• -balığın yanında roka değil golyandro arar.
    -peksemeti çaya batırıp da yer.
    -"çörekte sandviç" diye ısrar eder.
    -bolibif ve biklasız sandviçe sandviç demez.
    -hellime peynir denilmesinden hoşlanmaz ve hellimi her şekilde tüketir; çiğ, kızarmış, ızgara, kebap...
    -tarhana çorbasına hellim koyar.
    -karpuzun yanında mutlaka hellim ister.
    -magarınayı bullisiz ve rendelenmiş hellimsiz yemez.
    -ton balığına tuna, sardalyeye çardella, kabak çekirdeğine pasadembo der.
    -her yaz birkaç saatini molohiya ayıklamaya adar. evi kötü bir koku sarsa da günlerce o molohiyaların kurumasını bekler.
    -molohiyanın yanısıra derin dondurucuların yaygınlaşmasıyla birlikte taze börülce de ayıklayıp kış için dondurur.
    -macun yapma alışkanlığından vazgeçtiyse de misafirlerine kendi yaptığı taze sıkılmış limonata ağırlar.
    -çayı ingiliz usulü; sütlü içer.*
    -normalde demli çayı sevmez ama soğuk kış gecelerinde karışık baharatlı (anason, bahar, karanfil, zencefil, ıhlamur...) çay demler.
    -tarçına ‘bahar’ der.
    -kutu sütünden nescafe, muhallebi yapar.
    -kaç yaşında olursa olsun ‘farine latte’ yer.
    -restorantta otururken bile yemek planı yapar.
    -markası, türü, muhteviyatı ne olursa olsun, her türlü kahvaltılık mısır gevreğine corn flakes der.
    -türkiye’ye gidip de garsondan ‘cips’ istediğinde karşısına kızarmış patates yerine pakette hazır cips çıkınca şaşırır, anlam veremez.
    -“ne içersiniz” sorusu yerine “ne dökeyim size” der.
    -doğada bulduğu her yeşilliği yumurtayla kızartıp yer: yumurta otu, ayrelli*, kabak, ıspanak...
    -zeytinyağlı dolmaya yalancı dolma der.
    -ayçiçek yağına fıstık yağı, fıstığa gunna der.
    -şeftali kebabının muhteviyatında şeftali barındırmadığını bilir.
    -kapariye gabbar der.
    -lor peyniri bilmez, nor bilir.
    -ekmek kadayıfının içine nor koyar.
    -diken inciri demez, babutsa der.
    -sucuğa pastırma, pastırmaya da kayseri pastırması der.
    -sulu muhallebiye gül şurubu döker.
    -mercimekli pilava mücendra der.
    -hemen hemen tüm yemeklere maggi tavuk suyu tablet ekler.
    -yeşil zeytine çakızdez der ve servis ederken üzerine sarımsak ile golyandro tohumu koyar.
    -damla sakızına mezleki ya da baf sakızı der.
    -karnıbahara çiçek lahanası der.
    -enginarın, kabak çiçeğinin dolmasını yapar.
    -‘haşlanmış’ kelimesi yerine ‘gaynanmış’, ‘kızarmış’ yerine ise ‘ gavrılmış’ kelimelerini kullanır.
    -molohiya, kolokas, bidda badadez, lalangı, pastelli, kayık pasta nedir bilir.
    -zeytinyağlı yemeklere şeker eklemez.
    -bullezin biraz daha büyümüş haline kolokas der.
    -kuru börülcenin yanında renga kebabı yer.
    -kebabı ekmek arası ya da lavaşa sarıp yemeyi reddeder, kebap illa ki pidede olacaktır.
