• buhran, bunalım, sıkıntılı hal, durum ve süreç. ay benim tatlı krizim geldi filan var bi de ama konumuz o değil. zıkkım yiyin amına koyim. şimdi malumun sevgili okur kriz çince fırsat demek. bu lafın doğruluğunu da bilmiyorum aslında ama siktiret, atasözü gibi yereşti zaten dile. risk almadan kazanamıyorsun. olayın aslı bakış açısı aslında. ne baktığın değil ne gördüğün önemli.

    asker, askerlik çok tuhaf işler mesela. çok orijinal insanlar görür tanırsın. ankara'nın ayazında 500 tane tıfıl düşün, teslim olmuşuz birliğe. içlerinde bir kumral oğlan; serhat. ulan havada öyle bir soğuk var ki dişlerim zangırdıyor amına koyim ki kat kat giyinmişim, ona rağmen. serhat'ı tam önümde duruken farkettim. üzerinde asla gözümün önünden gitmeyecek sarı, kısa kollu bir gömlek var sadece. benim dişler zangırdıyor ya soğuktan, serhat bildiğin titreşimde telefon olmuş, horon tepmekte. yemin ederim üşüdüğüme utandım. ulan ne garibanlar var filan diyorum kendime. birader üzerimdekini paylaşalım hava çok soğuk dedim, istemedi serhat. o oğlan titredikçe ben perişan oldum ama elden bi şey gelmedi. serhat'ı 2 gün sonra kalın montlarla gördüm yine. gittim yanına,

    -kardeş selam. mont yapmışın. nerden ayarladın?
    +vardı benim montum.
    -e neden giymiyordun?
    +soğuğa ne kadar dayanabileceğimi görmek istedim, dedi adam. senin ben ta amına koyim, sığır diyemedim. serhat tam bir cinsmiş yani.

    o oğlandan çok acayip şeyler gördümdü mesela bu kriz değerlendirme hususunda. geçmiş zaman hatırlamıyorum hastalığı ama, bi sarılık salgını riski mi ne var. sarılık geçirmiş çocukları ayrı bi yerde yemek yediriyorlar filan. yemek sırasında çavuş bağırdı lan götverenler, sarılık-ya da ne sikimse- geçirmiş olan var mı diye. serhat atladı yine.

    -olum senin de başına gelmeyen kalmamış. ne ara oldun la sarılık?
    +olmadım ki abi.
    -ee?
    +orda daha az sıra var.

    yemek yemek, sıra beklemek krizdi. adam risk aldı, hasta da olmadı. kazandı yani. ha her hikaye başarılı mı? değil elbette. denetleme haftalarını bilir askere gidenler, gitmeyenler için özet geçmek bile istemiyorum. öyle boktan işler. adamın iflahını sikiyorlar. bir de bahsetmem gereken askerde kep çok önemlidir. yedeği yok, kaybedersen belanı sikerler. dolaplarında da kilit olmaz. kepini kaybeden başkasınınkini çalar, o başkasınınkini çalar; sürekli bir aksiyon. lan gecenin köründe "bölüüüüğğğğk kalkhh!" sesi ve dövülen ranza sesleriyle uyandırıldık. kesin savaş filan çıkmış, bizi cepheye sürecekler diyorsun. herkes eğitim alanına çıkacakmış. üst baş giymemize bile müsade etmediler, don atlet 500 adamı kış ayazında diktiler. soğuktan titriyorum "anaskimananıskimanaıskim" diyerek ısınmaya çalışıyorum. serhat'a baktım, serhat üşümüyor. adam bu günler için hazırlanmış demek ki. herkes birbirine soruyor ne olduğuna dair, kimsenin bir fikri yok. ortada bi tane rütbeli yanında dayaktan kıblesi şaşmış bir çocuk. rütbeli bağırdı, ne yaptığını anlat arkadaşlarına. çocuk 5 tane kep, 2 paket de sigara mı ne çalmış. bu kadar tantana bunun için. rütbeli başladı bağırmaya, işte bunun gibi şerefsizler yüzünden askerin itibarı zedeleniyor, bilmem ne. hülasası, tüm askerler adama tükürüp yatacak. şimdi burayı okuyan bekar arkadaşlar "insanlık onuruna aykırı bi şey asla yapmam" filan diyorsunuz biliyorum. piste alalım sizi. askere gittiğinizde götünüz yiyorsa yapmazsınız.

