• üç gün önce evin yanmış, eski gelin adayının kardeşi ölmüş, aileden sayılan yeni gelin ölmüş, oğlun kırk gün ortadan kaybolmuş.. bütün bunların olma sebebi senin oğlunun içinde bulunduğu sektörün işleyiş şekli. ve sen hala ben ölmeden sen evleneceksin diye elalemin kızının hayatını karartmayı göze alıyorsun. polat'ın son takıldığı kız patlamıştı üstelik. nasıl bir anne karakteridir. insan, bugünü yarını olmayan, etrafındaki herkese ölüm getiren, normal bir hayat sürmeyen adamın evlenmesini ister mi? hadi sen acımadın kıza.. e peki ömer baba. çenesiyle yetmiş iki milletin kafasını siken ömer baba. adamın götüne baston girse; evladım daha dik yürümeni sağlar her şeyde bir hayır vardır diyen ömer baba.. o da demiyor hanımına gencecik kızın hayatını karartma diye, güzel bulmuş üstelik.. bu dizideki en sahte karakterler bu anne-babadır.. ayıptır.. hem polat o kızdan bir tane bile ribaund alamaz.
  • bölüm sonunda memati'yi durduran el benim elimdir. bir sonraki bölüm sonunda da ayağımla başkasını durdurucam. dizilerde figüran olmak böyle boktan bir şey işte. sadece elin ayağın gözüküyor.
  • dizide tanitilan 4 ailenin tek tek mal varligindan bahsedilirken 50-60 milyar dolarlardan bahsediliyor. bu aileler legal is yapan (medya, medikal, turizm, in$aat) adam gorunumlu kacakci (silah, uyustucu vs.) aileler.

    merakimi cezbeden konu ise; ilk kurtlar vadisinde silah kacakcisi laz ziya polat alemdar a butun mal varligi olan (yaklasik) 670-680 milyon dolar birakmisti. hadi olsun olsun baronlarinin 2 milyar dolari.

    e o zaman bunlar kim !adamin var 60 milyar dolari hem de silah kacakcisi. laz ziyayi kim takar baronu kim napsin !

    kandirildik arkada$lar
  • kırmızı kitap sayfa 1 :

    bangbus.com/members
    user: zeplin
    password: 568947

    naughtyamerica.com/members
    user : john54
    password : robotic

    milfhunter.com/members
    user: rubber
    password: sexmaniac

    polat : bunlar ne acaba ?
  • yazarken bazen abarttığımı düşünüyorum. nihayetinde bu bir dizi. tamamen kurgudan oluşan bir eğlencelik. bir vakit geçirtgeci. yaşanan her olayın gerçekle birebir uyumlu olmasını beklememiz yanlış olur. ama kardeşim öyle şeyler var ki dizi de olsa film de olsa insanın kafası takılıyor. "lan bu böyle değil ki" diyor izleyici ekran başında. yani ben diyorum en azından. tamam, ayrıntısını siktir edelim ama ne kadar kurgu da olsa birazcık olsun, küçücük de olsa bir gerçeklik bekliyorum ben bu kurgudan.

    - yok mu bu memleketin polisi yahu? daha önce de yazdım bunu. şehrin göbeğinde sokakta silahlı çatışma oluyor, mayın (evet lan bildiğin mayın) patlıyor, çatışan taraflar kaçınca da olay bitiyor. ne bir polis, ne bir görgü tanığı, ne bir ifade, hiçbir şey yok. bu hafta yine aynı şey. memati efendi gündüz vakti koskoca otelin önünde, sokağın ortasında arabanın camını patlatarak içeridekini camdan dışarı çıkarıyor, bir güzel dövüp kamyonun altına atıyor, kamyon herifi eziyor. etrafta polat, abdülhey, erhan, nevzat, pürmüz hepsi var. tarak gibi dikiliyorlar. sonraki sahnede bakıyoruz ki o da ne? hepsi ellerini kollarını sallaya sallaya ofise gelmişler. lan hiç mi kimse görmedi olayı orada? o kamyonun şoförü hiç mi polis neyin çağırmadı? hepiniz cümle alemin yakından tanıdığı tiplersiniz. hadi olay yerinden kaçtınız diyelim, 2 dakika içinde görgü tanıklarının ifadesine başvuran polis, yeri yurdu da bilinen ofisinize doluşup "adamı kamyonun altına atarak öldürmüşünüz bizimle merkeze kadar gelip ifade vereceksiniz" falan demez mi memati'ye? bu kadar rahat adam öldürülebiliyor mu yani bu memlekette? kurgu da olsa, dizi de olsa benim şuncacık gerçekliği aramam saçma mı yani?

    - ulan siz ne sikko bir ekipsiniz öyle sayın polat alemdar ve ekibi. neresinden başlasam, hangisini yazsam diye düşünüyorum ama her dakikada, her saniyede bir mallıkla karşı karşıya kalıyorum. yani bu kadar da olmaz ki birader tüm ekip olarak mal olunmaz ki. şu hakan denen zibidiyi kaçıncı defadır elinizden kaçırıyorsunuz. olmuyor işte bir şekilde kaçıyor demek ki bu adam. iki gün boyunca dayak yemiş sandalyeye bağlı adam, tek gözü görmeyen dört kurşun yemiş yatağa kelepçeli hasta adam sizin gibi altı tane mal değneğini bir şekilde ekip her sefer kaçıyor kardeşim. bu ekiple türkiye'yi nasıl kurtaracaksınız? ihtiyarların başkanı götünü toplamaktan aciz bu ekibe nasıl güvenip de devlet sırlarını emanet eder yahu?

