• uzun zamandır bilgisayarımda izlenmeyi bekleyen bir filmdi ‘kaplumbağalar da uçar’.
    vicdanımı tüketen ve beni bu yazıyı yazmaya iten duygularıma ‘aklın başına yeni mi geldi?’ dedi.

    ırak savaşı zamanlarında, savaşın tek masum tarafı olan çocukların hikayesi...

    film o kadar sert ki gerçeklikten çok uzak dedim önce. sonra düşündüm; kimin gerçekliğinden? tertemiz hayatımızın gerçekliğinden mi uzak?

    şu dünyada kabil habil'i öldürdüğünden beri harcanmış, tek bir temiz ömür yok.

    anlımız ak değil, hepimiz kocaman kara lekelerle yaşıyoruz.

    çünkü hemen yanı başımızda insanlar birbirlerinin yüreğini söküp yiyor, çocuklar, kadınlar tecavüze uğruyor.

    tüm bunların yaşandığı bir dünyada temiz mi olduğumuzu zannediyoruz?

    suriye’de, srebrenitsa'da, myanmar’da dünyaya gelmemiş olmamız mı temiz kılıyor bizi?

    ya da gözü dönmüş hasta bir insanın bizim değil de ayşe’nin, fatma’nın, n.ç.’nin, ali’nin karşısına çıkması mı?

    sizce de çok ince bir çizgi değil mi kaderlerimizin bu insanlardan farkı?

    artık haber değeri bile taşımayan tecavüz olaylarını görmezden geldiğimiz sürece,

    hala inançları, dilleri, renkleri yüzünden insanların öldürüldüğü, aşağılandığı bir dünyada ağzımızdan çıkan tek söz ‘ahh!’ olduğu sürece,

    savaşlara taraf olduğumuz, ölü sayılarına yönelik istatistiklerde kanımız donmadığı sürece,

    ordularımızla, nükleer santrallerimizle, silahlarımızla övündüğümüz, güçlülüğümüzü bu varlıklara bağladığımız sürece,

    bizi sokmayan yılanlar bin yaşadığı sürece,

    hepimiz kirli,
    hepimiz çocuk katili,
    hepimiz tecavüzcüyüz.
  • bunları biliyor muydunuz:
    1. filmde tek bacağı sakat olarak gördüğümüz pashow'un gerçek adının saddam hüseyin faysal olduğunu
    2. kırmızı balığın aynı zamanda baharın gelişinin habercisi olduğunu (children of heaven filminde de kırmızı balığı gördüğümüz sahneyi hatırlayın)
    3. italyan mayınları toplayan çocukların başında italya milli takımı formalı pashow'un durduğunu, amerikan mayınlarını toplayan ekibin başında da amerikan hayranı satelite'un durduğunu
    4. film için oyuncular aranırken agrin'i oynayacak avaz latif'in, elektriği olmayan bir köyde yaşadığını
    5. satelite soran'ın filmde oynayan çocuklar arasında gerçek hayatta televizyonu görebilmiş tek çocuk olmasını
    6. sanılanın aksine kaplumbağaların ne suya düşen bombanın dalgasıyla havada uçmasından dolayı, ne de çocukların sırtında yük taşımasından dolayı bu filme adını vermiş olmasını. barutun kokusunu alamamaları nedeniyle mayınlı araziyi yavaşça ve santim santim tarayıp temizleyebilecek en ideal hayvan olduğu için mayınların icadından beri, mayın temizleme işlemlerinde sıkça kullanılan hayvan olduğunu. bu nedenle de kaplumbağaların da uçabildiklerini... biliyor muydunuz.

    (bkz: sinema işte)
  • kaplumbaga imgesini icinde bircok kere kullanan film..

