• roma imparatoru marcus aurelius'un, türkiye iş bankası kültür yayınları, hasan âli yücel klasikler dizisi dâhilinde bulunan ve on iki alt kitaptan oluşan eserinin türkçe çevirisinin ismi.

    (bkz: ta eis heauton)

    "nasıl iyi bir insan olunacağı hakkında daha fazla konuşma, öyle biri ol."

    iyi insanın nasıl davranması gerektiğiyle ilgili bir reçete arıyorsanız, doğru kaynaklardan birindesiniz. kitabın adı "kendime düşünceler " olsa da, roma'ya en parlak dönemini yaşattığı söylenen bu bilge imparator, sevindim ki düşüncelerini kendine saklamamış.

    "kovana yararlı olamayan, arıya da yararlı değildir."

    kitapta çokça vurgulanan kamu yararını her şeyden üstün tutma kalıbının altı, "kamu yararına olan her şey şahıslar için de yararlıdır" fikriyle o kadar iyi doldurulmuş ki, toplumca yükselmenin tek yolunun yaptığımız her işte toplumun faydasını gözetmek olduğuna ikna olmamak mümkün değil. konfor alanından çıkmadan, sadece eleştiri getirmekle yükselme sağlanabileceğine inanan bizim gibi toplumlarda, ilk kademeler itibariyle okullarda ders kitabı olarak okutulmalı diyebilirim.

    gelip geçenlere zarar verebilecek olan taş, diken, dal gibi şeyleri yoldan kaldırıp atmak gibi insan merkezci tavsiyelerin bizim dinî-sosyal yaşamımızda da önemi büyüktür. bireyi, erdemli bir insan olma noktasına ulaştıran haritalar, yaşanılan kültürlerin etkisiyle farklı yollardan çizilse de, biliyoruz ki, nihayetinde varılacak yer aynıdır.

    kitabın tümünü alıntılamak mümkün olsaydı yapardım,
    fakat bu kadarı şimdilik kâfi olsun:

    *... her şeyde kendi kendine yetmeyi ve ışık saçmayı ... öğrendim

    *şafakla birlikte, kendine şunları söyle: işgüzar, nankör, küstah, hilekar, haset, geçimsiz kişilerle karşılaşacağım. bu kötü özelliklerin hepsi, iyi ve kötü bilgisizliğinden bu kişilerin başına geldi.

    *... bu yüzden hayatın en kısası da en uzunu da aynı kapıya çıkar.

    *sonuç olarak her yerde, olup biten her şeyi kavrayacak hissiyata ve derin bir anlayışa sahip bir insan, sonuçların sonucundan kaynaklanan herhangi bir şeyi bile hoş bulur, hemen hemen hiçbir şeyi faydasız görmez.

    *özetle bir adamın kendi başına dik durması gerekir, dik tutulması değil.

    *mesela hekimler ansızın ortaya çıkabilecek durumlar için daima çalışma alet ve donanımlarını yanlarında bulundurur; bu yüzden sen de tanrı'yı ve insanları anlayabilmek için bilgilerini hazır tut.

    *epiktetos'un dediği gibi, bir cesedi sırtlanmış ufacık bir ruhsun sen.

    *atinalıların bir duası:
    yağmur,
    yağmur yağdır ey zeus,
    atinalıların sürülmüş tarlalarına ve çayırlarına.

    insan ya hakikaten böyle samimiyetle yakarmalı, ya da hiç yakarmamalı.

    *neyi sık sık düşünüyorsan, aklın da ona benzer bir şey olacaktır: çünkü ruhu dolduran düşüncelerdir.

    *hiç kimsenin başına yaradılışı gereği katlanamayacağı bir şey gelmez. diğerlerinin başına gelenler senin de başına gelir, ama diğerleri ya cahillikten ya da zihinlerinin azametini kanıtlamak için sarsılmamış, hiç zorlanmadan katlanmış gibi görünmek isterler.

    doğrusunu söylemek gerekirse cehaletin ve kibrin bilgelikten güçlü olması şaşırtıdıcır.

    *ufacık bir parçası olduğun evrenin, sana sadece kısacık bir anı bahşedilmiş zamanın bütünlüğünü ve payına düşen yazgıdaki küçücük rolünü unutma.

    *beceriksiz ve bilgisiz ruhlar, yetenekli ve bilgili olanın kafasını nasıl karıştırıyor? yetenekli ve bilgili ruh nedir peki? başlangıcı ve sonu ve maddenin bütününe yayılan, onu mutat dönümlere uygun olarak sonsuza dek yönetenin zeka olduğunu bilendir.

    *çünkü ölmek de yaşamdaki bir eylemdir. bu yüzden şu andan en iyi şekilde yararlanmamız yeterlidir.

    *intikam almanın en iyi yolu, intikam alınacak kişiye benzememektir.

    *yaşamını yenileyebilirsin. daha önce yaptıklarını yeniden incele, çünkü yeni bir yaşam buna bağlıdır.

    *dik dur veya birisi seni dik tutsun.

    *yaşayacağın en son saati düşün. bırak sana karşı yapılmış hata yapıldığı yerde kalsın.

    *"şunu unutma, fikrini değiştirmek ve seni doğruya yönlendirecek birine kulak vermek de özgürlük göstergesidir. çünkü bu, kendi hareketlerine ve yargına, yani aklına uygun olarak seçtiğin bir eylemdir.

    *"iyi şeyler yaparken bile kötü şöhret edinmek kralın kaderidir. "

    *akıllı bir canlının karakterinde adaletle bağdaşmayan hiçbir erdem görmüyorum, ama hazla bağdaşmayan bir erdem görüyorum: irade.

    *adaletsizlik, tanrı'ya karşı saygısızlıktır çünkü evrensel doğa düşünebilen canlıları birbirleri için, birbirlerine değerlerine göre yardım etmeleri ve hiçbir şekilde birbirlerine zarar vermemeleri için yarattı. bu kaideyi ihlal eden birisi açık şekilde tanrı'ya karşı saygısızlık etmektedir.

    *yalnızca bir şeyi yapmak değil, yapmamak da çoğu zaman adaletsizliktir.

    *eğer imkanın varsa hata yapanları düzelt. eğer imkanın yoksa hoşgörünün sana bu durumlar için verildiği unutma.

    *hiç kimse haklı olarak senin samimiyetten yoksun ya da kötü olduğunu söyleyemesin, bunları söyleyen biri yalan söylesin.

    *sağlıklı bir zihnin her şeye hazır olması gerekir. fakat "çocuklarımı koru" ve "herkes beni övsün" diyen bir zihin, sadece yeşili arayan gözler, sadece yumuşak bir şeyler arayan dişler gibidir.

    *kırk yaşında bir insan, biraz olsun akıllıysa, olup biten her şeyi ve olup bitecek her şeyi görmüştür, zira hepsi aynıdır.

    *öfke de üzüntü de zayıflıktır. çünkü her ikisi de yaralanmaya ve teslimiyete neden olur.

