• pee yıllar yıllar evvel, yok tabii bu omegle'ydi, facebook'tu, fuck someone tonight yazan reklamlar neyi, dış dünyayla tek bağımız bağlantımız bu mektup arkadaşı davasıydı. o zamanın parasıyla 1 dolar karşılığında öğrenciye üç beş ülke listeletip şansımıza kim çıkarsa iteliyollardı. o dönem omam bıyık'lı, makanaky'li, roger milla'lı kamerun milli dakımının hastasıyız, yazdım baba ilk sıraya kamerun'u, diğer yerlere de afrika'nın ne kadar balta girdik girmedik, tamtam çalındık çalınmadık ülkesi varısa yazdım. gele gele finlandiya'dan geldi arkadaş iyi mi? ulan hadi siklemediniz afrika ülkelerinden müteşekkil listemi de, inat eder gibi ne iskandinav memleketi kakalıyosunuz lan, taşak geçesiniz diye mi kamerun'un ingilizcesini bulanaca götümüzü yırttık?

    gel gör ki finlandiya'lı mektup arkadaşım bir kız çıkmaz mı ahretlik? anam sen bir sevin. adını bile hatırlıyorum lan, anu koskinen. e kamerunlu çıksa muhabbet belli, ne konuşucan şimdi süt gibi karıyla? dönem itibariyle aklımız fitboldan gayrısına da çalışmadığından, ver ettim babam jari litmanen'in gözüne. yarım yamalak ingilizcemle peygamber ilan ediyorum herifi.

    gelmedi cevap. bendeki de iyi cesaretmiş ha, tut sen karıya safi futbol muhabbeti yap. kadın milleti olum, mektubu gönderdik, adresi var şeyi var, üşenmez kalkar gelirdi, yumruğunu sıkıp pandik parmağını hafif öne çıkarıp, kelime başına bir kere kafamı kakalayarak, "lan.. biz.. sana.. hakan.. şükür.. diyo muyuz.. lan.. it.. he mi la it?" diyebilirdi.

    facebook'ta arattım, var 10-15 tane anu koskinen. karıyla konuşabileceğim tek şey hala litmanen. ya sen ne biçim bi belaymışsın arkadaş?

    kendimize gelelim lütfen... napıyoruz biz ki? biz napıyoz ki? ben çok doluyum bak bu.. sizi ben çok seviyorum da... abime saygı duyuyorum.. söz saza düştüğü an, akla ilk gelen fatih kısaparmak vardır bu türkiye'de.. ellerinden öpüyorum, bizi izliyodur herhalde.. (gülümseyerek)hadi.. öyle bişey yapalım kafamıza göre... (tehdit eder tonda) gönül yolculuğu yapalım.. gönül yolculuğu.. kardeş yolculuğu yapalım. sevgili gelinim... sevgili gelinim...
  • yıllar önce, kuzenim bir gençlik dergisinde çalışmaya başlamış.. ilk ayında derginin mektup arkadaşı bölümünün düzenlenme görevi kendisine verilmiş. bu bölümde mektup arkadaşı bulmak isteyenlerin kendileri ile ilgili kısa bir bilgi ve adreslerin yer alması gerekiyormuş... kuzen bir gün beni aradı ve bu bölüm için herhangi bir başvuru olmadığını ama hazırlamak zorunda olduğunu söyledi ve benim adresimi dergide yayınlayıp yayınlayamayacağını sordu... hiç kimsenin mektup arkadaşım ol çağrısına cevap vermeyeceğini düşünürek, tamam dedim... ama yanıldım hem de çok fena.... derginin yayınlanmasında 1-2 hafta sonra bana mektuplar yağmaya başladı... mektuplar genelde cezaevlerinden, tımarhanelerden ve askerdeki yanlız erlerimizden gönderiliyordu...
    - ben x, evimi yakmaktan hapse girdim, çıkınca tanışmayı çok isterim... burada çok yanlızım, yaz bana...
    - ben y, hafif şizofrenim ama inan kimseye zararım yok, şu an kısa bir süreliğine bakırköy'de yatıyorum... çıkınca tanışmak isterim...
    - şafak 300... ne kaldı ki sana kavuşmama...

    hayatımda bu kadar korktuğumu hatırlamıyordum, ta ki birkaç gün sonra a.p.s. ile bir mektup alana kadar... henüz hapise ya da tımarhaneye girmemiş manyaklardan biri şöyle yazmıştı: - dün seni görebilirim umuduyla evinin etrafında dolaştım ama seni göremedim, mektubuma da cevap vermemiştin, ne oluyor???

