• bir toplumun nasıl bir toplum olduğunu anlamaya çalıştığımızda, bu toplumun içinden gelen bazı “ses”ler duyarız. bu seslere dayanarak o toplumu betimlemeye çalışırız. işte bu sesleri çıkaran yani o toplumda temsil edilen kişilere özne denir. fakat, bir toplumda sesi olmayan, kendilerini temsil edemeyen , toplumun işleyiş mekanizmaları içinde kendini ifade edemeyen kişiler de vardır. bu tür kişilerin, klasik marksist kuramdaki proleteryadan farklı olduğunu belirtmek için gramsci, bu kişilere mâdun (subaltern) adını vermıştır. öznenin temel özelliği “konuşabilmesidir”, bu nedenle mâdun, özne değildir. mâdun, özneliğin eşiğindedir. mâdun konuşabildiğinde bile kendi olarak konuşamaz, hep kolektif olarak konuşur. konuşması dilden çok mırıltıdır. mâdun, birey olarak konuşmaya başladığında ise artık mâdun değildir. mâduniyet sürekli olarak bir eşikte olma halidir. özne olma ile olamama arasında bir haldir.
    mâdunun eşikteliği derken kastedilen bir “arada olma” , “ne kabul edebilme ne de reddedebilme” halidir. mâdun bilinci, ampirik, bölük pörçük ve çelişkilidir. spivak bunu “negatif bilinç” olarak tanımlar. bu bilincin referans noktası kendisi değil, öznelerdir. mâdunların kendi bilinçleri , hiyerarşik ve hegemonik ilişkilerden bağımsız değildir.
  • gramscici bir orjine sahip olan madun kavramı kurulu düzenin dışında olan, baskı altında yaşayan, politik temsili mümkün olmamış bir kategoridir ve madunların tarihi zorunlu olarak kesintili ve parçalıdır .

    madun ''ne başkaldıran ne boyun eğen''dir bir anlamda. özne olmayan bir öznedir madun aslında ve bu açıdan "konum olmayan bir konum" işgal eder. madun, gramscian çağrışımlara sahip bir şekilde, dağınık, bölük pörçük ve çelişik bir bilinç durumuna sahiptir. madun konuşmaz. çünkü sesi bir daha geri getirilemez biçimde kaybolmuştur. burada pierre bourdieu 'nun kullandığı anlamıyla bir ödünç alınmış söylem nosyonundan bahsedilebilir. bununla birlikte madun tam anlamıyla edilgen de değildir .

    madun aciz bir yığın-insanı değildir. maduniyet hali karmaşık bir dizi idare etme pratiğini de bünyesinde barındırır. maduniyet bu haliyle ötekinin alanında yasayla baş etme, açıklardan yararlanma, mış görünme/mış gibi yapma gibi bir dizi taktik yaratıcılığa işaret eden popüler metis üzerinden işleyen bir karaktere de sahiptir. madun aslında tabi olandır. dışlanan ve aşağı-öteki olandır .

    reddetme(negation) lacan için olduğu kadar guha için de madunun temel ayıredici niteliğidir. madunun sesi tarihin küçük sesidir. maduniyet, chakrabarty'nin deyişiyle, radikal anlamda heterojendir. maduniyet epistemik bir yarılma ile yaşar. bilinci yaralıdır madunun aslında .madun bakılandır. kendi temsili üzerinde bir hakkı olmayandır . madun bakıldığı için konuşulamaz biraz da. aslında madun konuşmaktan aciz değildir. dinleyici ile etkileşim kurabilecek, daha doğrusu dinlenmeye layık bulunabilecek bir konuşmanın gerçekleştirilememesidir burada söz konusu olan. spivak'ın altını çizdiği üzere ''madun konuşamaz, konuşursa artık madun olmaz.'' madunlar kendi dilleriyle konuşamazlar .

    madun aynı zamanda sürekli bir olağanüstü hal içinde yaşayandır . chakrabarty'e göreyse maduniyet ''sermayenin kodlarını çiğnerken dahi ona uyan ve bağlı olan ve fakat başka varoluş biçimlerinin de mümkün olduğunu gösteren bir kurucu dışarısı ve eşiktir.'' belki de tam bu özellikle örtüşür bir biçimde maduniyet stratejileri ''rizomatik haraketler''le hayat bulur, somutlaşır. dolayısıyla madunların yapısal, kurumsallaşmış bir hareket çizgisi, tutarlı bir hareket estetiğinden bahsetmek pek de mümkün değildir.