    *"sabahleyin gökyüzüne bak, orası işlerini daima kendilerine yaraşır biçimde tamamlayanları ve yaptıkları işlerin düzenliliğini, saflıklarını, yalınlıklarını hatırlatır sana. çünkü yıldızların örtüleri yoktur"

    *zarafetle ayrıl sahneden...
  • 161-180 yılları arasında, tartışmasız, dünyanın en güçlü kişisinin tuna nehri kenarındaki askeri kamplarda yazdığı kitap. kitapta marcus aurelius'un fikirlerini okurken aslında kendi yaşamından da izler yakalamak mümkün. eğer kendi hayatı bilinirse kitaptaki fikirlerinin de daha iyi anlaşılabileceğini düşünüyorum.

    1. imparatorumuz kitabın henüz ilk sayfasında, kendisine bu hayatı sundukları için annesine, babasına ve dedesine teşekkür eder. marcus aurelius, ailesinin zenginliğinin farkındaydı. sadece baba tarafı değil anne tarafı da ms 64’teki roma büyük yangınından sonra zenginleşmişti. roma’nın yeniden yapılanması için girdikleri inşaat işinde büyük bir servete sahip oldular.

    2. babası annius verus, o henüz yedi yaşındayken ölmüştü (ms 128). dolayısıyla babasıyla ilgili çok şey bilmez sadece kendisine anlatılanları bilir. dedesi marcius annius verus ise küçük yaşlardan itibaren eğitimini üstlendi. dönemin en büyük hocalarını, bu değerli torunu için tuttu. dedesine kendisini “halk oyunlarından uzak tuttuğu” için ayrıca bir minnet duyar. yani marcus aurelius, gladyatör dövüşlerinden küçüklüğünden itibaren hoşlanmazdı.

    3. kitapta en çok övülen kişi şüphesiz annesi domitia lucilla’dır. bu onurlu kadın, tanrılar’a her gün şükranını sunan birisiydi. dolayısıyla bir pagan olarak marcus aurelius da, sofuluğunu stoacılar kadar annesine borçluydu.

    4. aile üyelerinin haklı verildikten sonra sıra marcus aurelius’un hocalarına gelir. marcus aurelius, yaşamında derin izler bırakan bu hocalarıyla neredeyse ölümüne kadar irtibatı koparmadı. diognetus, rusticus ve dönemin en ünlü hatibi cornelius fronto bahsedilmeye değer hocalarıdır. diognetus, kendisinde felsefe aşkını uyandıran ilk kişiydi. rusticus ile tanışmasından sonra felsefeyi artık uzmanlaşması gereken tek sanat olarak gördü. fronto, aurelius’un ölümüne kadar mektuplaştığı hocasıydı, sık sık ona sırlarını da anlatırdı. fronto, hatip olduğu için aurelius’un bu alanda daha da uzmanlaşmasını bekliyordu fakat rusticus’un etkisiyle stoacılığa yönelmesi sonucunda bu iki hocanın arası zamanla açıldı. yine de aurelius’un en yakın davrandığı hocası muhtemelen fronto’ydu.

    5. “…çocuğumu kaybettiğimde, geçmek bilmeyen hastalıklarda daima aynı kalabilmeyi…öğrendim.” – marcus aurelius’un, kendisini evlat edinen imparator babası antoninus pius’un kızı faustina’dan en az 13 çocuğu vardı (bazı kaynaklarda 14). bu kadar çocuğun içinde ölen evladını unutmamış olması nasıl bir baba olduğunu bizlere anlatır. tarihçilere göre, marcus aurelius'un kalktığında yaptığı ilk iş aile fertlerinin durumunu tek tek sormaktı. hastalık konusunda ise marcus aurelius’un her zaman büyük sıkıntılar yaşadığı aktarılır. özellikle 165 yılından itibaren tüm imparatorluğu etkisi altına almaya başlayan veba ile birlikte zayıf ve narin yapılı imparatorun sağ kalamayacağı düşünülüyordu. aurelius’un, bergamalı hekim galenos’u sık sık sarayına/askeri kampına çağırması birtakım hastalıkların kendisinde kalıcı olduğunu gösterir: büyük ihtimalle vertigo kaynaklı baş dönmeler, kbb sorunları, akciğer ve mide sorunlarıyla ölene kadar mücadele etti.

    6. julius caesar’ı öldüren decimus brutus’e yakınlık duyduğunu, yine julius caesar’ın düşmanlarından biri olan stoacı cato minor’u (gerçekten de onur/gurur konusunda roma imparatorluğunda bu adam gibisi yoktu) özlemle andığını görürüz. marcus aurelius’a göre kendi vatandaşlarını öldüren yani iç savaşa sürükleyen kişiler/tiranlar saygıyı hak etmiyordu.

    7. ünlü biyografi yazarı plutarkhos’un, marcus aurelius’un hayatında önemli bir yer ettiğini görürüz. plutarkhos’un torunu sextus ile oldukça yakındı. ayrıca plutarkhos'un günümüzde paralel yaşamlar olarak bilinen eserini muhtemelen en çok okuyanlardan birisiydi. kitapta geçen pek çok ünlü şahsiyet bizzat plutarkhos tarafından işlenmişti.

    8. “… genç delikanlıların tüm cinsel arzularını durdurmayı öğrendim.” – ikinci yüzyıl roması’nda, soylu bir efendi genellikle ilk cinsel deneyimini evdeki kölesiyle yaşardı. marcus aurelius’un ailesi buna uymamış gibidir. oğullarını bu konuda çok fazla darlamadılar. özellikle koyu bir pagan olan annesi, babası öldükten sonra bir daha evlenmemişti. böyle bir anne, bir şekilde geleneği yıkmıştı ve oğlunu da bu konuda zorlamıyordu. mesela çok sevdiği dedesi, eşini yani marcus'un ninesini kaybettikten sonra eve yeni bir metres getirmişti. marcus aurelius, bu ortamda daha fazla kalamamış ve annesinin yanına dönmüştür. marcus aurelius’un 175 yılında ölen eşi faustina, tarihçilere göre ortalık orospusuydu. hemen hemen her taşın altından çıkan bu kadın, marcus aurelius gibi bir adamı lekelemişe benziyor. marcus da bu garip kadın öldükten sonra metres edindi (halbuki zamanında dedesine posta koyuyordu). bu değerli imparatorumuzun, görüldüğü üzere birtakım tuhaflıkları vardır.

