• ernest hemingway'in for whom the bell tolls ile edebiyata kattığını, pj harvey bu albümüyle müziğe katmıştır.
  • 2011 yılının şubat ayının başka türlü hatırlanmasını sağlayacak iki albümden biri. the king of limbs'i sevmeyeni, sevemeyeni anlarım; ama pj'i seven birisi let england shake'i nasıl sevemez, aklım almıyor. nefisin ötesinde bir albüm bu, hangi şarkının daha güzel olduğuna bile karar veremedim, zaten kısacık (bela mısınız be!), akıp gidiyor, tek bir şarkıymışçasına (hür ve bir or[man]atoryoymuşçasına her kafadan farklı sesli) geçiyor. these, these, these are the words, the words that maketh murder. these, these, these, these, these....

    edit: şaka şaka, bariz in the dark places en iyi şarkı da, öyle söyleyince daha fiyakalı olacaktı.
  • pj harvey'in yarattığı, savaşa dair bir öykü-albümdür. konsept albüm nedir diye sorsalar cevaplardan biri de bu abüm olur. pj harvey'in geçmişteki başarılarına deha eseri bir albüm daha eklemesi sürpriz olmadı. pj harvey'den başkası da zaten böyle bir albüm yaratamazdı.

    albümün öyküsü, savaşın; kazanan, kaybeden ve geride kalanlar için ne kadar acı olduğudur. sağ veya sol görüşten uzak, sadece duygu ve yaşananlar. hepimizin gözünün önünde duran ama inkar edilen yaşananlar. albümün temel noktası ise "toprak", "vatan". toprak uğruna dökülen kan, vatana duyulan sevgi ve nefret. bütün dünyada herkes vatanına karşı bu tür duygular beslemiştir, pj harvey de işte bu ortak duyguları kendi ülkesine olan duygularıyla birleştirmek, aynı hisleri yaşadığımızı vurgulamak istemiş. topraklarımıza, vatanlarımıza olan hassasiyetimizi, çizdiğimiz ülke sınırlarını ortadan kaldırarak anlatmak istemiş sanki. bunu da öylesine güzel yapmış ki. bu şiirsel anlatımda asla gerçeklerden uzaklaşmamış. bir savaş meydanındaki korkunç manzarayı bütün çıplaklığıyla anlatmış, müziğiyle o atmosferi sonuna kadar hissettirmiş.

    albümde, bütün şarkıları yazan pj harvey autoharp, gitar, elektrogitar, saksafon ve keman çalmış. albümün kayıtları bir kilisede yaklaşık 5 hafta içerisinde müzisyenlerin aynı anda çalmasıyla gerçekleştirilmiş. efsane yapımcı flood albümün yapımcısı. albümün şarkıları için pj harvey yaklaşık 2 sene titizlikle çalışmış, özellikle şarkı sözleri için. sade, anlaşılır olmasına özen göstermiş şarkıların, kimseye bir şey dikte ettirmek gibi bir niyeti de olmamış. albüm için çok sayıda kitap okumuş, video izlemiş, araştırmış. sonuç? adeta bir edebi eser niteliğinde müzik albümü, bir savaş albümü. öylesine klasikleşecek bir yapısı var ki onyıllarca yıl dinleneceğine eminim, belki daha da uzun. pj harvey'in yaşadığımız dönemi geçmişteki olaylarla da birleştirerek adeta bir kısır döngüde olduğumuzu bu kadar güzel yansıtması saygı uyandırıyor. asla gücünü kaybetmeyecek orjinal bir albüm bu. defalarca ve defalarca dinledim, hala da dinliyorum ve doyamıyorum. millet bar maceralarını anlatan salak şarkılar söylerken pj harvey'in bu duyarlı davranışını ve emeğini takdirlere boğmak gerekiyor.

    uzun yıllar kişisel şarkılar yazan pj (kendi, başkaları ya da hayali karakterleri hakkında) ilk defa bu kadar açık bir şekilde toplumsal içerikli şarkılardan oluşan bir albüm yaptı. kendini daha yeni yeni bu tarz şarkı yazabilecek güçte ve kapasitede hissettiği için.

