• gelmis gecmis en guzel cocuk kitabidir.
    behrengi bu kisacik kitapta, kissayi oyle bir ortaya doker ki, hisseyi almayan 5 yasinda cocuk bile olsa dangalaktir, denyodur.
    ozetle hikaye sudur:
    kucuk kara balik yasadigi kucuk goletin ilerisinde neler oldugunu merak eder.annesi ve babasi ilerde turlu tehlike oldugunu bu goletin hayati oldugunu terkedip ilerilere gitmenin akillica olmadigini soyler.kucuk balik merakini yenemez, yanina bir kac balik daha alarak, ailesini arkasdinda birakarak, dereye cikar, dere buyur irmak olur, arkadaslar degisir hain olur, ve kucuk balik karabataga ve testere baligina ragmen denize ulasir.

    bu hikayeyi duyupta cosmayan, ve hikayenin sonundaki kirmizi baliklasmayan olmamalidir.
  • "küçük balık denizi düşünüyordu. bu düşünce onun zihninde birgün gerçekleştireceği bir amaçtı.
    ona göre hayat yalnızca yemek, uyumak, küçücük; dünya sandığı bir gölde yaşamak değildi."
  • anne ile birlikte okunup, beraberce ağlanıldıktan yıllar sonra, küçük bir kız çocuğunun annesi olarak bu küçük kız ile birlikte okunulduğunda da duyguları sele dönüştürmeyi başarabilen ender kitaplardan biridir "küçük kara balık". yılların ardından bir kez daha okuyunca yıllar önce ağladığınız şey ile şu anda ağlamakta olduğunuz şeyin aynı şey olduğunu da aynı hüznü duyarak hissedersiniz.
  • mozart nasıl bir müzisyense kanımca öyle bir yazar olan samed behrengi'nin en bilinen kitaplarından biri.

    küçük kara balık o kadar güzel bir çocuk kitabıdır ki, okudukça behrengi'nin anlattığı güzelliklere ve verdiği anafikre bakıp ne tür bir karanlık ve paranoyak kafanın yasaklatmış olabileceğini anlar, derin bir endişeye kapılırsınız.

    ayrıca zamanında okunmadıysa ille de çocuk olmak gerekmez, aşağıdakiler de bulunduğu yerde ihmal edilmeden okunmalıdır.

    (bkz: püsküllü deve)

    (bkz: bir şeftali bin şeftali)

    (bkz: sevgi masalı)

    (bkz: ulduz kız ve kargalar)

    (bkz: ulduz kız'ın konuşan bebeği)

    (bkz: bu gelen köroğlu'dur)
  • özgürlüğün, aklını geniş tutmanın, sıradanlığı yıkıp gerçekçi olmanın ne demek olduğunu, dogmaların elbet yıkılacağını ve korkuyu aşmak gerektiğini anlatan yüz küsur sayfaya yılların birikimini sığdıran başucu kitabı.

    tek kelimeyle özeti gerçekçi ol imkansızı istedir.

    dünyanın en devrimci balığı yıllardır engin denizlerde kimselerin oltasına, ağına takılmadan özgürce geziyor, rehberlik ediyor.

    (bkz: samed behrengi)
  • küçük kara balik, sorular sorabiliyordu. balik hafizasi denen seye ragmen sorgulayabiliyordu da... yetmiyordu bi' seyler eksikti. ve minik göletin disinda bir yasam oldugunu kesfetmisti... artik kimse onu tutamazdi bu minicik dünyada, kararliydi...

    en sevdigim kitabimi ilkokulda sinif kitapligina hediye etmek istedigimde, yasak oldugunu ögrenmis, sasirmistim... bir baligin bile bir takim seyleri kesfedebilmesi bu kitabin yasaklanmasi icin yeterliydi sanirim 80'li yillarda.

    ama bitmediiiiiiiii... yilllaaaar sonra bizim behrengi'nin küçük kara baligi; boyuna cizgili turuncu bir palyaco baligi oluverdiiii... *ve büyük dünyalara acilma istegi yalnizca babasina karsi kendini ispat olarak yumusatilinca öyküde, bir de baktik ki gise rekorlari kiriverdi...
  • (bkz: mahi-yi siyah-i kuçulu)

    bence kitapta ozellikle altinin cizildigi sey, denize varmak icin irmaktan gecmek gerektigi, ve bu yol surecinde kazanilan tecrubelerle degisen dusunce tarzidir.

    29 yasinda olmeseydi, kim bilir daha neler anlatacakti.
  • ölen bir solcu çocuktur...

