• --- spoiler ---
    saroo'nun onu büyüten annesine "kendi çocuklarını yapabilmeni isterdim. biz sana iyi evlatlar olamadık." dediği sahnede sue'dan gelen "istesem çocuk sahibi olabilirdim. evlat edinmeyi ben tercih ettim. dünyada zaten yeterince insan var, ben ve john sizin gibi acı çeken çocuklara şans olabilmek, fırsat verebilmek istedik." cevabı saroo ile birlikte filmi izleyen beni de sarstı. filmi o dakikasına kadar sue'nun çocuk sahibi olamadığı için evlat edindiği varsayımıyla izlemiş, hatta sue adına kendi çocuğuna sahip olamadığı için üzülmüştüm. ve o dakikada böyle düşündüğüm için utandım. kendisine tıpatıp benzeyecek, huzurlu ve sevgi dolu bir ortam ve geniş maddi imkanlar içinde doğduğu için belki büyütmesi çok daha rahat olacak evlatlara sahip olabilecek iki insan; dünyanın bir ucunda, hiç gitmediği, görmediği, konuştuğu dili bile bilmediği başka insanların acısını dindirmek isteyebiliyor. ve ben, film izlerken bile evlat edinen bir annenin bunu "kendi çocuğuna sahip olamayacağı" için yaptığını varsayıp onun adına üzülüyorum. birinin bu denli büyük bir iyilik yapabileceği aklıma gelmiyor.

    önem verdiğimizi düşündüğümüz insanlara bile karşılık beklemeden yardım etmekte zorlandığımız, yaptığımız sözde iyiliklerin saçmasapan çetelesini tuttuğumuz bir dünyada yaşıyoruz. aynı dünyada birileri hiç tanımadığı, hiç bilmediği bir hayatın acısını dindirmek istiyor ve bedeller ödeyerek de olsa bunu başarıyor. lion adaletsiz ve acılarla dolu dünyada sevgiyi, iyiliği, aile olmayı, fedakarlığı, birçok şeyi anlatan çok etkileyici bir yaşam öyküsü. sadece saroo'nun değil, onu evlat edinen brierley çiftinin de öyküsü...
    --- spoiler ---
  • küçük saroo’nun hayatımda izlediğim en etkileyici çocuk oyuncu performanslarından birini gösterdiği film.

    --- spoiler ---

    filmin bende en çok iz bırakan sahnesi saroo’nun alnındaki yara izine sebep olan motosiklet kazasının hemen ardından ayağa kalkıp koşarak eve gitmesi, 5 yaşında bir çocuğun böyle bir kaza geçirip ağlayıp sızlamadan yerde yatma lüksü olmadığını bilerek canı yana yana eve kadar koşması, annesine sığınmasıydı.

    --- spoiler ---
  • bir film ağlatınca iyi bir film, klasik mi oluyor bilmiyorum. ancak bir filmde bu kadar ağlamamıştım ben. hani babam ve oğlum gibi cıvık cıvık bir ağlama filmi değil bu.

    film duygularınızı ilk 10-15 dakikada esir alıp, yönetmeye başlıyor. filmin açıları, renkleri, ışığı standart hollywood işte. bu çağda bu türden bütçede, bu türden projelerde her şey yüksek kalitede zaten. filmi diğerlerinden ayıran şey, filmin rafine olarak işlenmesi yani melodramsa duygu sömürüsü yok. "ağlatmalı filmler" muhakkak klişelere sığınır, var olan "ağlak" toplumsal kodları kullanır. bu filmde de mutlaka var bu kodlar ama oyunculuğun çok saf ve doğal olması, filmin geçtiği yer olan hindistanın klişe olarak kullanılmayıp daha doğal bir şekilde resmedilmesi filmi daha içselleştirmenize neden oluyor.

    ana trajik etken, sevdiğini kayıp etmek üzerinden dönüyor. yani felaket derecede aşk yaşadığınız bir sevgiliniz sizi terk ettiğinde veya onu ölümle kaybettiğinizde yaşadığınız, yaşayabileceğiniz duygular gibi.. yıllar geçse de kafanızda hep kaybetmenin verdiği ızdırabı yaşamak.. ve bu filmde olduğu gibi sevgili de değil, duygusal olarak hangi matematikle bağ kurduğumuzu bilemediğimiz aile kavramı üzerinden bu ızdırabı hissediyoruz.

