• 7. yy kafası yaşayanların savunduğu şey. cahilliğiniz gercekten hayret verecek seviyede.
  • dünyanın en geri zekalı mazeretlerinden biridir.
  • twitter'da gördüğüm kadarıyla, edirne istikametine göre e-5'in sağında kalan ilçelere giden toplu taşıma gibi kokan bir kavram.
  • ayasofya ile ilgili açılmış her başlıkta sürekli olarak kullanılagelen kavram. bu kadar popüler bir kavramın başlığında bu kadar az girdi olması ise biraz ilginç.

    kılıç hakkı islam hukukunda var denilerek yüceltilmeye çalışılıyor, uygulanması isteniyor. devletin, dini bir temele göre yönetilmemesi gerektiğini geçelim; görünen o ki bu, diğer insanların hakkını gasp etmeyi kendine bir hak olarak gören bir düşüncenin ürünü. yani sözde bu bir hak, içinde hak kelimesi geçiyor, ama özde başkalarının haklarını yok saymak. güçlünün, zayıfa yapmış olduğu dayatmalar hak olarak kabul edilemez.

    aslında işin temelindeki asıl sorun şu: başka devletlere; toprak kazanma, dini yayma, haraca bağlama, sömürü yapma gibi amaçlarla savaş açılmasını insanların bir hak olarak görmesi. bu bir hak değildir, bu bir hak gaspıdır. bir ulusun güvenliğini sağlamak dışında yapılan savaşlar cinayetten başka bir şey değildir. bir yere saldıracaksınız, oradaki insanları öldüreceksiniz, orada yaşayan insanların evine barkına mâbedine el koyacaksınız, ganimet adı altında mallarını yağmalayacaksınız, yeraltı yerüstü zenginliklerinden her türlü istifade edeceksiniz, orada ikamet eden insanların oradan ayrılmalarına neden olacaksınız, bunun yanında saldırı sırasında sizin tarafınızdan ölenler de olacak, insanların hayatıyla bu şekilde oynayacaksınız sonra da gelip 'bu benim hakkım' diyeceksiniz.

    insanlık tarihinin bu şekilde kan ve vahşetle, savaş ve işgalle dolu olması nedeniyle insan zihninde bunların normal olduğu algısı oturmuş. bunları söyleyince teoriden öteye gitmediği, pratikte işlerin böyle yürümediği iddia ediliyor. bir bakıma doğru olduğunu kabul ediyorum. bunu insan zihninin gelişmemiş olmasından, hak-hukuk kavramını zihninde oturtamamasından doğan bir sonuç olarak düşünüyorum. bir de şu eleştiri getiriliyor, 'bir tek bize mi kaldı bu prensipleri uygulamak. yabancı devletlere bak onlar uygulamıyor, bizden uygulamamızı isterler kendileri uygulamazlar, iki yüzlüler.' iki yüzlü olduklarına katılırım. hayatı toz pembe gözlüklerle izleyip, laylaylom yaşayalım demiyorum; milli güvenlik sorunları karşısında her daim gerekli önlemler tabi ki alınmalıdır. ama birileri yanlış yapıyor diye bizim de yanlışa devam etmemize gerek yok. biz medeniyette daha ileri seviyeye gitmek, insan hakları açısından doğru olan neyse onu yapmak zorundayız.

    ben yazdım diye ayasofya konusunda kılıç hakkı fikrini savunanlar tabii ki anında bir aydınlanma yaşayıp fikirlerinden dönecek değil, bunu biliyorum. savaşlar yapılmış, olan olmuş biten bitmiş, bunlar geçmişte kalmıştır. tek temennim bunu sürekli irdeleyenlerin, sürekli kullananların zaman içinde azalmasıdır.

    ayasofya artık bir müzedir. tarih içinde iki dinin de önemli bir mâbedi olmuştur. hristiyanlar tarafından haç koyalım, çan takalım, ayin yapalım, kilise olsun denilmesi; müslümanlar tarafından dua edelim, sûre okuyalım, namaz kılalım, cami olsun denilmesi ve bunun sürekli gündeme getirilmesinin bize bir getirisi yok. orası bir müzedir ve müze olarak iki dinin de ortak bir değeri olarak kalmaya devam etmelidir.

    edit: ne yazık ki danıştay tarafından mustafa kemal atatürk'ün imzasıyla bakanlar kurulunun 1934'te almış olduğu müze yapılma kararı üzerinden 86 yıl geçtikten sonra iptal edildi.
  • monşerler gidince düştüğümüz tartışma seviyesini gösterir iptidai terim.

