• geleceği pek aydınlık görülmeyen dünya yakışıklısı atarlı balık.

    korku nedir pek bilmez bir hayvandır hazretleri. çaparideki istavrite, akıntıda dolanan palamutlara dadanır. kafası atarsa yunuslara dahi saldırdığı söylenir. oltayla kıyıya çıkaran bilir, öyle sert bir bakışı vardır ki "ayıp ettik sana güzel abim" deyip geri göndermek istersin. lakin orkinostan çekinir. koca ağızlı, inek cüsseli, eskilerin deniz çobanı dediği orkinoslar boğaza çıkınca lüfer dibe yanaşır usulca deryaya açılır. eskilerden dev sürüler oluşturması bundandır. şimdilerde her biri birer araba boyundaki orkinoslar boğazlara uğramaz olduğundan, üzerindeki doğal avcı baskısı kalkmış, keyfine göre volta atar olmuştur. bu esasen bir açıdan iyidir. sürüler kalabalık olmadığından, talancı troller ve gırgırlar, gözü doymaz deniz yağmacıları tek seferde yüz binlerce lüferi alamazlar tekneye. yine de jilet dişinden gayri silahı olmayan gururlu lüferimiz, sonar görünteleme cihazlarıyla üzerine akın eden talancılardan kaçamaz bir türlü.

    cümle deniz mahlukatını akıntı burunlarında, kaya diplerinde korkudan tir tir titreten lüferin, tezgahlarda, kasalarda üst üste gariban yatışını görmek istemem. tadını alasım varsa oltacıdan alırım. bilirim ki çaresiz çıkmamıştır sudan. ne kafalar atmış, ne dişler geçirmiştir uzun pala olta iğnesine. kolayına salmamıştır kendini. sandal küpeştesine yattığında bile rahat durmamış mücadeleyi bırakmamıştır. mağlup olmuştur ama teslim olmamıştır. ölümüne hırçındır.
  • cografyamizda yetisen baliklar icinde en iyilerinden en mukemmellerinden biridir. lezzetlidir ve gunumuzde zenginlerin yedigi balik diye tabir edilir.

    an itibariyle balik restaurantlarinda satisa sunulmus baliktir. sarikanat ebatlarini karakoy koprualtindaki restaurantlarda kofana diye 75 tl bedelle satiyorlar. (tane fiyati)

    legenin icine 8 9 adeti konmus canli yuzer halde, legen basinda muessese sahibi ile musteri pazarlik ediyor. icimdeki seytani dinleyip tamamini 2 mt otedeki denize atmayi dusunuyorum.

    daha mevsimi gelmemistir, daha buyumesi gerektir, korunup kollanmasi gerektir ama para kazanmak ugruna kurallari hice sayan insanlar denizlerimizi baliklarimizi yok ediyorlar.

    (bkz: seninki kac santim)
    (bkz: baliklarimiza sahip cikalim)
    (bkz: para hirsi ve pislik insanlar)

    edit: bu sene bol çıktığı söyleniyor ancak bol çıkan lüfer değil çinekop'tur. zamanla çinekoplar büyüyerek lüfer oluyor ancak olamadan yiyoruz. yasal av sınırı 20 cm ve üzerinde olan lüfer yerine 17/18 cm boylarındaki sarıkanat'ı lüfer diye tanesi 30 tl civarında satmaları da cabasıdır.
  • boyuna gore kucukten buyuge defne yapragi, cinekop, sarikanat, lufer, kofana, akya diye anilan, izgara olduktan sonra raki ve roka ile birlikte gezmeyi pek seven balik turu
  • raki ile birlikte yenmezse pic olan*, buyuklugune gore en cok isim alan balik.

    10 cm’ye kadar yaprak (20 adet/kg)
    11-13 cm arasi cinekop(16-19 adet/kg)
    14-16 cm arasi kaba cinekop (10-15 adet/kg)
    17-20 cm arasi sarikanat(9-14 adet/kg)
    21-30 cm arasi lufer (4-8 adet/kg)
    31-35 cm arasi kaba lufer(2-3 adet/kg)
    35 cm’den buyuk kofana ( yaklasik 1 kg/adet veya daha buyuk)

    karadeniz’de ve istanbul bogazi ile marmara denizinde yakalananlarin tadi muhtesemdir. daha guney denizlere inildikce yavanlasir ve kendisine mahsus o tat ve kokuyu kaybeder. eylul ortasindan ocak sonuna kadar olan zamani en yagli ve lezzetli zamanidir. bu devre icinde izgarasi tavsiye edilir. cinekopun da izgarasi cok iyi olur, ancak mevsimi lufere gore kisadir. kasim sonundan itibaren azalmaya baslar.
  • deniz feneri gibi balıktır. adalet bakanımız sayın mehmet ali şahin'in bir oturuşta 378 yanağını yiyebildiği balık imiş. hem bu balığı yemeden önce arapçaya çevirttiği rivayet edilir. öyle olunca daha sevab oluyormuş.
  • lezzette, görünüşte ve karakterde harikulade bir canlıdır kendileri. çocukken dedemle birlikte çıktığımız avlarda, boyumca tuttuğum için iltimas geçiyor değilim. bu söylediklerimin hepsini hak ediyor efendim.