    hayatımda işte o zaman hiç korkmadığım kadar korktum. düşüncesizce yaptığım bir hareket psikopatların ne kadar çok olduğunu bana öğretti, şanslıydım ki başıma birşey gelmedi.... aman diyim!
  • umut sarıkaya 'dan, ingilizcesini geliştirmek için mektup arkadaşı edinenlere gelsin:

    ''sevgili mektup arkadaşım jemba jemba,
    seninle sadece ingilizcemi geliştirmek için mektup arkadaşı olmuştum...gelişmedi işte .mına kodumun ingilizcesi! hala yazıp durma bana...sana bütün bunları en zengin dil olan türkçemizle yazıyorum.
    hoşçakal...''
  • bizim zamanımızda lisede zorunluydu yabancı biriyle mektup arkadaşı olmak. olmayan yabancı dilimizi geliştirecektik böylece, hollandalı bir mektup arkadaşım vardı renske'ydi adı. önce kendimizi , yaşadığımız yeri tanıttığımız bir mektup yazdık birbirimize. 3.mektupta bana bir fotoğrafını gönderdi ve yaz tatilinde türkiye'ye gelmek istediğini yazdı. onu misafir edip edemeyeceğim konusuna o yaşlarda tek başıma karar veremeyeceğim için babama sordum.

    - ne işi var elalemin kızının bizim evde dedi. ( çok ileri görüşlüydü rahmetli )

    bende ona kendi fotoğrafımı gönderdim. yaz tatilinde türkiye'ye gelirse çok sevineceğimi yazdım. ( çok gençtim ne yaptığımı bilmiyordum ) (hem gelse babam onu kapının önüne koyamazdı )

    sonra ne türkiye'ye geldi ne de mektup yazdı bir daha * bu da böyle bir anımdır.
  • hazırlık sınıfının olmazsa olmazlarındandır. herkes muhakkak bir tane edinir ve yazışmaya başlar. edinmekteki amaç hem yeni bir kültürü tanımak diğer yandan ingilizceyi ilerletmektir. bir arkadaşımıza amerika'dan bir çocuk çıkmış, kendi dili olduğu için grammere hiç dikkat etmediğinden arkadaşa bildiklerini de unutturmuştu. giderek yazışmaz oldular. bu izlediklerimden dolayı bende ingilizce konuşmayan bir ülke seçeyim bari dedim.

    benim şansıma da fransa'dan jessica düştü. ilk mektup içeriklerimiz hemen hemen herkesin birbirine yazdığının aynısıydı. ama giderek hayaller, yaşamlar, sırlar döküldü sayfalara, ressam olmak isterdi jessica ya da jokey. zamanla mektuplar azaldı, giderek yazmaz olduk. derken bir gün mektup geldi jessica'dan üniversiteye başlamış resim bölümünde öğrenciymiş artık. yeni adresini vermiş, yazışmaya devam. siz mutlu olmuşsunuz uzaklarda hiç görmediğiniz bir dost hayallerine ulaşmış.

    mektup arkadaşı uzaktan yıllarca yaşamını okuduğunuz kişidir ve kendinizinkini okuyandır bir yandan tabi devam ettirebildiğiniz süre içerisinde. aradan 13 sene geçmiş hala daha mektuplaşırız jessica'yla. internete ise hiç bulaştırmadık ortaokul yıllarında başlayan bu ürkek dostluğu. varsın o bana mektup üstüne atlar çizsin, maille gelmez böyle güzel şeyler insana.
  • efendim bizim ergenliğimiz, ilk gençliğimiz internetle geçmediğinden (şükür ki) türkiye ve dünyadan sahip olduğumuz pek kıymetli şahsiyetlerdi mektup arkadaşları. el yazısını bilirdik evvela. o neredeyse kutsal bir şeydir. bir insanın el yazısına bakmak neredeyse çok mahrem bir şeye bakmak gibi artık.

    orta sondan yeni çıkmışken yazıştığım bi üniversiteli ile aramızdaki muhabbetin dozuna şimdi bile şaşırıyorum. müzik, siyaset, dünya meseleleri, aşk, aile meseleleri... hatta geçenlerde dolabımı karıştırırken bulduğum mektupları okuduğumda o mektup arkadaşımın yazdığı bir küçük paragraf tarihi bir arşiv niteliğinde, beni kopartması bir yana: "bugünlerde bilgisayarla çok uğraşıyorum. gerçekten çok ilginç bir alet. ama fazla uğraşınca insanın başını ağrıtıyor" asdfghj. çok tatlı yıllardı yani.

