• tam bir halk hareketi... belirli bir öncüsü, eylemlere kimliğini çalan bir sınıf ekseni yok. yoksulların, mübarek rejiminin yok ettiği mısır halkının varolma kavgası... tam da bu yüzden özellikle ürpertici sonuçları olabilir. özellikle eylemlerdeki "islami" kimliğin baskın çıkması ülkede yıllardır dışlanan hristiyanlar için felaket anlamına gelebilir.

    hüsnü mübarek günlerdir süregelen isyanın ardından açıklama yaptı ve "görevimin başındayım" dedi. zat-ı alileri bir dahaki seçimlerde aday olmayacakmış ancak eylemciler ondan kurtulmakta kararlı. bu kadar sona yaklaşıldıktan sonra da dönüleceğini sanmıyorum. kahire, iskenderiye ve süveyş'te toplanan kitleleri artık durdurabilecek hiçbir şey yok. hele ki "bir şeyler uğruna ölmek, hiçbir şey uğruna yaşamaktan yeğdir" diyen mısırlılar gördükten sonra, bunu tahmin etmek zor olmasa gerek. yoksayılan, hiçleştirilen ve tam da bu yüzden "kendini yakabilecek" kadar 'fedakarlaşan' bir halkı kimse zapt edemez artık. önüne çıkan süpürülür gider.

    ama zaten sorun tunus'da da benzerdi. mübarek'in veya bin ali'nin gitmesi bir yere kadar önemli, asıl ve daha önemlisi yerlerine kimin geçeceği. bir anda kitleler müslüman kardeşlerin veya mübarek kadar amerikancılıkta iddialı baradey'in arkasında toplanabilir, etkisizleşebilir.

    gelişmeler özellikle türkiye'yi kaygılandırıyor. bakmayın tayyip erdoğan'ın mübarek'e yaptığı "halkın taleplerini dikkate al" çağrısına... obama'nın "bir daha aday olma" demesine, ab'nin "seçimlere git" demesine... bölgedeki egemenlerin tek kaygısı, mübarek'in işleri zorlaması; halkın radikalleşmesi; daha fazla "yıkıcılaşması"... düne kadar "iyi müttefiklerin" arasında mesajların gidip gelmesinin yegane nedeni, emperyalistlerin ve onların kadim işbirlikçisi türkiye'nin "devrim"den duydukları korku. allah muhafaza ya, mısır hepten kontrolden çıkarsa! ama korkunun da ecele faydası yok!

    mısır eylemleri özellikle gençlerin bir toplumsal dönüşümde ne kadar kritik bir noktada bulunduklarını tekrar gösterdi. sokağa ilk çıkan en radikal eylemlere imza atan ve geri adım atmayan, bu anlamda mısır halkını peşlerinden sürükleyen gençler oldu. tıpkı tunus'ta olduğu gibi... ve umarım yarın türkiye'de olacağı gibi. bölgedeki bütün isyanlar sol partiler tarafından dikkatle incelenmeli, her aşamasında: örgütlenişinden, haberleşmesine kadar... sosyolojik analizleri yapılmalı (bu sosyolojik lafından tiksinsem de)

    aslında mısır devrimi, ortadoğu'daki en kritik momentlerden birine işaret ediyor.

    birincisi balfour deklerasyonu ve israil'in kurulması, (filistin halkının nakbası)
    ikincisi baas hareketi ve filistin'de ulusal direnişin kurulması.
    üçüncüsü lübnan iç savaşı.
    dördüncüsü sovyetler birliği'nin ortadoğu'dan çekilmesi ve irak'ın işgali.

    son iki momentte golü emperyalistler atmıştı, bu kez gol sırası mısır ve tunus halkında. evet, önemli karanlık bir çağ, bu momentle geride kalabilir. bu anlamda mübarek'in devrilmesi sadece bölge ülkeleri için bile değil, ortadoğu'nun kaderi açısından kritik bir rol oynayacak.

    iş bu yüzden gelişmelerden en çok kaygı duyan üç odak var, birincisi mısır sermaye sınıfı, ikincisi israil yönetimi üçüncüsü ise filistin'in işbirlikçi hain el fetih yönetimi... fetih yönetimi dikkat ederseniz, susup kaldı, hiçbir açıklama yapamıyor. israil ise ara pası atıyor mübarek'e ancak hala dank etmedi verdikleri her destek aslında mısır sokaklarında mübarek'in kalesine atılan bir gol daha.

