• söyledikleriyle birçok şiddet vakasını açıklayabilmek mümkün. doğum öncesi, anne karnında, bütün istekleri fazlasıyla karşılanan ve karşısında bir nesne olmayan erken bir 'ben' var ve bu ben dünyaya geldiğinde doğum travması -bebek depresyonu- yaşıyor. doğumla beraber hem bir yaşama dürtüsü hem de zulmedilme kaygısı taşıyor bebek ve dünyaya geldiğinde bu dürtüleri yönlendirebileceği bir nesneye ihtiyaç duyuyor. bu nesne doğal olarak ilk aşamada kendisini doyuran şey; meme, biberon vb. anne karnında olduğu gibi taleplerinin karşılanmasını, mutlak ve sürekli bir doyumu arzuluyor, fakat böyle bir şey mümkün olmadığı için açlık ihtiyacı yıkım dürtüsünü doğuruyor. buradan bir iyi meme -kendisini doyuran, isteklerini karşılayan- ve kötü meme -onu mutlak tatminden yoksun bırakan, arzuyu ondan esirgeyen- imgesi çıkıyor. dünyayı iyi ve kötü olarak algılamaya, anne ile ilişkisini de hüsran ve doyumsuzluk üzerine kurmaya başlıyor. kötü memeden sonra ortaya çıkan iyi memeyi tahrip etmesi ise bebekte bir suçluluk duygusu doğuruyor -çocukların en sevdiği, sürekli oynadığı oyuncaklarına zarar vermeleri de bunula ilgili bir şey, ondan mutlak tatmin bekleyip, mümkün olmadığını görünce, hasetle ona zarar verme isteği oluşuyor ama aynı zamanda sürekli olmasa da onu rahatlatan, tatmin eden bir şey olması ona zarar verdiği için kendisini suçlu hissetmesine neden oluyor-. yani dünyaya geldiğimizde ilişki kurduğumuz ilk nesne olan anne, hep varsayılageldiği gibi bebekle uyum içinde bir bütün ve baba -iktidar- gelip ilişkileri bozuyor değil.
    klein bu ilişkinin olması gereken olduğunu söylüyor, yani ilk aşamada dünyayı iyi ve kötü olarak bölüp, haset ve yıkım dürtümüzü kötü olana yönlendirmeli daha sonraki dönemde de bu aşamayı sağlıklı bir biçimde atlattıktan sonra, gerçeklik evresine geçip, tükenmez meme fantezisinden, arzuların mutlak doyumunun mümkün olmadığını anlayarak kurtulabiliriz demiş. üç aşama var yani; önce iyi-kötü ayrımı, sonra saldırganlığı kötü olana yöneltme ve son olarak da iyinin tekrar ortaya çıkması.

    başlangıçta söylediğim şeye geri dönersem, bunların şiddetle ne ilgisi olduğuna; kişi sahip olduğu iyi ve kötü ayrımını dünyaya yansıtıyor -bu tamamen kişinin fantezisi- ve kötü olana şiddet uygulama hakkını bulabiliyor kendinde. abartılı erillik temsilleri, şiddetli bir anne arzusuyla ilgili. yani hala o ilk evrede kalıp, gerçeklik evresine geçememiş, mutlak doyum isteyen, bunu bir parça bulan ama tamamen de doyuma ulaşamayan insanlar, istedikleri şeyin mantıksızlığını kavrayamadıkları için haz nesnelerine şiddet uygulama yoluna başvuruyorlar.

    bir de haset ve kıskançlık ayrımı yapıyor melanie;
    kıskançlık için üçlü bir ilişki gerekir diyor, yani benim sahip olmak istediğim bir nesne vardır ona bir başkası sahip olmuştur ve ben bu durumu kıskanırım -ben, nesne ve ona sahip olan kişi-
    haset durumunda söz konusu olan şey, nesnenin size istediğiniz şeyi vermemesi, hazzı kendinde tuttuğunu düşünmeniz.
  • yazdığı son metin olan "yalnız hissetmek"te ("se sentir seule") şöyle demiş:

    "üstbenlik ne kadar sert olursa, yalnızlık o kadar yoğun olacaktır."

    kristeva'nın yorumuysa şu:

    "melanie klein, yalnızlığın kaçınılmaz kaderimiz olduğunu söylerken, bunun aynı zamanda bir şans olduğu sonucuna varır. bunu kabul etmek bizi daha mutlu etmez, ancak kesinlikle dinginleştirir çünkü bizler yalnızlığı dindirmediğimiz sürece daha doğru belki de daha samimi oluyoruz. yalnız kaldığımızda yalnızlığımızın analitik anlayışını paylaşabiliriz. "

    başka bir paragraf:

    " bu metnin sonunda yalnızlığın dramatik deneyimi; aslında bir cehennem olan, ancak üstbenliğimizin imkansızın arayışında olduğumuza bizi inandırmak için idealleştirmekten vazgeçmediği cennetten ayrılma ve kopma durumumuzun bilgisini hemen hemen ortaya çıkaran ve her daim varlık gösteren terk edilmişlik duygusuna dönüşür."
  • türkiye'de yaşayan psikanalistler ve yazarlar tarafından klein'ın yaşamı ve düşüncesinin farklı veçhelerine odaklanan ve spotify üzerinden dinlenebilecek "klein diye diye" adında bir podcast serisi var:

    https://open.spotify.com/…ow/0nomm2fr2habciebahkyoc
  • kuramında sıkça çocuğun anneye yönelik sadistik agresyonundan bahsediyor oluşunu kendi yaşantılarının bir sonucu olarak düşünebileceğimiz psikanalist. şöyle ki, büyük oğlu intihar etmiştir ve diğer çocukları onu kötü bir anne olmakla suçlamışlardır, ona öfke duymuşlardır; zira kendisi günümüzde bipolar bozukluk olarak düşünülebilecek bir hastalığa sahiptir ve arada bir hastaneye yatmaktadır; bu yatışlarında çocukları, kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalmışlardır.
    ayrıca bir hocamızın da deyişiyle;alaylı psikanaliz kuramcısı ve çocuk psikanalistidir.
  • freud'un kuramlarını güzel bir şekilde yorumlamış, çocuklarda beş yaş öncesine dair çok faideli lafları olan, "sevgi suçluluk ve onarım" kitabı mutlaka okunması gereken bilim kadını.
  • melanie klein ebeveyn-çocuk ilişkilerinin önemini kendisinin bir ebeveyn ve bir çocuk olarak geçirdiği deneyimlerine dayandırıyordu. istenmeyen bir çocuk olarak, anne-babasının kendisini reddettiği duygusundan dolayı ömrü boyunca depresyon yaşadı.bu durum kendi öz kızından onu uzaklaştır. kızı, klein'i hayatına müdahale etmekle suçladı ve dağa tırmanırken ölen erkek kardeşinin annesiyle arasındaki zayıf ilişkiden dolayı aslında intihar ettiğini iddia etti. klein'in nesne ilişkileri kuramı özellikle çocuğun ilk altı aylık yaşamındaki anne ve çocuk arasındaki yoğun duygusal bağı vurguluyordu. bebek ve anne arasındaki ilişkiyi cinsellikten ziyade sosyal ve bilişsel terimlerle izah etti. klein annenin memesinin bir bebek için ilk kısmı - nesne olduğunu ve bebeğin id'e ait içgüdüsünün tatmin edip etmediğine bağlı olarak bunu iyi ya da kötü addedebileceğini öne sürdü. bu yüzden, bu iyi ya da kötü kısmi nesne tarafından tanımlandığı ve temsil edildiği şekliyle, bebek çevresini ya tatmin edici ya da düşmanca olarak algılar. bir bebeğin dünyası genişledikçe, bebek kısmi nesneler yerine bütün nesnelerle ilişki kurar ve bu bütün nesneleri aynen memeyi tanımladığı gibi, yani tatmin edici ya da düşmanca olarak tanımlar. bebek ve anne arasındaki ilk sosyal etkileşim çocuğun hayatındaki tüm nesnelere, insanlara genelleştirilir ve bundan dolayı yetişkin kişiliği ilk altı aylık ilişkinin tabiatına dayanır.

    tıp okumak istemiş, genç yaşta evlenip çocuk sahibi olduğundan dolayı bu isteğini de gerçekleştirememiştir.
  • nesne ilişkileri kuramı'nın kurucularından, ilk kez çocuklara psikanalitik terapi uygulayan, çocuk psikolojisi ve psikanalizinin gelişimi üzerinde büyük etkileri olan psikanalist. genel hatlarıyla freudyen bir yöntem izlese de, freudyen kurama getirdiği eleştirilerle ve nesne ilişkileri kuramıyla, ortodoks psikanalizin, modern psikanalize dönüşümünde yol açıcı rol oynayan önemli kuramcılardan biridir.

