• (bkz: makbule) hanımdır. o kadar da zor değil yani; kaldı ki schrödinger * dalga denklemini ezberle demiyoruz küçücük kızına neticede.ayrıca yıl olmuş 2014 marsa insanlar o denklemi ezberleyerek gidiyorlar orası da ayrı.(bkz: ironi) zaten çoğu insan da kedi' sinden başka bir şey bilmez zatı şahaneleri hakkında.
    velhasıl;

    atatürk 'ün kız kardeşinin adına gelene kadar;cumhuriyet dönemi eğitim sistemine,köy enstitüsü projelerine bakmalı insan bence.ayrıca kızını hedef gösterip her yöne çekilebilecek ucu açık beyanatlarda bulunmamalı.neme lazım biri çıkıp kızına filan küfür edebilir.yakışık olmaz.
  • 1887 dogumlu, ataturk un kizkardesi. "buyuk kardesim ataturk" " agabeyim mustafa kemal" isimli iki kitabi vardir. serbest firkadan siyaste atilmis, parti kapatilinca siyasetten cekilmistir. 1956 da hak vaki olmustur.
  • yılmaz özdil'in son kitabı mustafa kemal'de hakkında yazılanlar. (kitapta sayfa 262-272 arası.)

    ----- mustafa kemal -----
    mustafa kemal'in yaşayan tek kardeşi makbule'ydi.
    kendisinden dört yaş küçüktü.
    "makbuş" diye hitap ederdi. başkalarına bahsederken "benim hemşire" derdi.
    ömrü boyunca kanatları altında tuttu, en zor şartlarda bile daima korudu kolladı
    ama, çok yakın oldukları söylenemezdi.
    ağabeyinin karşı çıkmasına rağmen nikâhlanmıştı. iki kardeş arasındaki duygusal bağı koparan hadise, buydu.
    makbule'yi tarif ederken, fikriye'yi örnek gösteriyordu.
    "samsun'a çıktığımda, benim hakkımda katli vaciptir diye idam fermanı
    verdiklerinde, tasvip etmediğim bir amel-i mandayla evlendi, fikriye ise
    arkamdan geldi, her türlü tehlikeye göğüs gererek ankara'da bana ulaştı"
    diyordu.
    "amel-i manda" sıfatını, işe yaramaz manasında kullanıyordu.
    makbule'nin nikâhlandığı "işe yaramaz" kimdi?
    muamma olarak kaldı.
    sadece ismini biliyoruz: lütfü efendi.
    mustafa kemal'in sofya'dayken cemal paşa'ya yazdığı mektupta geçiyordu...
    "aileme yegâne sığınak olabileceği fikriyle, eniştem lütfü efendiye yardımcı
    olmanız konusunda istirhamlarda bulunmaktan hakikaten utanmıştım. son iltifat
    mektubunuz gelmeseydi, sizi kesinlikle rahatsız etmemeye karar vermiştim.
    valideyle hemşire selanik'te çırpınıyor, enişte istanbul'da sefil sürünüyor"
    diyordu.
    mustafa kemal, ittihat ve terakki'nin güçlü adamı cemal paşa'dan utana sıkıla
    yardım istediğine göre, enişte lütfü muhtemelen istanbul'da iş arayan emekli
    askerdi.
    kayınbiraderi mustafa kemal'i çanakkale'deyken ziyaret etmişti.
    mustafa kemal kendi hatıralarında tek kelime bile bahsetmemişti ama, kurmay
    başkanı izzettin çalışlar'in 1915 yılındaki çanakkale günlüğünde küçücük bir
    cümlede yer alıyordu: “mustafa kemal'in eniştesi lütfü efendi misafir geldi."
    16 mayıs 1919'da samsun'a gitmek üzere şişli'deki evden ayrılırken, enişte
    efendi ortada yoktu. ama hemen akabinde eve yerleştiğini biliyoruz... çünkü
    makbule'nin hatıralarında, ağabeyi mustafa kemal gittikten birkaç gün sonra
    yaşananlar şöyle anlatılıyordu: “kapı çalındı, pencereden baktım, tanımadığım
    kimselerdi, aşağı indim, ne istiyorsunuz diye seslendim, evi arayacağız dediler,
    heyecanla yukarı koştum, kocama haber verdim, çizmelerini giydi!"
    enişte lütfü'yle alakalı bilgi kırıntılarımız bunlardan ibaret... o dönemin
    gazetecilerinden hiçbiri makbule'nin özel hayatını merak etmemişti. enişte adeta
