• yine içimden geçeni yazacağım bir entry daha olacak. uykum kaçtı biraz. normalde böyle yazmıyorum. şekil kaygılarım var. entelektüel görünmeye çalışıyorum. hanımefendiler entelektüel erkekleri sever.

    şimdi bu çaktığımın diplomasına geçen hak kazandım tamam mı? babam da mühendis benim. hala da türkiye'nin hakikaten mühendislik yapılan köklü şirketlerinin birinde yönetici olarak çalışıyor. ikinci boğaz köprüsü falan başta olmak üzere bir sürü önemli projede çalışmış bi adam. çocukluğumdan beri de mühendis de mühendis diye yetiştirildim. şantiyelerde mühendis abilerle büyüdüm amk. yaşıtlarım cinali okurken benim elimde autocad r13 rehberi vardı. hakikaten de üniversite ikinci sınıfa kadar sürekli o teknik kafada devam ettim. mühendislik dışındaki her şeyle de 'sözelci işleri bunlar, zekanız yetmez amk' diye taşşak geçtim.

    sonra almanya'ya gittim. işte orada bi okudum. staj mtaj yaptım güzel bi şirkette. türkiye dahil bilmem kaç ülkede fabrikası olan bir fortune 500 şirketi. mühendisliği gördüm. benim elime verdiler mühendisliği orada. kafama vura vura bazı şeyleri gösterdiler. hiç bi sikim olmadığımızı takır takır öğrettiler. sonra türkiye'ye döndüm. gördüm ki biz mühendislik falan yapmıyormuşuz. asıl mesele onların ofislerde dönüyor, biz amelelik yapıyoruz. bi sik olduğu yok yani, aldığınız diplomalar falan öyle hasbelkader iyi kötü analitik bir şeyler yapabildiğinizi gösteriyor. yani evet üç x kare'nin integralini alabiliyorsunuz. ya da fourier dönüşümü'nün kurallarını ezberleyip yine cevaplarını sınavdan önceki 1 haftada ezberlediğiniz soruları çözebiliyorsunuz. hafızanızın kuvvetli olduğunu gösteriyor yani.

    bu kadar ama. bu ülkede 'geliştirmeye' dayalı mühendislik neredeyse yok. olmasına gerek de yok. bizim sanayimiz, endüstrimizin buna ihtiyacı yok. al vestel sana, al arçelik, bunlar bizim en hardcore mühendislik firmalarımız. vestel tv mi alıyorsun evine samsung mu? işte o kadar boktan. sen bile tercih etmiyorsun iki gram trigonometri bilginle.

    aldığımız diplomalar neredeyse hiç bir anlam ifade etmiyor. okulların, çevrenin size yüklediği ünvanlar hiç bir anlam ifade etmiyor. kralsınız ama edirne'ye kadar. hatta o kadar bile kral değilsiniz, altı üstü 1500-2000-2500 lira maaş alıyorsunuz. %95'iniz o maaşları pek de aşamıyor hatta, sabit kalıp devam ediyor yıllarca. yaptığınız şey ya batı'nın ürettiği teknoloji harikalarının teknik desteğini vermek, ya satışını yapmak, ya da projelere bu aletleri yerleştirmek. biraz şanslıysanız, doğru bölümdeyseniz, doğru yabancı dilleri öğrendiyseniz, doğru yerde çalışıyorsanız üretimde çalışıyorsunuz, almanlar bu parçayı böyle üreteceksin diyorlar, makinaları hammaddeyi veriyorlar önüne, her şeyi planlıyorlar, sen de işçilere bu böyle yapılacak diyorsun alman patronlarından duyduğun gibi. yaptığınız iş sadece ithalata dayalı. hizmete dayalı. cari açığı artırmaya dayalı. üretimimizin bile çok büyük kısmı parça ithalatına dayalı. geliştirme yok. farklı bir soluk katma yok. çünkü öyle bir zihniyet yok. asker zihniyeti var. bizden iyi görev adamı oluyor. şunu şöyle yap. kaderimiz bu.

    hiç bir sike merhem olmuyoruz yani beyler. kendinizi büyük görmeniz için hiç ama hiç bir sebep yok.

