• hitler 1933'te iktidarda kalması kesinleştiğinde elini çabuk tutmuştur. 1934'teki uzun bıçaklar gecesi ilk kesin belirtilerden biridir. sıradan marazi bir onbaşının faşist iktidarının duvarlarını nasıl domino taşları gibi dizdiğini broch "büyülenme" adlı romanında dile getirmiştir. ama canetti henüz 1931'de körleşme ile alman nazizminin soykütüğünü çıkarmayı başarmıştır. roman tümüyle öngörüseldir ve salt faşizme sürüklenen bir ülkenin ahvalini araştırmakla kalmaz, aynı zamanda parodi, pastiş, hiciv, ironi gibi tekniklerle avrupa uygarlığını-avrupa modernizmini topa tutar.

    romandaki tipler bu yüzden aşırı derecede tanıdıktır. politik gerçeklere gözünü kapayan aydın tipi kien'de, josef mengele'yi önceleyen marazi doktor kimliği georges'ta, şiddet yanlısı gestapo'yu önceleyen emekli polis memuru benedikt'te, kurban edilen yahudi tipi kambur cüce fischerle'de cisimleşir, gezgin satıcı incil kaynaklı isa meselini anımsatır. bu müsrif oğuldur. therese ve diğerleri de gücün, yetkenin, paranın büyülediği cahil alman halkını sembolize ederler. onlar saf kötülüktür ama aynı ölçüde kurnaz figürlerdir.

    canetti, michelangelo'nun sistina şapeli'ndeki mahşer günü freskindeki anti-hristiyan görünümlü isa peygamberden başlayarak adem-havva, yaratılış, ilk günah gibi kutsal kaynaklı mesellerle bağlantılar kurar. kant, sokrat, platon, aristo, konfüçyüs, lao tzu gibi batılı ve doğulu düşünürler modernizm/rasyonalizm eleştirisi için yardıma çağrılırlar. schopehauer ve nietzsche iktidarın ya da iktidarsızlığın masaya yatırıldığı bir romanda "güç istenci" kuramı dolayımında atıf sahasını oluşturur.

    bu yanıyla roman güç istencinin yön verdiği anti-kahramanları inceleyen bir sosyolojik-psikolojik panoramaya dönüşür. kitapların zihinsel güç aşıladığı sinolog aydın kien delilik nöbetleri geçirir ve canetti onun şahsında avrupa'nın entelektüel körlüğünü, faşizme yuvarlanan bir kıtanın aydınlarının yozlaşmasını dile getirir.

    ayaktakımının tasviri dostoyevski'yi (ölüler evinden anılar), tersine dönüşüm betimi kafka'yı (dönüşüm), hiciv tutkusu gogol'ü (ölü canlar) anıştırır. mahşer günü freski, kien'in kendi cehennemini yaratıp yine kendisini kurban edişiyle tamamlanır.

    harikulade.
  • bir seferad olan elias canetti tarafından yazılan grotesk roman.

    körleşme, sembollerle dolu olması bakımından körlük e benzer fakat burada gerçek anlamda değil, metaforik bir körlük vardır.

    mr. kien'in yirmibeş bin kitabı vardır, bu rakam nazilerin otuz üç senesinde iktidara geldiklerinde kitap; alman ruhuna aykırıdır diyerek yaktıkları yirmibeş bin kitaba bir atıftır.

    kitap üç bölümdür; dünyasız bir kafa, kafasız bir dünya ve kafadaki dünya. mr. kien ruhunda babil kulesi dikmiş, kendini insanlıktan izole etmiş bir kişiliktir.

    körlük bir defans mekanizması mıdır?
    insanların, hayatlarını idame ettirirken olanlara aşırı reaksiyon göstermemeleri, acıyı normalleştirerek, duygularına ket vurarak duyarsızlaşmaları, mutlu olmalarına yardımcı olur. nitekim mr. kien de bu şekilde izah eder: mutlu olmak için ya kör olacaksın, ya da delirip bu güruha katılacaksın.

    psikolojik problemleri umurunda olmayan ve mutsuzluğu bu şekilde meşrulaştıran bir karakterdir.
    "körlük; birbirlerini görmeleri halinde yanyana düşünülemeyecek şeylerin birlikte olmalarına imkan tanır"
  • elias canetti tarafından yazılmış eser. oğuz atay'ın tavsiyesi üzerine ahmet cemal tarafından çevrilmiş, aydın psikolojisini çözümleyen eser.
  • “ bir öğle vakti bağlanan telefonda karşıma oğuz atay çıktı. söze derhal sen diye başladı:

    -“sen rakı içer misin?”
    +“arada evet...”
    -“peki şalgam suyuyla birlikte içtin mi ?”
    +“hayır”
    -“güzel. o halde bu akşamüstü saat altıda atlas sineması’nın girişinde ol. seni bir yere götüreceğim. ”

    dediği saatte buluştuk. “bir yer” dediği, ağa camii’nden sapınca gidilen, “kendin pişir kendin ye” tarzı bir meyhaneydi. o güne kadar meyhanenin böylesine hiç gitmemiştim. oturup etlerimizi seçtik. daha doğrusu oğuz atay seçti. benimle yıllardır tanışıyormuşuz gibi konuşuyordu. o güne kadar yaptığım çevirilerin neredeyse hepsini okumuştu. bu arada şalgam suyu ile rakı da enfes gidiyordu. bir ara çantasından elias canetti adlı bir yazarın auto da fe başlıklı romanını çıkardı. “bu romanın aslı almanca. ben ingilizce çevirisini bir solukta okudum. şimdi sen en kısa zamanda romanın almancasını getirtiyorsun ve yine en kısa zamanda çeviriyorsun. müthiş bir yazar, romanı da öyle. ”

    bu ilginç olaydan sonra romanın ahmet cemal tarafından türkçe’ye körleşme olarak çevrisi yapıldı.

    işin trajik yanı ise oğuz atay 13 aralık 1977 günü vefat etti. kitabın ilk baskısı ise 1981 yılında yapıldı. oğuz atay pasaj pasaj çevirileri görmüş olsa da çevirinin bittiğini göremedi.

    oğuz atay’ın bu romanı bu kadar sevmesinin sebeplerinden biri de; kafasının içi bilgi dolu olan fakat dış dünya ile herhangi bir diyaloğu olmayan romanın başkarakteri prof. kien ile kendisini özdeşleştirmiş olması olabilir. ya da bunu ben uyduruyor olabilirim. ama bence öyle yani. yalnız oğuz atay da ağzının tadını biliyormuş. şalgam- rakı- meyhane vs. düşünsene bir meyhaneye giriyorsun içerde oğuz atay rakı içiyor elinde bir roman hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor. ne güzel günlermiş be.
  • doğru yolu görüp de oradan gitmemek, yüreksizliktir (körleşme, 64).
  • yazılmış en güzel kitaplardan biridir.
  • dün altın koza gösterimi ile izledim. bu sene ulusal yarışmada yer alan filmlerin neredeyse hepsi yönetmenin ilk uzun metraj filmlerinden oluşuyor. körleşme'de hacı orman in ilk uzun metraj deneyimi.

    festivalin 2.günüydü ama 3.filmiydi körleşme. dün plaza ve ceviz ağacı'nı izledim. ilk uzun metraj olduğunu biz aslında repliklerden, hikâyenin derinleşmemesinden anlıyoruz. yönetmen senaryoyu yazarken tutuk kalmış gibi. yan karakterler aşırı sığdı ve onları sadece büyük büyük edebi laflar ederken duyduk sonra da aralarından biri öldü ve hikayeleri orada bitti.

    başroller çok başarılıydı, özellikle sinan karakterinin kör birini canaldırma gücü mükemmeldi. asiye dinçsoy festivallerin aranılan başrol kadın oyuncusu, burada da yine harika bir iş çıkarmış. ikilinin sahnelerinin dinamiği ve o savaş hali bize çok iyi aktarıldı. sinan'ın ilk görmeye başladığında yansımadan kendilerini görmesi ama başka insanlar zannedip selam vermesi ve yine görmeye başladıktan sonra ki ilk tıraş sahnesi çok çok çok iyiydi.

    ben film bittikten sonra üzerine düşündüm, ben olsam ne yapardım, neler olurdu diye. bu yüzden filmin anlatısı benim hoşuma gitti. en iyi film ödülünü alamaz ama yönetmeninin ilk uzun metraj filmi için eli yüzü düzgün bir yapım olmuş.
  • eğer iyi bir okursanız kendinizi kaybetmemek için özen göstermeniz gereken eser. kitapla geç tanıştığım için kızdım kendime. ancak bu duygu zaten her "eski" eserin "yeni" okunmasından sonra yaşanan bir duygu karmaşası. öyle bir aydın bunalımından bahsetmiş ki bizim muhteşem elit entelektüel kesimimizin hiçbir zaman içine düşümeyeceği bir hali yansıtmış. kalemle okuyunuz, altı çizilecek çok kelam var. çeviri hikayesi de bir o kadar ilginç. iki üstadı yan yana getirmeyi başarmış bir eser oluşu da türk edebiyatı adına mühim.
  • --- spoiler --

    therese tam bi nafaka için aşık taklidi yapan kadın değil de ne. aşıkmış gibi yaptığı da kien'in kitapları. işe yaradı mı yaradı. kien'le evlenebilmek için kitaplara bebek gibi bakması sonra tüm eve ve kitaplara el koyması. acıdım adama zaten oynatmasına az kalmıştı, allah seni bildiği gibi yapsın gold digger thereseeee...
    --- spoiler ---

    elias canetti'nin 26 yaşında yazdığı ahmet cemal'in yedi senede çevirdiği okuması yürek isteyen bir kitap.
  • elias canetti romanı. eser harika psikolojik analizler yapar ve kahramanların herbirinin gözünden romanda gelişen olayları aktarır (bkz: relativismus).

    bu kitap detaylarıyla sizi kendine bağlar ve hayran bırakır.
    okurken utanmasam arada saygı duruşuna falan kalkardım heralde, hayran bırakan bir sadelik ve mizah ve zeka ve her şey...

    tavsiyedir.
hesabın var mı? giriş yap