    3 milyarlık hindistanda sizin koruyucunuz, anneniz ve abinizi bir anda kaybettiğinizi ve gözünüzü başka bir ülkede açtığınızı düşünün. ne kadar çok hayat standartı, güpgüzel kızlar falan artık önemini yitirecektir. belki 25 yaşındayken ailenizi kaybetseniz bu kadar çok o ızdırabı yaşamazsınız ama bütün büyülü zamanların olduğu çocuklukta, biz çocukken başımıza pazardayken annemizi kaybettiğimiz o geçici 2 saniyelik korkunun gerçeğe döndüğünü bir düşünün..

    böyle bir konu böyle güzel ve rafine bir şekilde çekilebilirdi..süper..
  • 2016 garth davis 'in yönetmenliğini yaptığı dram filmi. saroo brierley ile larry buttrose'un kurgusal olmayan kitabından senaryolaştırılmış. yaşananları ağır dram ve ağdalı bir sunumla değil de doğal akışında sunan film bu nedenle çok daha etkileyici, insanın yüreğine oturuyor. başlangıçtan itibaren görsel açıdan çok kaliteli, müzikler çok güzel. özellikle çocuk oyuncu sunny pawar müthiş bir performans sergilemiş. filmde samimi ve doğal bir aktarım var. insana dair temel özellikleri de barındırıyor film, sevgi, kötülük, iyilik, inanç, kabullenme ve yaşam mücadelesi. plansız nüfus artışı, ekonomik problemler, sistem eleştirisi ve insan psikolojisi de filmde yerini alıyor.
    --- spoiler ---

    sarro, hindistan kırsalında yoksulluk ve olanaksızlıklarla boğuşan bir ailede yaşayan 5 yaşlarında bir çocuktur. ailede sevgi bolluğu dışında tüm ihtiyaçlar yetersiz düzeydedir. çocuklar bu koşullarda tehlikeli bir hayat sürmektedir. abisi guddu ile gittiği tren garında hayatını kökten değiştirecek olaylar zinciri başlar. filmin sonrasında guddu diye haykırışları ara ara kulaklarımda çınlamaya devam ediyor. korku, çaresizlik, umut ve arayış ancak bir çocuğun haykırışında bir isme sığabilir ve hepsini hissettirir. evlat edinen ailenin özellikle annenin gücüne hayran kaldım. mantosh karakterine gösterilen sevgi, sabır ve sahiplenme bazı biyolojik anne ve babada yok. filmdeki en beğendiğim oyunculuklardan biri de bu karakterdi. filmin sonunda öğreniyoruz ki evlat edinmek ailenin tercihiymiş, biyolojik anne ve baba olma olanakları varmış. film boyunca bu konuyu hiç sorgulamamış olmam ve açıklandığında şaşırmamam sanırım senaryo ve oyunculuk kaynaklı. sue karakteri gözümde mükemmele yakın bir insan olarak canlandı. sarro ve mantosh'a gösterdiği tepkilerle ve sevgisini hissettirmesi ile zaten böyle bir karar verebilecek kapasitede olduğu çok açıktı. sarroo'nun mantosh'a göre hayatta daha başarılı, sağlıklı ve mutlu olması elbette çocukluğundan, anılarından beslendiği sevginin rolü çok büyük. belki de mantosh anılar konusunda sarroo kadar şanslı değildi. brierley ailesi sevgi ve sabır konusunda ne kadar cömert olsa da ilk çocukluk döneminin izleri bir hayat boyu sürer. hindistan kalabalığı, ekonomik koşulları, çevre kirliliği ve kaotik bir ortama sahip olması ile çok ürkütücü bir ülke. binlerce çocuğun kaybolması, çok kötü şartlarda yaşamak zorunda olması, istismarlara uğraması çok ürkütücü. film bir mucizeyi anlatırken tüm bunları da düşündürtmeyi başardığı için ayrıca alkışı hak ediyor.

