• hopi dilinde dünyanın ve hayatın dengesini yitirmesi anlamına gelen kelime.

    new mexico'daki chaco kanyonunda* bulunan ve m.ö. 900 - 1150 yıllarında orion takım yıldızının bir yansıması şeklinde inşa edilmiş olan pueblo bonito* kızılderili yerleşkesinde o dönemde astronomik ölçümler ve dini ayinler yapıldığı düşünülüyor. bölgenin kuzeyinde bulunan fajada butte alanında bir dağa yaslanmış olan üç büyük kaya* ve bu kayaların arkasında duvara oyulmuş bir spiral resmi bulunuyor. güneş ışığı sadece gündönümü ve ekinoks esnasında bu üç kayanın arasından sızıp duvardaki spiral resmini aydınlatıyor.* hopi kızılderililerin inanışına göre güneş ışınları bu spirale geldiği sürece dünyanın dengesi yerinde demektir. gelmediği taktirde ise dünya dengesini yitirmiş ve sonu yaklaşmış demektir. aynı inanışa göre dünya daha önce üç defa yıkılmış ve tekrar canlan(dırıl)mıştır.

    27 şubat 2010 şili depremi ile dünyanın ekseni 10 santim kaydığı için fajada butte'de artık güneş ışınları gündönümlerinde duvardaki spirale denk gelmediği için dünyanın dengesinin yitirdiğine inanılıyor ve buna göre şu anda dünya koyaanisqatsi döneminde ve dördüncü yıkımın eşiğinde bulunuyor.
  • hopi dilinde cilgin hayat, dagilan hayat, dengesiz hayat..
  • doğadan seçilmiş görüntülerle başlayan film, kumsalda güneşlenen insanlarla birlikte batı medeniyetinin topraklarına adım atar. glass'ın hpnotize edici minimalizmi eşliğinde yolların, binaların, bekleme salonlarının trafiğini izlemeye başlarız. ve görüntüler neredeyse hissedilmeyen bir ivmeyle hızlanmaya başlar. hızlı görüntüler, kalabalık, koşturmaca ve sık sık araya giren bilgisayar oyunları ve makineler. nihayet patlamaya eşlik eden ise bir uzay mekiğinden kopan ve dönerek ağır çekimde düşen, yanmakta olan parçadır. giderek hızını artıran ve en sonunda her bireyini sıradan bir sistem sinyaline çeviren uygarlıktan eşsiz hareketli fotoğraflar...
  • koyaaniquatsi epey çarpıcı bi belgesel , o kadar çarpıcı ki şu gecenin kör saatinde uyumadan, uyuklamadan pür dikkat izleyebildim, düşündüm , düşündüm, bağlantılar kurmaya çalıştım elimden geldiği kadar ,kurdum da . belki bi 40. dakkasına kadar ne zaman bitcek bu film , cahillik edip başladık ama..." gibisinden serzenişlerde bulunabilirsiniz ama sonra öyle bi uçuşa geçirir ki sizi , bi de sinema sistemi varsa tüyleriniz diken diken olur , feleğiniz şaşar , üzülürsünüz , kızarsınız , böyle hayatın mna koim dersiniz. çoğu kurmaca filmden daha bi karamsarlığa düşürür bu film insanı , misal fight club izleyip " ah şu tüketim toplumu yok mu " diye veryansın eden adam, bu filmden sonra evini barkını bırakıp ormana kaçabilir*.