    askerde her şey sırayla yapılır bir de. sıran gelmeden tüküremiyorsun bile. ilk başta içimden "insanlık onuruna saygı kalmamış" filan derken o ayazda, o soğuğu yiyince 2 saate "anasını siktiğimin sırası gelsin de tükürüp yatayım" oluyorsun. askerlik tuhaf yer diye boşuna demiyorlar. o çocuk mesela kep krizini görüp risk aldı ama götünde patladı.

    benim 2 tane kardeşim var. ikisi de harbiden çok ilginç çocuklardır. ortanca kardeşim mesela tam bir değişiktir, orijinal adamdır. bu eleman tam bir tavuk sevdalısı. gece gündüz tavuk yesin bana mısın demez. sene ne zamansa hatırlamıyorum, bir kuş gribi vakasıdır ki gidiyor. tavuk satışları durmuş, sağlık bakanlığı bi şeyler diyor bangır bangır. bizimkinin dudağı bükülmüştür diye düşündüm. arayıp geçmiş olsun diyeyim, sonuçta kardeş kardeşe bugünlerde lazım;

    +ne haber lan sikik?
    -iyi lan. senden ne haber?
    +ne olsun. geçmiş olsun lan.
    -neden abi?
    +olum kuş gribi var, satılmıyor diye biliyorum tavuk mavuk. serum bağlamadılar mı daha sana?
    -abi yok be. hayatımın en güzel günlerini geçiriyorum. tavuk döner ucuzladı. benden başka da yiyen yok amına koyim.
    +olum hasta olursun lan.
    -ya yok b'olum. krizi fırsata çevirmişim, ettiğin lafa bak.

    bu kadar şeyi neden anlattım? kardeşim askerden dönüyor bugün. ne ara gitti, ne ara geliyor bilmiyorum. ne zormuş lan asker yolu gözlemek?

    gel artık da tavuk yiyelim lan. annemler seni çok özlemişler.
  • kriz aslında, dünya'nın çok öte ucundaki büyük şirketlerin savaş, din, petrol, su zevk uğruna ortalığı karıştırıp binlerce km uzaklıktaki işçi bir babanın çalıştığı fabrikanın üretimine son vermesine vesile olan, açlıkla boğuşan o ülkedeki o babanın üniversitedeki oğluna para yollayamaması, oğulun da sevgilisinin yaş gününde cebinde 5 kuruş para olmaması sonucu ortaya çıkan anlatılamayan karmaşa halidir.
  • bir bakış açısıdır.

    her zaman size ortada bir kriz olduğunu söyleyen birileri çıkar. insanlık kriziyle, anlam kriziyle, teknoloji kriziyle, ilişki kriziyle, sürekli bir krizle karşı karşıyayızdır ve bir şeyler yapılmazsa büyük bir tehlike kapıdadır.

    mesela kadın erkek ilişkilerinin güncel sorunu diye bir başlık var ve bu başlık sürekli hot topic oluyor. başlığın içindeki "güncel" kelimesine dikkatinizi çekerim, yani kadın erkek ilişkilerinde zaten hep bir sorun var, güncel olanı tartışılıyor. kadınların şöyle yapması yahut şöyle yapmaması, erkeklerin böyle yapması yahut böyle yapmaması, sosyal medyanın yaygınlaşması, cehalet, ekonomi, siyaset... her yer kriz kaynıyor ve hepsi bir diğer krize eklemlenip koskoca bir kriz bulutuyla bizi sarıp sarmalıyor. nereye baksak bir sorun, düzeltilmesi gereken bir şey görüyoruz; hepimiz birer tekniker, birer mühendisiz artık, sorunlar üzerine kafa yorup daha çok sorun buluyoruz. yo, tekniker ve mühendis kısmından vazgeçtim, sadece sorun buluyoruz, bir çözüm üretmeye takatimiz de yok.