    iran ise gelişmelerden memnun ve izleyebildiğim kadarıyla en cesaretli açıklamayı tahran yaptı. nitekim, ortadoğu'nun işbirlikçilikte türkiye ile kapışabilecek, emperyalizm taşeronluğunda akp kadar hevesli müstesna odağı tasfiye oluyor.

    ordunun durduğu pozisyon ise kimseyi şaşırtmamalı. liberal zevzeklerin çizdiği "öcü baas" portresinin aksine baas hareketi ordu kökenli bir hareket olmakla beraber, bölge ülkelerindeki orduların "anti emperyalist" ve "halkçı" damarını diri tutuyor, tutmaya da devam edecek. israil ile savaşmış bir ordu mısır ordusu. filistin'in özgürlüğü için bile harekete geçebilmiş bir ordu. unutmamak lazım. başındaki generaller yolsuzluğa boğulmuş olsa da "genç subaylar" mısır sokaklarında paşaların keyfiyetine sınır çekiyor. generaller tarafsızlaşmak durumundalar yoksa, halk onları da yutar!

    ve son not, bu da tamamen türkiye'ye yönelik olsun. umuyorum bu mısır isyanı, "ordu darbesi" diye sabah akşam yırtınıp, polis devletine ses çıkarmayanlara kapak olmuştur. nitekim mısır ve tunus'ta polis iktidarın emrinde insan kurşunlarken araya giren, en azından tarafsız kalan ordu olmuştur. her iki ülkedeki bu benzerlik "darbe karşıtlığı" altında yıllardır sivil diktayı meşrulaştıran liberal yavşaklara şerbet gibi sonuçlar içeriyor.

    ve bir türkiye notu daha. mısır devrimi "akp'ye muhalefet etmek sınıf ilişkilerini yok ediyor, solu anti-kapitalizmden uzaklaştırıyor" diyenleri de yuttu. zira bir iktidar eğer herşey olmuşsa, devletin ta kendisi de olmuşsa, sermaye sınıfının biricik temsilcisi olmuşsa, ona karşı yapılan her hakeret, kitleselleşme ve "devrimcileşme" potansiyelini açığa çıkarıyor. bu nedenle mübarek karşıtlığı kadar akp karşıtlığı da belirli sakıncaları olmakla beraber "devrimci" tek konumdur. gerisi teorik apolitiklik.

    - kişisel not: üzgünüm mesai sonrası kafa bu kadarını kaldırıyor, dağınıklık için kusurama bakmayın. yazmasam olmazdı!
  • türkiye basınını süslemek için debelenenlere ben de bir çift laf edeyim. bugün mısır'daki ayaklanmanın kaçıncı günü? tunus'ta isyanlar ne zaman başladı? son 2 gündür 1 şubat'ta kahire'de 1 milyon kişinin toplanacağı sağır sultanın bile haberindeyken ve artık kuzey afrika ile arap dünyası alabildiğine hareketlenmişken anaakım medyadan 20 tane yazı çıkartıp "basın buna gereken ehemmiyeti veriyor" demeye getirmek mi ancak işiniz? tunus'ta bin ali'nin kaçmasının hemen ardından ntv'de günlerce yok hayat tarzzları, yok süleyman'ın göğüs kılları, yok alkol yasağı gibi suni tartışmaları saatlerce pazarlayanlar başka bir ülke miydi? daha dün ntv'de iki namlı ekonomist oturmuş mısır devrimini tartışıyordu. ekrandaki alt başlık da şuydu: "ülkedeki gerginlik sadece halkı değil turizm sektörünü de vurdu"

    ülkedeki "gerginlik" 30 yıldır sürüyordu oysa. bugün ise resmen halklar ayaklanıyor kuzey afrikada. tunus'ta isyanlar patladığında domino etkisi neden olmaz bunu anlatıyordu bize basının kalemşörleri bir iki dakikada. cezayir'e sıçrama ihtimali konuşuluyordu en çok. ürdün, mısır, yemen kimsenin aklına gelmiyordu. bakın bakalım ajanslara ürdün kralı bugün hükümetinin neden değiştirme ihtiyacı duymuş yazıyorlar mı?

