• harran ovasinda bir alevi köyü(belde oldu).(bkz: dertli divani)(veli aykut),ozan isyani(bakir bozkurt),asik sefai(mehmet acet) gibi cok sayida halk ozanlari vardir.kisas deyi$i ve düazlari bircok halk müzigi sanatcisi ve ozanlari tarafindan bilinir,ve albümlerde yer almi$tir.kisas semahida diger bölgelerin semahlarina göre en bilinenidir.
  • sosyal düzenin bel kemiğidir.

    acıların, kederlerin, kayıpların telafi edilemediği dünyada zarara uğrayanın hakkı nasıl alınır ki. bir nefes için dünyaları verecek canlının nefessiz kalmasını sağlayan zarara uğratanın yanına bırakılamaz.

    bu olguyu sıfır tolerans ilkesiyle düzelen toplum düzeninde görürüz. zarar hemen giderilir ve zararın aktörü hemen cezalandırılır. öfke ve kin duygularının oluşması engellenir. zarara uğrayanın topluma güveni sağlanır. öbür türlü intikamcı duygularla hareket eden insanın olayın dışında kalanları zarara uğratılması kaçınılmaz olur.

    insanlığın varoluşundan beri kadim bir ilkedir. karşılıklık duygusu tatmin edilmesini sağlayan yegane kuraldır. her toplumda farklı isimlerle bulunsa bile kanunlara veya nizamnamelere girmiştir.

    bizim yerimize adaleti tesis etmesi için görevlendirdiğimiz insanların bozulan toplum düzeninde halktan uzaklaştığı ve topluma yabancılaştığı görülür. çıkarını ve mevkisini koruma güdüsüyle hareket eder. bunun sonucunda tarafların beklentilerini karşılayamaz. toplumu yaralar. zarar kendisine gelmiyorsa umursamaz davranır. adaletin sağlanması için verilen kararların bir ucu karar verene veya hakemlik edene dokunmalıdır. dokunulmaz bir güruh yaratmanın manası olamaz. yani kısasın iki ucu varsa dengede tutanın dengeyi bozması durumunda altında kalmalıdır.

    kısasta hayat olmasının sebebi geride kalanlara yaşama huzurlu devam etme şansı vermesidir. acının dindirilmesi ve huzurun temini amaçlanır. dolaylı olarak toplum hayat bulur.
  • sezgin kaymaz‘ın, sevinç kuşları serisinin 2. kitabı. ilki deccal'in hatırı.
    kitaba başladığım gün, o gece bitireceğimi anladım. koşarak gidip 3. sü olan son şura‘yı da hemen aldım ki; elim boş kalmasın.

    kısas’ın anlattığı hikaye o kadar gerçekki; okurken dalak, ciğer kalmadı bende. arada ağlama molası verdim. yürüyüşe çıktım. mavi gökyüzüne baktım. ne insan ne de insana dair bi kalıntı görmek istemedim. bi banka oturdum ve denizi seyrettim. sonra eve dönüp devam ettim okumaya. arada güldüm. sabah 6’da kitap bitti. o gün hiç uyumadım. biraz daha kahve içtim. akşam oldu. 2 saat içim geçmiş. uyandım, aklımdaki tek şey son şura‘ydı.
    iyi ki gidip almışım. şu an son şura’nın yarısındayım.
    gidin bu serinin üçünü birden alın.
    deccal’in hatrında gülün eğlenin, kısas’ta parçalanın. son şura’da toparlanırsınız.
  • "ve görmez misin ki, allahu teâla, kısasın kötü bir eylem olduğuna işaret ederek,'kötülüğün cezası, ona benzer bir kötülüktür.'(şuara suresi 42/40) buyurmuştur.. yani meşru olmakla birlikte, kısas kötü bir fiildir..ve 'her kim bağışlar ve ıslah ederse onun ödülü allah katındadır.' dedi."