    - nerede ilk sezon kurtlar vadisi'ndeki akıl dolu pusular, tuzaklar. nerede kurtlar vadisi pusu'daki aptal takipler, gerizekalı planlar. neymiş efendim, ağa babaları polat'ın ofisinden çıkar çıkmaz iskender'e giderlermiş de bunlar da takip edermiş. plana bak. iskender senin gibi mal mı lan? takip ettirir mi kendini? düşünmemiştir mi sanıyorsun bunları? hadi çıkışta iskender'e gitmezlerse, doğrudan ofislerine dönerlerse ne olacak? ya da önce iskender'e gidip oradan sana gelirlerse ne bok yiyeceksin? bir akıllı sen misin? bir de o koltukta bir bok becermiş, dünyanın en mükemmel planını yapmış gibi kasım kasım kasılman yok mu, ağzının ortasına iki tane indiresim geldi. "nazım'ı takip et" diyorsun abdülhey'e. ulan bomboş yol, nazım'ın kıçının dibinden gelen bir bmw. öyle takip mi olur? acemiler yapmaz böyle bir şeyi. herif bunu planlayıp senin yolunu kessin diye tır bile yerleştirmiş oraya, sen bmw ile kıçının dibinden takip etmeye çalışıyorsun bomboş yolda.

    - yine kasıla kasıla ikinci bir tuzak kuruyorsun iskender'e. koskoca milletvekilini yem olarak kullanıp "seni öldürmeye geldiklerinde ben de onları takip edeceğim" diyorsun. bak bak sanki öldürmeye bizzat iskender gelecek. hadi yaptın planı, erhan ve nevzat isimli iki dangalağı da görevlendirdin. kendin niye ofiste kasılıyorsun lan peki? madem "benden habersiz bir şey yapmayın" diye talimat verdin, madem haberi alınca kalkıp gidecektin, baştan kalkıp gitsene onlarla, operasyonun başında dur. "dur ben geliyorum" ne demek lan? herif içeri girip kafasına sıkıverse ne olacaktı? koca milletvekilini yem diye kullan, korumaya da iki tane şaşkını gönder, kendin ofiste kasıl. iş ciddiye binince "dur ben geliyorum". senin ofisin oraya beş dakikalık yolda mı? nereden geliyorsun, nasıl geliyorsun? erhan sana "abi şüpheli adamlar var" dediğinde o şüpheli otele girip adamı tarasaydı "trafikte kaldım yetişemedim" mi diyecektin? el mizancı mıdır nedir onlar da polat efendi'nin keyfini bekliyor zaten. gelse de harekete geçsek diye.

    - ulan madem şehrin herhangi bir yerindeki her türlü operasyona beş dakika içinde yetişebilme kudretin var, hüsnü bey kardeşim "iskender tuncay'ı aldı" diye telefonla aradığında niye ekip halinde ilyas salman çöküşü yapıp "vıyyy getti gülo getti vallah getti" modeli yıkılma yaşıyorsunuz ki lan? çöküp ağıt yakılacak zaman mı? atlayıp arabaya gitsene, günlerdir yetmiş yoldan takip edip de sonunda eline aldığın iskender, ruh ve sinir hastalıkları hastanesindeymiş işte. tuncay da orada. atlayıp arabana her yere beş dakikada yetiştiğin gibi yetişip çöksene tepesine, kurtarsana tuncay'ı.

    - o deli diye aşağılayıp durduğunuz hüsnü bey kardeşim hepinizden daha zeki, daha akıllı be. asu hanım'ın bir işler çevirdiğini sezip takip ediyor. gelip tuncay'a rapor veriyor, tuncay efendi ki ilk sezonların deve tuncay'ı, çakır'ın "abi" diye hitap edip hürmet gösterdiği, zamanında konseye girmiş, en üstlere çıkmış deve tuncay'ı, sikinin keyfine inanmıyor hüsnü'ye. sanki her yer güllük gülistanlık, her şey mükemmel, lay lay lom. adam aşık olmuş. bir zamanlar turan kaçgar'ın elemanı olan kişiye toz kondurmuyor. hastaneden adam kaybolmuş, kadında bir şüpheli hareketler var, hüsnü bey kardeşim kendi inisiyafitiyle bunu belgeliyor, ama yok. o taşşaklı adam gitmiş, yerine saftorik bir aşk adamı gelmiş. şu hüsnü bey kardeşimi aşağılayıp durmaktan vazgeçip has adamınız yaparsanız adam tek başına memleketi kurtaracak haberiniz yok. tuncay'ı evinde öldürmeye gelen adamı abajurla vura vura etkisiz hale getirdi. tıbbi cihaz kaçakçılığı ile devleti dolandıranların deposunu yaktı. müthiş zekası sayesinde polat'ı yaralı yattığı hastaneden kaçırdı. tıbbi malzemelerden molotof kokteyli yapıp muro'nun sağlık ocağı baskınını bertaraf etti. polat, elvan hemşire'nin evinde yaralı yatarken memati'ye pusu kurulduğunu eve yetiştirdi, memati'yi kurtardınız. karacadağ'a suikast yapılacağını söyledi, size hakan'ı yakalattı. asu hanım'ın bir haltlar karıştırdığını söyledi, inanmadınız. iskender'in tuncay'ı aldığını söyledi, emmi oturuşu yapıp ağıt aktınız. lan bırakın be, herif hepinizden çok çalışıp arkanızdan götünüzü topluyor, siz anca mıy mıy edip duruyorsunuz, bir de üstüne adamı deli diye aşağılayıp dalga geçiyorsunuz. tuncay efendi şu işler hallolunca yol verecekmiş* kendisine. siktir git kendine yol ver eşşeoğleşşek.