    ben sikerim mühendisliğini deme noktasındayım. marketing master'ı yapacağım hatta. bundan 3-4 yıl önce çalıştığım yerde bir şeyin teknik desteğini verirken böbürleniyordum, 'bu işi türkiye'de bilen iki kişiden biri benim lan' diyordum. şimdi projelendirme yaparken mühendislik basit bir masraf kalemi: 'teknik projelendirme, şu kadar dolar. amerika'dan ekip gelecek.' 2 milyon dolarlık projede 10 bin dolar. o da adamları amerika'dan getirtiyoruz, türklerle yine çalışmıyoruz. enerjinin korunumu hakkında 2 dakika konuşamayacak adamların aldığı mühendislik diplomasıyla işimiz olmuyor doğal olarak.

    gerçekler bu kadar ortada. gerçekleri hepimiz biliyoruz ama söylemiyoruz. fight club gibi. evet birbirimizi dışarı karşı korumamız lazım di mi. ama gerçekleri dışarıdakiler de görüyor. o yüzden artık uyanalım beyler. almak için o kadar senemi verdiğim bu mühendislik diploması, babamın aldığı diploma değil. ben onun yaşantısını yaşayamayacağım. o dönem bitti. artık en iyi ihtimalle avrupa'nın çin'i oluruz. en az 3 çocuk yapıp fabrika komplekslerindeki yurtlara veririz. aramızdan şanslı 3-5 kişi de başlarında durup mühendislik taslar. o kadar.

    bu kadar yazının üzerine gelip de bana 'kardeş senin okuduğun okul, bölüm, bilmemne' odaklı yorum yapacaksanız da kalbinizi kırarım. siz burada mat 2'yi vermeye saydırmaya falan çalışırken biz almanya'da mühendislik sikiyorduk. görmeden bilemezsiniz. ben aşağılık kompleksi olan bir insan değilim ama kahretmeye çalıştığımız büyük ülkeler bizden fersah fersah fersah fersah fersah fersah fersah fersah fersah fersah fersah fersah ileride, bizi haldur huldur sömürmekte de sonuna kadar haklılar. bu halde olduğumuza şükredelim, zira bunlar iyi günlerimiz.

    bir dönem türkiye cumhuriyetinde hakikaten okumuş insan kalmamış. sonra osmanlı geleneğinden gelen köklü okullarımız yine bir miktar insan yetiştirmiş, o dönemki projelerimiz o insanlar sayesinde başarıyla yapılmış. sonra bir takım siyasi arkadaşlar aa 10 üniversite 1000 kişi mezun ediyorsa 1000 üniversite şu kadar hesabıyla binlerce üniversite açmaya karar vermişler ve logaritma çözemeyen adamlar mühendislik diploması almış siyasi rant uğruna. işte termodinamik'ten bihaber o adamların yaptığı binalarda yaşamak zorunda kalacak bizim çocuklarımız. işte o yüzden bu saatten sonra bizden adam olmayacak. bir zamanlar uçak üreten, hollanda'ya uçak satan bu ülke artık ancak sikik diplomasından başka böbürlenecek hiç bir şeyi olmayan tiplere muhtaç kalacak.

    özet olarak arkadaşlar diplomayla yetinmeyin. hayvanlar gibi kastırın. türkiye standartları benim için bir ölçüt değil. o iş amerika'da nasıl yapılıyorsa öyle yapmamız lazım. kopya çekin. çok gerideyiz, alman'ın yaptığının aynısını yapabilsek bile bize yeter. fransızın yaptığının birebir kopyasını yap ona bile okeyiz. bu zımbırtı daha iyi nasıl olabilir sorusuna cevap ara sürekli. sorunları tespit et, onlara çözümler düşün. üretemesen bile düşün. şu kırmızı ışığın altındaki zaman sayacı bile çok güzel bir icat. ne kadar basit ama güzel değil mi? ne kadar işe yarıyor. öyle şeylere bile okeyiz. füze tasarla demiyoruz zaten geçti ondan, hadi malzeme tasarla da demiyoruz, bari süreçleri iyileştir, daha verimli hale getir. atm'de bir işlem adımını gereksiz diye azalt mesela, o adımın kaybolmasıyla kaç dakika tasarruf yapılır, kaç kişi yılda toplamda kaç liralık bir değer üretir o zamanda onu hesapla. öner. düzelt. ayrıca sadece sayısal değerler seni bi yere taşımayacak, okul insan ilişkilerini öğretmiyor. konuşmayı öğretmiyor. yaşamayı öğretmiyor. ot gibi mezun olmayın. yabancı dil öğrenin. birkaç yabancı dilde birkaç kelime bilin. rastgele birini çevirince ilgisini çekebilecek kadar kendinizi geliştirin. tasarladığınız zımbırtıyı hiç bilmeyen birine satabilecek kadar pazarlama öğrenin. psikoloji öğrenin. sanat öğrenin. film izleyin. okuyun. gezin, sonuç çıkarın. diploma bi sikime yaramayacak. sonra gelip aa aslında biz ottobaaziçiliyiz çok süper olcaktı niye böyle olmadı ki demeyin.

