• 19.yüzyıl'da endüstri devriminden sonra ortaya çıkan gelişmeler (bilim, teknik ve endüstrinin gelişmesi, zevkin sade ve işlevsele yönelmesi) sebebiyle artık tarihten referans almayı bırakan ve tamamen özgün yaratıma dayanan "modern düşünce"nin akımlaştırılmış ve haliyle çeşitli kurallara bağlanmış hali. "şurda yemek yerler, şurda da uyurlar"* tarzı insanı makina yerine koyan ve programlayabileceğini sanan kaba-deterministik düşüncenin bir süre sonra çökmesiyle (bkz: pruitt igoe) yerini postmodernizm denen bin beter ucubeye bırakmıştır. (bkz: de stijl), (bkz: bauhaus), (bkz: enternasyonel stil), (bkz: işlevselcilik), (bkz: less is more), (bkz: form follows function), (bkz: süs cinayettir).
  • batı toplumlarında kendini postmodernizme, bizim gibilerinde ise fosmodernizme dönüştüren aşama.
  • modernizmin en yıkıcı etkisi insan ilişkilerinde oldu. modern toplum bireycidir, bireyci büyüyen ve yaşayan insanlar da son derece ben-merkezci olurlar. sosyal ilişkilerini de ortak çıkar üzerinden kuran insanlar bir noktada mutlaka tıkandılar. halbuki eskiden insanlar kendilerinden çok daha aşkın değerlerin olduğunu bilerek yaşarlardı.

    boşanmalar, ayrılıklar, yalandan sevgi ilişkileri vs vs... modern toplumdan ciddi derecede nefret ediyorum...
  • mimarlıkta modernizm, temelini tüm insanlara daha iyi bir yaşam tarzı sunmak üzerine kurmuştur. işıktan, havadan ve doğadan en iyi yararlanan bol pencereli yapıları, standardizasyon denen bir yöntem uygulayarak ucuza mal etmişlerdir. standardizasyonu binanın pencerelerinden, tavanımızdaki lambalara kadar her yerde kullanmışlardır; böylece ucuz üretimle, bir çok insanın eskiden "lüks" olarak tabir edilen eşyalara sahip olmalarına imkan vermişlerdir. modernizmin amacı sosyal kalkınmaya yardımcı olmak ve yaşam kalitesini yükseltmektir. bu yaşam kalitesine de herkesin ulaşabilmesini tasarlamışlardır. zamanında...
  • modernizm, sanatsal ve felsefik bir akım olmaktan çok bir gerçektir. sanayileşmenin, bilimsel metodun, toplumsal yapılanmanın afaki değil elle tutulur, gözle görülür gerçeklikle kurulmasının ardındaki gerçekliktir. insanlık tarihinde sahne alışı olağanüstü yıkıcı ve yeniden yapıcı ekonomik (sen fiziksel diye okuyabilirsin) koşullarla gerçekleşmiştir ki, kendide muhalif tüm düşünceler (postmodernizm, feminizm, üçüncü dünyacılık vb.) sadece modernizmin görmediği, ana akımda kapsama almadığı bir takım gerçeklere işaret ederek prim yapabilmişlerdir. tarihsel olarak modernizmi takip eden herhangi bir paradigma modernizmin ortaya koyduğu temel düşünce tarzına ve empirik yaklaşıma köktenci bir eleştiri getirememiştir, bu işe soyunan tüm düşün kalıpları gericilik ve romantizm (sen cinlere inanma olarak oku bunu) dışında sike sürülecek fayda önermemiştir.
    neden?
    yani, insanlık tarihinde hiç bir düşünce biçiminin sahip olmadığı bir dokunulmazlığa nasıl sahip ki bu aydınlanma, bu modernizm? yani bunun tarihsel sürecini, seceresini, onu ortaya çıkaran nadir kuzey avrupa koşullarını falan ortaya atıp kritik yapıyoruz, ama neden modernizmin ilk ortaya attığı, dekard'ın dillendirdiği akılcı ve şüpheci yaklaşımı dinamitliyemiyoruz?
    nedeni basit. akılcılık, modernizm, bilimsel yöntem işe yarıyor; kendinden önceki hiç bir paradigmanın, hiçbir iktidar yapısının, meşruyet olgusunun sunmadığı bir şeyi sunuyor; antibiyotik diyor, elektrik diyor, radyoterapi diyor, mikro çip diyor, nutella diyor, anında internetten pornografi diyor adam. mal gibi kabulleneceksin, işe yarıyor çünkü.
    ya da son beş yüz yıldır yaptığın gibi riyakar, nankör ibnenin evladı tavırlarıyla "batının iyi taraflarını alalım, ahlaksızlığını almayalım" diye şark kurnazlığı yapmaya çalışacaksın.