    --- spoiler ---
    mağara resimleriyle başlar film , bi kaç boş arazi görürürüz, doğanın saf halini görürüz ,antenler barajlar derken bi bakmışız günümüze gelmişiz. yapılaşmanın doğurdğu vahim sonuçları görürüz, çarpık kentleşme vs, ardından insanlar girer kadraja , ne kadar otomatik yaşadığımızı vurgular film , hep kontrol altında olduğumuzu vurgular , hele bi fabrika işçisi hanım teyze vardır ki çok üzmüştür beni , bi anda insan olduğu çıkıvermiştir aklımdan , yürüyen merdivenlerdeki insanlar vardır bi de hızlandırılmış çekim olduğu için insanlardan oluşan bi çarka benzer o yürüyen merdivenler , hemen ardından da trafiği gösterir o da elektrik kablolarına benzer, sanki bi makinanın içindeki minik parçalarmışız hissi uyanır aniden , anarşistliğin azar gene kaçıp gidesin gelir . philip glass ın da kontrolündeyizdir bu arada , o bizi istediği duyguya sokar müzikleriyle . insan ve doğa ikiliği bu filmden daha iyi vurgulanmamıştır şu ana kadar. ha bi de arada matrixvari duygular da uyanır insan da iyice kaptırırsa kendini .ooff of.
    --- spoiler ---
    filmin ismi koyaanisquatsi "kayyaaniszatsi " diye okunur , giriş ve çıkış parçalarında devamlı arkadan telaffuzunu duyarız zaten.
  • yorucu film.
    çok yorucu film.
    görüntülerin tekrarından, hızından, zaman algımızla oynamasından değil.
    ne kadar büyük bir şeyin ne kadar minik bir parçası olduğumuzu, adeta döve döve kabul ettirmesinden...
  • cok ilginc bir yapim bu. ickisiz, otsuz kafa yapiyor insanda. goruntuler ve muzik muthis bir sinerji ortaya cikariyor. tabi philip glassin muzikleri olmasaydi bu film yine olurdu, ama bu kadar iyi olamazdi.

    film diye tanimliyoruz ama koyaanisqatsi aslinda bir manifesto, bir tokat gibi bir sey. izleyince ne sacma seylerle ugrasiyor insanlik diyorum kendi kendime. kayalari, daglari yikip madenler aciyoruz, binalar kopruler yapiyoruz, sonra bunlari eskiyince tekrar yikiyoruz. silahlar, bombalar yapip yine yikiyoruz her seyi, her yeri kirletip, icine sicip birakiyoruz. iste insanligin en buyuk getirisi: icine sicilmis bir dunya.

    binalarin dinamitle patlatildigi sahneler new yorkta kaydedilmis olmali, ironiktir, ikiz kuleler de yillar sonra aynen o goruntulerdeki gibi toza dumana karisacak, hem de insanligin kendi icadi olan teror yuzunden.

    baslangictaki buyuk kanyon sahneleri ise daha drone lar yokken boyle cekilmis, gercekten takdire deger. bence 2018 remake yapmalilar dunyanin son hali ile. hos, degisen cok bir sey yok aslinda...

    benim favori sahnemse mikrociplerle sehirlerin uydu fotograflari arasindaki gecisler.
  • bunu izlemeyen/izlettirmeden ogrenci yetistiren egitim sistemlerini ve bu sistemleri uygulayan ulkeleri kiniyorum.
  • önemsizliğimizi anlatan önemli film. iyi veya kötü konumlarının dışında, ihtiyaç duyduğumuz bir yapım.

    işin nispeten daha teknik kısmı için:

    bu film belgeselciliğin mihenk taşıdır, birçok belgesele önayak olmuştur, yeni kurgu teknikleri kazandırmıştır, birçok sahnede time lapse tekniğini kullanarak özellikle milenyum çağında kullanımı artacak bir tekniği sinemada ilk kez kullananlardan olmuştur. filmin mükemmel kurgusundan bahsedecek olursam ise:

    --- spoiler ---

    ilk olarak horseshoe canyon'daki bir piktogram ile başlayan film, izleyiciye insanın ilk keşiflerini yeniden yaşatıyor. atalarımızın binlerce yıl önce adım attıkları yerleri bize ilkel bir insan gibi yeniden keşfettiriyor. doğanın eşsiz dengesi ve doğallığın kusursuz güzelliğini yeniden yaşıyoruz. ya da ilk defa mı yaşıyoruz? ne de olsa çoğumuz hiç böylesine odaklanmamıştık yaşadığımız gezegene.

    ardından bir traktör görüyoruz ve ilk sahnede gördüğümüz yazıdan itibaren yani 18 dakika 23 saniye sonra ilk defa insanı hissediyoruz. bu noktadan itibaren film hızlanmaya başlıyor.

    git gide taşradan şehre yaklaşan kamera, insan yapıtlarına ayak uyduruyor ve hızlanıyor, şehre vardığında ise duruyor. duruyor ve uzun uzadıya şehre uzaktan bakıyor. göğü delmiş binalara bakıyor. ilk istanbul tecrübesini esenler otogarı'nda yaşamış gibi bakakalıyor önce. sonrasında şehre, sokaklara giriyor. kendisini ilk olarak devasa binalar karşılıyor. modern mimarinin adeta bir özeti olan, pruitt-igoe mahallesine adım atıyor. bu noktadan sonra yıkım baş gösteriyor.