    - ya sevgili figüran koruma kardeşlerim. biriniz de attığınızı bi tutturun, ıskalamayın da şu polat ya da ekibinden biri bir vurulsun artık ya. biriniz de tutturun şu polat'ı ve ekibini be. üç kişilik ekip ordu gibi korumaların arasına dalıyor, ne hikmetse korumaların attıklarından bir tanesi bile isabet kaydetmiyor, çıtonk çıtonk diye oradan buradan sekiyor, ama polat ve ekibinin her attığı maşşallah tam kafadan, göğüsten adamları indiriyor. hadi ölmesin vazgeçtim, ölmüyor da zaten. ayağından falan vurulsun bari bir tanesi. kurşun sıyırsın bi yaralansın lan bi şey olsun gözünüzü seveyim be.

    - tecrit odası denilen şeyin kapısı penceresi olan, pencereleri sokağa açılabilen, odaya konanların pencereyi açıp rahat rahat dışarı kaçabilecekleri yerler olduğunu da öğretmiştir bu dizi bana.

    - bölümler önce dizinden vurulan ibrahim velid'in topallaması iyi bir ayrıntıydı. devamlılık açısından tebrik ettim sizi bu konuda. arada tebrik de ederim yani. demedi deme raci.
  • artık şaka maka iyice komedi dizisine dönen dizidir. hani avrupa yakası mı, kurtlar vadisi pusu mu desen, "tabi ki kurtlar vadisi pusu" diyeceğim artık o derece komik olmaya başlamıştır. saçmalığın bu kadarı da olmazdır.

    - ulan helanın başında uykudan uyandın. baktın ki birileri geliyor. alelacele helayı yerine koydun. tamam da civataların hepsini birden sonuna kadar sıkmakla niye uğraşıyorsun? yerine tak, şöyle bir tuttur geç. sanki içeri giren ilk oraya bakıp vidanın gevşekliğini kontrol ediyor. ayrıca geçen bölümde "bu polat sıçmıyor mu" demiştik, gördük ki hakikaten sıçmıyormuş. kapıdaki delikten bakıp polat'ı yatakta ve sandalyede görmeyen adam öyle bir panikledi çünkü. "ulan bu ikisinde oturmuyorsa kesin sıçıyordur" diye düşündüğü falan yok adamın.

    - iskender'in nüfuzu ne kadardır bilemiyorum, ama istediği kadar taşşaklı bir adam olsun, ben bu memlekette mahkeme başkanının sözünü kesip parmağını sallaya sallaya bağıran bir sanık daha görmedim. olmaz lan öyle şey. hakim olsam ayaklanırdım "mesleğimizi, gururumuzu ayaklar altına aldınız" diye. sanki hulki cevizoğlu'nun programında tartışan iki karşıt düşünceli adam. hakim de kuzu gibi elinin parmaklarını birleştirip izah hareketi yaparak "ama sayın büyük, bi saniye ben sizi dinledim" şeklinde eziliyor da eziliyor.

    - hiçbir subay, orgeneralin karşısında o kadar rahat olamaz efendim. orgeneralin verdiği emirlere de kafasını çaprazlama eğip "eyvallaaah hallederiz" hareketi yaparak onay vermez. çakı gibi durup "emredersiniz komutanım" der. gerekiyorsa da sertçe baş selamı verir. orgeneralin karşısındaki yarbay da olsa bu böyledir.

    - ulan hakikaten siz bu memleketi dört kişilik sikko ekibinizle mi kurtaracaksınız be? şu operasyonu yapacak başka adam yok mu? eren, nevzat ve pürmüz'ü de kaybedince ekip gerçekten de dört beş kişi kaldı. polat, memati, abdülhey, halo, kazım. hepsi bu kadar. iskender büyük gibi bir adamı hapisten kaçırmaya başka adam yok. adam eksiğinden elvan hemşire'yi falan katıyorsunuz ekibe. bir kere siz dünya alemin tanıdığı adamlar değil misiniz? mahkemelere çıkıp aklanmamış mıydınız? elli kere gözaltına alınıp bırakılmadınız mı? nasıl oluyor da onca jandarmanın içine korkusuzca dalıyorsunuz? şu işleri yapacak kimliği bilinmeyen adamlarınız yok mu? astsubay diye dünyanın tanıdığı adamı koymak yerine kimsenin tanımadığı bir adam koymak (mesela kazım) daha uygun olmaz mı?

    gelelim asıl komedi dediğimiz yerlerine:

    yapılan onca işkenceye, ilaca, iğneye rağmen konuşmayan polat'ın beynini matrix gibi delip oradan bir şeyler sokarak konuşturmaya çalıştılar. hadi böyle bir teknoloji gerçekten var olsun. beynini delip ilacı direkt beyne verince konuşturma ilacı diye bir şey var diyelim.