    anaakım medyada da kuşkusuz mısır devrimine ilgi gösterenler var. radikal bir kaç gündür sokağın tam ortasındaki amr şalakani'nin binbir güçlükle aktardıklarını basıyor mesela. ama en yoğun tartışma şu: bu bir devrim mi değil mi? ortada zulme karşı isyan etmiş, üstelik de silahsız bir sivil ayaklanmalar dizisi var. gözümüzün önünde tarih yazılıyor. bu yeterli mi size?

    devrimlerden önce bütün sağcılar neden bir devrim olamayacağını söyler. devrim sonrasında ise devrimin neden kaçınılmaz olduğunu anlatır ve sınırlarını biçmeye başlarlar. oysa devrimler en büyük öğretmenliğini tam da devrimci durumlar esnasında yaparlar. madem o kadar geniş yer ayırıyor bizim basın, anlatın efendiler. tunus ve mısır devrimlerinden ne öğreniyorsunuz?
  • bu devrimin (tunus'taki için de geçerli) tekil öncüsünün olmaması leninist bakışla "nafile" olduğu iddialarını besliyor; ama yanılıyorlar.

    gerek tunus'taki, gerekse de mısır'daki hareketlenme, arap medeniyetinin gecikmiş burjuva devrimi niteliğini taşıyor bana kalırsa. bundan da ötesi, bir toplumun kendi kimliğini isyanla yeniden inşa etmesi, onuruyla tarihini değiştirmesi niteliğini taşıyor. günümüze kadar bu değerlerin taşıyıcısı yegane arap toplumu, o da zorunluluktan filistin olmuştu.

    1 milyon kişi, bir baskıcı diktatörü devirmek için, tamamıyla kendi inisiyatifiyle toplanıyorsa, bunun nafile olduğunu iddia etmek alıklığın dik alasıdır.
  • ahmet insel biraz çoşkun bir yazı kaleme almış: http://www.radikal.com.tr/…lyazar&articleid=1039339

    yalnız kaçırdığı, ya da değinmediği diyeyim, bir yer var ki bahsetmeden olmaz. muhammed buazizi bir seyyar satıcıydı. tezgahı dağıtılıp dövüldüğü için çaresizlikten kıydı canına. ahmet insel, kemalist dangozlara lafı yapıştırırken diğerlerini unutmasaydı ne de güzel olacaktı, olamadı.

    her boku türkiye şablonuyla okumaya, her haltın içinden türkiye'ye ait bir menkibe çıkartmaya bayılan dallamaları da biraz fazlaca kısıtlı ele almış insel. ben ekleyeyim. tunus'a, mısır devrimini de tetikleyen ülkeye bakıyoruz. daha dün eminönü'nde, sultanahmet'te, süleymaniye'de düşman askeri avlar gibi seyyar satıcı peşinde koşmaya başlayanları unutmuşsak elazığ'dan gelen kutlu haberi, akp basın bürosu gibi çalışan zaman gazetesinden okuyabiliriz: http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1080514 mısır devrimini islami hassasiyetleri sebebiyle sahiplenen ibişler daha bir dikkatli okusun. anlatılan kimin hikyesi?
  • "eylül ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en güçlü muhalif adayı muhammed el baradey'in ise protesto gösterilerinin ardından bugün ülkesine gidebileceği öğrenildi. reuters haber ajansına e-mail gönderden ali baradey "kardeşim bugün mısır'a gidecek" bilgisini verdi. eski bm irak silah denetçisi olan ve şu anda avusturya'nın başkenti viyana'da yaşayan baradey'e yasak yüzünden seçimlere bağımsız adaylarla girmeye hazırlanan müslüman kardeşler örgütü de destek veriyor. nobel barış ödülü sahibi baradey'e göre ise ülkesi geri dönüşü olmayan bir yolda. hareketin çığ gibi büyüyeceğini düşünen baradey'e karşı mübarek yanlısı basın ise harekete geçti. londra'da bankacı olan kızı leyla baradey'in mayolu fotoğraflarının altına "işte size adalet ve özgürlük. baradey'i seçerseniz kızlarımız böyle olur" şeklinde manşetlere taşındı. "demokrasi, adalet ve özgürlük" sloganını ise sık sık baradey kullanıyordu. "