    bugünler geçer de...zihni bunlarla doldurulan gençlere sahiden yazık oldu.
  • "gaziler ayasofyada ve öteki kiliselerde altın ve gümüş putları nacakla düşürerek kimisi kolunu kimisi budunu kimisi başını götürdü ve kafirlerin eşyalarından her ne buldularsa yağma ettiler mübalağalı doyumluklar oldu.
    (...)
    öyle ki gaziler floriyi akçayı ölçek ile bağışladılar. o zamandan beri atasözü olmuştur. bir kişiye zenginlik nispet etseler istanbul yağması ile mi karşılaştın derler. oradaki doyumlukları tam zikredersek söz uzar. bu cenkte nice hadiseler olmuştur kalem tasvirinde yetersiz diller tasvirinde acizdir. ve galata halkı gazilerin istanbula aç kurt gibi koyulduğunu görünce (...)"

    mehmet neşri, neşri tarihi

    ek: (bkz: başlığın başa kalması).
  • --- spoiler ---

    bakın, abd bugün tee ebesinin örekesinden gelip ırak'taki petrole çökebiliyorsa bu olguya istinaden yapıyor. kimse de bir şey yapamıyor. niye? çünkü bu güce kavuşmuş, gücünü harekete geçirmiş ve semeresini yiyor.

    "ama yanlış" demek hiçbir şeyi çözmez. boş yere romantizm kasmaya gerek yok. ya sen yapacaksın ya başkası gelip sana yapacak.

    sen yap ki en azından daha adil olsun. çünkü senin dayandığın bir hukuk var. gücünü o hukuktan alacaksın.
    --- spoiler ---

    devletler arasındaki sistemik anarşide, (bir merkezi otoritenin yokluğu nedeniyle güçler dengesine dayalı sistemde) ''hak'' diye bir kavram yoktur. hak dediğin bir hukuksal düzen, bir merkezi üst otorite altında veya karşılıklı gönüllülük esasına dayanarak oluşur.

    sen güçlünün gelip zayıfın elinden istediklerini almasını gücünden doğan bir ''hak'' olarak tanımladığın zaman, bunu bir durumun tespiti değil bir normatif değer, olması gereken şey olarak benimsemiş oluyorsun. bu fikirleri ezici bir çoğunluk içselleştirdiğinde ve karşı duracak sosyoekonomik sınıflar, kurumlar, dinamikler bulunmadığında da zaten haçlı seferleri, halifeliğin arabistan'dan çıkıp ispanya'dan çin sınırına bir dizi fetih serüvenine girmesi, fransa ve ingiltere'nin afrika üstünde km2 bazında bir prestij yarışı yapması, adolf'ün bordeaux'dan moskovalara uzanması gibi kolektif manyaklıklar ortaya çıkıyor.

    eşyanın tabiatı gereği sana böyle ''hakları'' tanımayan, karşıt kuvvetler her zaman yok olmamak için oluşmaya başlıyor ki osmanlıyı viyana'da durduran koalisyon, ingiliz/yunan ilerleyişine karşı ankara meclisine sovyet yardımını sağlayan hesaplar, adolf'ü führerbunker'a kadar kovalayan aktörler de bunlar oluyor.

    spoilerlı ifadede salık verildiği gibi ''ama bu kılıç hakkı'' diye kendi kendini meşrulaştıran bir fetih dalgasına çıkmaya kalkanı oyarlar haberiniz ola. rasyonel aktörler kendi üstlerinde ''kılıç hakkı'' kullandırtmamayı böyle başarmazlar, diplomasi uygular, iç dengeleme, caydırıcılıkla güçlerini inşa ederler, dış dengelemeyle bir ittifaklar sistemi/kolektif savunmaya girerler. ne tüm güçlerini gizleyip yatıştırma diye diye bir allahın manyak çavuşuna avusturyasını, çekoslovakyasını hediye edip daha da azdırır, ne de elindeki herşeyi afişe edip önüne gelenden dayak yiyen kaddafi'ye, saddam'a abdülnasır'a dönerler.