    1. onca ilaca rağmen konuşmayan adamın elleri niye bağlı değildir? az önce sen değil miydin ilaçları yutmamış, sizi kandırmış diyen? ilaçları almayıp kandırma yeteneği olan bir adam uyuyorsa ne diye ellerini çözüp bırakırsın? seni de ayak üstü sikiyor olamaz mı?

    2. onca ilacı beynine beynine yiyen polat kolunu kaldıracak gücü nereden bulmuştur? niye en ufak bir sendeleme falan yoktur bu adamda, nasıl olmuş da ceylan gibi seke seke kaçabilmiştir?

    3. az önce matkapla beyni delinip bir şey sokulmadı mıydı oraya? kafasındakini nasıl öyle şapka gibi çıkarıp gitmiştir? bir ucu beynine bağlı değil midir?

    4. her birinin belinde silah olan onca koruma, polat eline yangın tüpünü alınca niye silahlarını çekmek yerine karate yapmaya çalışmakta ve tüpü kafaya yemektedir?

    5. o nasıl bir yapıdır? iki haftadır "ulan bok deliğinden nasıl kaçacak, yirmilik pimaşa mı girecek" şeklindeki düşüncelerimize bu şekilde mi cevap verilmiştir? polat hıyarı aşağısının künkten ibaret bir kanalizasyon değil de ninja kaplumbağalar'ın evi gibi olduğunu nasıl bilmiştir? iskender ve tayfası gerizekalı mıdır ki polat'ı altında tünel bulunan ve seramik klozeti hızlıca yere atınca delinen uyduruk zeminli bir hücrede tutmaktadırlar? klozetle kırılabilen uyduruk zemin nasıl olmuş da senelerdir kendiliğinden çökmemiştir? hem tünel kazmaya, bok çukurunu eşelemeye ne gerek vardı? olduğun yerde iki kere zıplasan komple inerdi aşağıya.

    6. o elinde sik gibi tuttuğun çakmak niyedir gerizekalı? duvarda tesisatı çekilmiş, ampulleri takılmış mis gibi aydınlatma sistemi yok mudur? ortalık ıldır ışıldak aydınlık değil midir? bu memleketin neresinde, içinde adam yürüyebilen, aydınlatılmış kanalizasyon vardır? bu ışıkları kim açıp kapamaktadır ve niye açık bırakmıştır?

    7. somyayı sökebilen battal gazi gibi güçlü ellerinle bi koysan o kilidi açamaz mısın?

    8. hücrenin kapısında tıngırdayan yuvarlak teneke yalan mı olmuştur? bir numarası olmayacaktı madem, niye gözümüze sokulmuştur? (edit: hakkibulut ve rezildede, polat'ın o tıngırtı sesinden, aşağısının büyük bir kanalizasyon tüneli olduğunu anlamış olabileceğini hatırlattılar. kesinlikle olabilir. ama flashback isteriz.)

    9. bu muro ve çeto zaten aranan adamlar değil midir? yakalandıktan sonra bir de kaza yapan polis minibüsünden kaçmış olan firari suçlular değil midir? nasıl bu kadar rahat bir şekilde türkü dinleyip, kebap yiyip, ellerini kollarını sallaya sallaya insan içinde gezmektedirler?

    10. yıldırım'ın nasıl olup da muro ve çeto'ya katıldığı hala muallakta. en son alışveriş merkezi bombalar gibi yapıp kendini tutuklatmıştı hatırlarsanız. salmadılar ya bombacıyı. mantıklı açıklaması olacaksa buna da flashback isteriz.

    ben daha bu saçmalığa ne kadar dayanabilirim acaba? sırf başladım diye, bu saçmalık nasıl devam edecek, nasıl bitecek diye izliyorum bu diziyi.

    bunca saçmalığın üstüne önümüzdeki bölümden spoiler de verelim. acaba polat nasıl kaçıp kurtulacak?

