• m.ö. 3000 yılında girit adası'nda ( yunanistan) kurulan başkentleri knosos olan minos uygarlığı ; m.ö. 1200 lerde dorların girit adasını ele geçirmeleriyle sona ermiştir. aslında minos ,efsane ile tarih arasında bir kişiliğe sahiptir. bölgedeki korsanları yenerek girit merkezli bir devlet kuran minos'un adı zamanla efsanelere karışırken öte yandan minos adı özel ad olmaktan çıkıp bir hanedana mensup olanların ünvanı niteliğini (firavunlar gibi) kazanmıştır. dolayısıyla zaman içinde girit'le özdeşleşen bu unvan aynı zamanda girit te doğan uygarlığın da adı olur.

    günümüzde de girit kronolojisi , bütünüyle olmasa da , evans’ın yaptığı çalışmalara dayanmakta ve onun terminolojisini kullanmaktadır.

    ilk çağ girit tarihini şu ana başlıklarla özetleyebiliriz :

    1. neolitik dönem( mö 6000 - 2600 )

    girit paleolitik dönem boyunca iskan edilmemiş gibi gözükmektedir. adaya ilk gelenlerin anadolu’dan geldikleri sanılmakta ve adada neolitik dönemin bu şekilde başladığı kabul edilmektedir.

    bu dönemde konut inşaatı ve alet kullanımı gelişmiş ve ilk ana tanrıça idolleri ortaya çıkmıştır. ayrıca bu dönemde girit çevresindeki adalarla ilişki içine de girmeye başlamıştır.

    2. eski minos dönemi ( mö 2600 - 2100 )

    bu dönem aynı zamanda adada ilk metalin kullanıldığı zamanlardır. evans’a göre adada ilk metal kullanımı buraya kaçan mısır’lılar tarafından başlatılmıştır. ancak bu görüş zamanla terk edilmiş ve adadaki metal kullanımına geçişte kaynağın anadolu olduğu anlaşılmıştır. böylece adanın doğu bölümünün de uygarlaşmada anadolu ile bir köprü teşkil ettiği görülmüştür.

    bu dönemde girit çevresindeki adalarla da ticaret ilişkilerini geliştirmiştir. bu da büyük ölçüde girit’in denizcilikte , bölgedeki diğer uygarlıklara göre , ileri olmasından kaynaklanmıştır.

    bu dönemin sonuna doğru knossos önem kazanmaya başlamıştır.

    3. orta minos dönemi ( mö ~ 1600 - 1400 )

    bu dönemde girit uygarlığında hızlı bir ilerleme kaydedilmiştir. bu dönemin en önemli özelliği anadolu ile olan ilişkilerin zayıflaması , buna karşılık mısır ile olan ilişkilerin kuvvetlenmesidir. buna bağlı olarak girit’in doğusu zamanla önemini kaybetmiş ve orta kısımlar kuvvetlenmeye başlamıştır.

    girit kronolojisinde bu dönem sarayların yapımına göre eski ve yeni saraylar devirleri olmak üzere ikiye ayrılır.

    eski saraylar devri mö 2000 ile 1700 yılları arasına tarihlenir. bu dönemde girit yüzünü ege adaları ve mısır’a çevirmiş ve buralarda yoğun ekonomik ilişkilere girmiştir. öte yandan anadolu ile olan ilişkiler zayıflamaya başlamıştır. ekonominin ağırlığının doğudan orta bölgelere kayması da bu dönemde hızlanmıştır. mö 2000 yılında adanın doğu bölgesinde , mallia’da inşa edilen bir sarayın 1900’de itibaren kullanılmamaya başlanması bu bölgenin ekonomik gerileyişi hakkında da ipuçları vermektedir.

    eski saraylar devrinde orta girit’e bulunan iki şehir ön plana çıkmıştır. bunlardan birincisi ege adaları ile ticareti geliştiren knossos öteki de mısır ile ticareti geliştiren paestos’dur. bu şehirlerdeki ekonomik zenginlik kalıntıları gün ışığına çıkartılan saraylarla da ortaya konmuştur . her iki şehir arasında zaman zaman çekişmeler olsa da knossos üstünlüğünü ortaya koymuştur.

    bu dönemin sonunda bölgedeki binalarda bir yıkım göze çarpmaktadır. bu yıkımın kaynağı büyük bir olasılıkla adaya dışarıdan gelen istilacılar olmakla birlikte daha araştırılmaktadır.

    yeni saraylar devrinde ise , girit uygarlığı sanki hiç bir kesintiye uğramamış gibi devam etmektedir. knossos’da , phaestos’da ve mallia’da yeni saraylar inşa edilmiş , eskileri de onarılmıştır.

    bu dönemde girit şehirleri arasında rekabet devam etmiş de olsa knossos her bakımdan üstünlüğünü ortaya koymuştur.