    mektup arkadaşı, aradaki somut mesafeyi mektuptaki saygı üslubuyla içeriğinde de taşıyan biriydi. böyle msn muhabbetlerindeki gibi ilk beş dakikada yaşını, başını, kaşını, gözünü bilebileceğin biri de değildi o. eğer fotoğrafını görmek istersen filan adabınca konuya girerdin ve o meyandaki cevabı almak için en az bir hafta beklemen gerekirdi. karşındaki sabırsız biriyse daha ilk mektupla gönderirdi fotoğrafını. ama bu güven vermezdi sanki, ilk isteğini böylece anlamış olurdun. ilk elden borçlanmanın, güven duymadan kendini açmanın sıkıntısını duyardın. msn'e gelir gelmez "cam açıyorum" diyen bir iş bilmeze benzerdi o. hani msn acemisi çapkın erkek tripleri olurdu ya, onlardan. oysa o zamanlar en güzel fotoğraf 3. mektupla gelen fotoğraftı. öyleydi efendim bizim zamanımızda. :d
    önce yerini, yurdunu, bitirdiği okulu, kaç kardeş olduğunu (bu bilgi ne içindi hiç anlamadım), hobilerini mutlaka fobilerini öğrenirdin. en sevdiği şarkıcıyı da öğrenirdin ki arada şarkı sözlerinden bulup gönderebilesin. "aman efendim, çok naziksin. etrafım beni boğuyordu, nefes aldım. sen de olmasan yazdıkların da olmasa kim inanır seninle yazıştığımıza" gibisinden jestler yaparlardı. kib, bye, tşk, cnm kestirme dili henüz icat olunmamıştı. yok ben hiçbir değişime karşı değilim ama eski mektup arkadaşlarımı anarken içlendim. ağır ritmde ama içten sohbetlerimizi kağıt üzerinde kalıvermiş mukavele gibi rafa kaldırdım.

    (bkz: yaşlanıyorum muntazaman)
  • ' ı am very sorry for writing so late ' cümlesinin ingilizce jargonumda hatırı sayılır bir yer edinmesine neden olmuş uzaklardaki hazırlık sınıfı arkadaşı.
  • postacı yolunu gözletecek; fatura ve envai çeşit reklam, ilan, broşür dolu posta kutularına süzülüp sizinle kavuşmayı zarf içindeki kozasında bekleyecek kişi. heyecan.
  • lise hazırlıkta bir tane de ben bundan edinmiştim. lise hazırlık okuduğum 90'lı yılların ortalarında mektup arkadaşı furyası vardı. herkes bu furyada ingiliz hatunların, yakışıklı italyan erkeklerinin adreslerini listeden bulmaya çalışır, ben de o manyakları anlamsız gözlerle seyrederdim.

    ingilizce öğretmenim bana da bir mektup arkadaşı adresi verdi. engin şansıma, über bahtıma ukraynalı bir bayan arkadaş düştü. kısa süreli mektuplaştık. onun yazdıkları beni, benim yazdıklarım onu kesmedi. ikimiz de ingilizceyi i go, you go, we go şeklinde tarzanca bildiğimiz, mektuplarımızda da ebemizle dedemizle yaptıklarımızı basit bir dille anlattığımız için zamanla sıkıldık. ve en nihayetinde mektup arkadaşlığından istifa ettik.

    çok merak ediyorum: kendine bir mektup arkadaşı bulup da hala mektuplaşan ya da işi ciddiye döken, ülkemizi deplasmanlarda cengaverler gibi temsil eden arkadaşlar var mı?
  • hemen hemen herkesin, hayatının belli bir evresinde sahip olduğu bir garip arkadaş çeşidi. genelde yabancı bir ülkeden olan bu arkadaşın gönlünü hoş tutabilmek, bizden bıkmamasını sağlamak için türlü türlü maymunluklara başvurulur, mektuplar renkli ve hatta mümkünse kokulu kağıtlara yazılır idi. 5 renkli keçeli kalem ile çiçekler, kalpler yapılır, yaşadığınız yerle hiç alakalı olmasa bile bir deniz kıyısı resmi koyulup "dis is ver ay liv" şeklinde not düşülür idi.
    mektuplar genelde 1 ay aralıklarla gidip geldiği için heyecan yapılır, off nerde kaldı bu mektup, acaba bıktı mı benden diye düşüncelere dalınırdı. iyice geç gelen mektupların replylarına "ay layk tolkin tu yu veri maç" yazılırdı ki iş garantiye alınsın, karşıdakinin vicdanı sızlasın, cevap yazmamazlık yapmasın...
hesabın var mı? giriş yap