    -tahınlı bidda, hellimli bidda, zeytinli bidda, çitlembikli bidda pişirir.
    -yine pazar sabahları fırına gidip hellimli, pastırmalı pide alır. bazen kıymasını kendisi evde kavurup fırıncıya götürür.
    -kızarmış köfteye badades köftesi, hellim böreğine soğan böreği der.
    -mangal yapmak demez, kebap yapmak der.
    -piknikte mutlaka ama mutlaka kebap pişirir.
    -katmeri tavada değil de tepside yaparsa adına sini katmeri der.
    -lefkoşalı ise sabır restorantta köfteye ‘kıyma kebabı’ dendiğini bilir.
    -şamişi ve felafel yemek için bayram yerinin açılmasını dört gözle bekler.
    -ramazanda illa ki minnoş’un çöreğini yemek ister.
    -gri demez, “gurşuni” der.
    -çizgi filmlerin genel adına “miki” der.*
    -hoşçakal, güle güle demez, “bay bay” der.**
    -tüm kağıt mendillere “kleenex” der.*
    -kızarmış ekmeğe “gabira” der.
    -bisiklet “velespit”tir, arabaysa “tomohil”.
    -alışverişte “ısgonto” istediğini söyler, yani indirim.
    -hangi marka olursa olsun, tüm elektrik süpürgelerine “hoover” der.*
    -ingiltere’nin hangi bölgesinden bahsederse bahsetsin “londra” der.
    -“biz londra’da...” diye başlayan cümleler kurulmasını sevmez.
    -yanlışlıkla birisine çarptığı zaman pardon değil, “sori” der.**
    -çok şaşırırsa tepki verir; “e vallahi bardon!”.
    -alay ederler deyimi yerine “zefleller genni” der.
    -beytambal kelimesini sever: beytambal galsın, bırak beytambalı...
    -gavvole kelimesinin çeşitlemelerini kullanır: yavvorkana, yazıkana...
    -bıktığında farklı söylenir; “innalahım perde!”.
    -kötü kokan birisi için “davar gibi kokar, leş abbana” der.
    -esrar kullananlara “gannavuri çeker” der.
    -en ufak bir akrabalık bağı olan kişiye bile ‘yeğenim’ der.
    -yüzünü havluya değil “peşgire” siler, vücudunu ise “silecek” ile kurular.
    -oje’ye “managül”, ruja “gırmızılık” der.
    -haç değil, “ıstavroz” der.
    -fön çektirmek deyimi yerine “zetledim saçlarımı” der.
    -saç kurutma makinesine “fön makinası” der.
    -arala demez, “gındır” der.
    -yemeğe “domadez macunu” katar, yani salça!
    -işıkları aç demez, “yakın o şavkı” der.
    -anahtara “isviç” der.*
    -denize yüzmeye giderken “gidiyoruk yıkanalım” der.
    -takım elbise giymez, “gat takım” giyer.
    -gömleğe “göynek” der.
    -limasol taraflarındansa “ağrır beni kolum” der...
    -çöpleri atmaz, “zibilleri çıkarır”.
    -kavanoz değil, “perisgan” der. (perisgan aynı zamanda karbonatlı bir içeceğe verdiği isimdır.)
    -yerleri silmez, “moplar”, mopu da kovaya değil “mop tenekesine” batırır.
    -faraşa “kürek” der.
    -kovaya ayrıca “lenger” der.
    -torununa “at saggonu sırtına da üşümeyesin” der.
    -birşey çabuk yapılırsa “haçanda yaptın” der.