    -ibn-i arabi/füsusu'l hikem-
  • cinayette ödeşmek. bir suç işleyenin aynı cinsten bir ceza ile cezalandırılması. öldürme veya yaralamada, suçluya aynı şeyin yapılması. kasten adam öldürene veya yaralayana islâm hukukunun uyguladığı ceza.

    bir islâm hukuku terimi olarak kısas; ferdin hakkı olarak yerine getirilmesi gereken, âyet ve hadislerde miktarı belirlenen ve suçlunun bedenine yönelik bulunan cezayı ifade eder. kesmek anlamına gelen "kass" kökünden alınmıştır.

    kısas cezasını gerektiren suçlar;

    kasten adam öldürme ile bazı kasten yaralama ve sakat bırakma eylemlerini kapsamına alır.

    kısas cezası kitap ve sünnet delillerine dayanır. kur'ân-ı kerim'de şöyle buyurulur:

    "ey iman edenler! öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. hür hür ile; köle köle ile, kadın kadın ile kısâs olunur. öldürülenin velisi tarafından, öldüren lehine bir şey affolunursa (diyet için) yapılacak uygulama örfe göre normal olmalı ve en iyi bir şekilde ona ödenmelidir. bu size rabbınızdan bir kolaylık ve rahmettir. artık bu hükümden sonra kim haddi aşarsa ona acı bir azap vardır. sizin için kısasta hayat vardır, ey tam akıllı insanlar" (el-bakara, 2/178-179).

    "her kim haksız olarak öldürülürse onun velisine yetki verdik. o da öldürmede haddi aşmasın. çünkü ona yeterince yardım olunmuştur" (el-isrâ, 17/33).

    "biz tevrat'ta onlara şu hükümleri farz kılmıştık: cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yapılır. yaralarda da kısas vardır. fakat kim hakkından vazgeçerse, bu onun günahlarının affına bir sebeptir. kim allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar, zâlimlerin ta kendileridir" (el-mâide, 5/45).

    kısas hükümlerinin önceki semâvî dinlerde de bulunduğunu kur'ân-ı kerîm bildirmektedir. yahudilerin mukaddes kitabı tevrat'ta bugün konu ile ilgili şu kurallar yer almaktadır:

    "bir kimseyi vurarak öldüren kimse, mutlaka öldürülecektir" (çıkış: 21/13).

    "bir kimsenin komşusuna kini olur ve onu hile ile öldürürse, öldürülmesi için onu mizbahından bile alacaksın" (çıkış: 21/14).

    "bir kimse bir adamı öldürürse mutlaka öldürülecektir " (levililer: 24/17).

    islâm'ın ortaya çıkışından önce, medine'de yaşayan iki yahudi kabilesi nadîroğulları ile kurayzaoğulları arasında çatışma olmuş, nadîroğulları üstün gelmişti. bu üstünlüğü ondan sonra işlenecek suçlara uygulanacak cezalara da yansıtmaya başladılar. meselâ; bir nadirli, kurayzalıyı öldürürse kısas uygulanmıyor, yüz vask (200 kg.lık ağırlık ölçüsü) kuru üzüm fidye olarak ödeniyordu. fakat bir kurayzalı, nadirliyi öldürürse, kısas yoluyla suçlu da öldürülüyordu. eğer bu son durumda fidye ödemesi kararlaştırılırsa, iki kat olarak fidye uygulanıyordu. işte cenâb-ı hak onların tevrat'tan sapma noktalarını belirlemek ve islâm ümmetine de kısas hükümlerini teşmil etmek üzere yukarıdaki âyeti indirdi (bk. ibn kesîr, tefsîru'l kur'ani'l-azım, istanbul 1984, ı, 299, 300 vd.).

    hz. peygamber şöyle buyurmuştur: "kim kasten öldürürse, bunun hükmü kısastır" (ebû davud, diyat, 5).