    maduniyetin ruhu ile ilgili yapmaya çalıştığımız bu bölük pörçük açıklamaları maduniyet-hegemonya ilişkisi üzerine birkaç şey söyleyerek bitirelim. madun tanımı gereği bir hegemonya nesnesi olarak görülmeye çok yatkın bir görünüm arz etse de madunun hegemonya kavramsallaştırması içinde yer alıp alamayacağı, alacaksa nasıl yer alabileceği tartışmalıdır. zira madunun aşağıda-dışarıda bir yelerde oluşu onu zaten baştan hegemonik kapsama içine almaya gerek duyulmayacak kadar önemsizleştirmektedir. yine de özellikle temsiliyet ilişkileri üzerinden ve de maduniyet kategorisinin korkunç heterojenliği düşünüldüğünde kısmi de olsa maduniyet hallerini de kapsayan bir hegemonik pratikler dizgesinin kurulabileceğinden söz edilebilir.

    kavramın ilginç kullanımlarından biri hardt-negri bacanakların empire (imparatorluk) çalışmalarında karşımıza çıkmaktadır. madun imparatorluktaki haliyle aslında en çok ''yoksul'' kategorisi ile örtüşmektedir. hardt ve negri'nin kullandığı anlamıyla saf farklılığın ortak adı olan yoksulluk, ekonomik düşkünlükten farklı bir duruma işaret eder. yoksul çaresiz,dışlanmış, bastırılmış ve sömürülmektedir. her yerde hazır, ebedi, sürekli hareket halindedir. dünyanın ve insanlığın olabilirlik koşuludur. bu haliyle yoksul, hardt ve negri için, aynı zamanda yeryüzünün tanrısıdır.

    bir yoksullar çokluğundan söz açan hem sömürülen hem üreten bir figürdür. bu figür boyun eğdirilmiş bir figürdür. hardt ve negri'nin vurguladığı üzere postmodernlikte boyun eğdirilenler sömürülenleri özümsemiştir. dolayısıyla zaman yoksulun ve onun ortak adı olarak ortaya çıkan çokluğun zamanıdır. her türü üretimin bir önkoşulu olan ve tam da bu nedenle her zamankinden daha önemli bir hale gelen yoksul figürü, tüm bu özellikleri ile madun kategorisi ile özdeş düşünülebilir. bu noktadan hareket edecek olursak imparatorluk içerisinde maduniyetin sürüden çokluğa giden bir çizgide hep varolan ama en kritik konumuna imparatorluğun zaman-uzam birlikteliğinde ulaşan bir hal ve sürece işaret ettiğini söyleyebiliriz.

    madun ve maduniyet kavramları için:

    necmi erdoğan, ''maduniyet ve düzenbazlık'', s.8-29, toplum ve bilim 83, kış 1999-2000

    john beverley, 'subalternity and representation, durham:duke university press

    g.c.spivak, ''can the subaltern speak?'', s.271-313, marxism and the interpretation of culture(ed.) nelson ve grossbergurbana: university of illınois press.

    m. hardt-a. negri, imparatorluk, ayrıntı yayınları

    ayrıca yine necmi erdoğan'ın yoksulluk halleri kitabındaki diğer yazılarına göz atılabilir.
  • alt, aşağı anlamına gelen "dûn" kelimesinden türemiştir. zıt anlamlısı mafevktir.şöyle bir evlere şenlik atasözü de vardır:
    madununa söz geçirmek istersen mafevkine itaat et.
  • madunum dediği anda maduniyet hali sona eren paradokssal mahlukat.
  • hiyerarşik olarak aşağı derecede bulunan.
  • ses çıkar(a)mamasının nedeni dilsizliğinden kaynaklanmayan kişioğludur madun. tanımlarda yer almaz ama bu onun belirleyici olmadığını göstermez. aksine, özne'nin özne oluşunu belirleyendir madun.
  • alt aşamada bulunan; ast.
  • yoksul-madunlar ifadesi necmi erdogan tarafından yoksulluk halleri adlı kitabında sıkça kullanılmaktadır. yalnızca yoksul değil aynı zamanda kendini daha önceden üretilmiş genel geçer söylemlerle ifade eden insanlara denk getirmek istemiştir erdoğan bu tanımı.

    bunun yanında bir soru yükselmektedir ki bu subaltern studies bağlamında bir ikilik oluşturmaktadır.
    var olan koşullar mı madunu madun yapandır? yoksa madunun konuşturularak özneleştirilmesi mümkün müdür? onların röportajlarını bir kitapta yayınlamak bu soruların hangisini cevaplar?
    (bu noktada elbet iktidar yaratan kurtarıcı iddiasından mümkün olduğunca kaçmak isteyecek ama takılıp düşecektir araştırmacı..)
  • homoseksüel değil de ibne olmak durumu.
hesabın var mı? giriş yap