    -çok sık tekrarlayan şeyler için ise “haçana bir” der.
    -çikolata, cips, şeker, gofret... hepsine de “yemiş” der.
    -çikolataya “çukulet” de der, “çakulet” de...
    -master derecesini bitirmiş olan kişilere “masterlik yaptı” der.
    -kızarmış ekmek yemez, “gabira” yer.
    -yün örmez, “iş işler”.
    -kaç para demez, “kaç guruş” der.
    -yaşlı annesinden bahsederken “bizim gocagarı” der.
    -“e mi” diye tembih etmez “aklınnan ha” der.
    -kurumuş mukusa “gaggalli” der.
    -kadın bağına “modes” der.
    -“mısmıl” kelimesini “iyi” anlamında kullanır.
    -“halt ettin” demez, “mamır ettin” der.
    -mamırı “kendine gelmek” anlamında da kullanır; “mamırla da konuşuruk”.
    -gazeteye okumaz, “gazedda” okur.
    -oyun kağıtlarına “ısbasdra” der.
    -limonata içmez, “leymonadda” içer.
    -bahçesinde “mahsıl” meyveler yetiştirmeyi sever.
    -kaplumbağalara “tosbağa”, köpeğe “guli”, tavuğa “bulli”, ağustos böceğine “cırlavık”, kuzuya “meci”, sümüklüböceğe “garavolli”, kertenkeleye “mişaro”, u-urböceğine “babavura” der.
    -ne yapıyorsun demez, “napan” der. napan kelimesini aynı zamanda nasılsın anlamında da kullanır.
    -ahbap demez, “bariya” der.
    -ipe “ısbaho” der.
    -ayakkabıya “potin”, açık terliğe “babıç”, kapalı terliğeyse “bandofla” der.
    -pişmaniyeye “sakal helvası” der.
    -birisi çok konuştuğunda “haspa çıkar” ya da “ziligurti çıkarasın” der..
    -elektriğe “ceryan” der.
    -“araba basıyordu kadını ” der, araba çarpıyordu demez!
    -büyükanne, büyükbaba yerine “nene, dede” der.
    -mandalinaya “yusuf”, kavuna “gavın”, limona “ekşi” der.
    -tasa demez “gaile ya da gayle” der.
    -faik adına “fayık”, ebru’ya “epru” ahmet’e ise “amed” der. kıbrıs’a da gıprız!
    -kullandığı birçok kelime daha vardır, yaz yaz bitmez.... bavuri, gurgura, gancelli, maşrabba, letsa, seki...
    -dostlarıyla sağ-sol çatışmalarına girer ama bu hiçbir zaman arkadaşlıklarını kötü yönde etkilemez.
    -15 dakikalık yol olan lefkoşa-girne arasındaki mesafeyi gözünde büyütür.
    -evindeki erişkin nüfus sayısı kadar araba alır.
    -yemeği servis etmez, “kurtarır”.
    -yemeği ısıtmaz, “gızdırır”.
    -nazardan korunmak için kurşun döktürmez, buhurdanlıkta zeytin dalı yakar ve tütünür.
    -mevlitlerde mutlaka tütsü yakar.
    -fırını açmaz, “yakar”.
    -sıvıları huni ile değil, “foniynan” döker.
    -düğünlerde basdiş ağırlar. hatta daha kısa bir süre öncesine kadar düğünlerde tepsinin içerisinde sigara da ağırlardı.
    -sac levhaya “lamarina” der.
    -oyalanmak demez, “gurdalanmak” der.
    -eski püskü şeylere “gurrada” der.
    -kızdığı bir kişiye “koştur dikomo'ya gadar” der.
    -dillirga şarkısının çalmadığı bir düğünde eğlenmez!
    -pastelliyi çok sever.
    -birisini çok yorduğu zaman “pastellisini çıkardım” der.