    --- spoiler ---
  • garth davis'in yönettiği 2016 yapımı bir film...

    son zamanlarda gördüğüm en tatlı çocuk bu filmde oynuyordu. guddu diye seslendiği her an içimden bir şeyler koptu.
    bu yüzyılda çocuk doğurmak yerine evlat edinmeyi seçmek, ütopik erdemler listemin ilk sırasında. aslında benim için çok da ütopik değil, -tabii ki ben de sue'nin "babana bu yüzden (evlat edinmeye dair) aşık oldum" dediği adamı bulabilirsem ki asıl ütopya işte bu zaten. kaldı ki evlat edinmeye dair kafamdaki tek soru işaretini de büyüttü film. evet, yalnız çocuğu değil, o çocuğun geçmişini de evlat ediniyorsunuz. ne var ki bir çocuğun geleceğini kurtarmak, geçmişini renklendirmeye yetmiyor.
    bu dünyada küçük bir çocuk olmak zaten yeterince zor. fakirliğe alışkın bir coğrafyada yaşamak ve gerçek dünyayla yüzleşmek de katılınca işin içine, filmin her sahnesinde ağlayabiliyorsunuz (ben de biraz ağlak biriyim, bunun da etkisi yok değil...)
    sıkmayan, sıcak, duygusal bir film.
  • film hakkinda cok aglamakli, dram doluydu, yeterince aksiyon yoktu gibi yorumlari manasiz buldum. 5 yasinda annesinin adini dahi bilmeyen ufacik bir cocugun gercek hayattaki kaybolus hikayesini izliyorsun, elbet aglamakli olacak. en ruhsuz insanin bile boyle bir olaydan etkilenecegini dusunuyorum. aksiyon yoktu denilmis ne bekliyordunuz anlamiyorum ki catidan catiya hoplayan ceki cen mi ? neyse..

    saroo'nun cocuklugunu oynayan sunny pawar'in sahane bir performans sergiledigi konuda hem fikiriz sanirim, ama dev patel'e de haksizlik edildigini dusunuyorum. oscarlik bir performans olmasa bile bence filmin geneline bakildiginda yeterince basarili idi.
    fakat la la land gibi yasli akademiyi maziye goturecek bir film varken en iyi film oscarini almasi cok zor gorunuyor.

    --- spoiler ---

    konu itibari ile dramatize edilebilecek onca sey olmasina ragmen somuruye girmeden bir cok konunun ustunden oylesine gecilmis. oysa amac dramatize etmek olsaydi yonetmenin elinde fazlasiyla koz vardi.
    ornegin; abisinin aslinda onu kaybetmeyip tren kazasinda oldugu icin onu tek biraktigi gibi.
    ya da aylarca dilini * dahi bilmedigi bir sehirde, 5 yasinda, hayatta kalma savasi daha detayli anlatilabilirdi. yapilmamis.

    benim icin; jalebis sahnesinde saroo'nun yasadiklari ile dunyaya bakisima birebir uyan nicole kidman ile dev patel'in evlat edinme sohbeti en etkileyici sahneleri idi.
    tabi bir de final var ki, aglamayacak, kendisini saroo'nun yerine 5 snligine de olsa koymayacak insan cok azdir.

    --- spoiler ---

    son olarak google earth virali denilmis ama ben buna da katilmiyorum, belli ki gercek hikayeyi saroo'nun agizindan dinlememissiniz.

    buyrun amme hizmeti;

    https://youtu.be/hfttr_zbhsu

    gercek hikayenin basrol oyuncusu google earth aslinda.

    not: son olarak 2008-2010 yillari arasinda melbourne'de yasamis olan saroo ile belki bir ihtimal dahi olsa gecismis olma olasiligimizi dusundukce kalbime bir sizi giriyor. gundelik hayatimizda yanimizdan gecisen insanlarin aslinda neler yasamis olabilecegi, nasil derin hikayeleri olabilecegi aklima geliyor.

    edit: link patlamis.
  • dev patel ve nicole kidman'ın rol aldıkları, gerçek hikayeden uyarlama 2016 yapımı şahane film.