    --- spoiler ---
    kucuk yastaki anneyi (agrin) ilk gordugumuzde sirtinda cocukla goruyoruz, yani bir nev'i kaplumbaga.. sirtinda bir yuk ama abisi icin de bir yasam sebebi.. kaplumbagalar icin de kabuklari oyledir; hem bir evdir, yararlidir hem de bir yuktur, tasimasi zordur.. zaten filmin afisinde de agrin'in sirtinde cocuguyla olan fotografi var.. ve filmin basinda da agrin/kaplumbaga intihar ediyor/ucuyor.. hem cocugunu oldurmesi hem de intihar etmesi ayni ana denk dusuyor, yani kabugu olmadan yasayamiyor.. bunun yani sira satellite'in "evi" de bir kaplumbaganin kabugunu andiriyor.. bu evin ona verilmesine sebep uydu isleri ile ilgilenmesi. yani hem bu islerle ugrasiyor, bunun bir zorlugu var hem de bu sayede bir eve sahip oluyor: kaplumbaga-kabuk-yuk-ev baglantisi.. ayrica filmin sonunda elleri olmayan abinin ruyasinda, onu goldeyken gordugumuzde bir kaplumbagayi suda yukari yuzerken goruyoruz, bu biraz ucmayi animsatiyor.. sonuc itibariyla kaplumbagalar da ucar...
    --- spoiler ---
  • iranlı kürt yönetmen bahman ghobadi'nin, saddam hüseyin'in düşüşünden sonra irak'ın kürt bölgesinde çocukların yaşadıklarını anlattığı filmdir. bu bölgede biraz para yada yemek için kara mayını avcılığı yapan çocukların trajedisi filmde konu edilir.
    kaplumbağalar uçabilir filmi abd’nin 2003 yılında irak’ı işgalinden hemen önceki günleri konu alıyor; bir yanda intihar etmeyi kafasına koymuş 14 yaşındaki bir çocuk anne, bir yanda iraklı kürtlerin yaşadıkları kuzey bölgelerinde köy köy gezerek uydu anteni yerleştirmeye çalışan, dolayısıyla bölgedeki mülteci kamplarında yaşayan kürtlere savaşın ne zaman başlayacağı konusunda dünyadan haber getirme hizmetini üstlenen 13 yaşındaki “uydu” lakaplı erkek çocuk; ve tabi, nereye giderse onu izleyen, emrine amade yetim, öksüz, sakat çocukların. “uydu çocuk” mülteci kamplarındaki aşiret büyüklerinin işlediği uyduları, önderlik ettiği çocuk ordusuna toplattığı kara mayınlarını silah tüccarlarına satarak alıyor; sonraki görevi, uyduyu yerleştirmek, haram addedilen kanalların izlenmesini önlemek ve haber kanallarından, olmayan ama öğrendiği tek tük ingilizce sözcüklerle savaşın ne zaman başlatılacağını anlayıp, mülteci kamplarındakileri aydınlatmak… dehşet uyandırıcı koşullar içinde yaşayan çocukların yaşama sevincini yalın, neredeyse iyimser bir dille anlamıştır.
    kaplumbağalar da uçabilir, iran tarafından yabancı film dalında oscara adaya gösterilmiştir ve bu sene ispanya ve ingiltere'de topladığı beğeni ve aldığı ödüllere bakılırsa, en iyi yabancı film dalında oscar'ı alacaktır...
  • başlığının eski bir kürt hikayesine dayandığını öğrendiğim film'in türkçe adı.
    öyküye göre göl kenarında yaşayan bir kaplumbağa sürekli çevresindeki kuşları izler onlara imrenirmiş. zamanla bu kuşlarla arkadaş olmuş ve onlarla hislerini paylaşmış.
    küçük kaplumbağa gölün diğer tarafına gitmek istiyormuş. ama kendi gidecek olsa bir ömür sürermiş bu gezi. "keşke sizin gibi uçabilseydim" demiş kaplumbağa. kuşlarsa bu dileğini yerine getirmek istemişler. "uçabilirsin" demişler kaplumbağaya. "kaplumbağalar da uçar."
    bir dal almış iki kuş. iki yandan tutacaklar ve kaplumbağayı karşıya geçireceklermiş. "tek yapman gereken dalı sıkıca ısırmak demişler." ısırmış kaplumbağa. yükselmiş yükselmişler. uçmuş uçmuşlar. kaplumbağa korkmuş yükseklerden. heyecanla bağıracağı an çenesi açılmış. suya düşmüş kaplumbağa. ait olduğu yere. kendi yavaş, imkansız hayatına...