    -saçına kurdele değil, “mantin” bağlar.
    -“işte orada” demez, “aha oraşda” der.
    -gaz lambasını yani “fanozu” gaz yağı ile değil “lambasuyuynan” yakar.
    -“dövmek” kelimesini galibiyet anlamında kullanır.
    -torununa “angonim” der.
    -“parfüm sürdüm” demez, “süründüm koku” der.
    -eskiden “n’oldu be sör” derdi, şimdi moda “napan gardaş” demek.
    -“100 numara” da, “ayakyolu” da, “lazımlık” deyimlerini tuvalet anlamında kullanır.
    -saçları düzleşsin diye gece sarık yapıp yatar.
    -yengesine “genabla” hatta “genaba” der.
    -tavuğu yıkarken “bibincalarını” koparır, sonra da “gabirgas” eder.
    -ürperdiği zaman tüyleri diken diken olmaz, “galkar”.
    -kalitesiz nesnelere de kişilere de “ısgarta” der.
    -kahküle “pipi” der.
    -sıcak ekmeğin arasına tahın helvası koyup yer.
    -sırıtarak gülme eylemine “kişneme” der.
    -ufak bir çocuğa “çişin var mı” diye soru sormaz, “işendimin” ya da “bişşan var mı” diye sorar.
    -birisinin saçları çok kıvırcıksa “gap teli gibi saçları” der.
    -bisikleti hareket ettirdikten sonra üzerine biner.
    -bisikletin selesi “velesbidin sellasıdır”.
    -futbolculara “topcu”, raptiyeye “pünez” der.
    -sigarasını küllükte değil “taplada” söndürür, yani söğündürür.
    -kımıldama demez, “gıbırdanma” der.
    -kanepeye uzanmaz, “gannebbaya yatır”.
    -battaniye değil “pataniya” örtünür.
    -papaza “popaz”, rum kadınlarına “cira” der.
    -lapsana, gazayağı, gabbar, ayrelli ya da buğday çiçeği toplamak için dağlara çıkar.
    -evin odalarına giriş, salon gibi isimler vermez; “salon-salomanje, sündürme, musandıra” der.
    -limanın denizlere has olduğuna inanır, o sebeple uçakların inip kalktığı yere havaalanıdır, hava limanı değil!
    -ninni, bebekler için söylenmiş bir nevi türkü olmasına rağmen bu kelimeyi “bebek” anlamında kullanır.
    -su borularına “solina” der.
    -çeyrek demez, “urup” der.
    -bisküvi demez, “ pisgot” der.
    -çok yakışıklı erkekler için “pisgot gibi oğlancık” deyimini kullanır.
    -dondurmayı külahta değil, “pisgodda” yer.
    -arabasını servise vermez, “makiniste götürür”.
    -arabasını kaportacıya değil, “doğrultmacıya” tamir ettirir.
    -ayakkabı tamircisi “kunturacıdır”.
    -spor ayakkabıya “lasdik potin” der.
    -spor yapmaya “cimlastik yapmak” der.
    -iğrendiği zaman “illak” der.
    -heybe demez, “saggulli” der.
    -alkışlamaz, “cibbana” çalar.
    -azcık demez, “bir çıngı” der.
    -ağır şeylere “gulle gurşun” der.
    -“tekayak” ve lingiri oynar.
    -dut ağacının meyvesine “dut goggosu” der.
    -çok zayıf ya da hastalıklı gözüken kişilere “milingidiye uğramış” der.
    -köselere “ısbano” der.
    -çok konuşan birisine “eşşek arısı soksun dilini da husolasın”