    mutlaka bakınız:
    (bkz: nesne ilişkileri kuramı)
  • manik-depresif psikoz ya da bipolar bozukluk denen hastalığın psikodinamik kökenleri üzerine en ayrıntılı çalışmayı yapan psikanalisttir.
  • meşhur altın yumurtlayan kazın kesilmesi hikayesi- prematüre benin anne karnında edindiği tümgüçlülüğün doğumla kaybıyla ortaya çıkan depresyonda ona ana rahmini hatırlatan nesneye karşı uyguladığı haset. ondan sonsuz faydalanma isteği. haset niyet olarak aslında kötü olarak sınıflandırılamaz. (kötü nedir değer nedir sorularına girmek gereksiz ve fazla yorucu şu an için). karşımızda asla doymayacak biyolojik otomat var. henüz gerçek farkındalığı yok. bu sebeple memeye güç verene her gün bir altın yumurtası değil sonsuz altını vermesi için primer saldırı uygulaması. bu ilkel saldırı amaçsız olan memeden de mahrum kalmaya sebebiyet verecek bir durum oluşturabilir. ama bebek bunu idrak edemez. bebek için sonsuz huzur ortamını geri yaşatan nesneler ve buna engel olan orospu çocukları şeklinde iyi ve kötü olmak üzere kategorilendirmeler vardır. bu noktada primer ben desek bile aslında bir benden bahsetmek ne derece doğru olur bilemeyiz. bir bağırsak bakterisinden farksız yaşayan(onun bile felaket planlaması var:spor yapma yeteneği, depo yapma yapma yeteneği) bir canlı için özne varlığından önce yaşanan fenomenal yaşantıya primer özne yaklaşımını ben doğru bulmuyorum.
    dr. jekyll and mr. hyde'lar mı denir ying-yang mı hayat siyah-beyaz aslında ne ikisi birleşimi gridir goygoyları osurukları da işte nevrotik ben oluşumuna denk geliyor. hayır da şer de allahtan felsefesi idrak ediliyor. ulan memeye saldıran orospu çocuğu da benmişim diyen bebek daha önce bölüp birini diğerinden ayrı tuttuğu iyi ve kötü kategorilerini aynı potada eritmeye kalkınca ortaya çıkan biraz daha dengeli stabil durum. bu da ikincil depresyonu beraberinde getirir. fazla iyi şeylerin aslında o kadar iyi olmadığını sabretmek plan yapmak emek vermek kötünün saldırganlığın da kendinden kaynaklandığının farkındalığı vs. şeklinde ortaya çıkan bir kabulleniş depresyonu ama bir yandan da saf kötünün o kadar da kötü değilmiş boolum mantığıyla düze getirilmesi. günümüz ben, sağlıklı ben burda oluşuyor işte. hepimiz her şeyden gerektiği kadar keyif alıp gerektiği kadar yas tutuyoruz. akşam maçın yanında 2 bira hayali kuruyoruz ama öncesinde işe gidiyoruz. stabiliz. ama stabilliğimizi tehlikeye sokan veya ağır gelen gerçeklik yükünde ya bu organik düzen tekrar geri çözülüyor ya da biz sorunlardan kaçmak için esrar gibi "keyif veren" maddeleri çözüm olarak görüp kendi regresyonumuzu kendimiz yaratıyoruz. her ikisinde de çözülmenin verdiği sonuç aynı. öncesinde iyi olan şey ilahi güçte iyi, rahatsızlık veren şey de dayanılması sonsuz zor leş bir durum. esrar içmeden önce verilen en önemli nasihat o gün kendinizi kötü hissediyorsanız hiç içmemenizdir. nedeni çok bellidir. stabil durumda tolere edilmesi gayet normal sorunlar regresif durumda iyi ve kötü özelliklerine çözülür ve ağır basan kötü kategorisi tolere edilemeyecek kadar varlığa acı yaşatır. paranoyayla gelen derin bir kaygı, huzursuzluk ve derin depreayon buna en güzel örnek. genelde regresyon bazı sorunlar ruhsal aygıtta çözüme ulaşınca geri eski haline dönebilir. rehabilitasyonun felsefesi de budur. ama genelde uyuşturucu bağımlılarının bağımlı olmalarının en büyük nedeni gerçek hayatın yükünü omuzlarında taşıyamamaları veya hakikatle yüzleşememelerindendir. her uyuşturucu bağımlısı şu an hazır değilim bu dönemi atlatayım öyle daha tam zevkimi alamadım son bir parti yapıyım işte vakti gelince zaten kendim bırakıcam deyişi de bundandır. regresyona bağımlı olmuştur aslında kişi. ana rahminin koşulsuz şartsız verdiği sonsuz huzuru özlüyordur.
    klein'ı benim için freud'tan özel kılan ödipusu daha öne çekip daha mantıklı bir açıklamaya kavuşturmuş olmasıdır. freud sanki tümgüçlülük annenin memesi vasıtasıyla ödipusa kadar sorunsuz devam eder gibi davranmıştır. otta rank'ın doğum travmasını nereye koyacağız o zaman? stabil olmayıp karaciğer tarafından regüle edilmesi gerekilen kan glukozu ve bunun dışarıdan temin edilmesi zorunluluğu... ödipusu da anne-baba-çocuk üçgeninden çıkarıp ben-beni doyuran nesne-dış faktörler üçgenine yerleştirmesi olmuştur benim için.
    not: gelişine yazdım. gecenin 4ünde 5inde ne yazdım hiçbir fikrim yok. yazım yanlışı anlam bozukluğu teori yanlışlığı yorumlayacak güçte değilim. kendimi geliştirip bu entryden utanacağım gün gelirse bu entry kendi kendini imha eder zaten.
  • freud'dan ilham alan fakat bir o kadar da freud'dan ayrılan ve çok değerli fikirlere sahip psikanalist. öyle ki klein'in teorilerini okudukça günümüz insan psikolojisini çok daha iyi anlıyorum. çevrenizdeki insanlara karşı olan bakış açılarınızda ciddi farkındalıklar yaratıyor. hatta bu eş seçiminizde dahi dikkate almanız gereken bir farkındalık.