    "işte size adalet ve özgürlük. baradey'i seçerseniz kızlarımız böyle olur", bunlari tiyneti iste bu kadar.
  • liberal yav$aklar, sovyetler birliginin ortadogudan cekilmesini "emperyalizme atilan gol" olarak degerlendirerek bu devrimi analiz edenlere kis kis guluyor. yavsak iste, napacaksin.

    sovyetler birligi ortadoguya hal hatir sormak icin girmisti zaten.
  • oncelikle suna bir goz gezdirmenizi rica edecegim:

    (bkz: 28 ocak 2011 mısır'da mübarek'e karşı ayaklanma/@zifir)

    en cok gelen iki elestiriye burada yanit vereyim. ilkin, misir'daki ayaklanmalar ile sosyal medya iliskisi.

    kendisinden musaade almadim ama kizacagini sanmiyorum, o yuzden light beam hocamin uyarisini aynen aktarmak istiyorum:

    "... su "sosyal medya" devrimi kisminda cok ufak bi eklemem olacak, elbette sosyal medya devrimi demek 30 yildir bi diktatorun acliga terkettigi halkin ayaklanmasi icin yanlis bir tabir ama yine de sosyal medyanin ozellikle gencler arasindaki etkisini gozardi etmemek gerek sanki. olaylar basladigindan beri tivitir ve feysbuk'tan da takip etmeye calistim, ozellikle cuma gunku eylemden once takip ettigim misirlilar gozumuzun onunde orgutlendiler. evleri tahrir meydani yakinindakiler kablosuz sifrelerini kaldiracaklarini soylediler, yanlarinda yedek batarya bulundurmalari gibi ayrintilari vs. yazdilar. facebook'ta da event actilar ama orada yazilanlar arapca oldugu icin anlayamadim.. misir'la ilgili yazilanlarin cogu #jan25 ve #egypt tagleriyle yazildigi icin yazilan cogu seyi aninda takip etmek de mumkun oldu."

    bir eklemede de ben bulunayim. misir'daki eylemciler gene sosyal medya aglari uzerinden tunuslu eylemcilerle irtibata gecmis ve onlardan ayri yerlerde bulusup sonra belli bir merkezde toplanma vs. gibi etkin bir sekilde uyguladiklari taktikler de almislar. iletisim islem maliyetlerinin dusurulmesine ve deneyim bilgisinin birikimine katkida bulunan bu gibi gelismeleri goz ardi etmiyorum. benim temel itirazim yuzeydeki bu gelismeleri asli unsur/sebep olarak one cikaran yorumlara idi. diger bir ifadeyle, sosyal medyanin bu eylemlere bir sekilde etkisi olmustur, fakat bu kadar insanin yasamlari pahasina dunyanin en baskici rejimlerinden birine gunlerdir direnebiliyor olmasini aciklayamaz. daha once de belirttigim uzere bunu saglayan uzunca bir suredir kararli bir sekilde surdurulen ve mubarek rejiminden hatiri sayilir tavizler koparmayi basaran isci eylemleridir. bunlarin etkisini tartisan tek bir "analist" var mi basinda? kisacasi, feysbuk, tivitir vs. gibi etkenleri one cikarmak hele ki buna "sosyal medya devrimi" demek bu hareketlerin altinda yatan etmenleri gizlemek anlamina geliyor ne yazik ki.

    gelelim ikinci meseleye, yani bu ayaklanmalar ile sol arasindaki iliskiye. ilk yazida da belirtmeye calistigim gibi, simdilik temel ilkeleri belli fakat istikameti muglak bir sekilde oruntulenmis bir belirsizlikle malul bu ayaklanmalar. ['patterned uncertainty' yahu 'path-dependent uncertainty' gibi bir kavram icat etmek lazim burada.] kisacasi insanlar mubarek rejimini kesin olarak devirip yerine cogunlukcu demokrasiyi getirmek istiyorlar. mubarek rejimini devirmek demek ozellestirme, kuralsizlastirma vs ile imlenen neoliberal iktisadi politikalarin hukum surdugu oligarsik bir duzeni alasagi etmek demek. misirlilar gundelik yasamlarini yeniden nasil insa ederler bilemiyorum fakat eger bu ayaklanmalar muzaffer olacak olursa, cok acik soyleyeyim, hangi siyasal egilime sahip olursa olsun, yerine gececek hukumet