    hayalet gibiydi. haberlerde, hatıralarda kayda geçen en ufak iz bile yoktu.mustafa kemal'in sevmediğini bildikleri için, adını bile duymaya tahammül
    edemediği için, muhtemelen merak etmek istememişlerdi.
    kesin olarak bildiğimiz ise şu... mustafa kemal istanbul'dan ayrıldıktan sekiz yıl
    sonra yeniden istanbul'a geldiğinde, kız kardeşi artık yalnızdı, kocası yoktu.
    makbule 1935'te 50 yaşındayken ikinci defa evlendi.
    mecdi boysan'la nikâhtandı.
    düğün yapılmadı.
    nikâh fotoğrafları basında yer almadı.
    maalesef yine başarısız, menfaat odaklı bir evlilikti.
    mecdi boysan'm istanbul mecidiyeköy'de fabrikası vardı
    makbule'yle evlenir evlenmez aniden tırmanışa geçti.
    o yıl yapılan seçimlerde edirne milletvekili oldu.
    iş bankası idare meclisi üyesi oldu.
    yetmedi, müteahhitliğe başladı.
    dikkat çekici hızla zenginleşiyordu.
    mustafa kemal'in kulağına tatsız laflar geliyordu.
    bir akşam sofradayken maliye bakanı abdülhalik renda'yı hemen yanındaki
    sandalyeye oturttu. "ne yap et, bizim enişteye iltimas geçilmesine mani ol,
    benim namıma iş yaptığı zannedilebilir, kendisinin öyle niyeti olmasa bile öyle
    zannederler" dedi.
    lisanı münasiple "defterini dür" demişti!
    çok geçmeden fabrika kapandı.
    mecdi boysan'ın iflas ettiği duyuldu.
    1939'da milletvekilliği sona erdi.
    aym yıl boşandılar.
    harç bitmişti, yapı paydostu.
    boşanma davasında birbirlerine girdiler.makbule, eşinin kendisine ait eve zorla el koyduğunu söyledi.
    kendisine ait eşyaları çalarcasına götürdüğünü söyledi.
    mecdi'nin tanıkları da, tam tersine makbule'yi suçladı.
    çirkinleşen ve düğüm haline gelen dava yedi yıl sürdü.
    anca 1946'da yargıtay'da sona erebildi.
    makbule, ağabeyinin forsunu kullanmayı seviyordu.
    ağabeyi hayattayken, dolmabahçe sarayı'na yerleşmişti. alibeyköy'de çiftlik
    satın almıştı.
    mustafa kemal'in en sevmediği davranış biçimiydi.
    öfkeleniyordu, uyarıyordu ama...
    makbule bana mısın demiyordu.
    selanik belediyesi, mustafa kemal'in doğduğu pembe ev'i kamulaştırmış ve
    kendisine hediye etmişti.
    müze olarak korunacaktı.
    makbule bu sembolik jesti bile kavrayamamıştı.
    "üst kattaki pembe boyalı oda benim odamdı, yine bana tahsis edilsin" demişti!
    mustafa kemal sofrada sık sık bunu anlatırdı.
    "paraya mı ihtiyacın var makbuş?" diyerek alay ederdi
    evliyken eşinin soyadım taşıyan makbule, boşandıktan sonra "atadan" soyadım
    aldı.
    atatürk'ten yadigar manasındaydı.
    hiç çocuğu olmadı.
    manevi evlatları oldu.
    mustafa kemal'in manevi oğullarını evlat edindi!
    1954 yılında, sığırtmaç mustafa'yla, abdürrahim'in eşi hatice'yi, mahkeme
    kararıyla nüfusuna geçirdi.
    abdürrahim'i zübeyde hanımla birlikte büyütmüştü, bizzat evlendirmişti, gelinhatice'yi de kızı gibi benimsemişti.
    ağabeyi mustafa kemal'in kanuni mirasçısıydı.
    ilk bakışta herhangi bir miras yok zannediliyordu.
    çünkü mustafa kemal tüm mal varlığını millete bağışlamıştı.
    ancak... ankara, izmir, bursa, samsun, diyarbakır, erzurum, konya, trabzon ve
    antalya'da mustafa kemal'e hediye edilen evler, taşınmazlar vardı. bunlar
    vasiyetnamesinin dışında kalmıştı.
    aslında, kendisine hediye edilen evleri, bulundukları şehirlerin belediyelerine
    hibe etme kararı almıştı.
    bursa'daki evini ve çelik palas oteli'ndeki hissesini son bursa ziyaretinde resmi