    9. “…cinsellik, organların birbirine sürtmesi…” – marcus aurelius, cinselliği böyle tanımlar. yani cinselliğe bakışı bu yöndeydi. seksin gerekliliğine inanıyordu fakat buna o kadar da değer vermiyordu. belki de eşi faustina hakkında söylenen tüm iddialara bu yüzden kulak tıkamıştı (marcus salak bir adam değildi. karısının, bence, bir boklar karıştığının farkındaydı fakat imparatorluk koltuğuna oturmasında antoninus pius’un bu zavallı kızının büyük bir katkısı vardı. ödemesi gereken bir diyet gibi bakıyorum olaya). tüm bunlara rağmen hayatta olduğu sürece karısını aldatmamıştı. hatta ilerleyen sayfalarda faustina için “son derece uysal, sevecen ve bir o kadar da düzgün bir eşim vardır.” diyecektir. *

    10. kitapta “…babamdan…” derken çoğunlukla beş iyi imparator'dan biri olan pax romana’nın harikulade insanı antoninus pius’tan bahsediyordu. ona olan sevgisi açıkça görülüyordu. beş iyi imparatordan bir diğeri olan hadrianus, marcus aurelius’un aynı zamanda dayısıdır. yani hadrianus 138 yılında öldüğünde, o sıralar 17 yaşında olan genç marcus aurelius’a imparatorluğu bırakmayı uygun görmemişti. hadrianus, antoninus pius’u seçince ona şart koymuştu: “günü geldiğinde marcus aurelius’u başa geçireceksin.” erdemli antoninus pius, yukarıda da söylediğimiz gibi onu hem evlat olarak edindi hem de kızını vererek damadı yaptı.

    11. “…tanrılarla ilişkilerde batıl inançlara yer vermemeyi…öğrendim.” – imparatorumuz, buradaki batıl inanç kelimesine, bir pagan gözünden bakar. veba karşısında çaresiz kaldığında kahinler tutar, özel ritüeller gerçekleştirir. yine de marcus aurelius’un batıl inançlara olan düşkünlüğü fazla değildir. akla yani rasyonalizme inanıyordu. çaresiz kaldığı zamanlarda son çare olarak kehanetlere başvuruyordu.

    12. “…hekimlik mesleğine, ilaçlara ve harici uygulamalara da ihtiyacım olduğunu öğrendim.” – imparatorumuzun meşhur hekimi bahsettiğimiz gibi galenos’tu. döneminin en iyi hekimlerden biriydi. sağlığı bozulmaya elverişli imparatora özel tiryaklar hazırladığı biliniyor. bu tiryaklarda genellikle afyon da bulunurdu. tüm hastalıklarına rağmen marcus aurelius’un, dondurucu tuna nehri sınırında toplam sekiz yıl kadar kalacak olmasını kendi iradesi kadar hekimine de borçluydu. özetle tıbbın öneminin farkındaydı.

    13. “…sağlam karakteriyle dikkatimi böyle şeylere vermem için beni uyandıran, aynı zamanda bana sevgi ve saygıyla keyif veren kardeşimden öğrendim.” – marcus aurelius’un öz anne ve babasından sadece kız kardeşi vardı. burada "kardeşim" dediği kişi antoninus pius tarafından evlat edinilen imparator lucius verus’tur. lucius verus her anlamda marcus aurelius’un zıttı bir kişilikti. doğu’da, armenia’da ve parthia’da, bir sorun çıktığında, marcus tarafından acele oraya gönderildi. lucius hemen müdahale edeceği yerde günümüz antakyası’nda kendisini alemlere attı. ayrıca roma’da da her türlü tavernayı ve genelevi biliyordu. eşcinsellerle de yakın ilişkisi vardı. tarihçiler, verus’un imparator kardeşine çok büyük sorunlar çıkardığını anlatır. yine de marcus, görüldüğü gibi hatalarına rağmen kardeşini kabullenmişe benziyor. son uykularına da aynı yerde, yan yana devam ediyorlar.

    14. bir öğretmen olarak kitapta en çok beğendiğim cümlesi “her şafakla birlikte, kendine şunları söyle: işgüzar, kör, küstah, hilekar, haset, geçimsiz kişilerle karşılaşacağım.” – bu cümleyi söylemek için imparatorluğu ve imparatorluğun insanlarını, memurlarını iyi tanımak gerekir. görüldüğü üzere her şeyin farkında (yani karısının yaptıklarından haberdar olmama fikri bana saçma geliyor).

    15. “pek çok hastayı iyileştiren hipokrat, kendisi hastalanınca öldü… onca şehri pek çok defa yerle bir eden ve savaş alanında on binden fazla süvariyi, piyadeyi öldüren aleksandros*, pompeius, ve gaius caesar da günün birinde yaşamın sonuna geldiler.” – ölüme bakışını en iyi burada görmek mümkün. ölümün, tüm unvanları ve şöhreti alıp götürdüğünü meşhur komutanlar üzerinden anlatır (ilerleyen sayfalarda bu isimlere scipio africanus’u, trajanus’u, vespasianus’u, augustus’u ekler). tüm bu cümlelerden, marcus aurelius’un hiçbir zaman savaş istemediği sonucu çıkarılmamalı. 165’ten sonra tuna nehri’ni geçip kuzey italya’daki aquileia şehrine kadar gelen barbar marcomannileri görünce çıldırmıştı. yaklaşık sekiz yılını tuna nehri’ndeki kamplarda geçirdi hatta yaklaşık yirmi yıllık hükümdarlığı boyunca savaşın olmadığı süre sadece üç ya da dört yıldı.

    16. “başkasının elindeki iplerle hareket ettirilen kuklalar misali arzularla hareket etmek vahşi hayvanların, çift cinsiyetlilerin ve neron’un özelliğidir.” – sanırım marcus aurelius’un en nefret ettiği kişiler dalkavuklardı. ayrıca çılgın yaşantısıyla bilinen imparator neron’u hatırlatması bile gözünün ne kadar kara olduğunu gösterir. yine de kardeşi lucius verus’un çılgınlıklarına gözlerini kapatmıştı.

    17. kitapta en çok tekrarlanan kelimeler kader, yaşam döngüsü, aile, şöhret, vicdandır. bu konularda söylediklerine, uygun bir yaşam benimsemişti, diyebiliriz. her stoacı gibi neredeyse her gün kendisini vicdanıyla hesaplaşırken buldu. ölümü yakınken oğlu commodus'un bu imparatorluğu hak etmediğini de biliyordu. yine de imparatorluk commodus'a kaldı. tarihçiler, marcus aurelius'u, hayırlı bir kişiyi imparatorluğun başına bırakmadığı için çokça eleştirdiler.

    18. “bütün hareketlerinde adaleti gözet.” – marcus aurelius, 161-169 yılları arasında (lucius verus ölene kadar) çoğunlukla roma’daydı. bir imparator sadece siyasi ya da askeri meselelerle ilgilenmezdi. önemli mahkemelere başkanlık da ederdi. hocalarından biri olan herodes atticus, belki de kendisini ölüme kadar götürecek, suçlar işlemişti. bu suçlardan en önemlisi, hamile eşini bir kölesine dayak attırıp onun ölümüne sebep olmaktı. evet, hoca bir şekilde ölümden kurtuldu. yaşamına zengin bir soylu olarak devam etti.

    19. “…zeus adına yemin ederim ki…” – bu ifade, paganlığını en iyi açıklayan cümlelerden biridir. ayrıca yunanca yazdığı bu eserinde yunan tanrılarına ve de homeros’a büyük ilgisinin olduğu görülür.