    +13 eylül 2009 tarihli havadis gazetesindeki ebru cemin yazısından derledim.

    edit: captain bellick hatırlattı, giyeceğe de uruba derler.
  • hiç bir şeye hakkı olmayan, hakkı olmayacak olan ait olduğum grup. ülkene, başka ülkeden göçecek insanları sen seçemezsin hayır! o hayvan gelip senin kız kardeşine, kız arkadaşına sarkacak, evine girip hırsızlık yapacak, sokakta ağa gibi gezecek, konuşurken balgam çıkaracak yere tükürecek. bir evde 10 aile kalacaklar. düzeni her türlü bozacak.

    ana mentalide şudur baylar bayanlar:
    ,
    x şahıs:-sus! hakkın yok!
    kıbrıslı:- neden ?
    x şahıs:-o adam seni kurtardı çünkü, rum ananızı sikseydi daha mı iyiydi?
    kıbrıslı:- doğru, ya rum anamı sikecek, ya da bu sonradan göçen anamı sikecek. her türlü anam sikilmeye mahkum, unutmuşum ben.

    şimdi bu kıbrıslı dediğiniz kişilerde öyle böyle vatan sevgisi yoktur. kanımca dünyada vatanına bu kadar bağlı bir toplum ne türkiye'de var ne başka bir yerde. toprağına aşıktır kıbrıslı, o küçük adanın her karış toprağına. hani sizin "zaten göt kadarsınız", "istanbul'un bir semti", "konya'nın yarısı", diye dalga geçtiğiniz vatanımız, bizim için yer yüzündeki herşeyden daha değerlidir. "rumca mı türkçe mi belli değil konuştuğun, düzgün konuş" diye aşağıladığınız diyalektimize de aşığız.

    bir başka kanı da tüm kıbrıslılar'ın "ne türk'üm ne rum, ben kıbrıslıyım" modunda olduğudur. hayır efendim yok öyle birşey. zaten yapılan son seçimlerde sağ bir parti olan ulusal birlik partisi iktidara geldi, hemde ezici bir şekilde. sözkonusu cümleyi destekleyenler oldu mu? tabii ki oldu ancak bu kişilerin sayısı oldukça azdır ve kıbrıs türk toplumuna kesinlikle mal edilemez. türk medyası sağolsun bizim hepimizi kanımızı inkar eder duruma düşürdü.
  • çektiği türlü çileye rağmen kinin ve nefretin zerresini barındırmayan, a'dan z'ye her meseleyi rahatça tartışabileceğiniz insan.
    saldırmaz, ısırmaz, el bombası atmaz..
    güzeldir, güzel güler...
  • ankara gibi; polonya gibi, türkiyeli gibi "o coğrafyada yaşayan" anlamına gelen (ya da gelmesi gereken) ancak garibim kıbrıs'ın üzerinde oynanan oyunlar nedeni ile abuk sabuk anlamlar kazandırılmaya çalışılan terim...
  • kibrisli diyince aklıma ilk gelen kişi üniversitedeki en yakın arkadaşlarımdan birisidir... bütün aksaklıkları üzerinde toplayan, başına gelen çok üzücü bir olayı anlatırken bile o kıbrısa has şivesi ile sizi gülümsetmeyi başaran, sakarlık abidesi, adeta başının üstünde ona özel bir fırtına bulutuyla* dolaşan bir adamdı osman...

    daha birinci sınıfta, yapılacak ilk sınav olan matematik sınavı öncesi yaşadıkları bile pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. o zamanlar izmir alsancak stadyumunun yanındaki mimarlık fakültesine gelmek üzere 86 nolu otobüstedir osman. sınava geç kalmak üzeredir zaten. okula tam bir durak kalmışken kapıya doğru yanaşır. tam bu sıra bir kadın “soyulduuuum, çantamdan cüzdanım çalınmış!” çığlıkları ile ortalığı birbirine katar. panik olan şöför hiç bir durakta durmadan otobüsü en yakın polis karakolunun önüne kadar götürür. bu arada sınav saati gelmiş çatmıştır. ön kapıdan giren polisler sırayla herkesin üstünü aramaktadırlar. osman (bkz: osman bir garip oğlan) polislerin yanına giderek, abi benim sınavım var bana beni arayın da gideyim der. polisler anlayış gösterir ve ararlar üstünü, sonra da gitmesine izin verirler. zaten sınava 15 dakika kadar gecikmiş olan osman kendini dışarı attığı gibi taksi durağına koşmaya başlar. ancak esas vahim olan şudur ki otobüsteki olayı dışarıdan takip eden komiserin ise osmanın durumundan haberi yoktur... “işte kaçıyor yakalayın, durdurun” nidaları ortalıkta uçuşur , sonuçta ise osman sınavın ancak sonuna yetişir...