    yazıyla belediyeye bağışlamıştı.
    ankara'daki hediye edilen evlerini, otelini, arsalarını ve dükkânlarını da yine
    resmi işlemlerle ankara belediyesine bırakmıştı. diğerlerine ömrü vefa
    etmemişti.
    böylece, hediye evlerin tapusu mecburen makbule'ye intikal etti. 1939 yılında
    makbule adına tescil edildi.
    "ağabeyime sembolik olarak hediye edilen bu evlerin benimle hiç alakası yok,
    atatürk'ün manevi mirasıdır" demedi, üstüne geçirdi.
    hükümet başka çare bulamadı...
    hatıra evleri müze yapılmak üzere tek tek kamulaştırıldı. makbule'ye emsal
    bedelleri ödendi.
    milletin mustafa kemal'e hediye ettiği, mustafa kemal'in de millete iade ettiği
    hediyeleri, nakite çevirip çantasına koymuştu!
    vasiyetname konusunda da maraza çıkardı.
    mustafa kemal'in vasiyetnamesine inanmadığını söyledi. mustafa kemal
    tarafından yazılmamış olabileceğini ima etti.
    bizzat ağabeyinin elyazısıyla kaleme alınmış olmasına rağmen... "ağabeyimin o
    dönemde ekmeğini kopartacak takati bile yoktu" dedi.
    yazıyı başkası taklit etmiş demeye getirdi.vasiyetname, mustafa kemal'in ölümünden 18 gün sonra mahkeme huzurunda
    açılıp okunduğunda, tutanağı imzalamak istemedi.
    avukatlarına danışmak istediğini söyledi.
    vasiyetnameyi kabul etmek için pazarlık ediyordu.
    aylık masrafının 700 lira civarında olduğunu, kendisin bunun en az 10 katının
    verilmesi gerektiğini falan söylüyordu.
    yukarıda özetlenen hediye evlerin tapusu kendi üzerin' geçince, gönlü oldu,
    vasiyetnameyi kabul etti, sustu.
    taa dokuz yıl sonra yine para kriziyle ortaya çıktı.
    1947 yılında cumhuriyet halk partisi'ne mektup yazdı.
    “kendisine ödenen maaşla geçinemediğini, ev kirasına bile yetmediğini, şoför ve
    hizmetçi masraflarını karşılayamadığını, kocasından boşandığı için kendisiyle
    ilgilenecek başka kimse bulunmadığını, mustafa kemal atatürk'ün kardeşi
    olarak müreffeh yaşaması gerektiğini" belirtti. ödeneğin artırılmasını istedi.
    cumhuriyet halk partisi'nden cevap mektubu geldi.
    “ödeneğiniz mustafa kemal atatürk'ün vasiyetnamesine dayanıyor, bu ödeneğin
    artırılması partimizin yetkisinde değil" denildi.
    makbule öfkelendi, tekrar mektup yazdı.
    ama bu defa, cumhurbaşkanlığına, meclis başkanlığına, başbavanlığa ve
    demokrat parti genel başkanlığına gönderdi.
    “mustafa kemal atatürk'ün vasiyetiyle şahsıma bağlanan maaşla geçinebilmem
    imkânsız hale geldi, otomobil masrafıyla şoför masrafının yarısına denk geliyor
    istanbul'da evim yok, 200 lira kira ödüyorum, ağabeyimin vatana hizmetleri
    dikkate alınarak, bana vatana hizmet tertibinden aylık bağlanmasını istiyorum"
    dedi!
    baktılar olacak gibi değil...
    fazladan bin lira ödenmesi için kanun tasarısı hazırlandı.
    şubat 1948'de tbmm'de görüşüldü.
    meclis kürsüsünde hazin ifadeler kullanıldı.“atatürk'ün evlerinin parasını ne çabuk bitirdi?" diye soruldu.
    “vatanı için canını verenlerin ailelerine sadece 60 lira maaş ödenirken, makbule
    boysan'a niye bin lira verelim?" denildi.
    “mustafa kemal'e hediye edilen bazı değerli eşyaların, mustafa kemal'in
    vefatından sonra makbule boysan tarafından satıldığı" söylendi.
    tek tek örnekler verildi...
    “mustafa kemal'in elbiselerini sattığı" söylendi.
    “mustafa kemal'in tespihini bile sattığı" söylendi.
    maalesef hepsi doğruydu.
    “mustafa kemal'in baş harflerinin işlenmiş olduğu altın sigara tabakasını