    --- spoiler ---

    1. somyayı söktüğü gibi zinciri de koparıp kaçacak.
    2. adamlar yetişip polat'a ateş edecek, kafası delinip matrikse girmiş olan polat böyle geriye yatarak mermiden kurtulacak, mermi kilide çarpıp kilidi kıracak, polat kaçacak.
    3. tünelin öbür ucundan memati veya abdülhey gelip kapıyı açacak.
    4. donatello* gelip kapıyı açacak.
    5. adamlar yetişecek, hakkında ölüm emri verilmiş adamı oracıkta öldürmek yerine "dur teslim ol" falan diyecekler, teslim olacak, elleri başının üstünde diz çökerken giray'ın çüküne yumruk atıp silahını alacak.
    6. doktorun kafaya soktuğu iğne meğer hala oradaymış. kafasından iğneyi çıkarıp maymuncuk yapıp kilidi açacak.
    7. hücrenin kapısındaki gizemli yuvarlak tenekeyi cebinden çıkarıp onunla bir şeyler yapacak (bu arada flashback olup polat'ın o tenekeyi oradan aldığını göreceğiz).

    --- spoiler ---
  • artık size diyecek hiçbir söz bulamıyorum. sırf aksiyon olsun diye saçmalık üstüne saçmalık. artık ben sıkıldım yazmaktan. izlemekten de sıkılmama az kaldı. fazla girizgah yapmadan direkt bu haftakilere geçiyorum.

    - helal be en sonunda şu hakan denen herifi metal kelepçeyle bağlamayı akıl etmişsiniz. üstelik aferin, hem ellerini birbirine, hem de bağlı ellerine arabanın kapı koluna bağladınız. tahta sandalyeye zottirik düğümle bağlamadınız.

    - işte hafiften bir orgazm yaşadığım ama hevesimin kursağımda kaldığı sahne. gördük ki tuncay'ın beynine sistem geri yükleme yapılmış. tuncay 2004 yılına geri dönmüş. hüsnü bey kardeşimi falan tanımıyor. o sıralar* polat alemdar ile "polat bey" konumuna gelmişler miydi tam hatırlamıyorum ama direkt onu hatırladı. ulan madem hüsnü bey kardeşimi tanımadın. "sen kimsin, abidin nerde" desene. zevkten eritiversene bizi televizyon başında. yüz kere, bin kere söyledim lan yeter artık dedirteceğiniz, söyleteceğiniz bir cümle. flashbackten falan da geçtim artık, belli ki olmayacak. şu eski sezonlara bir gönderme, bir işaret noolur yahu. seviyoruz işte seviyoruz bunu. şu seyirciyi bir dinleyin de yapıverin şunu. tek diyeceği "sen kimsin kardeşim. abidin nerede". bu kadar. ha daha fazlasını yapar da bizi daha da memnun edersiniz, mesela konseyden isim zikretse, çakır makır dese, erdal dese, avukat canan hanım dese, o zaman alnınızdan öperim işte.

    - şunca bölüm seyrettim, hiçbir bölümde polat'a bu kadar sinir olmadım. evet ölmediğine, yaralanmadığına, süper kahramanlık tavırlarına, kasılmalarına, aptallıklarına hep sinir oldum. ama ilk defa bu kadar büyük kin duydum polat alemdar sana. sen kimsin lan .mına kodumun yavşağı. gerizekalı. senin altın kuru keyfin yerinde tabii. adamlarından biri hakan tarafından yakalanıp günlerce dövülmüş, işkence yapılmış, zikinden elektrik verilmiş, askıya çekilmiş, yürüyemez konuşamaz olmuş, hakan'ı karşısında görünce delirdi diye salak bir kızma ifadesi takınıp çocuk azarlar gibi azarlıyorsun. aynı hakan diğer bir adamını, çakır abinin emanetini, sağ kolun memati'yi alıp eroine alıştırmış, bağımlı yapmış, adamın hayatını sikmiş atmış, o da aynı hakan'ı karşısında görünce delirdi diye yine aynı salak kızma ifadesi, yine aynı tavırlar, yine çocuk gibi azarlama. sen kimsin ulan yavşak. sen ofisinde oturduğun yerden o adamların neler çektiğini anlayabiliyor musun? kabız olmuş ifadesi takınıp üzülünce oluyor mu bu işler? tez zamanda o iskender'in seni yakalayıp işkence, eroin falan da değil, ibret-i alem için domaltıp zikmesini o kadar çok istiyorum ki. o yumuşak koltuğunda yayıp rahat rahat oturduğun götünü kaybetmeni, iskender'in ooh polat'ım polat'ım diye diye seni zikmesini o kadar çok istiyorum ki anlatamam sana. o tavırların aklıma geldikçe deliriyorum arkadaş.

    - sinirimi alamadım ve çok fena laflar hazırladım sana polat. hüsnü bey yine dehşet bir istihbarat almış, polat'a haber vermek istiyor. polat telefonu sessize alıp diyor ki "deliye telefonunu kaptıracağına hede hödöye bilmemne kaptır". ulan o deli ziksin seni ağzına sıçtığımın ipnesi. o deli dediğin adam olmasaydı şimdi o hakan'ı zor yakalardın. hastaneden kaçtığını da o söyledi, asu hanım'ın evinde olduğunu da o söyledi. hakan'ı da bırak, o deli olmasaydı şimdi elif'in yanında yatıyordun lan. o vural'ın öldürmeye geldiği hastaneden, muro'nun kontrolündeki poliklinikten kim çıkardı seni? bu dizide eskiden can borcu diye bir kavram vardı. polat çakır'ın kafasını tutup yere eğdirdi de hayatını kurtardı diye canpolat oluvermişti. ulan o deli adam seni 100 kere kurtardı be. hayatını kurtarmakla kalmadı salak adamlarının beceremediği işleri tek başına takip edip becerdi, hala deli diyorsun, hala telefonlarını açmıyorsun ve aşağılıyorsun. üstelik şimdi o adam gelip "kendi başıma iş yaptım" dese, suratına aynı salak kızma ifadesini yerleştirip "bono söylömödön nosul üş yoporsunuz" diye azarlarsın adamları. sen kimsin ki lan? kimsin ki istihbarat başkanı senden emir alıyor? kimsin bütün milletvekillerinin falan kontrolü sende? niye herkes sana sorarak iş yapıyor. sen kimsin ki devletin gerçek sahibi olduğu söylenen ihtiyarların başkanına ayar veriyorsun? kimsin lan kimsin?