    kasten ve taammüden öldürmenin kısası gerektirdiği konusunda görüş birliği olmakla birlikte kasıt ve taammüdün karinesi üzerinde görüş ayrılığı vardır. ebû hanîfe'ye göre, bir uzvu bedenden ayırabilecek bir silâh veya âlet ile işlenen öldürme fiili, kasten ve teammüden işlenmiş sayılır. keskin demir, taş, ağaç ve benzerleri ile bir kimseyi öldürmek gibi. ebû yûsuf ve imam muhammed'e göre, ister öldürücü âlet ile olsun, ister ölüme götüren bir eylem ve fiille olsun, işlenen öldürme suçu "kasten" sayılır. denize atmak, yüksek bir yerden düşürmek ve zehirlemek bunlar arasında sayılabilir. imam şâfiî'ye göre, bedene batan veya kesici âletlerde olduğu gibi genellikle ölümü doğurabilecek bir şeyle öldürmek de "taammüden öldürme" kapsamına girer (el-kâsânî, bedâyiu's sanâyi', beyrut 1401/1982, vıı, 233 vd.).

    islâm hukukçuları yukarıda verdiğimiz ayet ve hadislere dayanarak, kasten öldürme ve yaralamalarda kısasın uygulanacağında görüş birliği içindedir. ancak, islâm'da kısas şahsî şikâyete bağlı bir ceza olarak kabul edilmiş, âmme cezası sayılmamıştır. çünkü kamu düzeni sadece suçlu ile mağdur taraf arasında bozulmuştur. onlar anlaşır, barışır ve helalleşirlerse devlet düzenini ilgilendiren sakıncalar ortadan kalkmış olur. bu nedenle, kendisine karşı müessir fiil işlenen kimse veya ölüm hâlinde, ölenin velisi affederse kısas düşer (bk. el-kâsânı, a.g.e., vıı, 241 vd.; ibn rüşd, bidâyetü'l-müctehid, istanbul 1333, ıı, 330; abdulkadir udeh, et-teşrîu'l cinî'l-islamî, kahire 1959, ı, 79, 663 vd.).

    kısas affedilince, ayrıca diyet hakkının da düşüp düşmediği, suçlunun rızası olmadan diyet istenip istenemeyeceği konusunda iki görüş vardır:

    ebû hanife ve imam mâlik'e göre, öldürülenin velisi ya kısas ister, ya da affeder. veli, suçlu ile diyet üzerine anlaşmazdan önce kısas hakkından vazgeçerse, diyet isteme hakkı da kendiliğinden düşmüş olur. imam şâfiî ve ahmed b. hanbel'e göre ise; velî seçimlik hakka sahiptir. ya kısas uygulanmasını ister, ya da kısası affeder ve diyet alır. affetmenin anlamı kısasın diyete dönüşmesi demektir ve bu, suçu işleyenin rızâsına da bağlı değildir (el-kâsânî, a.g.e., vıı, 241; eş-şevkanî, a.g.e., vıı, 7 vd.; hayreddin karaman, mukayeseli islâm hukuku, istanbul 1986, ı, 136, 137).

    ölen kimseye bedel olarak verilen mal veya nakit paraya "diyet" denir. bu, öldürülenin mirasçılarına verilmesi gereken mâlî bir bedeldir. yaralama, uzvu koparma veya sakatlama gibi müessir fiillerde mağdura verilmesi gereken bedele erş adı verilir. diyet ismi kimi zaman erş yerine de kullanılır. elin diyeti gibi (ibn âbidîn, reddü'l-muhtâr, mısır 1307, v, 504; el-meydânî, el-lübâb, kahire 1374).

    hz. peygamber ve ilk dört halife döneminde belirlenen diyet miktarları şu mal veya nakit paralardan birisidir: a) yüz deve, b) bin dinar (miskal) altın, c) on veya onikibin dirhem gümüş, d) ikiyüz tane sığır, e) ikibin koyun, f) ikiyüz takım elbise (el-kâsânî, a.g.e., vıı, 254; ibn âbidîn, a.g.e., v, 504; ibn hazm, el-muhallâ, kahire 1350-1352, x, 759).

