunda yüzlerce çocuğa keman öğretecek, müziği sevdirecek, maddi açıdan dezavantajlı konumdaki çocukların hayatına dokunmayı başaracaktır. bu süreçte kendi iki çocuğunu da en iyi şekilde hayata adapte etmeyi başarmasına tanık olduğumuz roberta için film de esasında buradan itibaren başlıyor.

    roberta’nın dersini çocuklar artık yoğun talep nedeniyle çekilişle alabiliyorlardır ancak okul yönetim kurulu bütçedeki sıkıntılar nedeniyle keman kursunu kapatma kararı almıştır. roberta, ya pes edecek ve kendisine yeni bir iş arayacak ya da çok sevdiği işi ile yeteneklerini keşfederek sanata kazandırdığı ve kaderlerine etki ettiği çocuklar için savaşmayı tercih edecektir. mr. holland opus filminde müzik öğretmeninin yaşadığı trajik sona roberta da maruz bırakılmıştır ancak roberta, mr. holland’ın aksine mücadeleyi tercih edecek, sonuna kadar savaşacaktır.

    modern okul sistemi tüm ülkelerde aynı teorik temellendirmeye ve işleyiş biçimine sahip olduğu için arızaları da tüm dünyada aynı yerlerden veriyor. yasal dayanakları, genel ve özel amaçları ve organizasyonu ile taklit ettiğimiz zorunlu okul sistemimizde de sanat içerikli dersler gözden ilk çıkarılacak dersler olarak görülür. haftada birer saat yasak savma kabilinden programa koyulmuştur ve ara sıra da tamamen kaldırılacağı söylentilerine muhatap olur. oysa öğrencinin ruhuna hitap etmesi, estetik duygusunu ve soyut düşünme yeteneğini geliştirmesi bakımından en az akademik içerikli dersler kadar önemsenmesi gereken bu derslerin, ana sınıfından itibaren ders saat sayıları artırılarak tüm eğitim kademelerine ağırlıklı şekilde yayılması gerekir. ancak okul sisteminin öncelikleri farklıdır ve kültür-sanat çerçevesi en ihmal edilebilir ayağı oluşturur.

    ıvan ıllich’in de belirttiği gibi, ‘’okullar her yerde, öğrenme teorisi ve ders programı hazırlama konularında aynı kitapları okumuş pedagoglarca yönetiliyor. belirli bir yılda, bir ulustaki okullar aşağı yukarı aynı tip öğrenci üretiyor.’’ ulusun tüm çocuklarına milyonlarca bilgi içinden süzülerek seçilmiş belli bilgilerden oluşturulmuş müfredat uygulanıyor ve hayatın içine aynı tornadan çıkmış tek tip bireyler salınıyor. öğrenciye ne öğrendiğinden bağımsız olarak sınıfta ne kadar çok ders görürse piyasada o kadar değerinin artacağı öğretiliyor. bu nedenle öğrenci hep daha fazla ders programı tüketmeye çabalıyor. hedeflediği geleceğe odaklanarak aşırı derecede programlanması da onun yaratıcı düş gücünün körelmesiyle sonuçlanıyor.

    oysa okulu insanların sürekli olarak programlandığı, öğretildiği, normalleştirildiği, ıslah edildiği bir koğuş olmaktan çıkarmak gerek. çeşitlendirilmiş sportif dersler, müzik, resim, tiyatro, sinema, enstrüman kullanımı gibi sanatsal dersler-etkinlikler, öykü, şiir, roman gibi edebi etkinlikler-kurslar ile çocukların ruhuna, duygularına hitap edilmeli, düş güçleri, yaratıcılıkları, yetenekleri geliştirilmeli. çocuklar farklılıklarıyla öne çıkmalı, değer görmeli. standartlaştırılmış testlerin, sınavların selinde çocuklar ucubeleştirilmemeli; tükenmiş, duygusuz makineler haline sokulmamalı. keza bugüne kadar böyle yaptığımız için miras aldığımız şehirleri yerle bir ettik; kaotik bir keşmekeşin anaforuna terk ederek, estetik duygusunu inciterek betonlaştırdığımız, şahsiyetsizleştirdiğimiz şehirleri ölüme terk ettik. heyecanı öldürdük ve hayatın usandırıcı tekdüzeliğine, yavan, eğreti akışına bıraktık insanın ruhunu…

    tekrar roberta’nın mücadelesine dönecek olursak; aldığı sorumluluk, yaşadığı sürprizler, güçlükler, çatışmalar roberta’nın karakterini oluşturur, geliştirir, güçlendirir. annesinin de dile getirdiği gibi onu terk eden ve ardına dönüp bakmayan kocası, roberta’ya bilmeden aslında iyilik yapmış, onun kendi karakterini bulmasını, evlatlarını en iyi şekilde yetiştirebilecek dirayeti kazanmasını ve binlerce çocuğun ruhuna, geleceğine dokunabilmesinin önünü açmıştır. roberta, şer gibi gördüğü üzücü bir olayın nice harika işlere vesile olacağını bilmiyordu elbette…