    - sonradan farklı bir yere bağlanacaksa bilemem ama o uyuşturucu poşeti memati'nin cebine tekrar nasıl girdi efendim? bulut memati'nin cebine koyduğunda memati anında cebinden çıkarıp atmış, hatta ilyas reis'e de reis şunu tuvalete dök" demişti. sonra gelip geri mi aldı? reis getirip tekrar memati'nin cebine mi koydu? memati polat'a "bulut şerefsizi koydu cebime" dediğine göre, "anaa ulan ben bunu reis'in odasında bırakıp çıkmamış mıydım, nasıl girmiş cebime" diye şaşırmadığına göre memati'nin de haberi var cebinde olduğundan. peki ama nasıl? konu ile ilgili flashback bekliyoruz.

    - iskender takip etsin diye gözüne bant takıp sahte bir hakan yaptın. aferin iyi fikir. lan peki niye 34 plt 18 plakalı dünya alemin tanıdığı bmw x5 marka aracınla gerçeğini götünün dibinden takip ediyorsun? madem niyetin hedef şaşırtmak, geçrek hakan'ı koy sıradan bir arabaya, peşine de tak yine sıradan arabalardan oluşan sivil korumaları, sen de sahte hakan'la ve bütün korumalarla birlikte konvoy halinde git. suikast düzenlenecekse o konvoya düzenlensin, gerçek hakan da rahat rahat gelsin ifade alınacak yere.

    - o nasıl bir ifade odası arkadaş. ben böyle şey görmedim. ulan eren ve gürhan gibi, ermeni gazeteciyi öldüren çaycı gibi, incil satan kitabevinin sahibini öldüren çocuk gibi en basit suçluların/şüphelilerin bile ifadeleri yer altında, penceresi falan olmayan odalarda alınırken, can güvenliği tehlikede olan çok önemli bir tanığın ifadesi pencereleri denizden açık hedef olan bir odada alınır mı lan? ayrıca o binada ne kadar aptal bir kot farkı var? ifade alınan oda, kapısından girildiğinde zemin katta olmasına rağmen deniz tarafından dördüncü kata denk geliyor. iskender emmi elinde roketatarla yüzbin kişinin koruduğu binanın hemen ötesinde tarrak gibi bekliyor. ah hah hah hah ne kadar da salağız binanın ters tarafına koruma yerleştirmeyi unutmuşuz ah hah hah hah hay.

    - polat yine ölmemiştir elbette ki. roket değil de çatapat ya o. sadece düştüğü odayı dağıtmıştır. yan odada camdan bakan polat'ın burnu bile kanamamıştır. en fazla öhhö öhhöee diyerek çıkar dışarı.

    - memati'nin bastığı yerdeki silahı doğrultup ateş etmeden koşan, sonra da mal gibi vurulan adamlardan fragmanı görünce bahsetmiştik (bkz: #13219125). tekrar yazma gereği duymadım.
  • --- spoiler ---

    72. bölümünde cevat, yakıldıktan sonra jonathan storm olacağına ben grimm* olarak karşımıza çıkıyor.

    polat da her başarılı istihbaratçı gibi aron feller'i google'dan araştırıyor. hürriyet'e bak polat'ım, belki seksi fotoğraflarını bulup şantaj bile yaparsın.

    hatta oldu olacak facebook 'tan poke 'la aron'u, arkadaş listesinden bağlantılarını falan öğren!

    aron'un facebook da şöyledir illa ki:

    aron says '' tüm ülkeyi cam gibi görüntülerle röntgenliyorum. röntgen mütehassısı mıyım neyim?! :)''

    davut tataroğlu likes this.

    polat says '' sıranı bekle aron efendi, senin de zamanın gelecek!''

    ihtiyarlar likes this.

    memati wrote on polat's wall: ''ustaaa! niye kafasına sıkmıyoruz bunun?! daha gidip ali memati'nin dadısına şarlıycam!''

    polat joined the group ''geniş aile 'deki müfit gibi yancım olsun diyenler''

    ebru duru become a fan of ezel bayraktar .

    şeref zazaoğlu joined the group ''dayı'yı sevenler''. *

    cevat akarsu joined the group ''ormanları koruyalım''.

