• tekil hali muje, çoğul hali müjgan olup farsçadan güzel dilimize intikal etmiş ve asıl manası "kirpikler" olan sözcük.
    muje= kirpik
    müjgan = kirpikler
  • sevgimizin bir tanesiydin müjgan.
    saçları sırtına kadar sırma sırma dökülür,
    elleri ufacık, gözleri dört defa lacivertti.
    ve de her ne hikmetse o da bana gönüllüydü.
    öyle bir sevdim ki müjgan’ı,
    dünyamı şaşırdım, haddimi bilemedim,
    evleniriz gibi geldi bana.
    evimiz, yuvamız olur, ışığımız yanar,
    fakir soframız kurulur gibi geldi.
    sahil bahçesinde gazoz içerekten
    gizli gizli mal-ü hülya kurardık.
    sonra da çarşılara giderdik.
    eşya beğenirdik elden düşme;
    aynalı konsolumuz
    topuzlu karyolamız bile olacaktı.
    müjgan’ın her an her bi daim
    yanında olacaktım
    ama olmadı gitti.
    nereye mi ?
    paraya gitti abicim paraya
    nasılda sevmiştim yıllarca ben seni
    her akşam bekledim yollarını
    elbet bir gün biz yuva kurarız derken
    duydum evlenmişsin sen zengin bir gençle
    zengin olsaydım sensiz kalmazdım
    her an düşünüp seni hiç ağlamazdım
    param olsaydı aşkım kalırdın
    seve seve yanımda benimle yaşardın
    nikah resimlerimizi de çektirdiydik.
    sonra karpuzcu raşit ağabeyinin
    kayınbiraderine borç ederekten
    nişan yüzüklerimizi de yaptırmıştık.
    ama müjgan takmadı bunu
    takamadı uçuverdi elimden.
    meğer gizlice altın bir kafes bulmuş kendine.
    müjgan’ın gelinliğini hususi diktirmişler,
    benim gibi kiralık tel duvak
    almaya kalkışmamışlar yani
    öyle sevindim ki.
    mesut ve bahtiyar olsun diye
    dualar ettim her gece
    sonramı ne oldu
    müjgan gibi ben de
    birbirimize ettiğimiz sözleri
    ettiğimiz yeminleri unuttum.
    bir daha mahalleye gelmedi müjgan, gelemedi.
    bizim dar ve eski sokaklara otomobili
    sığmıyormuş dediler.
    senede birkaç ay zaten avrupa’daymış dediler.

    "zaman şifalı bir ilaçtır unutursun dediler,
    unuttum bende unuttum
    hiç aklıma gelmedi.
    hatırlamıyorum müjgan’ı
    hatırlamıyorum şimdi
    bu şiiri de ben yazmadım zaten
    unuttum abi bende unuttum
    hatırlamıyorum şimdi
    müjganın gözleri ne renkti"

    sadri alışık

    tırnakla ayyrılmış kısmı gerçekten tırnaklı şiir.
  • eski dilde kirpikler demek. en hüzünlü hali mahur beste deki halidir herhalde. ızdırabına bir ortak dahi bulamayacak halde olmak, bir tek kirpiklerin ortak olması buna.
    .
  • attila ilhan elmadag'da yururken hergun onunden gectigi pakistan hava yollari tabelasinin tuhafligini farkettiginde aklinda mujgan yoktu, pia vardi. sari yagmurlugu taksi soforlerine siiri ezberletmisti, dogrudur, yine de mujgan geleneksele yakin durusuyla attila ilhan'in gozdesidir, pia'nin yagmurlugunu orseler. hemen bir kuple, mujgan'a ask sarkilarindan:

    bir parça son yalnızlığa öncekiler hazırlıktır
    insan bırakmaz sevdiğini sevmek insanı bırakır
    kalırsa gözlerinin elinde yaldızı belki kalır
    ney üşür kanûn pırıldar udlar oldukça karanlıktır
    nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi

    mujgan'i ozluyoruz.
  • balkonu bahçemize bakan tee eski komşumuzun büyük kızı.
    balkonu bahçemize bakması haber değeri taşımıyor tabi de bi de o balkonda bir tuvalet varsa esas işte o yüzden hatırımızda müjgan abla.
    evlenmemişti müjgan abla. biraz sinirsel, biraz ruhsal... kafaca sağlam gibiydi ama biraz da asabiydi. sürekli kavgalarına şahit olurduk misal; annesi, babası, erkek kardeşiyle... bir de o tok sesiyle söylediği yaz akşamlarımızı şenlendiren türk sanat müziği örnekleri akılda kaldı. en çok da bu bizim bahçeye bakan balkondaki tuvalet bunca zaman müjgan ablayı hatırlamama sebep. izmir'in yaprak kımıldamayan, ama taze çiçek kokulu yaz akşamlarında bahçemizde oturur yemeğimizi yerdik. babamla birlikte ufacık toprak alana diktiğimiz erik çekirdeği fidan olmuş, her gün büyüdükçe ben büyüdüğümü anlardım. bazen misafir olurdu, bazen biz bize otururduk o bahçede. güzel bir nihavent şarkı mırıldanarak balkonda salınan müjgan abla ise işte tam da bu dingin saati seçip alaturka tuvaletinde yerini alırdı. artık çay kaşığı sesiyle müjgan abla ıkınması birbirine karışırdı. ardından musluğun maşrapaya tazyikli dansı, en sonunda da en sevdiğim kısmı: şap şap şap şap... ardı arkası kesilmeyen, başı sonu belli o taharet seansı.. ve her defasında bir öncekinde kaç "şap" ise bir sonrakinde o kadar "şap". ne bir eksik, ne bir fazla.
    izmir'de o küçücük bahçede komşumuzun taharet gürültüsüne nazır muhabbeti kesmeden konuşmaya devam ederdik. bahçede erik ağacı. şimdi kimbilir kaç çocuk tepesinde.
  • anlamı kirpik* olmakla beraber, aynı zamanda bir hatun ismidir müjgan. hatta öyle bir hatunun ismidir ki içi beni, dışı ise sizi yakar bu hatunun.*
    (bkz: ah müjgan ah)
  • dünyanın en güzel en havalı kızı.
  • hikayelerde hep guzel kadinlarin ismidir.
  • ferhunde hanımlar da nevzat ın arkadaşı. ailenin evine dönmeyen misafiri. bir bölümünde eşber in aşkına karşılık vermeyip, evli macar ın peşinden gitmişti de, eşber tren istastyonunda trenin peşinden yetişmeye çalışmıştı. yetişememişti. fonda bora öztoprak ın biçare adlı parçası çalıyordu. irromantiktir. evettir.
hesabın var mı? giriş yap