    4. yakın minos dönemi ( mö ~ 1600 - 2100 )

    bu dönem knossos krallığının egemen olduğu dönemdir. evans bu dönem uygarlığını , efsanevi kral minos’dan ötürü , minos uygarlığı diye adlandırmayı uygun bulmuştur.

    bu dönemde knossos’da minos diye bir kralın bulunduğuna dair tarihi belgeler yoktur , ancak mö 1700-1400 yılları arasında hüküm süren bir hanedanın krallarının minos ya da buna benzer bir isimle adlandırıldığı düşünülmektedir.

    bu dönemde girit’in büyük bir deniz üstünlüğüne sahip olduğu bilinmektedir. thukydides bu konuda şöyle yazmaktadır :

    “ geleneğe göre bir donanmaya ilk olarak minos sahip oldu ; bugün yunan denizi adını verdiğimiz şeyin büyük bir kısmına gücünü kabul ettirdi ; kyklades adalarına boyun eğdirdi ve karia’lıları kovduğu bu adalarda ilk olarak koloniler kurdu; adalara vali olarak öz oğullarını yerleştirmişti ; ayrıca vergilerin toplanmasını daha kolayca sağlamak amacıyla korsanlığı elinden geldiğince ortadan kaldırdı.” ( peloponnesos savaşı 1 , 4)

    knossos ayrıca , bu dönemde diğer ege adalarına hükmetmeye başlamış ve gücünü yunanistan’a , anakaraya kadar genişletmiştir. mısır’da , on sekizinci sülale de keftiu ülkesine yani girit’e hediyeler göndermiştir.

    ancak girit uygarlığının sonu mö 1400 yılına doğru bir yıkımla gelmiştir.bu dönem saraylarında, yapılarında bir yangın izine rastlanmaktadır. yıkımın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte dışarıdan gelen bir istila ya da içeriden bir ayaklanma olasılıkları tartışılmaktadır.

    bu yıkımdan sonra ise gelen akha istilaları adayı helenleştirmiş ancak uzun yıllar boyunca eski kültürü ve dili koruyanlar olmuştur.

    daha sonraları miken egemenliğine giren girit mö 1100 yıllarında da dor hakimiyeti altına girmiştir. bu dönemde bir kere daha yakıp yıkılan girit artık bir yunan şehri olarak eski, görkemini kaybetmiştir.

    girit ile ilgili klasik kaynaklar ve efsaneler

    klasik yunan mitolojisinde girit ile ilgili anılar yerini mitoslara bırakmış ve burası ile ilgili değişik mitler oluşmuştur.

    bunlardan en önemlisi kuşkusuz minos ile ilgili olan mitlerdir.

    minos adının belli yaşamış bir krala mı ait olduğu yoksa midas , cæsar gibi yaşamış kişilerden alınan bir unvan mı olduğu tartışmalıdır. ancak mitolojik öykülerde girit dönemini anlatmak için kullanılmaktadır. mitolojide de minos boğa kültünden ayrı olarak geçmez.

    mitolojiye göre minos zeus ile europe’nin üç çocuğundan biridir. minos efsanesini azra erhat şöyle anlatır :

