• özlemekten, yaşamayı unutmak demektir.
  • uzakta oldugunu bile bile baslarsiniz iliskiye. zaten asik olmussunuzdur. yere basmiyorsunuzdur ki, kilometreler de neymis? telefonlarda aglasmalar, ozlemekten uyuyamamalar. surekli bir gitme-gelme hayalleri, planlari kurarsiniz. bilet paralari denklestirip eve uydurulacak yalanlar listesi hazirlarsiniz. onu bir saat bile gormek yetecek gibi gelir insana. bir gunluk yola, bir gunlugune bile gidebilirsiniz. birlikte olunan her dakika gercek ustu bir mutluluktur. zaman az diye insan tuvalete bile isik hiziyla girip cikmaya calisir.

    koala gibi yapisirsiniz o gitmesin ya da siz gitmeyesiniz diye. gozlerinizden ask fiskirir.
    gitme ani yaklastikca bu kez yaslar fiskirmaya baslar gozlerden. yine, belki de haftalarca, aylarca gorusemeyeceksinizdir. baska ciftlere bakip uzun uzun ic cekecek, yalniz olmayan "yalniz" i yasayacaksinizdir. tisortune sarilip aglayacak, resimleriyle konusacaksinizdir.

    bir dahaki gorusebilme ihtimaline kadar otobuste sune sune donersiniz evinize. giden olmak da, ugurlayan olmak da bu kadar zor olmamistir hic.

    belki bir zaman sonra ayni sehirde yasayabildiginiz ve iliskinizin dususe gectigini farkettiginiz bir zaman bu zor zamanlar sizin icin "itici guc" haline gelecek ve "biz nelere katlandik. bu da ne ki" diyerek kendinizi avutacaksinizdir.
  • yastığıma sen diye sarılıp uyumadan önce onunla konuşuyorum biliyor musun, yüzünmüş gibi dokunuyorum, göğsüme bastırıyorum.. o kadar cok sevişiyorum ki seninle kendi yatağımda, kendi nevresimlerim içinde.. bilmem duyuyor, biliyor musun..
  • zordur, saatlerce, gecelerce düşünmektir. kolayca karşıdakini kırmak, kolayca kırılmaktır. annenizin, nasıl eve geç geldiğinizde, ya da dışarıdayken telefonunuzun şarjı bittiğinde, size ulaşamayınca binbir türlü paranoyaya kapıldığını anlamanızdır. evin içinde sağa sola dolaşmaktır. mutfakta çay koyup, şekerini atıp karıştırdıktan sonra salona oturup çayı nereye koyduğunuzu aramaktır. asansöre binip düğmeye basmayı unuttuğunuzu 5 dakika sonra farketmektir. aşk ile ilişkinin farklı olduğunu anlamaktır. uzakta bir ilişki yürütmenin zor olduğunu anlamaktır. aşkın herşeye yetmediğini anlamaktır. içinizde birşeylerin hep eksik kalmasıdır. o eksiklikten dolayı hafiflemektir. o hafiflikten dolayı 8. kattan uçabileceğinizi düşünmektir.
  • bir hevesle, heyecanla başlar her zaman. çünkü insan birini sevince her şeye inanmaya başlar. dünyanın küçük olduğuna, hatta güzel olduğuna, aşkın mesafe tanımayacağına, arada sadece bir otobüs ya da bir uçak kadar fark olduğuna... maalesef esas olan geç farkedilir. farkedilmeyen ve süründüren, varolmayan bir şeyi yaşatan türleri de vardır.

    normal bir insandan farklı olarak, ona ulaşınca duyduğunuz haz çok daha fazla olur tabi ki. aynı yolu giderken ve dönerken, nesnelerin ne kadar farklı göründüğüne tanık olmak veya o ilk buluşma anında ne yapılacağı, nası tepki verileceği defalarca planlanmış olsa da, o an gelince her şeyin unutulması, içinden geldiğince kucaklaşmak, karizmayı bir yana bırakmak, siktir etmek her bir şeyi. yaşanması hoştur, enteresandır buraya kadar. "amına koyim ne kadar mutluyum" bağarırsınız içinizden.