    esasında klein'ın anlatmak istediği şu: kararsızlık mükemmele ulaşmak demektir. hayatınızda hep gri bölgede kalın. insanlara ne güvenin ne de onlardan nefret edin. eğer siyah ya da beyaz bölgede kalırsanız üzülen hep siz olursunuz. bir insanı severken onun kötü bir yanı olacağını ya da nefret ettiğiniz birinin sizin için hayırlı olabilecek biri olduğunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın. işte bu temkinli olma sağlıklı insanın ruh halidir diyor klein. fakat bunun altında yatan psikanaliz boyutları nedir? diyorsanız buyrun devam edelim.

    öncelikle freud ile aralarındaki önemli fikir ayrılıklarına bakalım ve akabinde klein'in teorilerinde ne anlatmak istediğine değineceğim.

    * klein, kişilerarası ilişkiye vurgu yaparken freud, biyolojik tabanlı ilişkilere vurgu yapar.
    * klein, çocuklar üzerinde annenin samimiyetini vurgularken freud, babanın gücünü ve kontrolünü vurgular.
    * klein'a göre; davranış, insan teması ve ilişkiler tarafından motive edilirken freud'a göre; davranış cinsel enerji (libido) tarafından motive edilir.
    * insan karakterinde klein,ilk 4 veya 6 ayın önemini vurgularken freud, hayatın ilk 4 veya 6 yılını vurgular.

    klein hayatında psikanalizle 1914'te tanıştı ve bir anda psikanalizin büyülü alemine dalış yaptı. aslında bunun için çok ciddi sebepleri de vardı. babası tarafından doktor olma arzusundan alıkonulmuş ve ailesi tarafından, ortak hiçbir yanı olmayan bir adamla istemediği bir evliliğe doğru sürüklenmişti. neredeyse bir yeşilçam filmi gibi. bu yaşadıkları klein'i deyimi yerindeyse hayata küstürmüş, cinsel açıdan hüsrana uğratmış ve zihinsel olarak dağıtmıştı. tam da bu anlarda psikanaliz onu bu buhran dolu yaşamından kurtardı. kocasından ayrıldı, okuyabildiği her şeyi okudu, psikanaliz derslerine katıldı ve kendi makalelerini yayınlamaya başladı.