    keman kursunun bütçesini kazanabilmek için sayısız güçlük aşılarak yetiştirdiği öğrencilerinin ve yaşayan dünyaca ünlü keman virtüözlerinin de katıldığı görkemli bir konser organizasyonu tertip edilir. sonucunda da okuldaki sanatsal etkinlikleri yıllarca finanse edebilecek miktarda para toplanır. yaşanmış bir hikâyeden uyarlanmış filmin bu bölümünde dikkatimizi çeken unsur da kursların kapatılmaması için yapılan çalışmalara velilerin, mahalle ahalisinin yani tüm eğitim kamuoyunun dinamik bir şekilde katılması oldu.
    yüksek öğretim hariç 20 milyona yakın öğrencisi olan ülkemizde tüm değişikliklerin tek bir merkezden, hiçbir kamuoyu talebi veya beklentisi gözetilmeden yapılır. ancak çocuklarının geleceğini son derece olumsuz etkileyecek değişiklikler de yapılmasına rağmen eğitim kamuoyundan yaptırım gücü oluşturabilecek tek bir ses çıkmaz. hatta yapılan her planlama ve değişiklik genel anlamda özgür eğitim-sen genel sekreteri ali aydın’ın şu tasvirindeki gibi gerçekleşiyor:
    ‘’ne söylense, ne denilse hazırda bekleyen bir onama mekanizması var.
    -eğitimin süresini 12 yıla çıkardık?
    -yaşa, varol!
    -12 yıl eğitim süresi çok fazla?
    -yaşa, varol!
    bir şey söyleniyor, tamam. tam aksi bir şey söyleniyor, ona da tamam. bir şey söyleniyor ama gereği yapılmıyor, tamam. bir şey yapılıyor ama hiçbir şey söylenmiyor, ona da tamam!
    kimse kusura bakmasın ama; kamuoyu olarak bu halimiz felaketin en büyüğü!’’

    sorun çözme pratiğimizin ve katılımcılık anlayışımızın içler acısı bu hâli, maalesef ciddi bir çürüme yaşayan eğitim sistemimizin, içinde bulunduğu tıkanmışlığın, başarısızlığın, tükenmişliğin derinleşmesine hizmet edecektir.

    tanım: türkiye’de 50 cesur kemancı adıyla gösterilen film, altını çizdiği veya çağrışımlarıyla izleyicinin çıkarımına bıraktığı tüm mesajlarıyla önemli ve merryl streep’in müthiş oyunculuğuyla sıcacık, hoş duygular bırakan bir film. yaşanmış olaylardan ilhamla yapılmış olması ve filmin çekildiği yıllarda aktif görevde olan bir öğretmenin hikâyesi olması da bıraktığı etkiyi bir kat daha artırıyor.
  • başrolde meryl streep'in olduğu, gerçek olaylara dayanan iyi bir öğretmen filmi.
    yönetmen wolfgang petersen bir belgeselde yarım yamalak hatırladığım şekliyle şöyle diyordu: "iki tür oyuncu var; birisi karakterde kendisini canlandıran, diğeri de kendisi karaktere bürünen. clint eastwood ve harrison ford gibi isimler filmlerinde kendilerini oynarlar. ama dustin hoffman, john malkovich gibileri canlandırdıkları karakter olurlar... "
    streep'de bu ikinciye giriyor ; film boyunca idealist bir müzik öğretmenini izliyoruz. son dakikalarda onunla duygulanıp, onunla seviniyoruz.
    filme gelirsem; aslında dönemimiz için oldukça klişe ve sıkıcı bir hikayeye sahip olsa da gerçek olduğunu bilmek bunu gözardı etmemizi sağlıyor.
    filmde kocasından ayrı, iki oğlu ve annesi ile beraber yaşayan ve öğretmenlik eğitimi almış fakat kocası asker olunca onunla ülke ülke gezip mesleğini yapamamış, şimdi ise yeniden öğretmen olmaya çalışan bir kadının kenar mahalle okuluna keman öğretmeni olmasını ve yaşananları izliyoruz.

    otoriter ve sert yapısı nedeniyle eleştiriler alsa da 10 yılda 1500 çocuğa keman çalmayı öğretmiş ve gelecekte sadece müzik değil bir çok alanda başarılı meslek sahipleri öğrenciler yetiştirmiş bir eğitimci.

    müzik tutunuz varsa, "ben şu enstrümanı asla çalamam, yada bizim kız imkanı yok bir müzik aleti çalamaz" diyenlerdenseniz mutlaka izleyin.
hesabın var mı? giriş yap