• her aşk kendini yaşar
    çaldığın kapı kapanır sonunda
    içinde bir sen bulursun
    büyümüş, anlamış, yorgun...
  • çok çakırkeyiftim. hatta sarhoş bile denilebilirdi ama densizlik etmiş olurdunuz.

    henüz tanışmıştık ama bu dudaklarının tadını merak etmemi engellemiyordu ki, ya da medeni uygunsuzluğum da engel değildi, neyse.

    loştu, yok canım karanlıktı. gitmedi, kollarıyla kavradı, sarıldı. daha da miniminnacık kalmıştım o kollarda, kalbim şakaklarımda, dudaklarımda atıyordu.

    bak ilk kez o zaman biri bana böyle seslendi; 'küçüğüm' diye. aidiyet dolu belki ama daha çokça tutku dolu.
    beynim alt üst oldu, ellerim titredi, deli misin, ben delirdim. hani bitmesin anları var ya.

    çok çakırkeyiftim, şimdi de öyleyim. yok sarhoş değilim ama. güzel cümleler kuruyorum bak.

    bir süre onun küçüğü oldum. sonra kimsenin küçüğüyüm şimdi. iyelik eki işte, güzel türkçemiz.
  • biraz daha sen olursun, kalbindeki rengi büyüt.

    içine dönmeyi unutturan zamanlar olduğunda kulağının dibinde ne kadar çalsa da bu sözler, hatırlatmaya yetmez. o koca duvara toslaman gerek anlamak için. sen olmak ne güzeldi halbuki, başkasının gözlerinden bakmaya o denli heves etmeseydin küçük baharlarında ne kadar mutlu olduğunu unutmayacaktın. küçük mutluluklara, küçük düşlerine ne güzel de sarılırdın. küçük olmaktan veya küçük mutluluklardan gocunmazdın.
    aşk dediğin damarlarına bir girdi mi işte, ne sen bıraktı geriye, ne hayal düş ne de sarılacak bir renk. güzel geldi, hazan demeden bahar demeden sarı saçlarına çakmak gözlerine sarılmak. sözlerine ve onun düşlerine sarılmak.

    her aşk kendi masalını yaşar.
    vakti geldiğinde masalını yaşatmadığın, senin kalbinden bakmayı geç gözlerinden görmeyi çok gördüğün her hikayenin her kahramanına teşekkür ederken, kahredersin. sonu gelmeyen sarmallarda kaybolduğuna küfredersin. her aşkı, her ayrılığı ve ilgili her türlü hüznü yaşadıktan sonra, iyiliklerin ve kötülüklerin bedellerini ödedikten sonra mutlu olacağına inanırsın değil mi? hangi hesaba uyar ki hayat? hele aşk. her girdiğin yolun sonunda bir kere daha teşekkür edersin sana eşlik eden aşka, ve yoluna devam etmek istersin. sırtına bindirdiği muazzam yükü fark etmek istemezsin.

    çaldığın kapı kapanır sonunda, içinde bir sen bulursun, büyümüş, anlamış, yorgun.

    her yokuşun başında aynı heyecanı duymaktan vazgeçmezsin. sırtına bile isteye, güle oynaya bindirdiğin yüklere birini daha eklemekten çekinmezsin. kalbindeki yaralara bir yenisi daha. kırılan hayallerinin elini bırakmamışken yeni hayaller kurmanın ne kadar zor olduğunu bilsen de hayal kurmadan yaşayamayacağını da bilirsin.
    çıkman gerek, o sokaklarda dolaşmak, koklamak, hissetmek istersin. ne derman kalmıştır yeni yollara girecek, ne istek kalmıştır yeni hayaller kurabilecek.

    belki sorsalar anlamak istemeyecektin, büyümek istemeyecektin. bedelini bilseydin eğer, gerçeği görmeyi hayallerinin yıkılmasına tercih etmeyecektin. dünyanın sonu değil ya, güçlüsün sonunda. belki sorsalar mutlu olmayı güçlü olmaya tercih edecektin. daha önemlisi mutlu etmeyi, belki mutlu olmaya tercih edecektin.
    veremediğin mutluluğun hesabını görmeye başladıktan, kırılan hayallerinle karşılıklı kefelere koyup nerde yanlış yaptım terazisinde zihninin hangi parçasını bırakıp gitsen daha az zarar görürsün diye düşünmeye başladıktan sonra, güçlü olmuşsun neye yarar.
    kendine giden yol güller ve güneşle kaplı demedi kimse sana. dikenleri de sen yarattın, gülleri de sen yaratırsın, inandın.

