• pelin esmer'in ülkenin en iyi yönetmenlerinden biri olduğunun göstergesi olan nefis bir film. barış bıçakçı ile işbirliği gene nefis bir film çıkarmış. ailecek bayılarak izliyoruz.
    başka bir örneği için (bkz: işe yarar bir şey)
  • m ü k e m m e l bir oyun. kral lear'i çok seven bir insan olarak beni çok etkiledi. müzik, replikler her şey kusursuzdu. zaten yıldız kenter'i anlatmaya gerek yok. dev bir kadın. onu izlemek apayrı bir deneyim.

    oyuna dair tek kötü şey kesinlikle seyirciydi. ota boka ve aslında çok dramatik sahnelere kahkahalarla gülündü. replikleri bastırırcasına hem de. özellikle dün akşamki oyunda salonun sağ önünde oturup çığlık çığlığa kahkahalar atan kadın: sana kafam girsin.

    yeniden gitmek isterim, tadı damağımda kaldı.
  • shakespeare'in kral lear'ini duymayan yoktur. peki kraliçe lear? ** mersin arslanköylü tiyatrocu kadınların -pek güzel kadınların- *sahnelediği oyun. çoğunlukla ağzım kulaklarımda birkaç sahnesinde de istemsizce hüzünlenerek izlediğim belgesel. yalnız hüzünlenmek dediysek öyle acı içinde kıvranan, yardım çağrısında bulunan, üzülerek bakılacak kadınlar görmüyoruz burada. aksine öz güveni yüksek, inanılmaz neşeli, muntazam, mantıklı konuşmaların geçtiği çok hoş bir belgesel izliyoruz. yönetmeni pelin esmer ve ayrıca yapımcılar arasında barış bıçakçı’yı da görmek mümkün. zaten iki ismi bir arada görünce de neredeyse gözümüz kapalı içerisine atlamak isteyeceğimiz türden bir iş anlayacağınız.

    pelin esmer, 2005 yapımı oyun adlı belgeseline konu olan tiyatrocu kadınlarla bu defa oyun içinde oyun şeklinde yeni bir belgeselde buluşmuş. tiyatro ekibinin 30 günde 30 dağ köyüne giderek tiyatro sahneleme projesini duyunca küçük bir ekiple soluğu yine arslanköy'de almış. iyi ki almış. daha önce birlikte gerçekleştirilen projeden olsa gerek belgesele tatlı bir samimiyet hâkim olmuş.

    belgesel; köy ziyaretlerini, sergilenen oyundan ve önceki belgeselden sahneleri içeriyor. gidilen köyler epey ücra yerler ki duyduğumuz ilk şikâyet: "yolumuz yok." yolu olmayan bu köylere bir cesaretle gidiliyor ama tahmin edilir ki buralar -çoğu- sanatla ilgisi olmayan, tiyatroyu, gelenleri en başta garipseyen ve ön yargıyla yaklaşan köylülerle dolu. asıl güzel ve ilgi çekici olan kısım da tam olarak burası işte: bu güzel kadınların gittikleri köylerdeki kadınları, erkekleri, çocukları, yaşlı, genç kim varsa tiyatroyla ilgili bilgilendirmesini izlemek, belki de hiç ikna edemeyecek bile olsalar umutla yaptıkları işe sarıldıklarını görmek, sanatın her yerde var olabileceğini göstermesi açısından belgeseli beklentilerin üstünde bir konuma yerleştiriyor. ayrıca oyuncuların çizdikleri güçlü imaj da kendine hayran bıraktırıyor. sonuçta başarıya da ulaşılıyor, gidilen köylerde izleyicilerin yüzlerine kamera ne zaman yaklaşsa neşeyle, içten ve merakla güldüklerini görüyoruz. bir de tabii bu projeyi, şehirli tiyatrocuları dağ başına götürüp "haydi siz de yapabilirsiniz." romantizminden uzak olması anlamlı kılıyor. yerini ise zaten kendileri de köylü olan ve aynı koşullarda yaşadıkları insanlara "bakın, biz yaptık. bu bize o kadar iyi geldi ki siz de yapabilirsiniz. eşiniz olmadan hastaneye bile gidemiyorsunuz ama tüm bağ, bahçe sizden soruluyor. zor olan bunlar, bunları yapan her şeyi yapar. siz güçlüsünüz." diyebilen beş güzel kadının doğallığı alıyor.

    benim özellikle beğendiğim bir iki sahne var belgeselde. belki buralar spoiler olabilir, bilemedim. biri otobüste kaderle ilgili tartışma yapılan sahne, değme felsefe tartışmalarına şapka çıkarttıracak cinsten. üstelik samimi ve yalın.
    diğeri "köyde yol yok, yol! bunlar boş işler!" diye yakındıktan sonra kadın kılığında oyuna katkıda bulunan amcamızın sahnesi. epey neşelendirdi beni.
    son olarak da dağlarda keçiler arasında koşturan ufaklığın, canım yörük kızının, tüm kader tartışmalarından sonra bir örnek gibi "gısmet! gısmet!" diyerek bizi coğrafya, dağlar, taşlar, kader, kısmet üstüne derinlere daldırdığı sahne.