    en gıcık olduğum insan osuruktan diplomasıyla, statüsüyle artistlik yapan insan. bilmesek inanıcaz amk. dalga geçtiğim tüm işletme, marketing, iktisat, ekonomi, reklamcılık, halkla ilişkiler, bir şey yönetimi unuttum şimdi, hukuk ve benzeri bölüm mezunlarından da özür diliyorum. aslında bayaa önemli işler yapabilirsiniz doğru şirketlerde doğru pozisyonlarda çalışsanız. ama hala şu konuda hemfikirim, uluslararası ilişkiler niye okunur mesela? hani sanat tarihini bile anlarım, baban zengindir öyle takılırsın güzel şeyler bunlar, ama niye uli yani. geçen tanıştığım uli mezunu bi kız thy'de hostes olmuş benden fazla kazanıyordu. uluslararası ilişki derken böyle şeyleri mi kastediyorsunuz? böyle bir sürü bölüm var ne işe yaradığını çözemediğim. neyse sikerler. uyumam lazım. herkes kendi başının çaresine baksın, benim keyfim yerinde.

    ben yönetim ve pazarlamaya döndüm beyler. mühendislik kadar zevkli değil ama zaten durumumuz ortada malum. hem karı kız düşürmeye daha yatkın iş kolları, daha çok hoşuma gidiyor.
  • ilk full-time is tecrubem, ilk hafta, proje muduru ve teknik ofis sefi maliyet hesaplamalari falan yapiyoruz, tatmin olmuyorlar degistiriyorlar, kirpiyorlar, biciyorlar. en sonunda bana ters gelen bir hareket yapiyorlar. agzimdan belli belirsiz bir cumle cikiyor:

    "ama muhendislik bu degil ki"

    ikisi de bir an duruyor, south park sessizligi yasaniyor ofiste. sonra proje muduru eline beyaz a4 bir kagit aliyor, enine koyup ortasina boydan boya bir cizgi ciziyor, sol tarafa bir arti sag tarafa bir eksi koyuyor.

    "sol tarafin gelirin, sag tarafin giderin. eger sol taraf sag taraftan buyukse, iyi bir muhendissin, eger sag taraf daha buyukse seni o an isten kovarim. ahanda muhendislik sol tarafi daha yuksek tutmaktir. al bu kagidi sakla, yillar sonra bakip hatirlarsin muhendisligin gercekten ne oldugunu" diyor proje muduru.

    yillar sonra anliyorum, harbiden oyleymis...
  • bunu seçen aklımı sikiyim.
  • "mühendislik yazma gençliğin yanar."

    sadi şirazi

    "mühendislik yazmazsan gençliğin neye yarar."

    mevlana

    "mühendisliği kazanınca gençliği kim arar."

    yunus emre
  • insanlar genellikle mühendisliği diğer etkenlerden yalıtarak tartışma eğilimindedir; ama alanın varoluşunun bazı etkenlere bağlı olduğunu unuturlar. mühendislik bilimin, matematiğin ve iş dünyasının birbirleriyle etkileşerek oluşturduğu ortamda oluşur ve mevcut konumuna göre bu 3 ilişkiden birine daha ağırlıklı olarak yönelir.

    bilim ve mühendislik birbirleriyle yakından ilişkili; ama kesin olarak farklı alanlardır. hatta bilimin ve teknolojinin son dönemler haricinde birbirinden bağımsız olarak ilerlediğini de söyleyebiliriz. ilk karşılaşma alanlarında ise bilim teknolojiyi izlemiştir. mesela toricelli, maden pompalarından esinlenmişti ve termodinamik buhar makinelerinin sonucu ortaya çıkmıştı. günümüzde ise teknoloji bilimin öncülüğünde yürümekle birlikte, sadece bilime yaslanarak ilerlemiyor, iyi tasarımdan üretim yeteneğine bir çok önemli sebebe bağlanarak ilerlemesini sürdürüyor. akademik eğitim söz konusu olduğunda mühendislerle bilim alanında uzmanlaşacak kişiler benzer giriş dersleri alırlar ancak zaman içinde eğitimin uygulama alanları farklılaşarak bilimle mühendisliği birbirinden ayırır. bilim adamları olguları anlamaya yönelik güçlü bir istek duyar. mühendislerin de olgulara yönelik böyle yaklaşımları olmakla birlikte öncelikli olarak problemleri belli bir program ve bütçe içerisinde çözmeye çalışırlar. bilim adamları ile mühendislikteki bu ilişkide ara kategorilere de rastlarız: “uygulamada bulunan” bilim adamları “araştırma” mühendisleri. uygulamada bulunan bilim adamı sanayi sektöründe çalışan çoğu bilim adamını kapsayan bir terimdir. “araştırma mühendisi” ise eğitimlerini çeşitli bilim alanlarında tamamlamış olan mühendisleri ifade eder.