    yıkımın ardından şehrin içine girmeye başlıyoruz. önce uzaktan baktığımız gökdelenlere şimdi daha yakından bakıyoruz. ardından 3 dakika gibi bir süre için insan görüyoruz. 3 dakika boyunca insanı seyrediyoruz, ve "büyük illüzyon"a nasıl kapıldığına şahit oluyoruz:

    grand illusion.

    ardından gün bitiyor ve akşam oluyor. yavaş başlayan gece, doğal büyüklükte olmayan ayın (insanın dengesizliği), binayı (insanın kendisi) aşmasıyla hızlanıyor:

    aynı zamanda bu plan, filmin bir bakıma özeti olduğu için kapağı da olmuştur.

    bu noktadan sonra insanı durdurmak mümkün olmuyor. durmadan hızlanıyor, hızlandıkça körleşiyor, körleştikçe duygusuzlaşıyor, duygusuzlaştıkça eriyor:

    eriyip gitmek

    son olarak 1962 tarihinde kalkan ve kalktığı gibi patlayan atlas-centaur roketini görüyoruz, ve film başladığı yere, piktograma geri dönüyor, istiklal marşıyla beraber perdeleri kapatıyor.

    --- spoiler ---

    şimdi bu kurgudaki mükemmellik ne derseniz, işin romantik kısmı bir yana, temposu derim. hızlanıp yavaşlaması, ardından tekrar hızlanıp yavaşlaması, ardından tekrar hızlanması, daha da hızlanması, çok daha hızlanması ve sonsuza kadar yavaşlaması... öh!

    böyle bir filmde izleyicinin heyecanını son ana kadar tutabilmek büyük beceri ister. hipnotize eden kurgusu, bu filmi, babası chelovek s kino-apparatom'dan teknik anlamda ayırıyor.

    benzer filmlerden bahis açılmışken, bu filmi görüp de;

    baraka
    samsara
    powaqqatsi
    naqoyqatsi
    chelovek s kino-apparatom'a göz atmamak olmaz.

    hepsi benzer yapımlar, verdikleri mesaj değişmekle beraber, size günün sonunda aynı hissi tattıracak filmlerdir:

    (bkz: önemsizlik)

    bize nerede olduğumuzu hatırlatıyor bu film. gezegenimizi, koca binalarımızı, nefessiz kentlerimizi, yaşamımızı...

    life

    bize kim olduğumuzu hatırlatıyor bu film. manyaklığımızı, kontrolden çıkmışlığımızı, açgözlülüğümüzü, dengesizliğimizi...

    out of balance

    koyaanisqatsi'ye bu dünyada var olduğu için teşekkür ediyorum. benim en büyük aynam kendisi.
  • powaqqatsi gibi belli bir konusu olmayan, hizli yada yavas cekilmis goruntulerden olusan bir filmdir buda. fakat bundaki goruntuler powaqqatsi gibi az gelismis ulkeler degildir. dogadan ve teknolojik yapilardan,makinelerden vesaireden yer yer hizli, yer yer yavas cekimler aktarilmistir. ozellikle filmin baslarinda kalin bir ses tonunun surekli "koyaanisqatsi" demesi ve bulutlarin ustunden bulutlarin cekildigi bolumun hizli cekim olmasi dolayisiyla insana dalgali bir denizi cagristirmasi en akilda kalici bolumleridir.
  • yönetmenliğini godfrey reggio'nun yaptığı, müziğini philip glass'ın yaptığı 1982 yapımı belgesel nitelikteki filmin ve filmin soundtrack'ını içeren albümün adı. film hiç bir sözlü anlatım ya da yazı içermez, tamamen birbiri ardına dizilmiş görüntülerden oluşur.

    albümdeki parçalar:
    1. koyaanisqatsi 03:28
    2. organic 07:43
    3. cloudscape 04:34
    4. resource 06:39
    5. vessels 08:05
    6. pruit igoe 07:53
    7. the grid 21:23
    8. prophecies 13:36

    not: cloudscape buradan dinlenebilir ==>
    https://www.youtube.com/watch?v=7a2k4pcafim

    edit (2019): youtube link'i değişikliği.
hesabın var mı? giriş yap