• georges franju'nun az laf çok iş düsturunu benimsemiş, az bilinen şahane filmi.

    franju'nun 60'ta ayrıntısıyla anlattığı yüz naklini, modern tıbbın daha geçen sene becerebilmiş olması da ayrıca ilginçtir hani.
  • sanıyorum birçok film için ilham kaynağı olmuş klasiktir.son yıllarda çıkmış hiçbir gerilim filminde bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum.aslında film bundan çok daha fazlasını anlatmak için yapılmış.garip duygu yoğunlukları da yaşatıyor insana.seyretmenizi tavsiye ederim.

    bu arada müziklere değinmeden yapamicam, bu olaylara bundan daha iyi bir müzik eşlik edemezdi.
  • bu sene ifistanbul'un kült bölümünde gösterilecek 1960 yapımı fransız filmi.
    yönetmeni bilindiği gibi georges franju.
    godard, truffaut falan nouvelle vague'ın sol yakası olarak nitelendirilirken, alain resnais ile birlikte georges franju sağ yakası olarak tanımlanıyor. yanlış hatırlamıyorsam bu ayrım, klasik sağ-sol ayrımından ziyade sinema duruşlarındaki farklılıklardan kaynaklanıyor. sol yaka, daha az bütçeyle çektikleri filmlerinde, daha amatör oyuncular ve gerçek mekanlar kullanırlarken, sağ yaka bunlardan farklı durumlarda film çekmektedirler. ayrıca sağ yaka devletten aldığı maddi destekle de sol yakadan ayrılıyor. daha bağımlılar yapımcıya sanırım bu nedenle. hatta franju bu filmi çekerken, yapımcısı kan olmasın zart olmasın diye karışmış adama, sonuçta bu müdahaleler sayesinde daha sade bir film çıkmış, iyi olmuş belki de.

    --- spoiler ---

    les yeux sans visage'ın konusu kabaca, eşini yıllar önce bir trafik kazasında kaybeden doktorun, aynı kazada yüzünü kaybeden kızına yeni bir yüz bulmak için işlediği cinayetler falan filan diye özetlenebilir.

    film çok ilginç bir gerilime sahip. zira gerçek anlamda kan, cinayet ve yahut iğrenç olan başka bir şey görmüyoruz. görsel açıdan zararsız birkaç ameliyat veya yüz sahnesi dışında, somut ürkütücü şeyler de yer almıyor. bu tip gerilim nesnelerini kullanmadan rahatsız edebilmek gerçekten zor bir iş. fakat asıl etkileyici olan da budur bilindiği üzere. gösterilmeyip sezdirilen tehlikelerden korkar insan. bilinmeyen, daima daha korkutucu ve huzursuz edicidir. mekanların sadeliği, diyalogların sadeliği, karakterler arasındaki derinlikten uzak fakat hastalıklı bağ, filmin bütününe yayılmış sessizlik... görmediğimiz fakat izleyeni yerinde huzursuzca dönüp durdurtan noktalar. kızın yüzünü uzun süre göremememiz de, aklımızla tahayyül edemediğimiz bir görüntünün fikrini oluşturuyor. bu fikrin gerçek görüntüsünün olmayışı , aklımızla kavrayamadığımızın korkunçluğuna dönüşüyor. yönetmen bizi bu bilinmezlikle biraz korkuttuktan sonra, birkaç saniyeliğine sanrı gibi bulanık bir yüz gösteriyor. işte buraya kadar yazdıklarımı destekleyen film, bu sahneden sonra, filmin genel atmosferini yansıttığını ve filmin gücünü bu özlelliklerden aldığını düşündüğüm; "gizemlilik" ve "sadelik" etkisini yitirmeye başlıyor. bu da benim buraya kadar savunduğum şeylerin, bu film için bir nebze çürümesine neden oluyor. fakat yine de bu yüzü bulanık bir halde görmenin tam olarak bir görme olduğunu kabul etmiyorum. ayrıca filmin genelindeki gizem ve sadelik de göz ardı edilemez.