    20. “kentte zararlı olmayan, yurttaşa da zarar vermez. eğer kent bundan zarar görmüyorsa, ben de zarar görmem.” – marcus aurelius ne kadar hoşgörülü bir insan olursa olsun neticede roma imparatoruydu. 161-180 yılları arasında dünyanın en güçlü insanıydı. kendi otoritesini tanımayanlara karşı net bir şekilde ölümcüldü. başlarda sesini çıkarmadığı roma’daki hristiyanlar zamanla azıtınca roma tarihi’ndeki en sert kovuşturmalar bu dönemde yaşandı.

    sonuç itibariyle bu kitap, yüzyıllar boyunca en önemli kitaplardan biri olarak okunmaya devam edecek.
  • "ufacık bir parçası olduğun evrenin, sana sadece kısacık bir anı bahsedilmiş zamanın bütünlüğünü ve payına düşen yazgıdaki küçücük rolünü hiç unutma"

    her zaman baş ucumda tuttuğum manevi değeri yüksek eser.
  • roma imparatoru, filozof marcus aurelius’un kitabı.

    “başka birinin ruhundakileri izleyip anlamadığı için bedbaht olana pek sık rastlanmaz; fakat kendi ruhunu yakından takip etmeyenlerin bedbaht olması kaçınılmazdır.”

    “şimdiye kadar, nasıl bir düzenin parçası olduğunu ve düzeni muhafaza eden akışın ne olduğunu temellendiremediysen, bundan böyle bunları idrak etmeye ihtiyacın var; eğer zihnindeki sisleri aydınlatmak için kullanmazsan sana sınır çizen zamanın da belirlenmiş bir sınırı olduğundan o gidecek, sen gideceksin ve bu yaşamın tekrarı mümkün olmayacak.”

    e: harf hatası
  • "kesinlikle gerçekleştirmek istediğin şeyler için hızlan, boş umutları defet, eğer kendinle ilgiliysen, hâlâ mümkünken kendi yardımına kendin koş"
  • roma imparatoru ve aynı zamanda filozof marcus aurelius’un kendisine notlar olarak yazdığı, mutluluk, hayat, ölüm, kibirle ilgili çok güzel ve dikkate değer tavsiyeler içeren kitabıdır. aurelius bu notları kendisine yazdığı için, bir imparator olarak kendisine yaptığı “kibirlenmemeye ve adil davranmaya yönelik” tavsiyeler ve ayrıca yaşam, ün, kader ve ölümle ilgili düşünceler bolca bulunabilir. ayrıca o dönemde dahi atom, evren ve tanrının tekliği üzerine notları da dikkate değerdir. sınırsız güçlere sahip olan bir imparatorun bu denli kendini eğitebilmiş olması veya eğitmeye çalışması takdire sayandır.

    kitaptan derlediğim bazı cümleler:

    * birbirimize karşılıklı yardım etmek için doğduk biz, tıpkı ayaklar, eller, göz kapakları, iki sıra diş gibi. işte bu nedenle, birbirine karşı davranmak doğaya aykırıdır; birine kızmak, ondan nefret etmekse, kuşkusuz ona karşı davranmaktır.

    * her şeyin zorunluluktan kaynaklandığını ve senin de bir parçasını oluşturduğun evrenin bütününün yararına olduğunu da eklemeliyim. iyi; evrensel doğanın ürettiği şeydir ve onu ayakta tutmaya yarar.

    * her zaman, o anda yaşamı terk edecekmişsin gibi davranmalı, konuşmalı ve düşünmelisin. ama insanları terk etmek, eğer tanrılar varsa, korkulacak bir şey değildir; çünkü onlar senin kötü bir şeye karışmanı istemezler. öte yandan, eğer tanrılar yoksa ya da insanların işleriyle ilgilenmiyorlarsa, tanrılardan yoksun ya da tanrısal öngörüden yoksun bir dünyada yaşamanın benim için ne önemi olabilir?

    * ya ölüm, nedir ölüm? ölüm, mantıksal çözümlemelerle, başlı başına ele alınacak olursa, onunla ilgili bütün fanteziler dağılıp gider, ölümün doğal bir olaydan başka bir şey olmadığı anlaşılır. ama doğal bir olgudan korkmak çocuklara özgüdür, çocukca bir şeydir; ölüm yalnızca bir doğa olgusu değil, aynı zamanda doğaya yararlı bir şeydir.

    * en uzun yaşamın da, en kısa yaşamın da sonu aynı yere varır. çünkü şimdiki zaman herkes için aynıdır, bu nedenle geçmekte olan da aynıdır; bunun için de yitirilen, bir andan başka bir şey değildir. aslında hiç kimse ne geçmişi ne de geleceği yitirir, çünkü sahip olmadığı şeyi kim alabilir ondan? öyleyse şu iki şeyi unutma: birincisi, ezelden beri her şey aynıdır ve hep aynı döngü yinelenir, bunun için yüz ya da iki yüz yıl ya da sonsuz bir zaman için aynı görünümü görmek hiç fark etmez; ikincisi, insan yaşlı da ölse genç de ölse ölünce aynı şeyi yitirir; şimdiki zaman insanın yoksun kalabileceği biricik şeydir, çünkü sahip olduğu biricik şeydir, hiç kimse sahip olmadığı bir şeyi yitiremez.

    * ölümü dingince bekler, çünkü, onun her canlının oluştuğu öğelerin serbest bırakılmasından başka bir şey olmadığına inanır. eğer bu öğeler için durmadan birbirlerine dönüşmekte korkulacak bir şey yoksa, onların tümünün değişmesinden ve dağılmasından biz niçin korkalım?

    * her insana ayrılan yazgı, ömrü boyunca ona eşlik eder ve onun iyiliği içindir.

    * huzur dolu olsun, başkalarının sağlayabileceği yardıma ya da dinginliğe gereksinimin olmasın. kısaca dimdik durmalısın, başkaları ayakta tutmamalı seni.

    * her birimizin yalnızca şimdiki zamanda, bu kısacık anda yaşadığını unutma; geri kalan günlerimiz ya çoktan geçip gitmiştir ya da bilinmeyen gelecektedir. dolayısıyla her birimizin yaşamı kısadır, bu yaşamın üstünde yaşandığı yeryüzü köşesi de küçüktür.

    * sende hoşnutsuzluk uyandıran şey nedir? insanların kötülüğü mü? şunları anımsa: ussal varlıklar birbirleri için doğmuşlardır; hoşgörü adaletin bir parçasıdır; insanlar istemeden kötülük yaparlar; birbirleriyle savaşırlar, birbirlerinden kuşkulanır, nefret ederler, birbirlerini yaralarlar, en sonunda da ölür, toprağa dönüşürler. bir düşün bunu ve artık yakınma!

    * zihninde tuttuğun ve sık sık başvurduğun ilkelere şu iki ilkeyi de ekle: birincisi, dışsal şeyler zihnini etkilemez, her zaman onun dışında, devinimsiz kalırlar; bütün tedirginlikler içimizdeki düşünceden kaynaklanır; ikincisi, şu anda gördüğün her şey çok kısa bir zamanda değişime uğrayacak, artık var olmayacaktır.