    - 'temsili demokratik' kurumlari insa edecek (yani secimle basa gecme vs),
    - piyasa uzerindeki denetimleri artiracak (ozellikle temel ihtiyac mallari piyasalarini),
    - kilit konumdaki iktisadi sektorleri kamulastiracak,
    - calisanlara belirli haklar taniyacak,
    - israil ile iliskileri gozden gecirecek ve yeniden duzenleyecek

    bir hukumet olacaktir. basa gececek hukumetin siyasal egilimi bu siraladiklarimin hangi nispette ve yogunlukta uygulanacagini belirleyecektir. bakin ornegin basin haklarindan tutun kadinlarin toplumsal konumuna bir suru konuyu bu siraladiklarimin disinda biraktim. neden? cunku basa gececek hukumetin niteligini henuz kestirebiliyor degilim. benim bu siraladiklarim "tek adam iktidari"nin devrilmesi ve neoliberal iktisadi politikalarda su ya da bu olcude bir gerileme anlamina geliyor. o yuzden bu ayaklanmalari "ama, mama.. bakalim, gorelim.. kem.. kum.." falan filan demeden destekliyorum. sol adina ise umitliyim, zira bu ayaklanmalari henuz "radikal/sol" ayaklanmalar olarak tanimlamak mumkun degilse de, ozellikle son yillarda direnis kudreti artan isci orgutlenmelerinin, muslumanlar ile hristiyanlar arasinda artan dayanismanin, ve son olarak da kadinlarin butun bu eylemlere hem de en on saflarda mudahil olusunun sol icin muazzam bir alan actigi dusuncesindeyim. ama daha once yazdigim gibi, bunun icin solun iyi orgutlenmesi ve siyasal acidan kararsiz kitleyi kendi saflarina cekebilmesi gerekir. kolay degil, fakat imkansiz da degil. gene:

    devrim bir ihtimal, ve cok guzel!

    ==ek==

    1- sozlukte bu konuda yazilanlar baska siyasi alanlarda yazilanlardan biraz daha akli basinda yorumlar iceriyorsa da, gene mide bulandiran pek cok oge de barindiriyor. irkcilik deseniz girla ("araplar siyasal iktisadi hak ve hurriyetleri icin ayaklanamazlar" vs onca zirva. ilimli islamci tayfa ise baska yerinden vuruyor: "misir'daki musluman kardeslerimizin yanindayiz dualarimiz sizinle namaz kilan yigitler" vs.
    peki ayaklananlarin yalniz muslumanlardan mutesekkil olmadigini nereden biliyorum? new york menseili yayin organi "demokrasi, hemen simdi!" [democracy now] muhabiri serif kuddus'un [sharif kouddous] kahire'den bildirdiklerinden. aynen soyle soyluyor:

    "musluman kardeslere mensup eylemciler tekbir getirirken kalabaliktan onlarin seslerini de bastiracak cok daha guclu baska bir tezahurat yukseldi. "musluman yahut hristiyan, hepimiz misirliyiz!" ["muslims or christians, we are all egyptians" [serif kuddus soylesisini suradaki videonun 12. dakikasindan itibaren takip edebilirsiniz http://www.democracynow.org/…uddous_live_from_egypt ]

    nitekim yarinki buyuk eylemi orgutleyenler cagri metninde de aynen bu ifadeleri kullandilar: "musluman, hristiyan, sekularist, yahut ateist; kim olursan ol, gel!" biz misir'daki musluman, hristiyan, sekularist ve ateist; haklari icin hayatlarini ortaya koyan tum bir misir halkinin yanindayiz. dua etmesini bilmem ama muzaffer olmalarini butun yuregimle, ve beynimle arzu ediyorum, temenni ediyorum.