    ama filmin sonrası pek hoş değil. şans bir kere tersine döndü mü öyle gider derler ya hep. bunun gerçek olduğunu farkeder bir anda kahramanımız. sorunlar çıkmaya başlar, tartışmalar, tripler, küsmeler. ruh hali bozulmaya başlar ve bunu sevgilisine yansıtır. kız elinden geleni yapsa da, uzaktır sonuçta. yanında istemektedir oysa adamımız. kızın kendi hayatıyla ilgili anlattıkları rahatsız etmeye başlar, en ufak bir olayda "acaba başkasından mı hoşlanıyo?" sorusu tırmalar aklını. fakat sevgisi çok güçlüdür neyse ki üstesinden gelir, kendini alıştırır.

    sonra kızımız başlar çıkıntılık yapmaya. anlaşılmaz bir yapısı olduğundan, anlaşılmaz işler yapar. telefona cevap vermeyebilir, soğuk konuşabilir. geliş gidiş programlarını değiştirir, sürekli ertelemek kaydıyla. sevgisi güçlü olmasına karşın, çabuk azalır. kullanmaya başlar bunu.

    geri kalanı süprizlere gebe. acaba kahramanımız büyük aşkını da yanına alıp kızla yüzleşmeye gidecek mi? ya da kız onu seven birinden vazgeçmeyi göze alamayıp normale dönecek mi? belki kahramanımız başka birini de bulabilir bu soğukluk esnasında, daha yakınlarda bir yerde, daha ulaşabileceği, daha gerçek. gurur müessesesi araya girip ikisininin bir araya gelmesine engel de olabilir. yaşamak lazım bilmek için. yaşamadan bilmek, yaşayıp da bilmemek... bunlar da mümkündür.
  • bazen avutur insan kendini;"gökyüzümüz ortak en azından" diye...
  • bazen, şehrin aşağıca bir semtinden daha rakımlı mevkilerindeki bir kişiye duyulan aşka meyil'dir, adama bu yaşta, bu saatte şiir yazdırır.

    --- spoiler ---

    ayaklarım kanamış
    çoraplarımı görmüş annem
    o yokuşta aklımdan geçenleri bilmiyor;
    “bu kadar yürüme oğlum” derken
    bilse, düzde kalırken nasıl aklım gidiyor...

    --- spoiler ---
  • sınavdır. sevginizi, sadakatinizi test ettiğiniz bir sınavdır. fedakarlıklar gerektirir. tutulması neredeyse imkansız onlarca söz verilir karşılıklı. mektuplar, bir takım hatıra eşyaları verirsiniz birbirinize ayrılık vakti. başlarda iyi gider aslında. araya kilometreler girince birlikte olduğunuz anların değerini daha iyi anlarsınız. nadiren de olsa yüzyüze görüşebildiğiniz zamanlarda birlikte geçirdiğiniz her saniyenin hakkını vermeye gayret edersiniz. hiç uyumazsınız onun yanındayken , tüm yorgunluğunuza rağmen. gözlerinizi onunkilere sabitlersiniz dakikalarca ki bir daha aynaya baktığınızda kendi gözlerinizde onunkileri görebilesiniz.

    onunla yaptığınız üç-dört dakikalık telefon görüşmesi (artık çok daha uzun görüşmek mümkün tabi) gününüzün en önemli dakikaları olur. hergün o üç-dört dakikayı iple çekmeye başlarsınız. zamanla sabahları yataktan kalkma sebebiniz olur başbaşa üç dakikanız. konuştuklarınızın hiçbir anlamı olmayabilir. hatta sadece gülüşmelerden minik iltifatlardan bile ibaret olabilir bunlar. ancak süphesiz ki tamamıyla yabancısı olduğunuz, koskoca bir şehirde, o kadar insanın içinde yapayalnız yaşayan sizin ayakta durmanızı sağlayacak enerjiyi yüklemeyi başarır aslında hiçbirşey söylmediğiniz konuşmalar.