    o kadar sorun var hangisini çözeceksin?

    hayatın parçalarından akan krizler dünyamızı sarmalıyor derken abarttığımı sanmayın. yirminci yüzyıldan beridir bir varoluş krizi konuşuluyor. bu krizin sebebi de elim bir kaza sonucu tanrıyı kaybetmemizmiş. filozoflarımız harıl harıl düşünüp varoluştaki bu krizi daha iyi anlamanın yollarını bulmuşlar.

    kusura bakmayın ben ortada kriz mriz görmüyorum. bana varoluş krizi var, diyene çıkar telefonunu göster, diyeceğim artık. sıktı çünkü.

    ne kadın erkek ilişkilerinin bir sorunu var, ne siyasetin, ne ekonominin, ne varoluşun, ne hayatın, ne insanlığın, ne z kuşağının, ne teknolojik ilerlemenin ne de iklimin. kriz dediğimiz şey, mevcut düzenin sarsılmasıdır. düzen sarsılır, yeni düzen kurulur ve sonra da o düzeni sarsacak olaylar vaki olur. yerküre ısınır, topraklar kurur, çiftçi iflas eder, hidrofonik tarım çıkar, bitkiler suda yetiştirilir, eski çiftçi de başka iş sahalarına yönelir. sonra su krizi çıkar, hidrofonik tarımın masrafları karşılanamaz olur, bu sefer sikkofonik tarıma geçilir. hayat hep böyle bir şey sürekli bir şeyler değişip durur, bunun nesine basmıyor kafanız ben bunu anlamıyorum.

    z kuşağı kitap okumuyormuş, sürekli tiktok izliyormuş, bu kültürel bir krizmiş. kitap gider, tiktok gelir, tiktok gider, siksok gelir. siz kitapların avukatı mısınız amk niye bu kadar geriyor sizi bu mesele?

    uzmanlık alanı benim yarrağımın kurma kolu olan bir mühendis de kalkmış anlatıyor: kadınlara sosyal medyada ilgi yağıyormuş diye kadınların götü kalkmış da erkekler yalnız kalıyormuş. bir başka kriz başlığı olan kadınlardaki aşırı özgüven nedeni başlığına destan yazmış. "özgüven kötü bir şey değildir" diyerek ortada bir kriz olmadığını anlatmaya çalışanlara öfkesini kustuktan sonra ağlamış da ağlamış, kadınların çok götü kalkmış ve kadınlar bi şey yapmalıymış bu konuyla alakalı. ne yapsın paşam kadınlar? sorunu bulmuşsun, çözüm de üret o zaman?

    tanrı öldü de öldü diye ağlamaktan bi hal oldunuz. e biz niye burdayız babayiğit? bakunin demiyor muydu tanrı yoktur, varsa da onu öldürmemiz gereklidir, göklerde bir efendimiz olduğu sürece biz burada köleyiz diye? büyük zorba ölmüş işte. lan varken de sorundu, ölünce de sorun. sizin derdiniz ney lan? açık soruyorum: derdiniz ne olum sizin?

    neyse şimdi de ben bir kriz ürettim: her bokta kriz bulma krizi

    fakat ben size çözümü de gösteriyorum çünkü ben bu çözümü uyguladım ve benim için kriz çözüldü. siz de uygularsanız sizin için de çözülecek. uygulamazsanız da uygulamayın bana ne. sizin yaşam kaliteniz benim yaşam kalitemi etkilemiyor. krizlerle boğuşmaktan köseleye dönmüş suratlarınıza maruz kalmıyorum çok şükür.