    --- dikkat! ağır spoiler ---

    öncelikle dev'in birçok filmindeki ahmak ergen tipi bu filmde baya cool olmuş. uzun saç, sakal çok yakışmış, kesinlikle çok beğendim. herif resmen büyümüş.

    küçük bir çocuğun gözünden dünya'nın nasıl gözüktüğünü, kendi adı dahil, yaşadığı yeri bile çocukça ve yanlış telaffuzu ve çok küçük yaşta kaybolması sebebiyle geçmişine dair doğru düzgün hiçbir detayı tam olarak hatırlayamaması, ileride güzel bir hayata kavuşmasına rağmen kendi hayatı rüzgarda savrulan bir yaprakmış gibi hissi hiç geçmemiş. çocukluk masumiyeti filmde çok güzel resmedilmiş.

    filmin bence en vurucu sahnesi, kız arkadaşıyla kavga ettikleri sokakta, "sen o insanların perişanlığını, 25 yıldır beni arayıp bulamadıkları hissi nedir anlayabilir misin?" benzerinde cümle kurması, vicdanen saroo*nun ne kadar rahatsız olduğunun dışa vurumudur.

    filmde biraz google earth güzellemesi yapılmış eyvallah.. program üzerinde yaşadığı yeri bulması, kafasında o harita üzerindeki çocukluk anılarının tek tek canlanması sahneleri de çok güzeldi.

    ayrıca film, fakirliğin nolduğunu sanki teninize nüfuz edercesine sizin gözünüze sokuyor. yemin ederim çocukluğundaki herbir sahnede kendimi orada yaşayan üçüncü bir göz, daha başka fakir birisi gibi hissettim. çocuğun aç olduğu sahnelerde kendimi aç, yalnız hissettiği yerlerde yalnız, korktuğu her sahnede korkmuş, üzgün olduğu her sahnede üzgün, annesine özlem duyduğu her sahnede anneme özlem duyar, çocuk olduğu her anda çocuk gibi hissettim.

    gerçek hikayeden uyarlama olması, ki gerçek hikayeden uyarlama filmlerin sonunda genellikle gerçek şahısların görüntüleri vs. illa ki olur, filmin sonunda iki annesinin de bir araya geldikleri görüntüler çok güzeldi.

    guddu ise çok üzdü.. gönül isterdi ki saroo'yla o da kavuşabilseydi.

    --- dikkat! ağır spoiler sonu ---

    son zamanlarda izlediğim en güzel filmdi. kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim.
  • moonlight gibi tırt bir film yerine oscar'ı bu film almalıydı.
    beni en çok etkileyen ise nichol'ün söyledikleri:

    --- spoiler ---
    çocuk doğurmamayı tercih ettik.
    ikinizi istedik.
    ikinizin hayatımızın parçası olmanızı istedik.
    bunu biz tercih ettik.
    babanıza aşık olmama neden olan şeylerden biri de bu.
    çünkü ikimiz de dünyada yeterince insan olduğuna inanıyorduk.
    çocuk doğurmak hiçbir şeyi düzeltmeyecekti.
    fakat sizler gibi acı çeken iki çocuğu alıp, size bir şans vermek...
    anlamlı olan budur.
    --- spoiler ---

    bu nasıl bir yüce gönüllüktür, ne muhteşem bir şeydir anlamak mümkün değil.
    dünyada çok az insanın yapacağı, hele bizim gibi 3. dünya ülkelerinde asla olmayacak bir bakış açısı.
  • --- spoiler ---

    izlediğim sırada "sokaklarda bu kadar evsiz, kimsesiz çocuk varken çocuk yapmak ne kadar bencilce" diye düşünürken benzerini nicole kidman'ın canlandırdığı karakterin söylediği, insana bir vurup geçen film.
    --- spoiler ---

    küçücük çocukların yaşadığı tehlikeleri, yoksulluğu, yalnızlığı net bir şekilde gösteriyor. evet ikinci yarı daha donuktu ama avustralya ve hindistan arasındaki farkı o şekilde vurgulamaya çalışmışlar gibi. sonuç olarak kesinlikle izlemeye değer.
  • benim gözümde filmin ana teması; dünya iyi bir yer olacaksa, iyi insanların artması sayesinde olacaktır.

    filmde hoşuma giden bir şey de kötüleri üstün körü geçip, iyilerin, iyiliklerin insanın gözüne sokulmasıydı.

    "-anneciğimi gerçekten aradınız mı?"
hesabın var mı? giriş yap