    daha evvel de söylediğim gibi başlarda herşey çok iyi gider. ama yeteri kadar zaman geçtikten sonra aradaki bu kilometrelerin miktarı ile biriken sorunlarınızın miktarının doğru orantılı olduğunu farkedersiniz. artık ufacık meselelerden ötürü tartışmaya başlamışsınızdır. normal şartlarda ufak bir dokunuşla, bir öpücükle halledebileceğiniz türden sorunlar kör olasıca kilometreler yüzünden çözümsüz kalacaktır. karşılıklı olarak içinde bulunuğunuz şartları tam olarak anlayamayacağınızdandır ki hep karşı tarafın sizi anlamasını bekleyeceksinizdir. dolayısıyla da incir çekirdeğini doldurmayacak milyonlarca problem bir köşede çözülmeyi beklemeye terk edileceklerdir. ve o kıyıda köşede kalan problemcikler bir gün öyle bir yığın oluşturacaktır ki artık ilişkinizi ayakta tutan ancak zaten bakımsızlıtan paslanmaya başlayan kolonlarda, kirişlerde telafisi mümkün olmayan çatırdamalar yaratacaklardır. işin en acı tarafı da birlikteliğinizin iskeletindeki bu korozyon sürecini hiç bir şekilde zamanında farketme şansınızın bulunmaması; dolayısıyla da üstünüze çökmeden önce onarma ihtimalinizin olmamasıdır. o kadar yavaş ve sinsice ilerler ki bu süreç, daha ne olduğunu anlamadan kendinizi enkazın altında bulursunuz.

    ve ayrılık... hiç kimseyi tanımadığınız koca şehirde yine yalnızsınızdır. ancak bu sefer size, bir sonraki güne dinç bir şekilde çıkmanız için gereken aktivasyon enerjisini verecek o üç dakikadan mahrumsunuzdur. binalar, araçlar, yollar üstünüze üstünüze gelir. küçücük hissedersiniz kendinizi. biri üzerinize bassa ezilip gidecek gibisinizdir. unutmak istersiniz. ama unutma eylemi için yapacağınız tanımın da değiştiğini farkedersiniz acı bir şekilde. unutmak için görmemek yeterli değidir; görmeden sevmeyi öğrenmişsinizdir. onu düşünmemek mümkün değildir, zira uzunca bir süre hayallerinizin, ideallerinizin içine onu da yerleştirmişsinizdir. ve şimdi bir anda onu hayallerinizden söküp atabilmeniz söz konusu bile değildir. işte bundan sonra hafızanıza format atma isteği doğar içinizde.
    (bkz: eternal sunshine of the spotless mind)

    en başında da söyledim; bir sınavdır kilometrelerce uzakta olan birini sevmek. hem de ne sınav! olası zedelenmelere karşı ne kadar kendinizi ve ilişkinizi hazırlasanız da bütün ihtimalleri düşündüğünüzü zannetseniz de hayat gibi çalışmadığınız yerden sorar hep. yine de girersiniz bu sınava... her halikarda sınıfta kalacağınızı bile bile hem de...
  • bazı zamanlar, milimetrelerce yakınında olan birini sevemez insan; bazı zamanlar, gözden ırak olan gönülden de ırak olur; fakat kilometrelerce uzakta olan birini sevmek çoğu zaman zordur. "bazı zamanlar" değildir esas zor olan; sevmenin kendisidir emek ve sabır isteyen. onun doğru insan olduğuna kalbin ve zihnin ortaklığıyla inanabilmek gerekir; çünkü sevgiliyi görememek ve onu sabırla beklerken şüpheye düşmek yer bitirir insanı.

    oktay rifat, "sen ve başkaları" isimli şiirinin son iki mısrasında şöyle demiş:

    ........ ....... .............. ....
    başkaları gitmiş olur, gidince,
    bir sen yakınsın, uzakta kalınca.

    bence bu iki mısra fazlasıyla anlamlı duruyor. "uzaktaki insan, benliğin tamamıyla seviliyorsa, hiç kimse o insan kadar yakın değildir" demek zor olmuyor.

    sevebilmektir zor olan, uzaklıklar değil...
  • ornegin benim ankara dan taa bilmem nerdeki liv tylerı sevmemdir. ***
hesabın var mı? giriş yap