    “ minos girit tahtına çıkmak isteyince üç kardeş arasında kavga kopmuş, ama minos tanrıların kendisinden yana olduklarını ileri sürmüş, bunu kanıtlamak üzere de poseidon tanrıdan bir dilek dilemiş, denizden bir boğa çıkarmasını istemiş ve bu boğayı da gene tanrıya kurban etmeye söz vermiş. dilediği gibi olmuş, denizden köpükler gibi ak bir boğa çıkagelmiş. minos boğayı almış, tahta oturmuş ama hayvanı tanrıya kurban etmeyi unutmuş. güzelim ak boğayı sürülerinin arasına damızlık olarak göndermiş. bu duruma çok kızan deniz tanrı, ak boğayı minos’un başına bela etmiş; bir efsaneye göre de hayvan kudurmuş , ortalığı kasıp kavurduğu bir sırada herakles’in elinden öldürülmüş, ama iş bununla da kalmamış, kralın karısı pasiphae bu boğaya doğadışı bir aşkla tutulmuş ve onunla birleşmiş. kral minos güneş tanrı helios’un kızlarından pasiphae ile evlenmişti. bir zamanlar europe gibi boğaya vurulan pasiphae ak boğayla birleşebilmek için daidalos’a bir inek heykeli yaptırır, içine girer ve gebe kalarak minotauros’u doğurur. ondan sonra da doğurur. ondan sonra da girit sarayının yaşamı karmakarışık olur. helios döllerinin hepsi gibi pasiphae de büyücüdür, seviştiği boğayı öldürttü diye minos’u büyüler, yatağından yılanlar, çıyanlar, akrepler çıkmasını sağlar. bunlar işi çapkınlığa vuran minos’un yatağına giren her kadını sokup öldürmekteymişler. “

    minos hakkında anlatılagelen bu efsaneler de minos’un yunan mitolojisinde midas’a benzer bir yer aldığını göstermektedir. bu efsanede boğa kültünün önemi de dikkat çekmektedir. burada minos’un boğayı kurban etmemesi ve sonrasında da bu boğayı öldürmesi sonucu bir tür lanetlenme ile karşı karşıya kalması anlatılmaktadır. başka bir efsaneye göre de bu yılanların,çıyanların ve kreplerin minos’un sperminden çıkması , girit kraliyet soyuna karşı da bir tepki olduğunu göstermektedir.

    burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da pasiphae olarak gözükmektedir. pasiphae’nin, helios soyundan olması ve büyücü olması boğa ile ilintili ay kültü ile güneş kültü arasındaki bir karşıtlığı yansıtmaktadır.

    bütün bunların yanında minos, yunanlılara göre halkının üzerinde adil ve düzgün bir şekilde hüküm sürmüş bir hükümdardır.

    minos’un hükümdarlığı da , doğu kültürlerinde olduğu gibi tanrısaldır. minos da kanunları zeus’un iradesi ile yapmaktadır. bunu kanıtlamak için de her dokuz yılda bir ida mağarasına gitmektedir ve burada tanrısal ilhamı da almaktadır.

    minos’un mitolojide bir çok yere gitmiş olması da girit kolonilerinin buralara uzandığını göstermektedir.

    minos ile ilgili en ünlü efsanelerden biri de yukarıda kısaca sözü geçen minotauros efsanesidir.

    azra erhat , mitoloji sözlüğü’nde (bkz kaynakça) minotauros’u şöyle anlatır:

    “ adı minos’un boğası anlamına gelen minotauros insan bedenli boğa başlı bir canavarmış. tanrı poseidon’un kral minos’a gönderdiği bir boğa ile minos’un karısı pasiphae’den doğmaymış. minos bu korkunç yaratığı saklamak için mimarı daidalos’a labyrinthos sarayını yaptırmış. theseus minos’un kızı ariadne’nin yardımı ile minotauros’u öldürmüş. minotauros girit sarayında derin izler bırakmış olan girit’e özgü bir boğa kültünün simgesi olsa gerek. “

    aslında bu efsane çok önemli ipuçları da vermektedir. minotauros sadece minos’un boğası anlamına gelmemekle birlikte bir bileşik isim olarak boğa minos anlamına da gelmektedir. eğer minos’u bir unvan olarak düşünürsek boğa kral gibi bir anlam kazanabilir. bu ise daha eski dönemlerden kalan bir unvanı ya da bir tapınakta duran bir boğa-tanrı heykeli ile ilişkili bir kültü düşündürtmektedir.
  • doğal bir felaketin yıktığı bir uygarlık.