    ancak tabiki bu daha başlangıçtır osmanın izmir macerasında. bilenler bilir mimari proje teslimlerini, sabahlara kadar yapılan çizimleri, harcanan emekleri... işte böyle bir teslim zamanı, 2-3 gündür uykusuz osman, zar zor yetişmiş çizimler. otobüs gene 86 numaralı teleferikalsancak otobüsü. proje teslimine geç kalmamak için sıkış tepiş en sondada olsa biner osman otobüse. fakat projelerin olduğu çanta otobüsün kapısına sıkışır o hengamede. projelere sıkışmayla bir zarar gelmeyeceğini düşünen osman kapı diğer durakta açıldığında kurtarır çantayı. okula geldiğinde hepimiz birbirimizin çizimlerine bakmakta, yorum ve değerlendirme yapmaktayızdır. o sırada çantasını açan osmanın “isiktiminin kapisi, isöförü...!” şeklinde kalayı basması ile irkiliriz. bütün projeler peligoma bulanmıştır. çanta otobüsün kapısına sıkıştığında maket tamiratı için çantada bulunan peligom patlamıştır ne yazık ki... elbirliği ile mümkün olduğunca projeler temizlenir, durum kurtarılır, ama osman sürekli söylenmektedir “isktiminin kapisi”

    benzer olaylardan biri gözümün önünde olmuştur. beraber aldığımız çagdas strüktür sistemleri dersi için okulda bütün gün ugrasıp maket yapmısızdır. osmanın evi daha yakın oldugu için o eve götürecek ve birkaç eksigini de tamamlayacaktır. durakta beklerken onun otobüsü önce gelir. osman çantayı ve maketi alıp kapıya vardığı anda şoför kapıyı suratına kapatıverir( şaka gibi) osman şöförün görmediğine karar verip kapıyı tıklatır. kapı açılır ancak daha osman bir ayağını attığı anda yeniden kapanır. ayağını kurtaran osman başlar söylenmeye bağırmaya, ama ne fayda , şöför belki korkudan belki gıcıklığından hiç bakmadan basar gider. tabiki bu durum üzerine maketi ben eve götürürüm...ne olur ne olmaz, şeytan doldurur.

    bunlar ilk aklıma gelenler tabiki... bunların yanında maket bıçağı ile uçan sineğin tek kanadını kesmek, sigara izmaritini atıp dik durdurmak, arabanın 6-7 kişilik gruba geçerken su sıçratması sırasında tek başına ıslanması , diğerlerinde damla bile olmaması gibi daha pek çok özel ve unutulmaz anılar var aklımda...

    özledim be seni osman...
  • 5 yılımı geçirdiğim güzide ülkede yaşayan insanlarıdır. kıbrıslılara alıştıktan sonra türkiye' ye gelince birkaç yıl kendime gelemeyip dış dünyayı algılamakta zorluk çekmeme neden olmuşlardır. gerçekten insanlık değerlerinin kaybolmadığını gösterir kıbrıslılar.

    yaşadığım süreç içerisinde ikiyüzlülük, gereksiz sinirlenme, saldırganlık, birinin arkasından konuşma, kıskançlık, hırsızlık, birinin kuyusunu kazma, çıkarcılık, yapmacıklık, yalan, insanları aşağılayıp kendini üstün gösterme, gereksiz hırs gibi bilimum türkiye' de sıkça karşılaştığımız insan özelliklerini barındırmaz kıbrıslılar. her zaman dürüst, neşeli, dertsiz tasasız, doğal davranışları olan, anı yaşayan, inanılmaz tatlı aksanları olan toplum olarak ömür boyu zihnimde yer edeceklerdir.
  • (bkz: neşesi yeter)
  • konuşma dilinde soru eki kullanmadan vurgu ile soru sorabilenlerdir.
  • gerek rumları gerekse de türkleri çok iyi ingilizce bilen insan gurubu. zaten neredeyse adadaki kadar, kıbrıslı londra'da yaşar. yalnız türkler, kuzey londra'yı tercih ederken, rumlar'ın çoğunluğu batı londra'dadır.
  • ırk farklılığı değil mekan farklılığı bildiren bir sıfat nitekim
    türktür ha izmirlidir ha samsunludur ha kıbrıslıdır farketmez.
hesabın var mı? giriş yap