    lezzetini tarif etmenin sanırım mümkünatı yok. bilen bilir diyerek geçiyorum. kömür ızgarasında az pişmiş, karadenizden tutulma kofananın lezzeti tarif edilemez. neden karadeniz denilirse, tuzsuz suyun balığı ve çok tuzlu suların balıkları lezzetsizdir. en iyisi karadeniz balıklarıdır. istanbul'daysanız, küçük ve çelimsiz hamsilerin, kocaman hamsilerden çok daha lezzetli olması size tuhaf gelmişse, sebebi küçük olanın sezonunda bir karadeniz hamsi olmasıdır. konuyu dağıtmadan, lezzet kısmını tarif edebildik sanırım.

    görünüş olarak fotoğrafına bakmamız yeterlidir. ya da balık çarşısında tezgahın önünden geçerken balıklara bir bakın. en boy oranı, ağzının kavisi, gözlerinin konumu, yüzgeçlerinin olduğu kısımların hafif metalik yeşile çalan rengi, kuyruk kısmının hafif toplu oluşu ve kuyruk genişliğinin bedenine göre oranlarına bakınca ne demek istediğimi anlarsınız.

    ben bu balığı deniz gözlüğüyle de canlı olarak yüzerken gördüm. sandalın livarında da. karakteri için konuşmak gerekirse, iyi eğitimli sat komandosu gibi kendinden emin bir şekilde hareket ediyor. yani sert ve kabadayı ama, iyi eğitimli kabadayı. jilet gibi keskin dişleriyle kendi boyutunun üç katı olan palamuta saldırıyor. zargananın kuyruğu üzerinde koşarak kaçtığını da görmüş biri olarak, iyi eğitimli asker benzetmemi mazur görünüz. sandalın livarında çeşitli balıklar varken, hepsi ters dönüyor ama buna bir şey olmuyordu. kıyıya geldiğimizde, elimle tutup livarda oynamak sarmadığı için, alıp kıyıda yüzdürmek istedim. tabii bir süre sonra canlandı. 6 7 yaşlarında, tutmak için bir sürü uğraştığımız lüferin, küçük ellerimin arasından kaykıla kaykıla sıyrılarak kurtulup gittiğini anımsadım. babama bağırışlarımı da. adam ayaklarıyla mı tutsun. neyse buna kısmet diyoruz. o ayrı bir konu. yani balık pazarında canlısını tutup leğene filan koyuyorlar ya; bu ordan zıplar. kendini ata ata yola iner, otobüse biner, akbil basar (karakterli hayvan) sahil kenarından geçerken inip denize atlar ve yüzer gider.

    çinekop olarak tüketilmesi, kontrolsüz ve troll ile avlanması konusunda olabilen dikkatli olursa, belki ben de çocuğumla balığa çıkıp tuttabilirim. ya da sizin oğlunuz deniz gözlüğü ile yüzerken görebilir. tabii benim kadar şanslıysa...
  • pomatomidae familyasından pomatomus saltatrix adlı lezzetli canavar. türk literatüründeki en ünlü balık. divan edebiyatında bile mısralara dökülmüş "boğazın sultanı". etinin lezzet olarak kıyas kabul etmemesi dışında avcılığının çok zevkli olması nedeniyle de türk kültüründe çok geniş yer bulmuştur.

    osmanlı döneminde kimi padişahlar dahi gümüşten döktürdükleri zokalarına at kuyruğundan olta yaptırıp gece mehtaba karşı lüfer avına çıkarlarmış.

    lüfer o kadar önemli bir balıktır ki bizim için, her boydaki lüfere üşenmeyip farklı isimler vermişiz. genel olarak;

    en küçüklerine: defne yaprağı
    15-20 tanesi 1 kg gelene: çinekop
    10-12 tanesi 1 kg gelene: sarıkanat
    3-6 tanesi 1 kg gelene: lüfer
    1-2 tanesi 1 kg gelene: kofana
    daha büyüklerine : sırtıkara

    adı verilir. bu balığın atlantikte ve akdenizin bazı yerlerinde 1 metre boyuna eriştiği görülür, ancak lezzet bakımından yavandır. ingilizce bluefish, fransızca poisson bleu, yunanca gofari olarak adlandırılan lüfer füze şeklinde, sırtı su içindeyken koyu mavi, yanları sarımtrak gümüşi renkli bir balıktır. alt çenesi üst çeneden biraz daha çıkık olup üzerinde çok keskin, sağlam ve şeffaf piramit şeklinde dişler bulunmaktadır. lüfer çok hızlı ve çevik bir balık olup, "akyem" tabir edilen sürü balıklarını imha edercesine tüketir. kimi biyologlar ve bilim adamları; lüferin köpekbalığı boyunda olması durumunda denizde balık kalmayacağı görüşündedirler. bu vahşiliği ve cesareti öyledir ki, kendi boyunda palamutu ve toriği bir hamlede ikiye biçer, kendisini sürü olarak çeviren yunus balıklarını topluca saldırıp ısırarak kaçırır. en sevdiği yemler ise gümüş balığı, zargana ve istavrittir.