    ha olayı ''hak ve ahlak'' kavramlarının bulunmadığı uluslararası ilişkilerden, bireysel ahlaki zeminde ele alırsak zaten fetih olayını mantık çerçevesinde doğru kılabilecek hiç bir şey yok. komşumu öldürüp eşyalarını çalıyorum sonuçta.
  • son zamanlardaki iyice ayyuka çıkan zırva. bardakçı da bu saçmalığa katıldı maalesef. aynı mantıkla israil'in de mescid-i aksa'ya el koyması haklı o zaman. neticede kılıç hakkı. bu zihniyetteki adamlar dünyayı cehenneme çeviriyor işte.
  • kılıç hakkı diye bir konudan
    mahşerde sorumlu değiliz, müfredatta yok.
    hazırlanmamız, çalışmamız gereken konu kul hakkı.
    hakkını yediğin kullardan helalleşmeden öldün mü
    işin çok zor.
    mesela elif can yetim hanıma hakkını helal eden
    kaç kişi çıkar ?
    sabaha çıkacağımız belli değil bu dünyada malum,
    ben naçizane hakkımı yemiş herkese, her kuruma
    hakkımı haram ediyorum,
    lütfen siz de şahit olunuz.
  • murat bardakçıya göre "gasp" kavramının islami literatürdeki karşılığı. tabii o böyle açıklamıyor ama anlaşılan bu; en azından benim anladığım bu...

    bana mesaj atıp da kavram bilgisi vermeye çalışan çomarlara göre;
    israil, savaş halinde olduğu filistin'den ele geçirdiği bir ibadethaneyi sinagog yaparsa, buna "gasp" deniyor. çünkü yahudilerin literatüründe "kılıç hakkı" diye bir kavram olmadığı için, heralde genel ahlaki kabullere göre tanımlamak zorunda kalıyoruz.

    fakat osmanlı, savaş halinde olduğu bizans'tan ele geçirdiği bir ibadethaneyi camii yaparsa, buna "gasp" denmiyor. çünkü müslümanların literatüründe "kılıç hakkı" diye bir kavram olduğu ve islami literatür bütün kainata hitap ettiği için, bu tanımı doğru kabul ediyoruz.

    çakallığa bakar mısın?
    yani mesele, literatürünüze bir kavramı ekleyip ekleyemediğinizle alakalı.
    bütün mesele bu.

    bunun yanında, islami literatürün gerçek dışı dünyasından çıkıp gerçek hayata dönersek eğer, ayasofya müzesinin camii'ye dönüştürülmesi tam bir gerici harekettir.

    müzeler, bütün insanlığa hitap eden evrensel zenginliklerdir. müzeler dil, din, ırk, milliyet vesair ayırt etmeden mevcut zenginliğini her insana sunar ve bu zenginliği yine ayırt etmeden elde eder.

    camii ise sadece müslümanlara hitap eden, evrensel olmayan bir ibadethanedir.

    islam gerçekten evrensel bir din olsaydı, iman edenlerine evrensel bir bakış açısı verebilirdi. müslümanlar, tüm insanlığa hitap eden bir müzeyi, sadece müslümanlara hitap eden bir mabet statüsüne çekmezlerdi. önce müslümanlar, ayasofya'ya (varsa tabii!) kattıkları zenginlikleri insanlara takdim etmek isterlerdi.

    kütüphaneleri mescit yapan bir zihniyet nihayetinde. kütüphane açmak için vermeyecekleri desteği, gitmeyecekleri camii için verirler. çünkü islam ve yarattığı zihniyet, ne kadar öyle olduğunu iddia etse de, evrensel değildir ve tüm insanlığa hitap etmez, edemez.

    bunun en net göstergesi bu "kılıç hakkı" meselesidir. başkasının ibadethanesine el koyup, onu devşiren bir zihniyet dünyaya yeni ne katabilir, yapmayın gözünüzü seveyim!

    iskenderiye kütüphanesini düşünün mesela. adaletiyle övülmesine karşın bir köleye yaptığı adaletsizlik nedeniyle öldürülen halife ömer'in iskenderiye'yi yaktırdığı söylenir, doğru mudur bilemem. ancak ömer'in bu kütüphaneyi "ulan siz allah'tan daha mı iyi bileceksiniz! siz bilemezsiniz, allah bilir!" diyerek islamdışı eserleri yok ettirip, orayı camii ve medrese'ye devşirdiği bir geçmiş hayal edin.

    müslümanlar yine de destek verir miydi?

    ben verirlerdi diye düşünüyorum: sonuçta adam allah'ın halifesi. göklerden gelen bir karar vardır. allah'ın ayetlerini taşıyan ve yola beyaz kefenleri ile çıkan adamlar bunlar.

    "bu tip insanlardan korkun profesör langdon. çünkü bu adamlar tanrı için çalışıyor!"

    edit: ekleme, düzeltme.
hesabın var mı? giriş yap