    yaralamaların tazminatı olan erş miktarlarından bir bölümü hadisle belirlenmiştir. meselâ; el kesme suçunun erş'i, tam diyetin yarısıdır, diş kırmada erş, tam diyetin onda biri kadardır. prensip olarak; vücutta tek bulunan organlar için tam diyet, çift organların her biri için yarım diyet, dört tane olanların her biri için dörtte bir diyet gerekir. nass'larda tayin ve takdir edilmeyen durumlarda, tazminatın miktarını hâkim belirler (bk. eş-şevkânî, a.g.e., vıı, 61 vd.; el-kâsânî, a.g.e., vıı, 252 vd.; ibn kudâme, a.g.e., vııı, 57-58).

    kur'ân-ı kerîm'de; "...göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yapılır. yaralarda da kısas vardır" (el-maide, 5/45) buyurularak, ölümün dışında kalan müessir fiillere de kısas hükmü getirilmiştir.

    hz. peygamber devrinde bir kadın bir câriyenin dişini kırmış, câriye tarafı diyeti kabul etmeyerek, kısasta israr etmişti. ashâb-ı kiramdan enes b. en-nadr, kısâsen dişin kırılmasına karşı çıkınca, rasûlüllah (s.a.s); "ey enes!. allâh'ın kitabında ceza kısastır" buyurmuştur. câriye tarafının suçluyu affettiğini bildirmesi üzerine allah rasûlü onların bu affı sebebiyle kazandıkları manevi dereceyi şöyle ifade buyurmuştur: "allâh'ın öyle kulları vardır ki allah'a yemin etse, allah onu yemininde yalancı çıkarmaz" (es-şevkânî, a.g.e., vıı, 26, 27).

    yaralama ve sakatlamalarda kısasın uygulanabilmesi için, suçun kasten işlenmesi yanında şu şartların da bulunması gerekir:

    a. iki yer arasında eşitlik,

    b. eşitliği sağlamanın mümkün olması;

    c. daha fazla veya daha eksik bir uygulama ile zulüm yapılmaması.

    bu çeşit suçlarda af, kısasın diyete dönüşmesini sağlar (bk. el-kasânî, a.g.e., vıı, 297; ibn âbidîn, a.g.e., v, 485).

    mafsalından kesilen veya kesilmediği halde sakatlanan kollar ve bacaklar, kemiğe kadar dayanıp, kemiği ortaya çıkaran yaralarda da kısas uygulanır (ömer nasuhi bilmen, istilâhât-ı fıkhıyye kâmusu, istanbul 1976, ııı, 80 vd.)

    kasten adam öldürme fiilinden dolayı kısas uygulanabilmesi için şu şartların bulunması gerekir:

    a. suçu işleyenin âkıl ve bâliğ olması gerekir. akıl hastası veya küçük çocuk işlediği bir cinayetten dolayı diyetle yükümlü tutulursa da, kısas hükümleri uygulanmaz. bunların kasten işleyecekleri suç, hata hükmünde olup, bundan dolayı mirastan ve vasiyetten de mahrum olmazlar.

    b. öldürme fiilinin kasten işlenmesi gerekir. bir kimseyi hata veya sibh-i amd suretiyle öldüren kimseye kısas uygulanmaz.

    c. katilin, suçu serbest iradesiyle işlemiş olması gerekir. öldürülme veya bir uzvun sakatlanması gibi bir zorlama (ikrah-i mülcî) altında işlenen suçlarda, ebû hanife ve imam muhammed'e göre, kısas veya diyet zorlayan üzerine gerekir. ebû yusuf'a göre, burada zorlayana yalnız, üç yılda ödenmek üzere diyet lâzım gelir. imam züfer'e göre ise, zorlama, kısasa engel değildir.