    * çok kısa bir süre içinde sen de onlar da ölmüş olacaksınız, bir süre sonra da adınız bile kalmayacak sizden geriye.

    * "olan her şey doğrudur." dikkatlice düşünürsen bunun doğru olduğunu göreceksin.

    * bütünün bir parçası olarak geldin dünyaya. seni üreten şeyin içinde yok olacaksın; ya da, daha doğrusu, bir değişim süreci aracılığıyla yaratıcı usa döneceksin yeniden.

    * yalnızca kendisinin yaptığıyla ilgilenen insan ne çok zaman kazanır. başkasının kötü karakterine aldırma, yolundan sapmaksızın amacına doğru ilerle.

    * ölümünden sonra ün kazanmayı tutkuyla isteyen kişi; onu anımsayacak kimselerin her birinin çok geçmeden, sırası gelince öleceğini, onların ardından gelenlerin de başına aynı şeyin geleceğini, anısının, sürekli olarak bu kişilerin birinden öbürüne geçerken, sırayla bir yanıp bir sönerek sonunda tam bir yok oluşa varacağını düşünmez. senin ününün de olumsuz olacağını varsaysak bile, bunun sana ne yararı var?

    * gerçekten güzel olan şeyin başka bir şeye gereksinimi yoktur, yasa gibi, gerçek gibi, iyilik ya da alçak gönüllülük gibi. bu şeylerin hangisi övüldüğü için güzeldir, ya da değeri küçümsendiği için değerini yitirir? zümrüt, onu övmezlerse daha mı az güzel olur?

    * öğrendiğin mesleğini sev ve ondan hoşnut ol. ömrünün geri kalanını, sahip olduğu her şeyi bütün yüreğiyle tanrılara adayan biri gibi ve ne zorba, ne de kimsenin kölesi olarak geçir.

    * her şeyin dönüşüm yoluyla ortaya çıktığını sürekli olarak gözlemle ve evrensel doğanın, hiçbir şeyi, var olan şeyleri dönüştürmek ve onların yerine yenilerini yaratmaktan daha çok sevmediğini düşünmeye alıştır kendini.

    * evreni, tek bir maddeyi ve tek bir ruhu içinde barındıran biricik bir canlı yaratık olarak düşün; bütün şeylerin bu varlığın bilinci tarafından özümlenmiş olduğunu; her şeyin tek bir dürtü sayesinde olup bittiğini ve bütün bu şeylerin nasıl bir araya gelip var olan her şeyin ortak nedenini oluşturduklarını, onların birbirine nasıl zincirlendiklerini, nasıl bağlandıklarını düşün.

    * epiktetos'un sık sık söylediği gibi, "bir ölünün ağırlığını taşıyan kırılgan bir ruhsun sen."

    * tanrılardan biri sana yarın ya da en geç öbür gün öleceğini söylerse, o günün yarın ya da öbür gün olması senin için çok önemli değildir, eşi bulunmaz bir ödlek değilsen; hem sonra, arada çok mu büyük bir fark var? bunun gibi, birçok uzun yıllardan sonra mı, yoksa yarın mı öleceğinin önemli olduğunu sanma.

    * öyleyse şu anı doğayla uyum içinde geçir, sonra da yaşamını dinginlik içinde bitir, tıpkı bir kez olgunlaşınca toprağa düşen, böylece onu üreten toprağı kutsayan ve onu büyüten ağaca gönül borcu duyan zeytin tanesi gibi.

    * dalgaların art arda gelip çarptıkları kaya gibi ol: sağlam, kıpırtısız, çevresinde kaynayan suların dinginleşmesini seyreden.

    * bundan böyle, üzülmene yol açan her güçlük karşısında, şu ilkeyi uygulamayı unutma: bu bir şanssızlık değildir, ama ona yüreklice katlanmak şanslılıktır.

    * eğer bütünün yararına olmasaydı, insanın başına hiçbir şey gelmezdi; doğa da, nasıl bir doğa olursa olsun, yönettiği şeye uygun olmayan hiçbir şey üretmez.

    * her eyleminde doğruluk ilkelerine göre davranmayı başaramazsan canını sıkma, gönül gücünü yitirme, öfkelenme; yanıldınsa baştan başla; davranışların, en azından çoğunlukla insana layık davranışlarsa memnun ol.

    * hiç kimsenin başına doğası gereği katlanamayacağı bir şey gelmez.

    * zihin, etkinliklerinin karşısına çıkan engel her ne olursa olsun, onu tersine çevirme ve amacına uygun duruma getirme yetisine sahiptir; böylece başlangıçta eylemini köstekleyen şey sonunda ona yardımcı olur, yoluna çıkan engel sonunda yolunda yürümesini kolaylaştırır.

    * var olan ve doğan her şeyin nasıl hızla geçtiğini, yok olup gittiğini düşün sık sık. öyleyse, bütün bunların ortasında gurura kapılmak, çırpınmak, yakınmak aptallık değil midir, sıkıntılarımız uzun bir zaman sürmeye yazgılıymış gibi.

    * yakında küle ya da iskelete döneceksin; bir addan başka bir şey olmayacaksın, belki adın bile olmayacak. ama bir ad bir sesten, bir yankıdan başka bir şey değildir. yaşamda en çok değer verilen her şey boş, bozuk, bayağıdır.

    * her zaman mutlu yaşayabilirsin, çünkü doğru yolu izlemek, ona güre düşünmek ve davranmak senin elindedir. şu iki ilke tanrı'nın ve insanların ve her ussal yaratığın ruhlarının ortak niteliğidir: başkalarının seni engellemesine izin verme, kendi iyiliğini doğruyu istemekte ve doğru davranmakta ara ve arzularını buna göre sınırlandır.

    * yaptığım şey benim suçum ya da benim suçumun sonucu değilse ve toplum bundan zarar görmüyorsa, niçin kaygılanayım?

    * şeylere, yaşam boyu, özellikle de en inanılır göründükleri zaman çıplak olarak bakmalı, bayağılıklarının ayrımına varmalı, büründükleri önemden sıyırmalıyız onları.

    * kimi şeyler doğma, kimileriyse ölme telaşında; doğmakta olan şeyin bir parçası şimdiden ölüyor, ya da çoktan öldü bile; ama bu sonsuz akış ve dönüşüm dünyayı sürekli olarak yeniler.

    * bir şeyi başarmak sana zor geliyorsa, bunun insan yeteneğini aşan bir şey olduğunu düşünme hemen; tersine, bir şey olanaklı ve insanın yapabileceği bir şeyse, senin de onu başarabileceğini düşün.

    * eğer birisi, fikirlerimin ve eylemlerimin yanlış olduğunu kanıtlayarak beni ikna ederse, seve seve değiştiririm onları, çünkü benim aradığım gerçekliktir.