    kuyumcuya sattığı" ortaya çıktı.
    kuyumcu bu alışverişi kâr etmek için yapmamıştı, atatürk'ün eşyası başkasına
    gitmesin diye makbule'ye fazla fazla para ödeyerek satın almış, sonra da götürüp
    chp'ye hediye etmişti.
    ağabeyinin vasiyetnamesiyle ömür boyu oturması için çankaya'daki camlı
    köşk kendisine tahsis edilmişti.
    bu köşkü bile kiraya vermek istediği açıklandı!
    abuk sabuk birilerine vermesin diye ismet inönü müdahale etmişti, 20 bin lira
    ödemişti.
    makbule de bu para karşılığında camlı köşk'ün kullanma hakkını cumhuriyet
    halk partisi'ne devretmişti.
    "mustafa kemal atatürk hayatta olsaydı, mecliste kız kardeşi yüzünden yaşanan
    müzakerelerden azap duyardı' denildi.
    neticede kanun kabul edildi.
    makbule'ye ayda bin lira daha ödenmeye başlandı.
    "bana ödenen paradan vergi kesilmesin" bile dedi!
    onu kabul ettiremedi.
    müze yapılmak üzere kamulaştırılan ve bedelini nakit olarak aldığı hediye
    evlerle alakalı olarak, hazine aleyhin-.3 davalar açtı."hakkımı yediler" dedi.
    "daha fazla para ödenmesi lazımdı" dedi.
    kazanamadı.
    ömrünün sonuna kadar mahkemelerle uğraştı.
    istanbul moda'da oturuyordu.
    71 yaşında ankara gata'da vefat etti.
    cebeci mezarlığında toprağa verildi.
    öldükten sonra bile para krizi yaşattı.
    1949 yılında istanbul dördüncü noterinde vasiyetname hazırlatmıştı. "atatürk'ten
    bana miras kalan ve kalacak olan tüm mallarla, hisse senedi ve tahvillerimi
    darüşşafaka'ya bağışlıyorum" demişti.
    halbuki... ağabeyinden kendisine intikal eden evleri satmıştı, parasını bitirmişti.
    mustafa kemal'in geriye kal -in tüm mal varlığı millete ve cumhuriyet halk
    partisi'ne
    başlanmıştı. makbule'ye kalan veya kalacak olan başkaca gayrimenkul, hisse
    senedi veya tahvil yoktu.
    ankara kulisleri çalkalanıyordu. makbule'nin bu tuhaf vasiyetnamesi siyasi
    malzeme yapılmıştı.
    demokrat partililer, mustafa kemal'den cumhuriyet halk partisi'ne geçen tüm
    malların darüşşafaka'ya aktarılması gerektiğini söylüyordu. darüşşafaka'nın
    chp'ye dava açacağı konuşuluyordu.
    yürek kanatan para odaklı bu tartışmalar gazetelerin günlerce manşetlerinde yer
    aldı. mustafa kemal'e saldırmak için sinsi sinsi fırsat kollayanlara gün
    doğmuştu.
    kız kardeşi makbule'nin parayla alakalı bitmek tükenmek bilmeyen talepleri
    üzerinden atatürk'ün ruhu rencide edildi.
    baba tarafından akrabaları vardı.
    amcasının çocukları istanbul'da yaşıyordu.
    onca işinin arasında kuzenlerini ihmal etmezdi, hepsiyle yakından ilgilenirdi.herhangi bir ihtiyaçları olursa, makbule üzerinden haberdar olurdu.
    1927'de amcasının oğlu necati erbatur nişanlandı.
    nişan törenini dolmabahçe'de yaptırdı.
    necati'yle zeliha'nın davetiyelerini bizzat hazırlattı.
    amcasının kızları vüsat, naifa ve zeynep'i çok severdi.
    vüsat'ın yeri ayrıydı.
    çünkü vüsat'ın eşi yüzbaşıydı, milli mücadele'de şehit düşmüştü. bu yüzden iki
    kat sorumluluk hissederdi.
    1937'de vüsat'ın kızı nesrin evlenirken, tüm masrafla üstlendi. park otel'deki
    düğüne katıldı, gelinle dans etti.
    mustafa kemal'in akrabaları mustafa kemal'e yaraşır bir hayat sürdüler. ne
    menfaat talep ettiler ne şöhret gayreti sarfettiler. gayet mütevazı, sıradan
    yurttaşlar olarak yaşadılar.
    dördüncü beşinci kuşaklar da bugün aynı böyle deva t. ediyorlar