    albüm, ingiltere'nin en prestijli müzik ödüllerinden ikisini; mercury ödülünü ve the ivor novello en iyi albüm ödülünü kazandı; bir çok önemli eleştirmen ve müzik dergisi tarafından 2011 yılının en iyi albümü seçildi. aynı zamanda bu albümle birlikte pj harvey mercury ödülünü iki kez alan tek sanatçı olmuştur.
  • sanat eseri. bu albümden sonra albüm çıkarmazsa gıkımı çıkarmam billa. zaten buradan bir insan nereye gider bilemiycem. tabi benim ve kendisinin en sevdiği albüm is this desire'dan sonra en pozitif albümünü çıkarmış bir kadın bu o yüzden sustum ben en iyisi.
  • sözleri de şöyledir bu şarkının;

    the west's asleep. let england shake,
    weighted down with silent dead.
    i fear our blood won't rise again, won't rise again

    england's dancing days are done.
    another day, bobby, for you to come home
    and tell me indifference is won won won

    smile, smile bobby, with your lovely mouth.
    pack up your troubles, let's head out
    to the fountain of death
    and splash about, swim back and forth
    and laugh out loud,

    until the day is ending,
    and the birds are silent in the branches,
    and the insects are courting in the bushes,
    and by the shores of lovely lakes
    heavy stones are falling.
  • pj harvey nin doktora tezidir.
    danışman hoca john parish
  • albümle ilgili bir de şöyle bir şey var betaarti dergisinde.
  • her albümde bir enstrümana/sound'a sardıran (eskiden çelloydu, sonra piyano oldu, uh huh her'de ilk kez şarkılarına akordeon sesi ekledi falan fıstık) pj ablamızın bu kez bizi autoharp denen naneye doyurduğu albümdür.

    "neden bu vakte kadar bu albüm hakkına bir şey yazmadım acaba?" diye düşündürttü bana bugün dinlerken. pj dinleyerek ergenlik geçirmiş, büyümüş, yetişkin olmuş insanlardan biriyim nihayetinde... bir nevi dinleyerek bağ kuruyorsun biriyle ve bir vakit sonra onun da büyüdüğünü görüyorsun. kendi hayal dünyasını anlatmaktan toplumsal meseleleri müziğine yansıtan biri olmaya geçti oysa pj harvey. gerçi haksızlık etmeyeyim, teee dress zamanlarından beri feminist ve toplumsal cinsiyet rollerini sorgulayıcı bir tavrı vardı, ama daha ziyade sembolik şekilde yapardı bunu. (incil'den alıntılar koya koya incil'i merak etmemizi, eski ahit'teki hikâyeleri öğrenmemizi sağlamış biri en nihayetinde!) şimdi ise son derece açık şekilde ingiltere'den yeni zelanda'ya uzanan bir hikâye yazıyor kendi başına, tematik çalışmanın, konsept albümün dibine vura vura... kim bilir sonrakilerde neler olacak?

    evet, insana bunu merak ettiriyor. ama bir yandan, çocukluk arkadaşınla eski günlerini özler gibi, onun kadınların baş kahramanı olduğu hikayeler yazmasını da özledim, catherine de barra'yı, joy'u, elise'i özledim. yeni kadınlarını da uydursun kafasında. onların da hikayelerini yazsın. hepsini istiyoruz, çok şey istiyoruz, ama buna bizi o alıştırdı!

    ha bu albümde sanki vuran şarkı yok mu? var elbet, olmaz mı, incecik sesiyle gerçekten kilisede yakarıyormuş hissini veren on battleship hill ve gerçekten kırsalda yaşayan yaşlıca bir kadın söylüyor sandıran england art arda çalınca albümün verdiği zevk pik yapıyor. ama "eski" pj şarkılarına en benzeyen şarkı in the dark places kanımca...

    konsept albüm olarak inanılmaz başarılı, ama eski pj albümlerine de değişmeyeceğim bir albüm. gerçi niye değişiyorsak, hepsi bizim ^^
  • hani marianne faithfullun eski sarkilari var, dinleyince dumur oluyor insan, bu incecik, tiz ses, marianne faithfull dan mi cikiyomus diye.
    bu albümü ilk dinledigimde, tersi bi dumur yasadim, pj harveyin de sesi inceliyor yaslandikca diye. ha, ama albumun kendisi pek hos.
  • bir çok '2011'un en iyi albümü' listesinde birinci albüm..
hesabın var mı? giriş yap