    ümmü, zeynep, behiye, fatma, cennet. keşke arkadaş olsak, çok eğleniriz gerçekten.

    belgesel birçok ödüle de layık görülmüş şuradan hepsine bakılabilir.

    son bir hatırlatma: 17 mayıs saat 21.30 trt 2'de gösterimi olacakmış.*
  • neredeyse her anını boğazımda bir yumruk ve gözlerimde birer damla yaş ile izlediğim oyun. yoo oyun hiç acıklı değildi. ama hayatının son demlerine gelmiş ve artık herşeyden vazgeçmiş kadını oynarken bile yıldız kenter hiç de vazgeçmeye niyeti olmadığını öyle bir gösterdi ki, biz gençler olarak kendimizden utandık. hepimiz avuçlarımız patlayana kadar alkışladık. selam verirken sahneye koşup boynuna atlamamak için kendimizi zor tuttuk. ve biliyorum ki onu kesinlikle bir oyunda son görüşümüz değil.
  • belgesel bir filmde hem ağlanır hem gülünürmüş meğer.
    teşekkürler pelin esmer ...

    not: filmin şahane müzikleri hakkında en ufak bir bilgi kırıntısı bile bulamamak üzmüştür.
  • yıldız kenter'deki güce bir kez daha hayret ettiren oyun. kraliçe lear rolünü onun dışında kim oynasa bu kadar ses getirmezdi, buna eminim. amuda kalkıyor ya, daha ne olsun. ben, onun kadar rahat kalkamam, belki de hiç kalkamam! ama yıldız kenter başka birisi. bizler gibi normal insan değil.

    bunun dışında, oyunun diğer oyuncusu sedef şahin de oldukça iyiydi. ses tonu, gelecekte epey dublaj stüdyosu yolculuğu yapmasına sebep olur bence. sözün kısası, yıldız kenter diyorum başka birşey demiyorum.
  • pelin esmer in yönettiği mersin arslanköylü tiyatrocu kadınların hikayesini anlattığı belgesel film. dün adana altın koza'da izledik ve çok keyif aldık. belki de mersin'li olduğumuz için ekstra bir keyif, mutluluk verdi bize ama belgeselin en vermek istediği şey umut. umudu hüzünle karışık öyle güzel yansıtmışlar ki o his bize sinema perdesinden de geçti.

    kadınların diyalogları, kendi inandıkları şeyi savunma ve anlatma biçimine hayran kaldım. barış bıçakçıve pelin esmer işbirliği yine harikaydı. hep beraber çalışsalar asla hayır demem bir izleyici olarak.

    en iyi müzik ödülünü de sonuna kadar haketmiş çünkü müzikler şahaneydi.
  • memleketimin harika doğasında çekilmiş, buram buram yayla, yörük kültürü kokan mis gibi belgesel olabilirdi aslında.
    ama film olmamış. 30 dakika en fazla sürmesi gerekirken, film formatında uzatılmış, sündürülmüş, diyaloglar her köy ziyaretinde tekrar edilmiş. bir süre sonra "rol yapabilen köylü sempatikliği" de kalmadı benim için kalkıp gidesim geldi.
  • değil bir buçuk saat, üç beş saat bile sürse izlenebilecek kadar şeker, hoş, akıcı ve sıcacık bir oyun. hangi birini anlatayım ki? yıldız kenter'in o tanımsız yeteneğiyle binbir ruh hali arasında gidip gelerek heyecanı ve dikkati her daim canlı tutmasını mı, sedef şahin'in o gencecik yaşında ustasıyla harika bir uyum göstererek rolünün hakkını vermesini mi, çellistin mimiklerini mi, her iki oyuncunun da bizi hem hüzünlendirmeyi hem de kahkahadan kırıp geçirmeyi başarmasını mı, yoksa selamlama sırasında üstadın yüzünden akan sevgi dolu ifadeyi mi?

    tiyatro zaten başlı başına bir büyü, yıldız kenter'i izlemek ise ayrı bir güzellik.

    --- spoiler ---

    jane: benimle röportaj yapacaklar.
    heather: süperrrr, televizyon mu?
    jane: rrrradyo!

    --- spoiler ---
  • oyuncular vize alamadığı için new york turnesi iptal edilmiş. buna diyecek bir şey bulamıyor ve oyunun orada sahnelenmesine engel olan zihniyeti kınıyorum. oyunculara vize vermemek ne demek ulen? adamlar ülkenizi yemeye gelmiyor, iki saat oyun sahneleyip dönecekler alt tarafı.
    http://www.haberofis.net/…mağduru-kralice-lear.html
hesabın var mı? giriş yap