    (bkz: santorini) (bkz: thera) (bkz: atlantis)
    güney ege-girit merkezli olan bu uygarlık thera yanardağının patlamasıyla tüm kentlerininn zarar gördüğü, bazılarının ise tamamen yokolduğu bunu bir iklim değişikliğinin izlediği bir felaket ile sona eriyor. mikenler geldiğinde zaten her şey bitmiş durumda. onlara sadece bölgeye yerleşmek kalıyor.
  • bu uygarlığın anadolu'daki en önemli yerleşke ve ticaret hub'ları milet (aydın il sınırı içinde) ve iasos (muğla il sınırı içinde) dur. minos ismi (minoan) arkeolog arthur evans tarafından ilk defa spesifik olarak bu uygarlık için kullanılsa da kendilerine ne dedikleri bilinmemektedir.
  • m.ö. 3000 ile 1100 tarihleri arasında girit adasında yaşayan halkın kurduğu uygarlık. hakkında fazla bilinen bir şey yok esasında. girit bir ada ve arkeologların dikkatini çekmesi 19. yüzyılın sonunu bulmuş. araştırmalar yirminci yüzyıl başında başlıyor.
    ada izole bir yer olduğu için adadaki halkın kültürel iletişimi sınırlı. dış dünyayla ticaret yapıyorlar ama bunun dışında bir şey yok. dahası dilleri bilinmiyor. minos kültürü yaklaşık iki bin yıllık süreçte üç ayrı yazı kullanmış. ilk yazıları bir tür hiyeroglif ama mısır hiyeroglifiyle hiçbir benzerliği yok. ikinci yazı arkeologlar tarafından linear a olarak adlandırılmış. hece bazlı olduğu varsayılıyor. üçüncüsü daha geç bir dönem. linear b olarak adlandırılmış. arada grek harfleri de bulunuyor ama anlamlı bir sözcük çıkmıyor ortaya. bu nedenle minos kültürüne dair yazılı bir kaynak yok. bu halkın kökenleri de tam belli değil. ilk kullandıkları hiyeroglifler arasında mezopotamya kaynaklı bir takım unsurlar bulunması sebebiyle mezopotamya kökenli olabilme ihtimalleri üzerinde duruluyor. gizemli phaistos diski de linear a ile yazılmış. gizem dedikleri şey yazının henüz deşifre edilemiş olması. karşılaştırma yapılacak iki dilli bir yazıt mevcut olmadığından dilin deşifre edilmesi konusundaki çalışmalar şimdilik bir neticeye ulaşamamış durumda. dil çözüldüğünde kökenleri de netleşir belki.
    eşsiz bir mimarlıkları var. arkeolojik araştırmalarla ortaya çıkarılan iki kent knossos ve phaistos kentlerinde taş, kerpiç ve ahşap kullanarak yapılmış beş kata varan gayet kompleks bir şekilde tasarlanmış sarayları var. pişmiş topraktan borularla temiz ve pis su şebekeleri de yapmışlar bu yapıların içlerinde. duvarlardaki freskler ve mimari unsurları renklendirmekte kullandıkları paletin renkleri de benzersiz, bezemelerdeki figüratif ve soyut süslemelerin üslupları da. şunu da not düşelim: günümüzde knossos sarayının freskleri girit arkeoloji müzesine alınmış. bir açıkhava müzesi olarak gezilen sarayda görecekleriniz orijinal fresklerin replikaları.
    adayı çevreleyen su kitlesi coğrafi bir engel olduğu için adadaki yerleşimlerin etrafında koruyucu surlar yapmaya da ihtiyaç duymamışlar.
    yakın zamana kadar minos kültürünün anaerkil bir yapıya sahip olduğu düşünülüyordu, araştırmalar ilerledikçe tam da anaerkil bir kültür olmadığına dair bulgular ortaya çıkmaya başlamış. yine de panteonun başında ana tanrıça var. yılanlı tanrıça. https://upload.wikimedia.org/…ων_6393_(cropped).jpg
    boğalar önemli yer tutuyor bu kültürde. ergenlik kut törenlerinde bir boğanın boynuzları arasından atlamaları bekleniyor gençlerin. minotauros efsanesi de bu kültüre ait.
    minos uygarlığına dair bilinenler şimdilik kentlerde yapılan kazılar neticesi ortaya çıkan kap kacak, pişmiş toprak figürinler, duvar freskleri gibi görsel unsurlar üzerinden üretilen teorilerle sınırlı. yazıları çözülene kadar net bir bilgimiz olamayacak.
    minos uygarlığının sonunu hazırlayan olaylardan biri m.ö. 1600 civarında bugün santorini ismiyle bildiğimiz akrotiri adasında bulunan volkanın patlaması. bu patlama sonrasında dev tsunami dalgaları vuruyor girit adasına. sarsıntılardan binalar yıkılıyor. iklim değişiyor. adadaki kültür zayıflamaya başlıyor ve bir kaç yüzyıl sonra ana karadan gelen istilacılara karşı duracak güçleri kalmıyor.
    son yıllarda minos uygarlığı antik yunandan daha önceye tarihlenen ve daha gelişmiş bir kültür olarak avrupa uygarlığının temeli olarak değerlendirilmeye başlandı. ne var ki daha önce de ifade ettiğim gibi henüz yazısı ve dolayısıyla dili deşifre edilmemiş durumda. ömrümüz varsa görürüz.
  • medeniyetlerini zayıflatan doğa olayları*
    merkez saraylarının yıkılması yağmacılar için fırsata dönüşür. zamanında medeniyetin temel dinamiklerini yaratmışlardı. m.ö 6000'ler de buğday yetiştiriyorlardı. inekleri evcilleştirip insanlığa hizmet ettiriyorlardı. denizcilikte kurdukları hegemonya ile zamanında büyük imparatorluk inşa etmişler.
  • avrupa'da ortaya çıkan ilk medeniyet. (m.ö. 3000-m.ö. 1450)
    ayrıca herhangi bir nehrin taşma sahasında bulunmayan ilk medeniyettir.
    minoslular hece sistemlerine dayanan "lineer a" adıyla bilinen bir yazı sistemi geliştirmişlerdir fakat bu yazı sisteminin deşifre edilmesi ile alakalı çalışmalar hala sonuçlanmamıştır.
    miken medeniyeti'nin ege bölgesinde kontrolü sağlaması sonucu minos medeniyeti son bulmuştur.
    (bkz: bir nefeste dünya tarihi)
    (bkz: emma marriott)
  • 3000'e yakın tablete rağmen konuştukları dilin gizemi henüz ortaya çıkarılamamışsa da yunanca veya başka bir hint-avrupa dili konuşmadıkları bilinmektedir. bu açıdan ilginç bir millet oldukları aşikardır.