    filmle ilgili takıldığım bir diğer şey de bedene olan zorunlu bağımlılık. yani bedene gelen zararın diğer tüm manevi yaşantıya olan etkisi. el, kol, dil vs. eksikliği başka tabi. ama bir eksiklik olmadan sadece bir deforme sonucunda sevgilisinden ve hatta hayatından vazgeçmek zorunda kalıyor karakter. tabi bu durum güzel veya estetik olup olmamaktan daha farklı, ortada 'normal' olmayan, farklı bir görüntü var. buna tahammül edebilmek, alışabilmek kolay değil. yine de fiziksel görünümün bu denli etkili olması rahatsız edici.

    --- spoiler ---

    sevmem öyle gerilim falan ben. izlemedim çok onlardan. ileri geri konuşmak istemem, çok anlamadığım bi tür. yanlış bir şey derim muhtemelen, ama yazmadan edemiyorum. uzakdoğudan gelen hiçbir şeyi öyle delice sahiplenip sevemiyorum zaten. hele hele korku-gerilimi hiç hazedemem. bu türe yaklaşımları, şiddete bakışları, felsefeleri beni pek etkilemiyor. yapamadıklarından değil, direkt o benim kendi zevksizliğim, biliyorum. amerikalılar desen zaten ya ondan bundan çalıyorlar ya da remake ile köşeyi dönmeye çalışıyorlar. en olmadı ortalığı kana, karanlığa bulayıp, alta müzik döşeyip böööğ! falan diyip geriyorlar adamı. bi de son yıllarda blair cadısı kafasında gerçekçi filmlerle, insanları kesip biçip, izleyiciyi korkutmaya etmeye çalışıyorlar. uzakdoğuyu sevmem sizi hiç sevmem. ha, izlemedim hiçbirini bunların, izlemeden bilmeden atıp tutan insanım ben.
    uzun lafın kısası, fransız filmi olsun benim olsun. gerilimine bile hakkıyla deriniliğini verebiliyor adam, güzelce. konuya çok saçma bi yerden de yaklaşıyor olabilirim. ama sevdim ben filmi, etkilendim. afişleri falan da çok güzel. izlesin herkes.
  • fr. yüzsüz gözler anlamındaki söz öbeği.
  • çekildiği 1960 ve sonrasını düşünerek insanların yüzlerine maske taktıkları, birbirlerini adeta sivrisinek gibi kanı emilecek birer kurban gibi gördükleri bir sisteme başkaldırışın izdüşümlerini de görebileceğimiz enfes bir yapım diyerek de entellektüel sinema seyircisine göz kırpabileceğiniz bu filmi kült filmlere takıntılı olanlar kaçırmasın.

    http://bill-carson.blogspot.com/…s-visage-1960.html
  • imdb'de 1960 yazsa da criterion collection sürümü dvdsinin sonunda 1959 yapımı olduğu yazan bir georges franju filmidir. bazı ayrıntıları hakikaten dikkate şayandır. christiane'nin maskesi, kıyafeti ve hareketlerindeki mekaniklik erken dönem android imgesini hatırlatır, ki zaten kız babasının elinde bir robottan farklı değildir. o yüzden filmin sonu da çok manalıdır. açıkçası bugünün sinema izleyicisi gözünden hiç korkutucu bir film değil, ama zamanında ilgiyle ve tırsarak izlendiğine eminim. örneğin yüz transplantasyonun sahteliği çok belli oluyor, ya da dummy kullanımı çok belli olmuş. ama yine de bir cananavarlık hikayesi olarak izlenmeye değer ki zaten bu işi franju çok iyi yapıyor.
  • 50 sene öncesinin kuralları ile gayet seçici bir kafanın işi olmuş bir film.