    "he wasn't meant for that" dedi anlatan arkadaşım. yüksekler için yaratılmamış.
    kaplumbağa kuş olamaz.
  • filmde görme özürlü bir çocuğu canlandıran riga, gerçek hayatta da görme özürlü olup, filmin çekimlerinden sonra yönetmen bahman ghobadi tarafından ameliyat ettirilerek görmeye başlamıştır.
  • çocukların şartlara göre nasıl roller üstlenebileceğini göstererek, golding'in sineklerin tanrısı'nı hatırlatan film.sineklerin tanrısı'nın bir uygarlık tarihi simülasyonu olarak kurduğu romanının gerçeğini görüyoruz bu kez, üstelik simülasyon olarak değil, gerçeklik olarak ve düpedüz çocukların gerçekliği olarak. tüm dünya televizyonlarında yeşil yeşil gece ışıkları olarak gördüğümüz savaşın ışıkları ardındaki çıplaklıkla karşılaşıyoruz. insan kendini hiç iyi hissetmiyor filmden çıkınca, sonra istiklal caddesi'nin ışıkları arasından bir bar karanlığına girip kayboluyor, belki tam da o anda bir çocuk mayına basıyor; buradan duyulmuyor; zaten ne zaman istanbul'a kar yağsa, tüm türkiye'de bu kış çok karlı geçti oluyor; belki şairin hakkıyla söylediği gibi "taşra büyüyünce dile sığmıyor"
  • hakkında söylediğiniz kelama, tavsiye ettiğiniz insanlara, sohbetini açmaya karar vermeden evvel defalarca hatırlanması gereken saygıyı hak eden bir yapıt..bahman ghobadi aslında çok yabancı bir isim degil kulaklara..iranlı kürt yönetmen.. sarhos atlar zamanı isimli filmi 4 sene kadar evvel türkiyeye geldiğinde yayınlanıp yayınlanmayacagı kürtçe olmasından dolayı tartısma konusu olmustu..bu kez aldıgı ödüllerin referansıyla yeni filmi türkiye de vizyona girebildi.

    eminim kimse tahmin dahi edemiyordu filmin bu kadar vurucu olabilecegini..ancak medya yolu ile bilgisayar oyunu nakşettiriliyormuşçasına haberdar olabildiğimiz savaş kavramının yıkıcılıgının ne boyutlarda oldugunu, mayına basma sonrasında kopan kollarından dolayı bir iki dinar kazanmak için hala agzıyla mayın toplamaya çalışan çocugu görünce anlayabiliyorsunuz..dijitalleşmiş tahayyulerin çok çok ötesinde yaşayan, halepçe katliamı yüzünden sürekli kimyasal bir silah ile öldürülme tehlikesinin paranoyak etikerini gözlemleyebiliyorsunuz bu filmin insanlarında..savaş yüzünden peyda olmus olan bu güvensizlik nedeni ile sürekli savaş haberleri almaya çalışan, teknoloji çağında teknoloji yoksunu olmalarının izleyen için ayrı bir tezat oluşturdugu bir mülteci toplulugudur bu filmde anlatılan..yetişkin insanların kaybolup gitmiş saflıklarının yanında inci misali parlayan ama savasın etkileri, mayınların patlamasından dolayı hemen her gün bu parlaklıklarını kaybeden çocuklara odaklanmayı düşünebilmiş olan ghobadi ye yapılacak herhangi bir övgü eminim anlamsız kalacaktır.. marjinal ve pratik hiçbir iyileştirme sağlayamayan empati duygusunun ve içinde yaşadıgımız dunyanın çözümsüzlüğünde bir hiç oldugu tokat misali suratımız paylamakta hala..

    hakkında yapılması makbul tek yorum, çekilen acılara saygı duydugumuzun göstergesi olan tek söz var. hafızasızlık göstermemek, hep farkında olmak, tetikte olmak, kısacası onu unutmamak..
  • çocukların ağzından ve gözünden anlatılan fazlasıyla çarpıcı bir öyküsü olan kürt filmi. ve muhteşem denebilecek güzellikte fotoğrafları olan... özellikle agrin*'in başrolünü oynadığı sahneler bunlar.

    filmin benim için en çarpıcı olan yanıysa, gecenin bir yarısı ben filmi seyrederken odama giren annemin altyazıları okumaya gerek duymadan filmi sonuna kadar seyredip sessizce ağlaması oldu. öz annemin fazlasıyla aşina olduğu bir dilde* çekilmiş bu filmi altyazıyla seyretmek zorunda olmam, herhalde kimsenin suçu olamaz*.
  • bahman mohbadi'nin bence sarhos atlar zamani'daki ustun performansini da kat kat astigi nefis bir film. yasanmis bir trajediyi duygu somurusu yapmadan; bolgenin aci gerceklerini oryantalizmin tuzagina dusmeden; bolgeye dair goruntulerin sus olsun, sos olsun diye degil, hikayenin bir parcasi olarak ince ince islendigi bir emek urunu. 2000 sonrasi turk sinemasinin seckin addedilen urunlerinde bile bu filmdeki derinlige, incelige yaklasan olamadi maalasef. bu da turkiye ve iran sinemasi arasindaki farki gostermeye yetiyor. bir de filmin savas karsiti olmadigina ve filmde amerika'ya ovgu duzuldugune dair iddialari "film hakkinda yapilabilecek seyiriciye birakilmis yorumlardan birisi" olarak degerlendirmek hic mumkun degil; bu tur yorumlar ancak filmle irtibat kuramamak; daha acikcasi amiyane tabirle filmden hicbir sey anlamamakla aciklanabilir.
hesabın var mı? giriş yap