    matematik, bilim ve teknolojinin kuramsal dilidir. mühendislerin nicelik kapsamında düşünmeleri, fiziksel ilişkilere ait modellemeler yapmaları, onlara analiz, tahmin, iyileştirme, uygulama imkanı sağlar. günümüz itibariyle mühendisi zanaatkardan veya daha yakın olarak teknisyenden ayıran düşünsel alet çantasıdır matematik. mühendisler ve matematikçiler arasında ise derin bir uçurum bulunur. matematikçiler, düşünsel bir düzlem bulma peşindedirler, mühendisler ise sıkı bir matematik uygulayıcısıdırlar. matematik diğer bilimlerin olduğu gibi modern mühendisliğin de temelidir, ancak mühendisler matematiği daha çok bir araç olarak kullanırlar. mühendisler için matematiğin asıl değeri, kendilerine sağladığı güçtür; yoksa onun doğasındaki güzelliğin peşinde değillerdir. matematikle mühendislik arasında da bir ara zemin vardır ve burada uygulayıcı matematikçiler ve kuramsal mühendisler bulunur.

    mühendisliğin asıl olarak var olduğu alan, iş dünyasıdır. teknoloji genellikle önemli ölçüde kaynak desteği gerektirmekte ve çok fazla sayıda insan içermektedir. bu nedenle iş değerlendirmeleri teknoloji tabanlı bütün kurumlar için sürecin ayrılmaz bir parçası olarak görülür. teknoloji tabanlı şirketler pazarlama, işletme maliye gibi konuları da mühendislikten ayrı olarak düşünemezler. bu sebeple bir çok şirketin yönetici konumlarında mühendisleri görmek şaşırtıcı değildir.
    bu 3 faktörün bileşimi az çok mühendisin içinde bulunduğu ortamı oluşturur. bu faktörler aşağı yukarı her mühendisin hayatın az veya çok belli bir oranda bulunmaktadır, bunların ağırlıklarının değişimi mühendisin yaşadığı ortamı belirler.

    bu yazı james l. adams ın “bir mühendisin dünyası” adlı kitabından özetlenerek hazırlanmıştır.
  • içine mühendislerin konulduğu bir kutu.
  • turgut özal, süleyman demirel ve necmeddin erbakan'ın meslekleri
  • grup değil, 3-5 nöronu olan insanların dahi internet gibi fantastik bir teknolojiyi kullanabilmesine imkan vermiş disiplin.
  • erkeklerde sac dokulmesine katkisi klinik deneylerle onaylanmis meslek dali.
  • turkiye'de gercek anlamda eser miktarlarda yapilan meslek.
    isverenlerin ve sermayedarların mühendisligi bir risk olarak görmesi ve "yapilmisi varken niye yatirim yapip arastirma yaptirayim, parami carcur edeyim, enayimiyim ben" yaklasimi sonucunda türkiye'de tam olarak gelisemeyen meslek dali.
    (ve tabi beraberinde teknolojimiz de gelisememektedir.)

    bunun en aci örnegi gemi insaa sektöründe yasanmaktadir. armatörlerin hicbiri turkiyede tasarim yaptirmamakta, almanyadan hazir tasarim getirtip üzerinde ufak tefek degisiklikler yaptirtarak gemi insa ettirmektedirler. ve mantiklari sudur: hazir yüzen bir gemi varken niye hic örnegi olmayan bir gemiye para yatirayim.

    ama en sonunda bazi sektörlerde takke düstü kel göründü. buna en iyi ornek arceliktir. daha 3-5 sene öncesine kadar bosch veya siemensin teknolojisiyle üretim yapan arcelik bu firmalar icin bir rakip olmaya baslayinca bu firmalar teknoloji vermeyi kesmis ve arcelik "mecburen" ar&ge yatirimi yapmak zorunda kalmistir.

    neyse tüm bunlar ayri bir baslik altini dolduracak konular olup yeri geldiginde etraflica anlatilacaktir.
hesabın var mı? giriş yap