    ömer baba is ''huşu içinde''

    güllü erhan and kim kardashian are now friends.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    polat az önce 1 adet el bombası kullanarak içinde bulunduğu mağaraya 2. bir giriş açtı. allah muhafaza ellerinde c4 falan olsa yeni zelanda'dan çıkacaklardı demek.

    --- spoiler ---
  • kurtlar vadisi ismini tasiyan herhangi bir yapimla ilk temasim, sonralari muhtemelen bayram ilan edecegim su tarihte, sezon finalinin 9 parcalik youtube versiyonunun muhtesem ikinci kismiyla basladi. o buyulu atmosferi benim gibi konuyla alakasiz tiplere ozetlemek gonul borcumdur:

    4 kalantor masa basinda oturuyorlar, belli ki alemin krali bunlar. her biri ulkeyi parsellemis, yabancilarla isbirligi yapip, kapali kapilar ardinda gidisati belirliyorlar. klasik komplo elementleri zeka yasi 10 ve asagisinda olanlarin kafasina iyice kazinsin diye de bu kisiler tane tane durum ozeti yapiyorlar, mesela:

    -"evladim sen ev kiliseleri kurup, din savasi cikariyorsun" [bence bunu ilk muslumanlar baslatti yeralti camii teknolojisiyle ama neyse]
    -"tataroglu, silah kacakligi sende, terorun en buyuk destekcisi sensin, benden iran'la nukleer enerji isine girmememi ne yuzle istersin?"
    -"hazarbeyoglu, turklerin en buyuk dusmani kim? ruslar. sen ruslarla bir olup iranda is yapiyorsun, hala benim terorume laf ediyorsun"

    gordugumuz gibi burada tataroglu hakli. kendisi teror belasini ulkenin basina sarmis olabilir ama en azindan hazar gibi ebedi dusmanimiz ruslarin yardakciligini yapmiyor. tatar efendiye bastan kanim isindi.

    karacadag denen profesor kilikli adam lafa karisiyor, "kardesim birakin kurt devleti de kurulsun, birimiz enerji islerini yapar, biri sanayisini kurar, biri silahini kacirir paylasiriz (digeri de hani bana hani bana der)". evet, karacadag babacan gorunumune ragmen cok sinsi, ayni damat ferit. ustelik muthis bir ekonomi bilgisi var, sorosa ders verircesine devam ediyor: "catisma oldukca paramizi yatiramiyoruz. oysa ulkeler ne kadar bolunurse, ne kadar cok devlet kurulursa o kadar is yapariz".

    evet ogreniyorum ki bir ulkenin uretecegi ve sonradan bu damat ferit tarafindan somurulecek emek ve zenginlik, uzerindeki devlet sayisina oranla artiyormus. adam ekonomiden girdi, yoktan madde varederek fizikten cikti. [4. kalantor etliye sutluye pek karismiyor, ne diye o masada belli degil, ben otursam ayni sey]

    sonra olaylar kizisiyor. tataroglu, emperyalistlerin [bati avrupa ve kuzey amerikaya ozgu bir cesit hayvan turu, genetik olarak turkler bu ture en uzak millettir] ve onlarla isbirligi yapan omurgasiz hainlerin gercek dogasini gozlerimizin onune serercesine, "ali sen ruslardan uranyumu alip irana veriyon, veli sen fransizlardan uranyum zenginlestirme teknolojisini alip irana satiyon, kirkdokuzelli sen de almanlardan harc alip betonarme nukleer tesis insa ediyon, ne bu ya?"

    evet, ne bu ya? almanlar fransizlar ruslar dedikleri kim, gizli servisler mi, hukumetler mi, ozel sirketler mi, topyekun milletce mi girisiyorlar bu ise, belli degil. tataroglu dogasi itibariyle muglak bir adam, o sayede bu kadar yukselmis anladigim kadariyla; onune geleni tohmet altinda birakip sindiriyor. diger uc herif bombok. hic konusmayan 4. adam zaten hep bomboktu da diger ikisi de susuyor tatarin zekasi karsisinda.

    artik tataroglu is guc konusmayi birakip milli guvenlik dersine basliyor: "su anda oynanan oyunlara bakildiginda turkiye edilgen bir durumda gozukuyor. ama bu turkiyenin aciziyetini, gucsuzlugunu gostermez. turkiye bu oyunlara seyirci, cunku o oyunlara istirak edip dusmanina veya muttefikine karsi teror silahini kullanmayi haysiyetine, serefine, onuruna yediremiyor"

    diziyi biraz uzun tutabilseler cecenlere de haysiyetimize yediremedigimizden destek vermedigimizi melih gokcek gibi belgeleriyle ispatlayacaklardi da...azeri-ermeni kapismasi veya nato bombardimanindan once sirp sivilleri takir takir olduren arnavut kla'ya destek hususunda devletimizin politikasinin detaylari yillar sonra dahi pek tartisilmadigindan, bilinmediginden (ben bilmiyorum mesela) o konularda sozkonusu taraflarin terorist degil, "ozgurluk savascilari" olduklarina dair belge sunmasina dahi gerek kalmazdi tataroglunun. ama en azindan bu haliyle de devletlerin haysiyet, seref, onur gibi kisilere ozgu sandigimiz karakter ozelliklerini tasidiklarini anlamis olduk. sahsen t.c.'den sonraki favori etiyopya devleti, cok vakur ve kadirsinas bir devlet. burundi komiktir, surekli saklabanliklar yapiyor bm kongrelerinde; cin devleti asabi ama ozunde mert; rus burokrasisi bazen arayip hatir sorar ama hep numara, aslinda ayyasin teki tek amaci vodka parasi koparmak, anasinin nukleer sirrini bile satar onun icin. daha neler var neler, tataroglu hepsinden bahsediyor ama dvd'si cikinca goreceksiniz artik, kesilmis sahneler kisminda.

