• (dominic strinati - an introduction to theories of popular culture (routledge, 1995) adlı kitaptan çevirdiğim bir bölüm. geç oldu, sonra devam ederim.)

    kitle toplumu teorisinin temel iddiası, sanayileşme ve şehirleşme süreçlerinin yıkıcı sonuçlarına işaret eder. büyük ölçekli ve mekanikleşmiş sanayi üretimi ile insanların artan oranlarda çalışmak ve yaşamak için geldiği büyük ve yoğun nüfusa sahip şehirlerin ortaya çıkışı ile ilintili olan radikal dönüşümler, insanların önceden sahip olduğu toplumsal ve değer yapılarını sarstı ve aşındırdı. toprağa bağlı tarımsal faaliyetlerin azalması, sıkı ilişkilerin görüldüğü köy cemaatinin dağılması, dinin düşüşe geçmesi ve toplumların laikleşmesi, bilimsel bilginin gelişmesi, mekanik-monoton-yabancılaştırıcı fabrika işlerinin yaygınlaşması, anonim kalabalıklarca doldurulmuş kuralsız büyük şehirlerde görülen yeni yaşama biçimlerinin kurulması, ahlaki entegrasyonun görece yokluğu kitle toplumunun ve kitle kültürünün altında yatan başlıca nedenler.

    teoriye göre sanayileşme ve şehirleşme "atomlaşma" denen şeyin oluşmasına hizmet etti. bu, kitle toplumu denen şeyin, tıpkı bir kimyasal bileşiğin içindeki atomların birbirleriyle olan alakaları kadar bir alakaya sahip olmaları demektir. kitle toplumu atomlaşmış insanlardan oluşur, birbirleriyle anlamlı ve manevi açıdan münasip ilişkisi olmayan insanlar. tabii ki, bu insanlar yalnız kalmış bir parçası kadar birbirlerinden ayrıksı değiller; ancak aralarındaki bağ sözleşmeye dayalı, uzak ve düzensiz. müşterek ve iyi bütünleşmiş bir bağ yok yani. kitle toplumundaki birey, tamamen kendi yoluna bırakılmıştır ve kimliğini bulacağı çok az topluluk ve kurum vardır, ahlaken nasıl doğru yaşanmasıyla ilgili çok az fikri vardır. çünkü kitle toplumu, onun yükselmesine neden olan süreçlerden ötürü, bu sorunlara doğru düzgün, etkili çözümler sunamaz.