    --- spoiler ---

    yönetmen franju, üniversiteli kızların park gezisine çıkmışken çekirdek çitletmelerini biraz daha fazla gösterseymiş daha dışarıya açık bir yapım olurmuş filmi. bana nedense ilk planı film-noir olarak gelmişti, kaldırım taşı üzerindeki 'sunset blvd' etiketinden 45 derece dönüş yaparak joe gillis'ten hikayeyi norma'ya kaydırır gibi. halbuki, dönemine ve yapımcının isteğine göre zombili atmosferden arındırılmış olsa da ders niteliği vermesi gereken ibret alınması gereken bir film olarak bitirilmiş. en çok doktorun 'başaramadım' lafı filme tam olmuş. gözlerden ibaret kızın yeni edindiği suratın nasıl deforme edildiği klinik inceleme ile harika anlatılmış. alida valli de filmdeki profesörden ve profesörün kızından ayrı olarak 3-5'ten ibaret meydanlara göre rol yapmış. sen, paris'te sokaklarda ve pastanelerde ve orman yolu üzerinde ve malikanenin içinde dolaş, sayılı boş arazide oyunculuğun nimetlerini sun. köpeklerin ne diye filme girdiğini ne işe yaradığını söylemiyorum bile.

    --- spoiler ---
  • dili fransızca olan, fransa italya ortak yapımı, siyah beyaz 1960 yılı drama korku gerilim filmi. filmin beni rahatsız eden kasvetli bunalımlı bir havası vardı. bu büyük ihtimal fransa yapımı olduğu içindir. fransız tarzını sevmiyorum çünkü.
    filmin başlayış müziği de sinir bozucuydu. bana absürd bir hava verdi. film drama korku filmi ama başlangıç müziğinde vurdumduymaz bir tarz vardı.

    --- spoiler ---

    filmin çarpıcı detayı yüz nakli olayıydı. yıllar önce böyle bir şeyin filmini yapmak çok takdir edilesi. yüz nakli ameliyatının başlangıç kısmı da güzelce gösterilmiş. derinin nasıl çıkarılmaya başlandığı yani. bu sahne çok iyiydi. detay gösteren filmlere bayılırım. bu tür filmlerde hayal gücü, titizlik, seyirciye bilgi verme isteği, ayrıntıcılık vardır. ve bunlar, filmleri değerli kılan detaylar. böyle yönetmenleri çok seviyorum.

    kızın yüzündeki beyaz maske de çok başarılıydı. maskede inanılmaz bir estetik, gizem, güzellik, gerçeklik, zariflik vardı. hatta maske de sanki kızın hisleri bile vardı. evet maske, kızın hislerini yansıtıyordu. maskenin hatları çok hoş ve zarif yapılmiş. kızın zarifliği, sessizliği ve kibarlığı da maskeye yansıtılmış. acaba, o, gerçek bir maske değilde, kızın yüzüne yapılan maske makyajı mıydı. çünkü maske, kızın yüzünün neredeyse aynısı. burnu, dudakları tamamen gerçekçi ve aynı gibi. maskenin dudakları ve burnu gerçek gibiydi. filmde maske, kızın yüzünden çıkarılıp gösterildi ama bu makyaj olmamasının nedeni değil.

    doktor ve diğer yardımcı kadın da aynı yüzü yaralı kız gibi normalde iyi, kibar, kendi hallerinde insanlar. ama olay, çaresizliğe gelince en normal görünen, toplumda normal davranan, yani aslında normal olan bir insan bile canavar gibi olabiliyor. ben doktora, maskeli kıza ve yardımcı kadına hiç kızamadım. çünkü çaresizliklerini görebildim. bir babanın kızı için canavar olmaya razı gelmesi, yüz derisi olmayan genç bir kızın normal olabilmek için kötülüğe göz yumabilmesini biraz anlayabildim. o yüzden onlara kızamadım. yaptıkları yanlış ve canavarca tabii. bu başka konu. beni etkileyen şeylerden biri de, doktorun, kadının ve maskeli kızın aslında normalde iyi insanlar olması ama buna rağmen çok kötü şeyler yapabilmesi ve yaptıkları kötülükleri çok normal, rahat, sakince gerçekleştirebilmeleriydi. bir yandan da yaptıkları kötülüklerden aslında rahatsız olmalarıydı. bu rahatsız olma hali en çok yardımcı kadında ve maskeli kızda vardı. yardımcı kadın düşünceli ve stresli halleriyle, maskeli kızda psikolojisi bozulmuş haliyle bunu gösterdi.