    günün her saati avlanabilen bu balığın asıl avlanma mevsimi eylül-kasım arasıdır. bu dönemde yakalanan lüferlerin lezzet bakımından dünya üzerinde dahi emsali yoktur. genel avcılığı gece yemli zoka ile demir üstünde yapılır. ama ağustos ve eylülde uzun oltaya canlı zargana takılarak yapılan usta işi bir av yöntemi de vardır. bunların dışında seğirtme ile de avlanır. eskiden balığın bol olduğu zamanlarda lüfer çaparisi vardı ama şimdi kimse kullanmamaktadır.

    dikkat edilecek en önemli husus lüfer oltaya geldiğinde direkt olarak yarım kulaç kadar oltaya asılmak ve zaman kaybetmeden yukarı çekmektir. biraz ağır davranılırsa oltayı yukarı sürükleyen lüfer inanılmaz bir sarsılma hareketiyle ya zokayı atar ağzından, ya da misinayı solungaç kapaklarının arasından geçirip dişleriyle bedeni keser.

    anlat anlat bitmez lüfer avları, lüferin kendisi... bir yerde kesmek lazım. eskiye oranla her balığımız gibi malesef daha az görünen lüferlere, boğaz' ın sultanına selam olsun!...

    ek:
    http://www.bluemarlin3.com/…s/bluefish-kingfish.jpg bu da mı gol değil?!
  • kültürü yapılabilirse lezzet anlamında değil de yenilebilirlik anlamında süper olaylar olur. denizdeki lüferin başı beladan kurtulursa küçük boyların avlanması sorunu ortadan kalkar gibi duruyor. bunlar daha önce hep levreğin başına geldi. levrek yetiştirilmeye başlandı ve fiyatı ucuzladı, elde edilebilirliği arttı. lezzet pek fazla kişinin umrunda değildi çünkü balıktan anlayan bir toplum değildik. levrek mi levrekti. levrek havuzda yetişmeye başlayınca denizdeki levreğin üzerindeki baskı azaldı. deniz levreği denizde daha kolay rastlanan bir balık oldu. avcılığının zorluğu nedeniyle yine de amatör balıkçılar bununla çok ilgilenmiyorlar ve denizlerimizde artık bolca levrek var. lüfer de yetiştirilmeye başlanınca fiyatı ucuzlayacaktır, en azından stabil hale gelecektir. denizde sarıkanat, çinekop avlayan gırgırlar, bunları satacak mecra bulamayacakları için avını bırakırlar (umarım). lezzet için ise bir şey diyemeyeceğim. önce bir yetiştirilsin, tadalım, sonra konuşalım.

    bir de burada okuyorum, "kilosu şu kadar lira oldu, kilosu bu kadar lira oldu" denmiş. lüfer kiloyla satılmaz. lüfer taneyle konuşulur. tanesi şu kadar lira denir (eskiden çok bolken hep çift çift söylenirmiş). lüferi kiloyl satıyorlarsa lüfer değildir, sarıkanat, çinekop falandır o. onları da yemeyin küçük boylar onlar.
  • bu sezon yokları yaşayan boğazın efendisi. amk balıkçıları, siz daha satın çinekopları kilosu 25 tl'den ve siz sözde halk alın o yavruları tezgahlardan utanmadan. hani balık halinde denetim vardı? hani sattırmayacaktınız sarı kanat altını? ey balık hali komiserleri; bakıyorum gene yemlenmişsiniz belli. tezgahlarda çinekop adıyla defneler satılıyor. alenen bir ırkın yok edilmesine göz yumuyorsunuz. o defneler satıldıkça bu ırk daha fazla direnemz ve yok olur, o zaman satacak ne kalır elinizde? amk sizin avcılığınızın.

    lan ülkede hamsi bile kalmadı daha neyin peşindesiniz? denizin çimeni denilen istavrit bile tezgahlarda et fiyatına sunuluyor.
  • balıkların sultanı.
    güney kıyılarının suyu daha temiz olsa da marmaranınkininki daha lezzetlidir. bunun nedeni de marmara denizinin tuzu daha az olduğu için lüferlerin daha az çaba sarfederek yüzmesi ve daha az kas yapmasıdır. böylece lopur lopur olurlar, leziz olurlar.

    pek nefis.
    pek pahalı.
hesabın var mı? giriş yap