    isin narrative kisminin bokunu cikarmak icin hazarbeyoglu lafa karisiyor, hala endoktrine olmamis bir allahin kulu kalmissa diye epey gazla, "evet ya, teroru kullanmayi kendimize yedirsek var ya, ortaligi birbirine katariz, bizden daha tehlikelisi olmaz, ama onlarin seviyesine inmiyoruz" mealinde birseyler soyluyor. kendisinde tataroglunun karizmasi olmadigindan, bunlari soyledikten sonra kalantorlar birbirine bakiyorlar, hepsinin yuzunde "iyi de mina kodugumun bunlari niye bize anlatiyosun, yerin yedi kat altinda turkiyenin kaderini belirlemek icin degil de bunun icin mi toplandik" diye soran bir ifade var. ama hazaroglu yilmiyor, "isteseydik cok can yakardik, zira herkes biliyor ki gozunu kirpmadan olume atlayacak gorev adami bulmak konusunda kimse ama kimse turkiyeden daha sansli degil" diyerek turk milletinin temel ozelliklerinin yakin tarihteki en guzel ozetini veriyor.

    evet, bir milletin basarisi, yetistirdigi sanatci, bilimadami sayisiyla, silah ilac bilisim gibi yuksek teknoloji uretimiyle, ekonomik gostergeleriyle falan degil, gozunu kirpmadan olume atlayabilecek insan sayisiyla olculuyor. tarihteki en mureffeh, en cok ozenip saygi duydugumuz milletlerin de bu kriterde basarili olmus milletler olmasi bir tesaduf degil, ornek mi, al asurlular, spartalilar, imparatorluk japonyasi.. al intihar bombacilari, gozlerini kirpmadan pimlerini cekiyorlar, daha ne yapsinlar! al, nufusunun ucte biri askeriye icin calisan kuzey koreliler, boylari kisa ama kalpleri kocaman. inandiklari seyler ugruna allahin colunun ortasina gidip yerleske kuran fundamentalist siyonistler. hepsi birbirinden guzel insanlar bunlar. fakat hazarbeyoglu arastirmasini yapmis, hepsini takdir etse de hicbirinin turkiye kadar sansli olmadigini kanitlamis. ornegin ruslar sadece stalingrad ve leningrad'da 2 milyondan fazla adam kaybetmis olabilirler ama bir turk assagi yukari 40 rus ettigi icin canakkaledeki fedakarligimizla boy olcusemiyorlar. (bu arada kurtulus savasindaki kayiplarimizi bir internetten arastirin, ben en fazla bir dakika icinde erisirim diyordum, bakalim bulmaniz ne kadar surecek)

    neyse, tataroglu tekrar ipleri eline aliyor ve konuyu sonunda esas oglan polat'a getiriyor; meger polat da turkiye gibiymis, sabri tasar da dusmanlarinin taktiklerine o taktiklerle cevap verirse hepsinin canagina ot tikarmis. 10 dakikalik milli guvenlik tiradimiz bu sekilde konuya ucundan da olsa baglanmis oldu. fakat burada bitmiyor polatla turkiye arasindaki benzerlikler: polat'in, turkiye ve hatta tum turkler gibi kaybedecegi bir tek yer vardir... ve o asla cephe degildir.... masadir!! masa ya, tahta masa hem de, gucune mi gitti essek sipasi? biz bu kirli oyunlarin dogasini, zamaninda avrupali hakemlerin, sahada aslanlar gibi mucadele eden genclerimizin emegini masabasinda calmalarindan taniyoruz. futbol ve dis siyaset arasindaki benzerlikler de, polat ve turkiye arasindakiler kadar kuvvetlidir.

    ben burada bir yerlerde dengemi kaybedip koltugumdan dusmusum. birkac gun sonra apartmandan kotu kokular gelmeye baslayinca komsular suphelenip kapiyi kirmislar, sonrasi malum. doktorun dedigine gore sezon finali oldugu icin ucuz atlatmisim, yoksa meret bagimlilik yapiyor, her hafta izleye izleye on korteks musmula kivamina geliyormus. bir de boyle subliminal mesaj iceren muzikler veriyorlar ki arkadan, zimzimi zimeee, zimzimi zimeee, kafamda yankilandikca polatin dogustan photoshopla mimikleri alinmis yuzu aklima geliyor, izleyesim, izledikce de tarih, siyaset bilimi, felsefe diye ogrendigim pacavralar yerine sunlari ozumseyesim geliyor. hayat ne kadar da basit olurdu.
hesabın var mı? giriş yap