• bukowski'nin hayatı mayatı bir şeyi çekilirse kesinlikle onu oynaması gereken oyuncudur.

    edit: oynamış lan zaten. araştırmadan şapşal şapşal neler yazmışım ona mı yanayım, yoksa üstün casting yeteneğim varmış da keşfedilememiş ona mı?
  • james dean'in erken ölümüyle marlon brando'nun fazlasıyla yaşaması arasında bir yerde olan adamdır. birini haklı çıkarır, öbüründen ilham alır. boğazda düğümlenen acımayla öfke arası bir kendine gel çığlığıdır, çığlık çıkmaz. sinema efsanesinin son serseri yıldızı eski mitik günlerin bitişi için dikilmiş bir abide gibi insanın gözünden süzülür. hayatta pause düğmesi yoktur ama sevenleri onu james dean'e yakın marlon'a uzak bir zaman diliminde duraklatıp öyle hatırlarlar. abidenin bakılmamaktan boyaları dökülür.
  • eurosport'da bir boks maçını izleme fırsatı bulup, sanki film çekiyormuşcasına bile bile dayak yiyişine şahit olduğum insan. o kadar umursamaz o kadar gamsızdı ki maçta "gel beni döv, kafamı patlat da bi daha kalkmayayım" dercesine dayak yemiştir, fakat maçı nakavtla almış bir şahsiyettir. böyle enteresan, böyle karizma bir insandır. ayrıca her ne kadar filmleri kalite açısından dengesiz olsa da kesinlikle 80'lerin sonu 90'ların başında, amerikan sinemasınin jön kavramını en iyi taşıyan oyuncudur. son derece de yetenekli olduğunu angel heart, rumble fish ve the year of the dragon da kanıtlamıştır. adeta bir sergen yalçın vakasıdır. kalitesinin ve yeteneğinin farkında olup, bu potansiyeli heba etmek için herşeyi yapmıştır. sincity ile bir nebze insanlara "yaa böyle bir adam vardı harbiden" dedirttiyse eğer, bu onun ölmeyen karizmasından kaynaklanmıştır.
  • geçmiş senelerde, bir röportajda, hayatının zor bir zamanında intihar etmek istediğini ve tabancasını kafasına dayayıp tetiği çekeceği sırada köpeği bojack'in ona "sana birşey olursa bana ne olacak" der gibi baktığını ve bunun üzerine intihardan vazgeçtiğini söylemişti.
  • (bkz: kiz olsam verirdim) diyebileceginiz potansiyelde idi bir zamanlar. artik degil.
  • son yıllardaki görüntüsüyle artık bruce willis'e değil kuşum aydın'a benzemiş olan oyuncu.
  • çok geçirmiştir gerçektende, ben diyim hollywood'un yarısı, sen de california'nın dörtte biri. ana bir bacı iki yani o tiple.
  • spirit awards odulunu alirken on numara bir konusma yaparak, gulmekten altimiza isetti bizi. once marissa tomei'nin adini unutup "marisa-maria cok isim var hatirlayamiyorum, hah marisa tomei, gercekten cok yetenekli, direge cok guzel tirmaniyor, her kadin yapamaz" demesinden mi bahsedeyim, odulu veren philip seymour hoffman ve yanindaki kadina tesekkur edip, onun yanindaki kadina "i have no idea who the fuck you are" demesine mi degineyim, yonetmeni iki kere dudagindan opup adami araba farinda donakalan geyige dondurmesini mi soyleyeyim bilemedim. isin ilginci bunlarin hepsini kafasi guzel ve gulerek yaptigi icin herkes de gulmekten kiriliyor. fakat konusmayi su an adini hatirlayamadigim bir oyuncudan bahsederek acmasi ve "buradaki tum yonetmenlere sesleniyorum, bu adam hayatimda beraber oynadigim en yetenekli adamlardan, bana verdiginiz ikinci sansi ona da verin" demesi gercekten guzeldi. eksik disleri ve tahtasiyla kendisi de hala guzel, ayri mesele. bu aksam oscar'i alip torenlerde su gune kadar gorulmemis bir konusmaya imza atmasini hevesle bekliyorum.

    edit: spirit awards, coolblue'ya tesekkurler.
    edit 2: hakkinda konustugu adam da eric roberts'mis. mission complete'e tesekkurler.
    edit 3 (ulan): http://www.youtube.com/watch?v=og3tn7p6oki
  • beyazperdede görüldüğü ilk film steven spielberg ün 1941 adlı yapımıdır. burada yalnızca 11 sn. lik bir rolü vardır. ama izleyiciyi "bu da kim?" sorularına gark eden rumble fish deki the motorcycle boy rolüdür. kolları kısa ceketi, kötü kesilmiş saçları ve ifadesiz suratıyla film boyunca amaçsız bir şekilde dolanır, kardeşi rusty james in anlayamadığı laflar eder ve acayip karizma yapar. kim ne derse desin bence iyi bir oyuncudur. örneğin eski bir röportajında mickey rourke u kendisine örnek aldığını itiraf eden bruce willisden daha iyidir. (ancak bruce kariyer seçimi konusunda daha akıllı çıkmıştır, o baska. ) willis in o çok bilindik müstehzi gülüşünün patenti aslında ona aittir. ayrıca çok güzel ağlar. (bkz: angel heart). year of the dragon filminde de kayda değer bir oyunculuk sergilemiştir ancak fazla bilinmez. bir ara "hayatımı çekicem" diye tutturmuş ve senaryosunu yazdığı homeboy filmini yapmıştır. sonuç vasattır. kendisinin eli yüzü henüz düzgünken görüldüğü son film ise harley davidson and marlboro man dir. bu filmden sonra mickey boks sevdası, uyusturucu ve aile içi/dışı şiddet * yüzünden her geçen sene daha fazla tanınmayacak hale gelmiş ve o her daim masum duran surat neredeyse johnny handsome da canlandırdığı hilkat garibesine benzemiştir. yok yere harcanan bir fiziğin, yeteneğin ve kariyerin kanıtıdır. şu sıralar deli gibi film çevirmektedir ve her seye rağmen rolü ufak da olsa beyazperde de göründüğü sahnelerde aynı karizmayı korumaktadır. bize de bir tebessüm etmek düşer. eski günlerin hatrına.
  • yeraltı klüplerinde illegal box maçı yaparken bir anda film yıldızı olmuş efsanevi oyuncu. cool görüntüsü için çaba harcamasına gerek yoktur, içsel bir görüntüdür onunkisi. nevrotik bir kriz anında küçük parmağını kesmiş, hastaneye yetiştirip son anda yerine dikmişler. barfly'da charles bukowski'yi oynamıştır. asıl bomba filmi rumble fish'tir.
hesabın var mı? giriş yap