    atomlaşma sürecinin merkezinde, sanayileşme/şehirleşme sonucu aracı vazifesinde olan toplumsal örgütlerin azalması yer alır. köy, aile, kilise gibi örneklendirilebilecek bu örgütler bir zamanlar bireye psikolojik aidiyet, toplumsal davranış ve ahlaki açıklık duygusu vermişti. bunların modern karşılıkları olan şehir veya bilim ise aynı şekilde çalışmamaktadır. onlar kimliği teşvik etmemekte, davranışa yol göstermemekte, ahlağı biçimlendirmemektedir. teoriye göre, kitle toplumundaki insanlar hem toplumsal hem de ahlaken atomlaşmış haldedir. kişiler arası ilişkiler tamamen resmi ve sözleşmeye dayalıdır. üstelik ahlaki bütünlükten tamamıyla uzaktır bu ilişkiler; çünkü ahlaki düzen, kitle toplumlarında düşüştedir. yani, uygun bir ahlaki düzen çerçevesi yoksa, insanlar sağlam bir ahlaki değer duygusuna sahip değilse, yapay ve etkisiz bir düzen ortaya çıkacak ve insanlar ahlaklı olmanın ne demek olduğunu anlamadan ona sahip çıkacaklardır. dolayısıyla bu, kitle toplumunun ahlak krizini çözmek yerine onu daha da alevlendirecektir. kitle kültürü, burada taşıyıcı [surrogate] ve etkisiz ahlaklılığın ana kaynaklarından biri olarak görülmektedir. yeteri miktarda aracı örgütlenme olmadan, bireyler kitle medyası ve popüler kültür gibi ana kurumlarca manipüle edilmeye ve sömürülmeye açıktırlar. bunu engellemek için hiçbir ahlaki düzen bulunmamaktadır. dini açıklıklar ve müşterek hakikatlar zayıflamakta ve rasyonel bireyciliğin ahlakdışı aciliyetine ve kitle tüketimi ve kitle kültürüyle ilintili seküler düzensizliğe [anomi] yol açılmaktadır.
  • kitleler tarafindan uretilen, sade halkin zevk aldigi kultur urunlerinden ve kulturel faaliyetlerden olusan kultur diyebiliriz kisaca.
    (bkz: populer kultur)
  • hasan bülent kahraman toplumların afyonu olduğunu söyler. özetlersek; erkek egemen, milliyetçi, idealizmi benimsemiş, eleştirel olmayan bir kültür olduğunu ifade eder. yüzeysel bir tanım gibi görünse de, kitle kültürü demokratik kültürle karşılaştırıldığında bu yafta gibi görünen tanım bir bir yerine oturur. kitle kültüründe demokrasi yoktur çünkü önemli kararlar toplumdaki üst gruplar, yani seçkinler tarafından alınır. bu nedenle edilgen bir toplumdur. adının içinde kültür kelimesinin geçmesi de ilginçtir, çünkü bildiğimiz anlamda kültürü reddeder. sanata burun kıvırılır, küçümsenir, buna karşılık seçkinler yüceltilir. bir nevi, badem bıyıklının hayalindeki dünyadır.
  • bugün holivud'un elinden çıkmış ve dünyada çok geniş bir kesimin izlemeyi tercih edip aynı kesimin beğenisini kazanarak başarıya ulaşmış filmler sanatın bir ürünü olmaktan çıkıp ilk önce bu kitle kültürünün parçası oluyorlar. çünkü holivud filmleri temelde kitlesel izleyiciye ulaşmayı/daha çok izleyiciye ulaşmayı hedefliyor.

    bugün antonioni'den bir blow-up yeniden gösterime girse hiçbir şekilde geniş seyirci kitlesinin beğenisini kazanmasının imkanı yoktur mesela. çünkü niye? çünkü zamana ayak uydurmak gayesiyle çekilmemiştir. bu sebeple sanatın bir parçası olur.
  • "kitle kültürü, popüler kültürün sanayileşmiş hali. kültür endüstrisi tarafından üretilen ve tüketimi yönlendirilen popüler kültüre, kitle kültürü diyoruz." ayrıntı için: http://www.milliyet.com.tr/…/01/09/sanat/san02.html
  • kapitalist devletlerin ortaya koyduğu, sistemin realitesini ortaya koyan ayrıca çoğunlukla popüler kültürle karıştırılan kültür.
    kitle kültürü sistemde var olan yönetici-yönetilen, zengin-fakir, eğitimli-eğitimsiz arasındaki farkın yaratmış olduğu realiteyle yakından ilişkilidir. kitle kültürünün amacı bu realitenin değitirilebileceği umudunun anlamsız olduğu, hatta bu kültürün kabul edilmesinin mutluluk getirdiğini bireylere göstermektir. böylelikle sistemin istediği yabancılaşma gerçekleşecektir. kitle kültürünün kabul edilmesi ve ona karşı durulmaması en basit anlamda başımızın belaya girmesini önler. yani kitle kültürüne inanmak hatta daha güzeli onu hiç düşünmemek bizlere cahil bir mutluluk kazandırır(der kapitalistler). kitle kültürü tüketilmek amacıyla yapılır. bunu yapanlar ise kitlenin dışında kalan kişi ve kurumlardır. onlar bu kültür sayesinde nasıl yaşamamız gerektiğini, neyi seveceğimizi, ne yiyeceğimizi ortaya sunarlar. ancak bu sistem bazı olumsuzluklarıda getirmiştir. birey ne olduğunu anlamasada içten bir acı hissetmekte, birşeyler yapma arzusu gütmektedir. bunun bastırılması için daha rafine bir yaptırım gereklidir. bu da popüler kültürdür.
    (bkz: http://www.onurcoban.com/…/11/kitle-kulturu_14.html)
  • kitle kültürü demokrasi ve özgürlük sloganlarıyla, bütün sınıf, gelenek, görenek, zevk engellerini devirir ve her türlü kültürel farklılıkları ortadan kaldırmayı amaçlar. *
  • kitle kültürü şöyle özetlenebilir:

    ulaşım ve iletişimdeki devrim insanları birbirilerine daha yakın kıldı ve onları yeni bağlarla birbirine bağladı. iş bölümü onları birbirilerine daha fazla bağımlı kıldı; toplumun bir bölümündeki çalkantı diğer tüm bölümlerini etkiledi. karşılıklı bağımlılıktaki bu artışa karşın bireyler birbirine daha fazla yabancılaştılar. aile ve yerel cemaat gibi ilksel grup bağları parçalandı. kadim inanışlar sorgulandı. bunların yerini ise çok az birleştirici değer aldı.

    en önemlisi eğitimli bir seçkinler sınıfının eleştirel standartları, ne kanaatleri ne de beğenileri şekillendirebiliyor. sonuç olarak ahlaksal değerler daimi bir değişim içerisinde. bireyler arasındaki ilişkiler organik olmaktan ziyade parçalı ve birbirine teğet geçiyor. aynı zamanda daha fazla mekansal ve toplumsal hareketlilik, statü kaygısını derinleştiriyor. kıyafet ya da ünvanla garanti altına alınan ya da tanınan statünün yerine herkes pek çok rolü aynı anda üstleniyor ve değişen durumlara göre kendini sürekli kanıtlamak zorunda kalıyor.

    bütün bunlardan ötürü birey bütünlüklü bir benlik duygusunu yitiriyor. böylelikle yeni inanışlara yönelik bir arayış doğuyor. artık sahne karizmatik lidere, seküler mesihe kalıyor. bu karizmatik kişi insanlara, kitle toplumunun ortadan kaldırıldığına inanılan şeyin yerini alacak bütünleşmiş kişilik bahşediyor.

    kaynak: daniel bell, ideolojinin sonu.
  • kapitalizmin gelişimiyle birlikte, özellikle sanayi devriminden sonra ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel yaşamın yanında boş zaman faaliyetleri de büyük bir dönüşüm geçirmişti. sanayi devrimi sonrası toplumsal üretim ve tüketim farklılaşmış ve “standartlaşma” nın temelleri atılmıştı. büyük kitleler için seri üretim yönteminin kullanılması, kültürel ürünler de dâhil olmak üzere üretimi ve buna bağlı olarak tüketimi ve tüketim alışkanlıklarını kökten değiştirmişti. dolayısıyla sanayileşme ve buna bağlı olan kitleleşme kitle kültürünün ortaya çıkmasını sağlayan unsurlar olarak ön plana çıkmıştı. sonuç olarak sanayi devrimiyle birlikte geleneksel üretim biçimleri terk edilmiş ve makinelerle seri üretim yapılan bir düzene geçilmişti. bu düzen içinde fabrikalarda çalışan geniş bir halk kitlesi doğmuştu.

    sanayi devriminin yaşandığı ilk dönemlerde çalışma saatleri oldukça uzun, çalışma koşulları da bir o kadar olumsuzdu. ancak özellikle 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başında işçi kesiminin örgütlenmeye başlamasıyla bu olumsuz çalışma koşullarında işçilerin lehine bazı düzenlemeler yapıldı. bu düzenlemelerin başında ise çalışma sürelerinin kısaltılması geliyordu. böylece işçi sınıfı mesai saatleri dışında kendileri için ayırabilecekleri bir zaman dilimine kavuşmuş oluyorlardı. ama sanayileşmenin hız kazanması, toplum bireylerini bir arada tutan değer yargılarının da öneminin yitirilmesine neden olmuştu. böyle bir sosyal yapının sonucunda ise kitlelerin kendilerini ifade edebilecekleri “kitle kültürü” kavramı doğmuş oldu.

    kitle kültürü ifadesi tarihsel bağlam içinde yukarıdaki koşullara bağlı olarak doğmuş olmasına rağmen bu kavram “kimlik anlayışından ve bilincinden yoksun ve aynı zamanda eylemde bulunma yetisine ya da gücüne sahip olmayan bireylerin kültürü” olarak tanımlanması dolayısıyla olumsuz bir anlama sahipti.
hesabın var mı? giriş yap