    ----- mustafa kemal -----

    kendisi hakkındaki görüşüm mustafa kemal atatürk'ün kardeşi olduğunu vurgulayarak durmadan devletten para istemesi, maaş arttırımı yapılmasını istemesi, geçinemediğini iddia etmesi. olay tbmm'ye ve ismet inönü'ye kadar gidiyor. o zamana göre çok fazla para almasına rağmen, köşk/yalı gibi sıradan bir insanın oturamayacağı yerlerde oturmasına rağmen atatürk'ün sıfatını kullanması hiç hoş değil. atatürk'ün kardeşi de olsa böyle terbiyesizlik olmaz/olamaz. sonradan görme bir kişidir.
  • atatürk hakkında hazırlanan herhangi bir belgeselde hiç var olmamış gibi davranılan hanımefendi. ne bileyim, can dündar artık iyice uçtu belgesel mevzularında. gel gelelim, ne cumhurbaşkanlığı sırasında, ne hastalığı sırasında varlığından bahsedilmemektedir. en son tarlada karga kovalarken görülen makbule hanım, 10 kasım 1953 tarihinde tekrar görülmüştür. aradaki minimum 50-55 yıl ise muallaktır.
  • hakkında yaptığım kısa bir araştırma ile atatürk araştırma merkezi'nin bir makalesini buldum.

    gözlerden uzakta bir hayat yaşadığı malum. hakkında daha fazla araştırma yapılmasına değecek bir ayrıntı da gözükmüyor. atatürk ile olan anıları 1952 yılında iki kitapla yayımlanmış. dikkatimi çeken bir ayrıntı, sıkıntıya düştüğünde ismet inönü'ye değil de celal bayar'a gitmesi oldu. kanser hastalığı ilerlediğinde de celal bayar'ın girişimiyle gata'ya yatırıldığını öğreniyoruz. bunda ismet inönü'nün ilgisizliği kadar celal bayar'ın 1945 sonrası yükselişinin de etkisi olabilir.

    1938'de ata'nın vasiyeti üzerine kendisine 1000 lira aylık bağlanmış. bunun yanında trabzon, erzurum ve ankara'da bazı mülkler de kendisine bağlanmış. bu mülklerden çankaya'daki hariç diğerlerini ya bağış ya da makul paralara satış yoluyla devlet kurumlarına bıraktığını görüyoruz.

    öte yandan, 1000 liralık aylığın ilerleyen yıllarda satın alma gücünü yitirdiğini belirterek, kendisine ek bir maaş bağlanması talebi olmuş. cehape bu talebi yazılı bir cevapla reddetmiş. hadise 1948 yılında meclis gündemine gelecek kadar büyümüş. bu sırada yapılan konuşmalar da hayli ilginç. aynı dönemde kurtuluş savaşı yetimlerine 2-50 lira arasında ayılıklar bağlandığını, diğer şehit yakınlarına ise 60-250 lira arasında maaşlar bağlandığı öğreniyoruz. makbule hanıma ek aylık bağlanmasına karşı çıkan vekiller, bu maaşları emsal göstererek hali hazırda bağlı olan 1000 liranın yeterli olduğunu savunuyorlar.