    kısa süre sonra freud'dan diğer çoğu analistin gözden kaçırdığı çocukların analizi noktasında ayrıldı. freud, çocukların doğru bir şekilde analiz edilebileceğinden kuşkuluydu ki freud'a göre çocukların zihinleri bilinçdışına bakış açısına izin vermeyecek kadar biçimsizdi. ancak klein, bir çocuğun oyuncaklarla nasıl oynadıklarını inceleyerek çocuğun iç dünyasına yararlı bir bakış açısı kazanılabileceğini savundu. bu nedenle muayenehanesini oyuncaklarla donattı ve çocukların onlarla nasıl oynadıklarının gözlemini klinik çalışmalarının merkezine yerleştirdi.

    klein, çocuklarla yaptığı çalışmalarda, insanoğlunun erken bebeklik dürtülerini oluşturan ilkel zevklerin sonraki yaşamında nasıl evrimleştiğini anlamak istedi. ve özellikle bu gelişimde nelerin ters gidebileceğini bilmek istedi. klein'a göre bebeklerin; zayıf, tamamen yetişkinlerin merhametine kalmış, neler olduğunu kavrayamayan ve etrafındaki insanların aslında insan olduğunu anlayamayan bir bilinçte olduğunu söyler.

    ilk haftalarda, anne çocuğu için anne bile değildir. hatta klein, daha da ileri giderek bebekler için annenin, sadece bir anda ortaya çıkıp, kaybolan bir çift memeden ibaret olduğunu söyler ki haksız da değil. memenin varlığı ve yokluğu bebekler için aynı derecede hem zevk hem de acı anlarıdır. memeden süt aktığında, bebeğin üzerine ilkel bir sükunet ve doyum düşer. bu anları yetişkin olduğumuzdaki iyilik, minnettarlık, şefkat ve aşk duygularına benzetebiliriz.

    bebek, meme istendiğinde ve meme verilmediğinde açlıktan öfkeli, korkmuş ve intikam dolu hisseder. klein, bu durumu bebeğin, meme verilmediği için tahammül edilemeyecek anksiyeteye karşı ilkel bir savunma mekanizması olarak kullandığını düşündü. bebeğin yaşadığı memenin varlığı ve yokluğu bebekte iki zıt anlamda duygu yarattı. meme varsa şefkat ve huzur, meme yoksa öfke ve intikam. bu durumda bebek anneyi çok farklı iki memeye ayırır: "iyi meme" ve "kötü meme". kötü memeden nefret edilir ki bebek bu kötü memeyi ısırmak, yaralamak ve yok etmek ister. ancak iyi memeye de iyi huylu bir duyguyla yaklaşır.

    zamanla, sağlıklı gelişimde bu bölünme iyileşir. çocuk yavaş yavaş, gerçekte ne tamamen iyi ne de tamamen kötü meme olmadığını, her ikisinin de pozitif ve negatifin kafa karıştırıcı bir karışımı olan bir anneye ait olduğunu anlar. zamanla büyüyen çocuk (buna 4 yaş diyelim) kleincı psikanalizde anahtar bir fikir keşfeder ki bundan yazının başında bahsetmiştim: ''kararsızlık kavramı.'' birisi hakkında kararsızlık hissetmek, kleincılar için muazzam bir psikolojik başarı ve gerçek olgunluğa giden yolda ilk işarettir.

    gri alana ulaşmak zordur fakat imkansız değildir. yaşam boyunca, ama özellikle çocukluk döneminde, hayal kırıklıkları ile hep karşı karşıyayızdır. güvenmek istediğimiz insanlar bizi hayal kırıklığına uğratır ve inciniriz. bu hayal kırıklıkları o kadar dayanılmaz olabilir ki, insanları tamamen iyi ve tamamen kötü olarak ayırarak kendimizi savunuruz. bizi kızdıran herkes kötü olur, bizi memnun eden herkes ise mükemmeldir.

    aşk hayatınızı düşünün! mutluluğu arama noktasında her zaman derinden aşık olduğumuzu sandığımız kişinin sonrasında bir kusurunu keşfettiğimizde hemen uzaklaşarak ayrılırız. çünkü biz o kişiyle mükemmel bir insan olduğu için beraberiz. klein'in psikanalizi ise bize herkesin kararsız doğasına tolerans göstermeyi öğretir. karşımızdaki kişinin hatasını uygun şekilde özür dilemesiyle affedebiliriz. bu şekilde insanların hem iyi hem de kötü yanları olduğu gerçeğini kabul etmek bizi gri alanda tutacak ve emin olun çok daha mutlu yapacaktır.
hesabın var mı? giriş yap