    2- elbaradey icin bir kelime edeyim. basa gecer mi gecmez mi bilmiyorum. mubarek rejimi uzantilarindan iyidir. bununla birlikte eldeki en iyi secenek degildir. ben biraz suphe ile yaklasiyorum bu adama [daha once yaptiklarindan ettiklerinden dolayi]. gozden kacirilmamasi gereken bir husus, elbaradey'e ulusal ve uluslararasi olcekte destek oldugu kadar, ona supheyle yaklasan ciddi bir kesimin de bulundugu. bununla birlikte, misir halkinin iradesine saygi duymak gerekir. basa elbaradey'i gecirmek isterlerse neden oyle yaptilar demem. ama dedigim gibi. su dakikadan sonra basa kim gecerse gecsin yukarida siraladiklarimi yapmak zorunda kalacaktir. yapmayacak/yapamayacak olursa ikinci ayinda onu da alasagi ederler. otuz yillik diktatorlerini devirmis, meydanlara inmenin ve muzaffer olmanin ne demek oldugunu bilen bir misir halki olacak bundan sonra.

    3- son bir husus, fakat bu husus burada yasananlardan buyuk olcude ozerk, kapitalist ekonomik ve siyasi yapilarla ilgili. oncelikle sunu belirteyim. eger bu devrim gerceklesirse, gelecek yeni hukumetin onunde gene cok ciddi sorunlar olacak. herseyden evvel iktisadi buyume vs. oyle ha dedin mi olacak isler degil. kaldi ki, kapitalizmde buyumenin temel unsuru ozel mulkiyet sahibi sermayedar kesimin yatirim kararlari oldugundan, devlet adamlarinin irade ve arzularindan bagimsiz bambaska dinamikler soz konusu olacak. kisacasi, sorunlarin yapisal olarak cozulmesi icin basa sosyalist bir idare gecmedigi muddetce misir halki direnmeye devam etmek zorunda kalacaktir. son cumlem su olsun: ve onlarla birlikte biz de direnecegiz!

    [sanirim buraya imla editi gelecek. gonderdikten sonra tekrar okuyacagim yazdiklarimi].

    edileme buduleme: daha kimse bir yorum yapmadan etmeden yukarida kullandigim bir ifadeyi aciklamak istiyorum. namaz kilan yigitlerin karsisinda degilim. bilakis! inandiklari allah yar ve yardimcilari olsun. asil elestirdigim yasananlarin ancak bir kismini one cikarip ote kismini israrla gormezden gelenlere. hatta hos bir anekdot aktarayim, belki goremediklerini gormelerine yardimci olur. misirli bir eylemci aynen sunlari soyluyor. "dindar biri degilim. dinsel pratikleri duzenli olarak yerine getiren biri de degilim. ama cuma gunu camide bulusulacagi icin bircok kimseyle beraber kalktim ve abdest aldim. kimileri daha namaza durup 'allahu ekber' demeden kendilerini caminin disina, sokaga attilar."
  • "dubakalım"cı koray çalışkan tipi tespitperver fikir, zikir ve kana(a)t önderlerinin "hımmm"layarak, "öhömm"leyerek burun kıvırıp, "abartılacak bir yanı yok"layıp yok sayacakları halk ayaklanması. neymiş? afrika bir şiirden daha fazlasıymış*; ne hariçmiş, ne dutluk. "bütün kara parçalarında" uç güvercinkam, uç.
  • 1979 iran devrimi havasını yansıtan halk hareketi.

    1987 iran'a yaptığım iş ziyaretinde patronundan işçisine herkes 1979 şubatında meydanı azadi'deki mitinge gittiğini, tüm kesimlerin tek düşüncesinin "en kötü rejim bile şah rejiminden iyidir" olduğunu söylemişlerdi. ancak devrim sonrası görece 2 - 3 yıllık kısmi özgürlük dönemi sonrasında şah dönemini aratmayan baskı rejimi büyük bir umutsuzluğa yol açmıştı. iran'da şu andaki kitlelerdeki atalette bu umutsuzluğun payı büyüktür.

    devrim, sadece neyin yıkılması gerektiği ile ilgilenir. ancak temel başarı, neyin kurulması gerektiğinin benimsenmesi ve uygulanması ile ilgilidir. bunun da anahtarı örgütlülüktür.
hesabın var mı? giriş yap