    öldürülen, sarı saçlı bir lise öğrencisidir.
    ya da yeşil parkalı bir üniversitelidir. bıyıkları yeni terlemiştir.
    haftalardır üzerinden çıkartmadığı yeşil gömleğinin kol uçları aşınmıştır. koltuk altında tuttuğu marks' ın el yazmaları, herkesten ama en çok sivillerden saklanmaktadır.

    kara kaşlı, kara gözlü kıza yazıp veremediği o nazım şiiri ise, sol göğüs cebindedir.

    sol yanı ağrırken, bir anda vurulmuştur, aksaray' da.

    arkasından birileri geliyorken, annesi aklına düşmüştür. tam yere kapaklandığında ise, ölen babası.

    sevdalandığı kıza söyleyemediği o tek cümle kalbinde kısılı kalmıştır.

    uğruna öldürüldüğü ülkesi ise, gerisinde... soğuktur. ıssızdır...

    bir kahpe kurşunla yere düşerken,
    gözleri yıldızlardadır...
  • iranlı yazar samed behrengi tarafından yazılan çocuk kitabı. herkesin belirttiği gibi hem küçüklere hem büyüklere hitap eden bir kitap. ufak bir parantez açarsam: (zaten iyi bir çocuk kitabı, yetişkinlerin de zevkle okuyabildiği kitaptır.)

    spoiler içerebilir.

    küçük kara balık tamamen aydınlanmacı diskur ile yazılmış bir eser. küçük kara balık "kimse beni yoldan çıkarmadı, benim aklım, zekâm var, kendim anlıyorum, gözüm var görüyorum" derken aklın üstünlüğünü savunan aydınlanmacı rasyonalist filozoflara ve kant'ın sapere aude'sine selam ediyor aslında. tabii balığın özgürleşme ve yaşadığı yerden fazlasını görme isteğini, çocuğunun aklına girenlerin yoldan çıkarması olarak gören ve buna karşı çıkan anne ve komşu balıklar da aydınlanmaya direnen gelenekçileri temsil ediyor. okuyan ve düşünen sümüklü böcek bu yoldan çıkmadan mesul tutulduğu ve düşünüp sorguladığı için öldürülüyor!

    hikâyenin başlarında küçük kara balık ve komşusu diğer balıklar arasında geçen birbirini tehdit eden konuşmaları okuyunca yetmişler türkiye'sinde birbirinin canına susamış sağcı ve solcuların dünyası canlanıyor zihnimde. ardından büyük sulara doğru yola çıkan kara balık tanıştığı "asil" ve "güzel" yeni balıklar tarafından çirkinliği, karalığı ve ufaklığı nedeniyle aşağılanınca onları cahilliklerinden ve bilmezliklerinden dolayı yücegönüllü bir şekilde affediyor. kendisini başka dünya olmadığına ikna etmeye uğraşan kurbayağaya da: "cahil ve zavallı bir kurbağadan başka bir şey değilsin" diyor. kendisini kandırarak avlamaya çalışan yengece de kanmayan kara balık onu da "zavallı, senin daha doğru dürüst yürümeyi bildiğin yok, dünyanın kimin olduğunu nereden bileceksin" diye aşağılamayı ihmal etmiyor. tam bir aydınlanma sonrası medenileştirme misyonu*nu benimsemiş batı aydınını ve kipling'in the white man's burden şiirini hatırlatan bir üslup. batı aydınlandı ve dünyanın geri kalan kısmı henüz orta çağ karanlığında yaşamaya devam ediyor. beyaz adamın yükü onları aydınlatmak, medenileştirmek, eğitmek. tabii bunu yaparken aşağılayıcı bir oryantalist üslubu benimsemeyi ihmal etmeden. bu durumda behrengi'nin yaptığı oryantalizm değil oto-oryantalizm oluyor.

    bu arada kara balık'ın kendisini yolundan çevirmek isteyenlere karşı kullandığı küçümseyici ve saygısız üslup, bilgin kertenkele'ye karşı son derece saygılı ve hürmetkâr bir hal alıyor. böylece yetişkinlerin hırçın ve kavgalı dünyası birebir çocukların tahayyülesine taşınmış oluyor. saygıyı karşısındakine nispetle değil kendi öz hâli olarak benimseyen çocuklar yerine agresif ve küçümseyici insanlar mı yetiştirmek istiyoruz? diyelim bir jenerasyon olmamış, sonraki de mi olmasın?

    hikâyenin benim için en korkunç kısmı kara balık ve yolda ona katılıp peşinden gelen arkadaşı balıkların kaşıkçıkuşu'nun kesesine düştükleri an. kaşıkçıkuşu kara balık'ı boğmaları karşılığı diğer balıkları salıvereceği vaadinde bulunup diğer balıkları kandırır. karabalık ise bu hain plandan kurtulmak için "ben ölü taklidi yapıyım, bakalım kuş vaadinde duracak mı görelim" diyerek arkadaşlarını yukarı gönderir; kuş tüm balıkları yer, kara balık hançeriyle keseyi yararak kaçar. kısacası aydınlanmaya çalışan kara balık korkak arkadaşları tarafından ihanete uğrar, ihanetleri karşılığı canlarıyla cezalandırılır, kara balık ise aklını kullanarak keseden kurtulur. buyrun size birbirinin canı umrunda olmayan birbirine düşman bir topluluk. yeri gelmişken bu çocuk kitabında* 19 defa ölüm/ölmek/öldürmek vb. kelime geçmektedir.