    kızda aynı zamanda yüzünün olmamasının vermiş olduğu üzüntü, çaresizlikten doğan psikolojik çöküntü ve üzüntü de vardı tabii. bunun yanında da kötülük yapmak zorunda olabilmesi. bu, kızı sorunlu biri yapmış.
    bence doktor da sadece yüz nakli konusunda çığır açmak istediği için değil, baba olduğu için kızının durumuna çok fazla üzüldüğü için böyle canavarlaşabilmiş. yoksa adam da kız da yardımcı kadın da başta dediğim gibi kötü, ruh hastası insanlar değildi. tekrar yinelemeden yapamayacam; kadının, maskeli kızın ve doktorun normalde iyi insan olupta, çok çok kötü şeyler yapabilmesini film çok iyi göstermiş. bence çok etkileyiciydi. yani filmdeki bu, karakter - hareket tezatlığı detayı bile bence süper.

    yardımcı kadının tam olarak kim olduğu filmde söylenmedi. adamın sekreteri mi, kızın anası mı nedir anlamadım. çünkü her şeyiyle onlardan biri olmuş. sanki aralarında kan bağı varmış gibi kendini tehlikeye atabiliyor. kız için çok üzülüyor. doktor, kadının yüzünü daha önce ameliyat yapmış, acaba bunun getirmiş olduğu minnettarlıktan mı hala kötülük yapabiliyor. evet bu şimdi aklıma geldi bu olabilir. çünkü kendi yüzünün olabilmesi için bir başka kadının ölmesi gerek. bu da, suça ortak olmaktan geçiyor.

    bir de doktor, yardımcı kadının ameliyatında başarılı olmuş ama kızının yüzünü bir türlü yapamıyor. köpeklerde deney yapıyor. sonra kendi kendine sadece köpeklerde başarı elde eden biri olduğunu söyleyip kendine sitem ediyor. iyi de daha önce başarılı olmuş. köpeğin başındayken sanki hiç başarılı olmamış gibi konuşmasını anlamamıştım.

    bir de şunu tam kestiremedim; acaba maskeli kız, babasının başarılı olacağına dair inancını tamamen kaybettiği için mi her şeye son verdi, yoksa yapılan kötülüklere daha fazla tahammül edemediği için mi. burayı tam anlayamadım. ben kızın arızalı duruşundan dolayı, kötülüklere tahammül edemediği için diyor gibiyim. evet kararım bu yönde ağır basıyor. yani arızalı duruşu sadece kendi haline üzüntüsünden değil aynı zamanda kötülüklere göz yumduğu için duyduğu vicdan azabı bence. arızalı derken yanlış anlaşılmasın; kızda acayip bir zariflik, kibarlık, sakinlik, ürkeklik var. ben bunlara arızalı diyorum.

    --- spoiler ---
  • az bilinen efsane fransız filmi. korku kategorisinde yer alsa da daha çok dram ağırlıklıdır bunu da filmi bitirdikten sonra içime bir öküz oturdu şeklinde kabaca tabir edebilirim. filmin müzikleri christiane'in acısını hissetmenize katkı sağlıyor, onun sadece evden oluşan hayatını, aynada kendine bakamayışını ve kendi vicdanıyla dış görünüşü arasındaki çatışmayı adeta ruhunuza ilmek ilmek işliyor. fransız sinemasının altın çağını yaşadığı 60'larda çekilmesi de ayrı bir güzel. şu anki filmlerin çoğunu ben diyim 5 siz deyin 10'a katlar.

    son derece etkileyici, düşündürücü ve kalbinize dokunan bir film. önyargılarınızı kırın, eski film izlemem demeyin ve izleyin, izlettirin.
hesabın var mı? giriş yap