    çözüm şu: sürekli bir kriz olduğu düşüncesinden vazgeçin. tevekkül edin. "tanrı öldü diyoruz kime tevekkül edeceğiz?" bana edin. "her şey yekta'nın olmasını istediği gibi olur" diye düşünün. otobüsü mü kaçırdınız? demek ki yekta geç kalmanızı uygun gördü. sevgiliniz mi terk etti? demek ki yekta sizi yalnız başınıza bulmak istiyor. dersten mi kaldınız? demek ki yekta okulunuzun uzamasını istiyor. o uzayan sürede sizi hayatınızın kadınıyla/adamıyla tanıştıracak alt sınıflardan belki veya işte sürpriiz yekta sizin için bir sürpriz planlamış, görünce "iyi ki okulum uzadı," diyecekmişsiniz ama büyüsü kaçsın istemiyormuş.

    tanrı mı öldü? belki yekta helva yapmanızı istemiş. sonuçta şeker var, un var, ne duruyoruz değil mi?

    işten mi çıkartıldın? yekta ssana daha iyisini bulacak. işin mi battı? yekta sana daha iyisini kuracak. dişin mi ağrıdı? e kremini sür.

    ay şimdi öyle bi espri yapayım dedim de aklıma kobra murat geldi. efsaneyi de buraya iliştiriyorum şu yazı bitsin hemen geçiyorum o sekmeye, hadi gelin siz de.

    alasın kremini süresin bol bol
  • marx'a göre devrimlere vesile olan şey. kriz döneminde ortalıkta devrimci kim varsa onun devrimi yaşanır.

    kriz var bir sürü bireyin hayatında. işleriyle, aşklarıyla, aileleriyle ilgili belki. devrimci değilllerse iyi olmayacak.

    (bkz: kadim öğretilerden kadük çıkarımlar yapmak)
    (bkz: insan faktörü)
  • "eskinin öldüğü, ama yerine henüz yeninin doğmadığı andır"
    antonio gramsci
  • o an gecirilen, patalojik (hastalıklı)durumdur. ekonomide kriz olmaz. cunku "o an" gecirilmekte olan seylere kriz denir. bizde ise kriz 6 ay surdugunden kriz degildir. ama bizde ekonomide olmadıgından, durumu gorenlerin gecirdigi dumur olayını tanımlamaktadır.
  • tehlike ve fırsat kelimelerinin bileşkesiymiş bir dilde.
  • (bkz: kapıda)
  • sait faik abasıyanık'ın bir öyküsü. yky'den çıkan kumpanya kitabında yer alır.
  • yaşayan için bir dönüm noktasıdır. hatta tanımlanabilen mantıklı bir sebep bile olması gerekmez kimi zaman. kuş uçmuştur, taş düşmüştür gibi saçma olaylar tetikleyebilir yani. tabi bir arka planı muhakkak vardır, ama kişi bunu ancak zamanla kendini tanıyarak çözümleyebilir.

    kriz öncesinde motivasyonunuz ne kadar havalardaysa düşüş o denli keskin ve ivmeli oluyor. "ne, nasıl?" bile diyemeden giyotinli bir infaz sahnesi. halbuki suçum ne onu bile bilmiyorum.

    belki de kovulduğumuz bir kapı, açılan diğer bir kapıyı fark etmemiz içindir de biz görememişizdir. ya da açılan diğer kapının çekimiyle diğerini biz kapamışızdır belki de, kim bilir.

    ama sonradan öğrendim ki zaten tüm kapılar bir saraya açılıyormuş. maksat, kişiye zayıflığını, güçsüzlüğünü bildirmekmiş. "ben" dediğin her şey suç unsuru olabilirmiş.

    • şaşılacak şey şudur ki; cenab-ı hakk umduğunu o taraftan vermeyi
    dilemiyordu da, o ümidi sana ne diye verdi?
    • gönlün şaşırsın kalsın, hayrete düşsün diye, bir san’at göstermek, bir
    hikmeti belirtmek için verdi!
    • ey fayda dileyen kişi! “muradım acaba nereden olacak; muradıma nereden,
    nasıl ulaşacağım?” diye gönlünü hayrete düşürmen için verdi!
    • “kendi aczini, zavallılığını, kendi bilgisizliğini anlayasın da, gizli
    âleme inancın artsın.” diye verdi.*
hesabın var mı? giriş yap