    * ölüm; duyuların aldatıcılığından, insanı kukla gibi oradan oraya çekiştiren içgüdülerden, saçma sapan düşüncelerden, tenin tutsağı olmaktan kurtarır bizi.

    * beden daha savaşını sürdürürken ruhun savaşımı bırakması utanç verici bir şeydir.

    * yaşam kısadır; yeryüzündeki varlığımızın biricik meyvesi, tanrısal yasaya uymak ve toplumun ortak yararına yönelik etkinliklerde bulunmaktır.

    * şimdiki zamanda var olan şeyleri görmüş olan kişi, her şeyi görmüştür: başı sonu olmayan zaman içinde olmuş ve olacak olan her şeyi. çünkü her şey cins ve tür olarak her zaman birbirinin aynıdır.

    * herkes, evrende olup bitenlere kendince katkıda bulunur.

    * eğer yazgımı tanrılar belirlemişlerse, iyi karar vermişlerdir; çünkü düşüncesiz bir tanrı tasarlamak güçtür. hem sonra neden kötülük etsinler bana? bana zarar vermek, evrenin öncelikle gözettiği ortak yarara nasıl hizmet edebilirdi? kaldı ki, bir birey olarak benim hakkımda bir karar almamışlarsa da, kuşkusuz ortak yarar için karar almışlardır; bunun sonuçlarını kabul etmek, onlara saygı duymak zorundayım.

    * her bireyin başına gelen her şey bütüne yararlıdır. aslında bu yeterli olmalı.

    * karşına çıkarılan engelden, başka bir erdemi ortaya koymak için yararlan.

    * verili bir olgu üstüne hiçbir kanıya varmamak, böylece zihnini sıkıntıya sokmamak insanın elindedir; çünkü şeylerin kendileri doğaları gereği, yargılarımızı oluşturamazlar.

    * zihnimin dışında kalan şeyler, kendi başlarına hiçbir şey değildirler. bunu anladığında her şey yoluna girecektir. yaşamına yeniden başlamak senin elindedir: bunun için yaşadıklarını yeniden gözden geçir, çünkü yeniden yaşamak buna bağlıdır.

    * bir insanın değerinin, ilgi duyduğu şeylerin değeriyle ölçüldüğünü aklından çıkarma.

    * söylediğin her sözcüğü tart; attığın her adıma dikkat et. verdiğin her kararın ne gibi sonuçları olacağını düşün.

    * gelecek için kaygılanma; çünkü varman gerektiğinde, varacaksın oraya, şimdi yararlandığın usu da birlikte götürerek.

    * başıma gelenin bir kötülük olmadığını düşünürsem, ondan hiçbir zarar görmem; bunu düşünmemek bana bağlıdır.

    * yakında her şeyi unutacaksın; yakında herkes seni unutacak.

    * olmayan şeyleri, varmışlar gibi düşünme, var olan şeyler arasından en hoşuna gidenleri seç, eğer olmasalardı, onları nasıl isteyeceğini düşün. ama sahip olmaktan mutluluk duyduğun şeyleri aşırı değerlendirmemeye alıştır kendini; yoksa bir gün onları yitirirsen sarsılırsın.

    * ölüm üstüne: eğer atomlardan oluşmuşsak ölüm ayrışmadır; ama eğer canlı bir bütün oluşturuyorsak, tükeniş ve başka bir yere göçmektir.

    * "iyi şeyler yapmak, ama karşılığında kötü bir ün kazanmak bir hükümdarın yazgısıdır."

    * sanki ölmüşsün, sanki yaşamın yalnızca bu ana dek sürmüş gibi, sana kalan zamanı fazladan bağışlanmış gibi doğaya uygun olarak yaşamalısın.

    * neden başına gelenlerden en iyi biçimde nasıl yararlanacağın üstünde odaklanmıyorsun?

    * yaşama sanatı, bir dansçıdan çok, bir güreşçinin sanatı gibidir; art arda gelen darbeleri, önceden sezinlenemeyenleri bile, ayaklarının üstünde sıkıca durarak savuşturmaya hazır olmak gerekir.

    * yaşamda mutluluk, çok az koşula bağlıdır.

    * hiç kimse tarafından tanınmasa bile, tanrısal bir insan olmak olanaklıdır.

    * karakterin yetkinliği şurada yatar: her günü son günmüş gibi yaşamak, telaşsız, uyuşuk olmaksızın, yapmacıksız.

    * hiç kimse iyilik görmekten bıkmaz, iyilik etmek doğaya uygun bir davranıştır. öyleyse, başkalarına iyilik ederek iyilik bulmaktan bıkma.

    * evrensel doğanın işlevi şudur: burada olanı oraya aktarmak, onu dönüştürmek, oradan alıp başka bir yere taşımak. her şey değişimdir, ama yeni olan şeyden korkmamızı gerektirmeyecek biçimde; bütün şeyler bildiğimiz şeylerdir, ama dağılımları da eşitcedir.

    * her şey, diyelim bir at, ya da asma, bir amaçla var olmuştur.

    * bir dış nedenden ötürü üzülüyorsan, aslında canını sıkan bu değil, onun hakkındaki yargındır, bu yargıdan her an vazgeçebilirsin.

    * ölümden korkan; ya bilincin yitmesinden ya da onun değişmesinden korkar. ama eğer bilinç artık yoksa, hiçbir kötülüğün bilincine varmazsın; eğer farklı bir bilince sahip olursan, yalnızca başka türlü bir varlık olursun ve yaşamın sona ermez.

    * insanlar birbirleri için dünyaya gelmişlerdir. bu nedenle onları eğit ya da katlan onlara.

    * her kim haksızlık ederse, günah işler. evrensel doğa, varlıkları birbiri için, birbirlerine hiç zarar vermeksizin, her birinin hak ettiğince birbirlerine karşılıklı yardım etsinler diye yaratmıştır.

    * iyi bir şeymiş gibi hazzın ardından koşan, kötü bir şeymiş gibi acıdan kaçan kişi de inançsızdır.

    * bu dünyadan yalanı, iki yüzlülüğü, uçarılığı, kendini beğenmişliği hiç tatmadan ayrılmak kuşkusuz en bilgece şey olurdu.

    * ölümü küçümseme, seve seve karşıla onu, çünkü o da doğanın istediği şeylerden biridir. tıpkı gençlik ve yaşlılık, büyüme ve olgunlaşma, dişlerin ve sakalın çıkması, saçların ağarması, döllenme, gebelik, doğum ve yaşamın mevsimlerinin getirdiği bütün öteki doğal işlevler gibi, çözülüp dağılmamız da böyledir.

    * ölüm karşısında ne yüzeysel, ne düşman, ne öfkeli olmak, onu yaşamın doğal olgularından biri olarak beklemektir

    * her kim bir suç işlerse, kendine karşı yapar bunu; her kim haksızlık ederse, kendine haksızlık eder, kendine kötülük eder.

    * kişi yalnızca yaptığından ötürü değil, yapmadığından ötürü de haksızlık eder.