    en geçerli iddiaya göre mezopotamya veya mısır uygarlıklarından birinin en ileri kısmı olabileceğidir.
  • gritte 3000 yıl önce yok olmuş hint avrupa kökenli olmayan halk. bronz çağa göre ileri bir uygarlıkları olmasına karşın yanardağ patlaması bunu takip eden miken yani yunanlılıarın işgal etmeye başlamasıyla yok olmuş. dilleri bilinmiyor. eserleri kendi alfabeleri var ama hala dilleri hiç bilinmiyor. tahlihsiz bir uygarlık olduğunu düşünüyorum. belki de atlantis efsanesi bu uygarlıktan ilham almıştır.
  • gerçek giritliler, muhtemelen de atlantisliler. tanımlara uyuyorlar, mühendislikleri ve teknolojileri var. bir felaketle de yok oldular. tek eksik kısım girit'in yok olmaması. orada anlatılmak istenen nedir emin değiliz. belki felaket o kadar sürdü ki giritin belirli bir kısmındaki yapılaşma yok olunca insanlar bunu adanın sular altında kalması olarak yorumladı.
  • knossos'taki saray, sir arthur evans'in 19.yy'daki müdahaleleri ile ilginç bir disneyland'e dönüşmüştür.
    evans, ilk buluntuları almasının ardından önce koruma çatıları, sonra da büyük ölçekli restorasyonlarla knossos sarayi'ni olması gerektiğini düşündüğü gibi, yani arkeolojik kalıntılar üzerinden yürüttüğü teorilere yeniden kurmuş gibi bir şeydir. şimdi resimlerine bakarsanız, gerçekten de boyanmış kocaman sütunlar ve kapalı mekanlarla, butunlenmis arkeolojik kalıntılarla karşılaşırsınız.
    işin ilginci tabii, bu butunlemeler teoriye dayandığı için pek çok hatalı yorum da içerir. dolayısıyla minos uygarlığının en önemli kalıntı alanlarından biri maalesef arkeolojik bilgi ve sunum bağlamında yanıltıcıdır.
hesabın var mı? giriş yap