    inandın, alevden kanatlarıyla gelip, kül edecek seni ve gördüğün bütün korkuları, yorgunlukları, geride kalması gerekmiş, kalması başarılamamışları. yarın olacak, ve yarın küllerinden doğacaktı. bugün yeterince dert çekince yarın mutluluk olacaktı. evrende her şeyin bir dengesi vardı, olumsuz kefesinde bu kadar oyalandıktan sonra mutluluk kefesine geçmen işten bile olmayacaktı.
    inanmak ne güzel bir şey. allaha inan, aşka inan, kendine inan, doğaya inan. sonra hepsi çöksün, hepsi kaçıversin elinden.

    bugün sen çok öleceksin.
    ilk kez olmadığını bilmek acısını hafifletmiyor. ilk kez yakınını kaybeden sen değilsin diye, kaybın acısı hafiflemiyor. o kayıp senin kaybın. aslında kayıp değil belki, baktığında mantıken anlayabiliyorsun. gidene ne olduğunu kimse bilmiyor, varlığının daimi olduğuna inandığın birini kaybedince, yokluğuna alışma sürecini yas diye tanımlıyorsun. geçmiyor acısı belki ama alışıyorsun. ama yas sürecinde ne ilk yaşayan olup olmadığını düşünüyorsun, ne de geçtikten sonra ne yapacağını. boşluğunu nasıl dolduracağını.
    sadece asla gitmeyeceğini düşündüğün, bildiğin veya inandığın birinin kaybını hazmetmeye çalışman gerek, bildiğin bu. hissettiğini ise kimse bilmiyor. senden başka kimsenin de umrunda değil zaten. büyümesi gereken senmişsin işte.

    kalbindeki renklere sarılmayı, hatıralara su vermekten öne yazınca iyileşirsin belki.
    gideni durdurmaya ne sesinin, ne nefesinin yetmeyeceğini, bundan sonra unuttuğun gözlerden, kendi gözlerinden görmeye başlaman gerektiğini öğrendiğinde,
    büyük heveslerle sarıldığın düşlerin aslında seni oluşu itibariyle mecburi hissetmediğini, olmasa da olur dediğini, ne bileyim ben giydiğin o gözlüklerin sana büyük geldiğini.

    uzun zamandır ihmal ettiğin içindeki küçüğü, kendinle ve düşlerinle beslemen gerektiğini anladığında büyüyeceksin.

    sen olmak ne güzeldi halbuki. kendin olmayı unutmadan onun gözlerinden bakmayı başarabilseydin eğer.
    kendin olmaktan vazgeçirmeden, senin gözlerine bakmayı başarabilen biri olsaydı o eğer.
  • saat; 2:50, mekan; koğuş. selc efendi gece 1-3 nöbetini icra ederken koğuş sakinlerinden bir arkadaş uyumuştur ve açık kalan radyosunda konuya bahis şarkı çalmaya başlar. kafada yanan ampul eşliğinde fark edilir ki bunca senelik yaşam boyunca insan 1* arpa boyu yol kat edemez mi?
  • eşşek kadar insana kendini çocuk ve yapayalnız hissettiren şarkı.
  • yaprakları üstüste binmiş güzel bir tomurcuğu oluşturuyordu.onu izledim.açmadı,günler geçti açmadı.sabırsızlanıyordum gün geçtikçe ve yaprakları teker teker kaldırdım güzelliği bir an önce görmek için.dağıldı.ellerimde tane tane oldu.çok güzel ve ıslaktı ama dağılmıştı.çok çabuk soldu.sürekli suladım,ilgilendim ama çabucak soldu.en sonunda niye açmamı beklemedin diye sordu,son terini atarken.ben sadece "ama seni nasıl sevmem gerektiğini bilemeyecek kadar küçüktüm" diyebildim.
  • oyun'un en fazla "yüreğe dokunan"ı.. sesiyle, sözüyle..
  • -küçüğüm-

    ben doğduktan iki yıl sonra kaydetmişler nüfusa. yani seni düşmüşler hayatımdan ben doğduğumda. kağıt üstünde ama. yaşıtlarıma göre büyüğüm, kağıt üstünde küçüğüm ama her türlü sensizim. hepsi "o" kadar.
  • sevdiğinin gözünden kendine bakmadır.

    özlemin dile gelişidir.

    o yokken yanınızda sessiz çığlığınızdır.

    kısaca gel, özledim demektir.

    küçüğüm...
hesabın var mı? giriş yap