    * işini, harcadığın çaba seni mutsuz kılıyormuş gibi, ya da acınma yahut takdir beklediğin için değil, istediğin için yap: kendini yapman gereken şeye ver ya da ortak yararın gerektirdiği gibi çekil.

    * biri seni suçlar, senden nefret eder ya da birileri seni incitecek şeyler söylerse, ruhlarına yakından bak, ne tür insanlar olduklarını gör. senin hakkında şöyle ya da böyle bir fikir oluşturacakları için kendine eziyet etmene değmediğini anlayacaksın o zaman.

    * çok geçmeden toprak üstümüzü örtecek, sonra toprak da bir başka şeye dönüşecek, sonra o başka şey de bir başka şeye dönüşecek, bu böyle sonsuza dek sürüp gidecek. bu sonu gelmez değişim ve dönüşüm dalgalarını ve onların hızını düşünen kişi, ölümlü olan her şeyi küçümseyecektir.

    * doğanın şu anda senden istediğini yap; işe koyul gücün yetiyorsa, kimse bunun farkında mı diye çevrene bakınma. platon'un cumhuriyeti gibi bir devlet umma, en küçük bir iyileşmeden memnunluk duy, ne denli küçük olursa olsun bir sonucu elde etmenin az şey olmadığını düşün.

    * şu anda gördüğün her şey çok geçmeden yok olacak, onların yok olduğunu görenler de sıraları gelince yok olacak; yaşlı ölen, vakitsiz ölenle aynı yaşta olacak.

    * şu adam şöyle yakarıyor: "şu kadınla birlikte olabilsem!" sense: "şu kadınla birlikte olma isteğimden kurtulabilsem!" diye yakarırsın. bir başkası: "şu adamdan kurtulabilsem!" diye yakarır, sense, "şu adamdan kurtulmayı istemeyebilsem!" diye yakarırsın. bir başkası, "çocuğumu yitirmesem!" diye yakarır. sense: "onu yitirmekten korkmayabilsem!" diye. tek sözcükle, yakarılarını bu doğrultuya yönelt ve sonuca bak.

    * daha ne istiyorsun, dostum? iyilik etmekle kendi doğana uygun olarak davranmış olman sana yetmiyor mu da, bir ödül bekliyorsun karşılığında?

    * başına ne gelirse gelsin, ta ezelden senin için saptanmıştır, bir nedensellik ağı seninle bu başına geleni birlikte dokumuştur.

    * iyi bir insanın nasıl olması gerektiğini tartışma artık, iyi bir insan ol!

    * var olan her şeye dikkatle bak; ölmek için doğmuş olmasının, nasıl doğasının bir parçasını oluşturduğunu düşün.

    * evrensel doğanın her şeye verdiği, o şeyin yararınadır ve tam da ona yararlı olduğu anda verilir.

    * geçmişte olan bütün şeylerin şimdi de olduğunu, gelecekte de olacağını sürekli olarak düşün. çünkü bunların her birinde oyun aynıydı, yalnızca oyuncular farklıydı.

    * kısa ömür her şeyin ortak yazgısıdır, ama sen her şeyden kaçıyorsun ya da her şeyin ardından gidiyorsun, sonsuza dek varlığını sürdürecekmiş gibi. bir süre daha, sonra gözlerini yumacaksın, çok geçmeden seni mezara dek izleyen kimse için ağlayacak bir başkası da.

    * birinin yaptığı her eylemde, kendi kendine: "bu adam bu eylemiyle neyi amaçlıyor?" diye sormaya alıştır kendini, olabildiğince. ama kendinden başla; önce kendini incele.

    * ussal ruh bizden sonra geleceklerin yeni bir şey göremeyeceklerini bilir, bizden önce gelenlerin daha çok şey görmemiş olmaları gibi, ama bir anlamda kırk yaşında birinin bir parçacık aklı varsa, tüm olup bitenleri ve tüm olup bitecekleri görmüştür, çünkü hepsi de bir örnektir.

    * bir bütünü onu oluşturan parçalara ayırarak çözümlemeyi unutma, böylece onların büyüsünün bozulduğunu gör. bu yöntemi yaşamının bütününe de uygula.

    * yaşamda hiçbir durumun felsefeye şu anda içinde bulunduğun durum kadar uygun olmadığı nasıl da şaşırtıcı ölçüde açık görünüyor sana!

    * seni engellemeye ya da sana sıkıntı vermeye çalışanlara karşı ılımlılığını surdur. onlara öfkelenmek, tıpkı korktuğun için giriştiğin eylemi bırakıp kaçman gibi güçsüzlüğünün göstergesi olacaktır.

    * insanlara öfkelenmemek kadar onlara dalkavukluk etmemeye de dikkat et, çünkü bu iki kötülük de ortak çıkara aykırıdır ve zarara yol açar.

    marcus aurelius, düşünceler, yapı kredi yayınları.
  • içinde şöyle harika bir cümle barındıran (bkz: marcus aurelius) kitabı.

    "hiç kimse yalnızca kendi içindeki ilahi zekaya uymanın ve ona gerçek bir saygı göstermenin yeteceğini idrak edemeyip, etrafındakilerin yaşamını tahmin etmekle uğraşandan daha zavallı değildir."
  • "filozof imparator" lakaplı, romanın en iyi beş imparatorlarından biri olarak görülen marcus aurelius tarafın yazılan kitap. marcus bu kitabında, insanın doğasında iyilik yapmak olduğunu ve insanın doğasına uygun davranması gerektiğini söyler. iyilik yapan iyilik bulur, gibi bir mottosu var. zaten hoşgörüyü yayan bir imparator olarak biliniyor. insanların öfke ve üzüntüden uzak durması gerektiğini çünkü bunun insanlara zarar verdiğini söyler. kitap 12 bölümden oluşuyor. kitabında hayatın geçici olduğunu ve yapılan bir çok eylemin insanın sınırlı yaşamına bakarak saçma olduğunu söyler.

    --- spoiler ---

    -yaşayacak pek az zamanın kaldı. bir dağdaymış gibi yaşa kalanını. orada ya da burada yaşamanın hiçbir farkı yok. yaşadığımız her yer dünya kentindedir. varsin insanlar gelip doğaya uygun yaşayan gerçek insanı görsünler, incelesinler. eğer ona dayanamazlarsa varsın öldürsünler. zira ölüm, onlar gibi yaşamaktan çok daha iyidir. nasıl iyi bir insan olunacağı hakkında daha fazla konuşma, öyle biri ol.

    -sürekli şimdi var olan her şeyin bizden önce de olduğunu ve gelecekte de var olacağını düşün. örneğin, hadrianus’un, antoninus’un, philippos’un, alexandros’un, kroisos’un sarayları gibi bizzat gördüğün ya da kadim tarihten öğrendiğin bütün dramları ve benzer sahneleri gözünün önüne getir. bu gördüğün sahnelerde yalnızca oyuncular farklı.