    burada kitabın çocuklara hitap ettiğine dair beyanımı tashih etmem gerektiğini düşünüyorum. zira dili, çizimleri ve anlaşılabilirliğiyle çocuklara hitap etmekle beraber hikâye örgüsü ve alt mesajlarıyla çocuklara uygunluğu tartışmaya açık. mevzu kitabın ideolojisi değil. her anne-babanın çocuğunu inancı ve ideolojisi doğrultusunda yetiştirme isteği normal karşılanmalı. daha doğrusu engellenmesi pek mümkün olmayan bir durum bu. ancak zannederim çocuğuna özgür düşünmeyi, aklını kullanmayı, bilginin önemini aşılamak isteyen hiçbir anne baba çocuğunun aşağılayıcı, küçümser, saygısız ve fikirlerin ölüm kalım meselesi haline getirildiği bir üslûbu benimsemesini istemeyecektir. belki de bu ve benzeri telkinler neticesinde türkiye'de tartışma kültürü yok diyoruz halen.

    çocuk edebiyatı maalesef fazlaca yetişkin meseleleriyle işgal edilmiş bir alan. birinci sınıfta okuma hediyesi olarak öğretmeni tarafından küçük kibritçi kız hediye edilmiş ve okudukça için için ağlamış birisi olarak artık grimm masalları'nın, kötü üvey anne-baba hikâyelerinin ve kanlı-bıçaklı savaşların anlatıldığı çocuk hikayelerini bir kenara koymak gerektiğini düşünüyorum. kastettiğim steril bir edebiyat değil. mesela ölüm gibi zor bir konuyu hem gerçekçi hem de son derece hassas bir şekilde ele almayı başaran şöyle bir şey: ördek, ölüm ve lale

    şurada küçük kara balık'ın azerice seslendirilmiş tatlı bir hali var. oradan geldim buralara.
  • şimdi başlığı görünce beni acayip duygulandıran küçük ama kocaman çocuk kitabı. ilk okuduğum kitap. şu an kırgın olduğum ablamın aldığı ilk hediye kitap. ilkokul sıralarında aşı olurken nasıl sıraya giriliyorsa bu kitapta sıra ile her çocuğa verilmeli okutulmalı. devrim aşısı. kapağını hala çok net hatırladığım ama nerede ne zaman kaybettiğimi bilmediğim kitap. canım kitabım..
    ---
    küçük balık bir sabah erkenden, daha güneş doğmadan annesini uyandırdı:
    - anneciğim, seninle biraz konuşmak istiyorum.
    annesi uykulu uykulu:
    - yavrucuğum, bula bula bu vakti mi buldun? daha sonra konuşsak olmaz mı? istersen gezintiye çıkalım ha, ne dersin?
    - hayır anneciğim, artık dolaşamıyorum. buradan gitmeliyim.
    - mutlaka gitmen mi gerekiyor?
    - evet anneciğim, gitmeliyim.
    - ama, sabahın köründe nereye gideceksin?
    - irmağın nereye kadar gittiğini görmek istiyorum. biliyor musun anneciğim, aylardır bu ırmağın sonu neresi diye düşünüp duruyorum. ama hâlâ işin içinden çıkamadım. dün geceden beri gözüme uyku girmedi. nihayet, gidip ırmağın sonunu bulmaya karar verdim. başka yerlerde neler olup bittiğini bilmek istiyorum.
    annesi gülerek:
    - ben de çocukken çok düşünürdüm böyle şeyleri. yavrucuğum, ırmağın başı, sonu olmaz ki. işte hepsi bu kadar. irmak hep akar durur ve hiçbir yere de varmaz.
    - ama anneciğim, her şeyin bir sonu olmaz mı? gece sona erer, gündüz sona erer, ay öyle, yıl öyle...
    annesi sözünü kesti:
    - böyle büyük lafları bırak bir yana; kalk, dolaşmaya çıkalım. şimdi laf değil, gezinti zamanı!
    - hayır anneciğim. ben böyle gezmelerden bıktım artık. yola düşüp gitmek, başka yerlerde neler olup bittiğini öğrenmek istiyorum. bu lafları bana birinin öğrettiğini düşünüyorsun ama bilmeni isterim ki çoktandır düşünüyordum ben bunları. elbette ondan bundan da çok şey öğrendim. örneğin şunu anladım: balıkların çoğu yaşlandıkları zaman ömürlerini boşu boşuna geçirdiklerinden yakınırlar. sürekli sızlanır, lanet okur, her şeyden şikayet ederler. ben bilmek istiyorum; gerçekten de yaşamak dediğimiz şey şu bir avuç yerde yaşlanıncaya kadar dolaşıp durmaktan mı ibaret; yoksa dünyada başka şekilde yaşamak da mümkün mü?
    küçük balığın sözleri bitince annesi:
    - yavrucuğum, çıldırdın mı sen? dünya... dünya da ne demek oluyor? dünya burası işte; yaşam ise işte yaşıyoruz, varız...
hesabın var mı? giriş yap