    çok uzun okumadım diyenler için gelsin: modernizm ebemizi sikti diye ağlıyorsan eğer modernizmin meyveleri (modern tıp, demokrasi, cumartesi ve pazar vb.) hiç yeme evladım dokunur mazallah.
  • aidiyetsizlik. insanın eski "katılıklarından" birisi de aidiyetleriydi. bir yere ait olmak, kendisini sınırları belli bir bazı kalıplarla ifade etmek, bir benlik ve kimlik ifadesini oldukça kolaylaştırıyordu. günümüz insanı ise hem fiziksel olarak göç etmenin getirdiği bir yersiz yurtsuzlaşma, hem de zihnen kendini ifade edeceği şeylerde bir belirsizleşme yaşamaktadır. bu yüzden sürekli ve "eve dönüş" "memlekete dönüş" hayaliyle yaşar. insan sürekli "kendisi olmak" derdindedir ama ortada "kendisi" yoktur. modernizm bir şekilde kişiliği ve benliği de bir ütöpyaya dönüştürmeye başlamıştır.
  • modernizm benim nezdimde ispat yüküdür. yeryüzünün muhteşem müfettişlerini bizatihi kendisi yaratmıştır.

    aklın yetmediği yerde modernizm aklı durdurur ve dinlendirir. akıl durur ama üretim durmaz. doğru veya yanlış çalışma devam eder. akıl stop ederse, akıllı düğmeler parmakların emrine amadedir.

    postmodern bu olup bitene, sorgulamalara, müfettişlere ve tüm bu sürece uzak bir tepeden bakar. bir demlik çayı yanında, keyif pezevengi gözlerinden yaşlar gelene kadar güler ve ağzının gülmeye yetmediği yerde, fırlama bir ingiliz gibi kıçını kadraja sokar. kadrajdaki götün kahkası, sorgu yargıçlarının zafer kahkahasından toktur.
  • "modernist romancılar romanlarının merkezini ve bütünlüğünü bir sis perdesi arkasına gizlemişlerdir. bu metinlerde okuyucu bütünlüğe ancak rastlantısal görünümlü parçaların kendi aralarında tutturdukları bir fısıltıyla, bir tür ilişkiyle, demin sözünü ettiğim karmaşık örgüler ağının niteliği hakkında düşünerek varabilir. dünyanın bütünlüğü ve anlamı ve bu anlamın bilinci modernist romanın içinde değildir. ulysses'i okuruz ya da şato'yu okuruz, ama dünyanın ne olduğunu, nasıl bir yer olduğunu bu kitaplar bize doğrudan söylemezler. biz kitabı kaparız, sonra sezgiyle bu bilgiye varmaya çalışırız. modernist metinlerin tepki duyduğu romanda ise, sözgelimi zola bize aslında çok da fazla arkaya gizlenmeden kulağımıza babaca bir şefkatle, gerçeğin ne olduğunu hafif hafif gösterir. bizim çok fazla sezmemize, düşünmemize gerek yoktur. zola’nın metni bir babanın elimizden tutarak bize “bak şu binaya ve düşün,” demesine benzer. o binanın anlamını belki apaçık söylemez, ama sezdirir. joyce’un metni ise bizi, o binanın duvarına çarptırır. metin uzaktan gülümseyerek bakar ve karşısında yapayalnız kalırız."

    (orhan pamuk, "tanpınar ve türk modernizmi"nden)
    (defter, 23. sayı, bahar 1995)
  • pek çok alanda aslında aristonun ve platonun dünyası ve felsefesinin bu güne kadar gelmesi.bu felsefenin temelinde complex bir bütünü anlamak için onu parçalara ayırmak
    bir sınıfa bir türe sokmak ve her parçasını da başka dallara ayrılmış bilimle incelemek geliyor.bilmin de temelin oluşturan bu görüş,olguları nesneleri insanları toplumları sanat eserlerini anlamak için en temel dünya görüşü olmuştur.akılcı empirik analizlerle inceleyeceğim diye bir şeyi bulunduğu konumundan geçmişinden koparıp geleceğini de yok ettiğinin bilincinde bile olmadan bağlamından kopararak tanımaya çalışmak ne derece akılcıysa o kadar.bilgiye ulaşmak için bütün duygulardan inançlardan ahlaki vicdani değerlerden kopmuş olmak da temeldir.kapitalist ekonomik düzen içinde makinalaşmanın kitlesel üretimin standardizasyonun hakim olması özgünlüğün kendine özgü olmanın üslubun tarzın yok edilmesi.hem üretip hem ürettiğin herşeyide tamamen ortadan kaldırmak yerine yeni teknolojili yeni görünümlü markalar koymak sürekli, upgrade etmek.yeni moda yaratıp sonra o yarattığını yok etmek.aslında içinde hiç bir zaman istikrar barındırmamak isyanlar krizler savaşlarla ve gelgitlerle dolu bir tarihi barındırmak ve alienation.modernizmin çökmeye başlamasının bence başlangıç noktası yine bilimden gelir.fizikte ışığın davranışıyla yapılan deneylerde ışığın hem dalga hemde ayı zamanda madde davranışları göstermesi evrende bir şeyin aynı zamanda birbirine zıt iki karakteride içinde taşıyabileceğini göstermiştir.evrende geçmiş ve geleceğin bir arada bulunması kuantum teorileri kaos teorileri ve belirsizlik ilkesi modernizme karşı yeni akımları ve şüpheleri doğurmaya başlamıştır.
  • "değişim"in normalleşmesi olarak da tanımlanabilir.
hesabın var mı? giriş yap