    diğer bir ilginç nokta da makbule hanımın ikinci evliliğini yaptığı mustafa mecdi boysan'ın istanbul'da açtığı fabrikanın bizzat atatürk'ün isteği ile yüksek vergilendirilerek kapattırılması hadisesi var. atatürk'ün yakınlarının ticaretle uğraşmasını istemediğini, bu durumun hem yakınları hem de hasımları tarafından istismar edileceğini düşündüğünü öğreniyoruz.
  • şu an selanik konsolosluğu olarak kullanılan evi balkan savaşı sonrası terkeden baba tarafımın (ki bilen bilir, atatürk'ün eviyle aynı avluya bakar bu bina, yani komşulardır) türkiye'ye döndükten sonra da irtibatta kaldıkları mustafa kemal'in kızkardeşi.

    babaannem doğduğunda ziyarete gelip altın taktığı söylenmektedir. daha sonra da çeşitli yollarla bursa'daki evimize ziyaretlerde bulunduğu anlatılır.

    gene babaannemin bana anlattığı hatıralarına göre, her platformda atatürk'ün kız kardeşi olduğunu belli etmeye ve bundan dolayı kötü anlamda "çıkar", masumane anlamda "özel ihtimam" bekleyen, hizmetine verilmiş veya o anda kendisine hizmet veren kişilere bulunduğu pozisyon gereği "köpek" gibi davranan, oldukça burnu havada ve nemrut birisi imiş..
  • abisi mustafa kemal atatürk ile arası iyi olmayan bir kadındı. bulunduğu ortamlarda abisinden ötürü olağanüstü saygı görmesine rağmen abisinin inkılaplarını eleştirme ve hatta abisine muhalefet etme cüretinde bulunmuştu. bundan dolayı olacak abisinin kendisini pek sevmediği düşünülür, ancak gerçek hissiyatlar nasıldı hiçbirimiz bilemeyiz.

    yetim kaldıklarında abisiyle güç yıllar geçirdiler. daha sonra abisiyle yolu ayrıldı, yıllarca abisini göremedi. makbule hanım, abisinin anıtkabir'e defnedilmesini görecek kadar yaşadı. çoktandır alışmış olduğu eski alfabeyle bir kağıt yazıp mezar taşının üstüne koymak istedi, kabul etmediler. üç sene sonra da sessiz sedasız göçtü bu dünyadan, bildiği bazı şeyleri beraberinde götürerek...
  • çok partili hayata geçiş denemelerinden biri olan serbest cumhuriyet fırkasının kuruluşunda ve siyasi mücadelesinde fethi okyar'ın yanında yer almış siyasi şahsiyet. ama nedense bu pek bilinmez ve atatürk'ün kız kardeşi denip geçilir. oysa o dönemde scf tarafında yer alan isimlerden biri olmasıbile çok büyük anlamlar ifade etmiştir efkarı umumiyede.
  • mustafa kemal atatürk'ün kız kardeşi olan makbule atadan, 1887 yılında selanik'te doğdu. balkan savaşlarından sonra, annesi zübeyde hanım'la birlikte selanik'ten ayrılarak istanbul'a yerleşti. cumhuriyet'in ilanından sonra ağabeyinin isteği üzerine, annesiyle birlikte ankara'ya geldi. bir süre atatürk'ün yanında kalan makbule atadan, daha sonra çankaya köşkü arazisi içinde kendisi için yaptırılan çamlı köşke yerleşti.

    1930'da atatürk'ün isteğiyle fethi okyar'ın kurduğu serbest cumhuriyet fırkasına giren makbule hanım birkaç ay sonra parti kapatılınca siyasetten çekildi ve 1935'de milletvekili mecdi boysan ile evlendi. makbule atadan'ın ağabeyi atatürk ile ilgili anıları "büyük kardeşim atatürk (1952)" ve "ağabeyim mustafa kemal (1952)" adlarıyla yayımlandı. 1956 yılında 69 yaşında öldü.
    (kaynak: ataturk.net)

    abisinin tabutunun basinda aglarken cekilmis fotografi:
    http://arsiv.hurriyetim.com.tr/…10/gundem/51gun.htm

    ayrica:
    (bkz: 10 kasim 1953 de cekilen ataturk fotografi)
    (bkz: ataturkun kardesleri)
hesabın var mı? giriş yap