    d. öldürülen, öldürenin fer'i, yani çocuk veya torunlarından biri olmamalıdır. oğlunu, kızını veya torununu öldüren kimse için diyet, ta'zîr ve mirastan mahrumluk gibi hükümler uygulanırsa da, kısas gerekmez. hadîs-i şerîtte; "babaya, çocuğundan dolayı kısas uygulanmaz" buyurulmuştur (bk. tirmizî, diyat, 9; dârimî, diyat, 6; ahmed b. hanbel, ı, 16, 22).

    ancak baba, anne, dede ve nine gibi usûlünden birisini kasten öldüren kimse hakkında kısas uygulanır.

    kısas yoluyla öldürülüp öldürülemeyecek kimseler şunlardır: erkek erkek karşılığında, erkek kadın karşılığında ve kadın erkek karşılığında öldürülür. hür erkek köle karşılığında ve köle köle karşılığında öldürülür. yine kâfir, müslüman karşılığında, müslüman zimmî (islâm devleti tebeası olan ehl-i kitap) karşılığında ve zimmî zimmî karşılığında kısasen öldürülür. bir zimmî başka bir zimmîyi öldürse, öldüren daha sonra islâm'a girse yine kısas uygulanır. bu konuda görüş birliği vardır. müslüman veya zimmî islâm ülkesine (daru'l-islâm) emân'la girmiş bulunan bir harbî karşılığında öldürülmez. zâhir (açık, kuvvetli) rivayete göre, müste'men (pasaportlu gayri müslim yabancı) başka bir müste'men karşılığında öldürülmez. bir müslüman mürted (islâm'ı terkettiğini ilân etmiş veya inanç bozukluğu nedeniyle dinden çıktığına hükmedilmiş bulunan) bir erkek veya kadını öldürse, öldürene kısas uygulanmaz. yine dâru'l-harp'te pasaportla bulunan iki müslümandan biri diğerini öldürse, hanefîlere göre, kısas gerekmez. müslüman, dâru'l harp'te, müslüman bir savaş esirini öldürse kısas gerekmez. ebû yûsuf ve imam muhammed'e göre, öldürenin mal varlığından diyeti ödenir. ebû hanîfe'ye göre, diyet de gerekmez.

    büyük kimse çocuk karşılığında; sağlam insan, kör, topal felçli vb. hasta veya sakat kimse karşılığında öldürülür. ölmek üzere bulunan kimseyi öldürene kısas uygulanır. yaşamını sürdüremeyeceğini bilmesi de sonucu değiştirmez. iki çocuk arasında kısas uygulanmaz. çocuğun kastı ve hatası eşit tutulur, iki durumda da yalnız diyet gerekir (el-fetâvâ'l-hindiyye, beyrut 1400/1980, vı, 3, 4).

    diğer yandan kısasın uygulanabilmesi için öldürülenin velisinin belirli olması ve vârislerin kısas talebinde bulunması da şarttır (bilmen, a.g.e., ııı, 68 vd ).

    yaralama veya sakat bırakmalarda kısas isteme hak ve yetkisi mağdura âittir. ölüm halinde ise bu hak ve yetki önce öldürülenin vârislerine, sonra da islâm devleti'ne aittir. prensip olarak ölenin mal varlığına mirasçı olan, kısas veya diyetle ilgili haklara da sahip olur. çünkü mirasçı, ölene insanların en yakın olanıdır (el-kâsânı, bedayiu's-sanayi', beyrut 1402/1982, vıı, 242; el-fetâvâ'l hindiyye, vı, 7 vd.; bilmen, a.g.e., ııı, 88 vd.).

    hamdi döndüren
  • izmirde bir ayakkabı firmasıymış. merak ettim acaba kiss us düşünülerek mi konmuş bu isim. yani yaratıcılığımızın sınırı ne bileyim de..
  • sezgin kaymaz'ın sevinç kuşları dizisinin ikinci kitabı.
  • suçluya uygulanır, hiçbir mazluma suçlunun bilmem neyi denilerek uygulanamaz.

    hiçbir günahkar bir başkasının günahını yüklenmez. (fatır 18, isra 15, necm 38, zümer 7. ayetler)
hesabın var mı? giriş yap