    -“sana dürüst davranmak istiyorum,” diyen birisi nasıl çürümüş ve sahtekârdır. ey insan, sen ne yapıyorsun? bunu söylemene gerek yok. dürüstlük kendiliğinden anlaşılmalı. yüzünde yazmalı, sesinde çınlamalı. tıpkı sevgilinin, sevgilisinin bir bakışında her şeyi anlayabilmesi gibi dürüstlük baktığın an gözlerinden taşmalıdır. kötü kokan bir insanin yanından geçerken fark edilmesi gibi hemen anlaşılmalıdır sade ve dürüst bir insan. çalışılmış sadelik bir kılıçtır. kurdun kuzuya dostluğundan daha çirkin bir şey yoktur. en çok bundan kaçın. iyi, nazik ve samimi birisi, bu nitelikleri gözlerinde barındırır ve dikkatten kaçmaz.

    -intikam almanın en iyi yolu intikam alınacak kişiye benzememektir.

    -toplumun yararına olan bir iş mi yaptım? o halde o bu benim de yararımadır. daima bunu aklında bulundur ve kesinlikle bundan vazgeçme.

    -çok öfkelendiğinde ya da sabrın tükendiğinde, insan yaşamının bir an olduğunu ve kısa sürede hepimizin yan yana cansız uzanacağını düşün.

    -bizi üzen ve öfkelendiren şeylerden ziyade, üzüntü ve öfkedir bize daha çok zarar veren.

    -sana imkansız görünen şeyleri de yap. çünkü sol el , yeterince alıştırma yapmadığı için çoğu işte yararsız görünür; oysa birazcık alıştırmayla dizginleri sağ elden daha sağlam kavrar.
    --- spoiler ---
  • oldukça anlaşılır cümlelerle meramını anlatan kitap.

    kitaptaki ana fikirler çoğu kişiye hariçten gazel okuma gibi gelebilir. “ben de imparator olsam, her şeyin tadına varsam ben de oturur felsefe parçalardım” diyebilirsiniz. ama düşünün ki; bu felsefe yapma işini kaç yönetici, diktatör ya da imparator yapabildi? kaçı irade mücadelesi verip, kendini haz tuzağından uzak tutabildi? ya da en basitinden şöyle sorayım: siz marcus aurelius'un yerinde olsaydınız, tüm dünyanın götüne parmak atacak imkânlara sahip olsaydınız, kaçınız iradesine sahip çıkabilirdi ve zevk/sefaya/hırslara yenik düşmezdi?

    eminim ki büyük çoğunluğumuz kendini dünyevi nimetlerden, hazdan çekemezdi; boş kederden, acıdan, kaygıdan, hayal dünyasından, bağımlı sevgiden kaçamazdı. işte bu yüzden bu adam birçok yerde kendini tekrar eden cümleler kursa da, takdiri hak ediyor.

    kitabı okurken kafamda cevap bulamadığım bir soru belirdi. bu kitap m.s. 170'lerde yazılmış. yazan kişi oldukça nüfuzlu bir imparator ve oldukça iyi eğitimli bir hatip. bu kitap neden döneminde kutsal kitap kabul edilmemiş ve kinizm/stoacılık bir din haline gelememiş? insanın çiğ süt emmişliği ve hırslı yapısı ile ters düşen; ödül-ceza sistemi olmadan huzur vaad eden düşünceler barındırdığı için mi? aslında insanlık marcus'un söylemlerini yerine getirebilseydi, sonraki dönemlerde bir din kitabına ihtiyaç duyulmazdı belki de. acaba marcus
    kitabında evlatlığının karısıyla evlenebileceğine dair görüşler belirtmek ya da fethedilen topraklardaki kadınları fatihlere helal kılmak için fikir beyan etmek yerine; salt tanrı ve doğa saygısı, hoşgörü, irade kontrolü, hazdan ve öfkeden kaçış, hatalı insanların hatalı olmalarının arka planındaki temeller üzerine düşünmeyi sağlamak gibi şeyler tavsiye ettiği için mi yeterli değeri göremedi? ya da şan/şöhreti küçümsediği, sıkça ölümü hatırlattığı ve ölünce başımıza geleceklerden korkutmak yerine; ölüm düşüncesini doğanın devamlılığını sağlamak için gerekli olan dağılma*, çözünme ve dönüşüm diye anlattığı için mi sevilmedi?

    adam bundan tam 1800 yıl önce atom diyor, entropi diyor, kocaman evrende sen bir toz zerresisin diyor, zaman diyor ama kıymeti pek anlaşılamıyor. yukarıda fikir beyan eden haspalarım da bu kitaba sıkıcı diyebiliyor; “insan gerçekten hayret ediyor”.

    ben bu kitabı özellikle çok sevdiği bir insanı kaybeden kişilerin mutlaka okuması gerekir diye düşünüyorum. çünkü huzur ve ölüm fikri bir arada daha güzel anlatılamazdı. kitabın satırlarını okurken sanki bir psikolog seansındaymışsın gibi garip bir kabulleniş çöküyor insanın zihnine. hatta bu kitabın üzerine ciceronun kader üzerine kitabını da okursanız, eminim yüreğinize büyük bir ferahlama gelecektir; özleminiz ve acınız hafifleyecektir.

    hayde kalın sağlıcakla…
  • geçtiğimiz günlerde hediye edilmesiyle keşfettiğim, ilginç bir eser.

    günümüzün "kişisel gelişim kitabı" zırvalıklarıyla zaman kaybetmektense, neredeyse 2 bin yıl önce yaşamış birinden bir şeyler dinlemek ve tartışmak çok anlamlıydı.

    kitaptaki pek çok cümleye katılmadım. bölümlerin bir kısmında, kabul edilemeyecek derecede "biat" teklifleri olduğunu düşünüyorum. ama her şeye rağmen kitap; bir gecede okunabilecek, içten, sürükleyici dili ve üzerinden yüzyıllar geçse de güncelliğini yitirmeyecek tespitleri barındırıyor.

    benim not ettiğim bölümlerden birkaç cümleyi paylaşmak istedim:

    --- spoiler ---

    "başkalarının verdiği imkânla ışık saçan biri olma, başkalarının yardımıyla elde edilecek sükûnete ihtiyaç duyma. özetle bir adamın kendi başına dik durması gerekir, dik tutulması değil."

    "bir kişi çok uzun yaşasa da çok kısa yaşasa da aynı şeyi yitirir. bu da şimdiki zamandır ve insan sadece bundan mahrum olabilir; nihayetinde insan sadece buna sahiptir ve hiç kimse sahip olmadığı şeyi yitiremez."

    "kamu yararına değilse, hayatının kalan kısmını, başkaları hakkında düşüncelerle yıpratma. çünkü bir başkasının işlerine, ne düşündüğüne, neyi yapıp ettiğine, neyi ne amaçla söylediğine, neyi planladığına ve bunun gibi diğer şeylere kulak asarsan kendine özgü yönetici ilkesiyle ilgilenmekten uzaklaşırsın."

    "birtakım şeyler hakkında küstahça yargı verenleri ve senin de kendisi gibi yargı vermeni isteyenleri onaylama. her şeyi olduğu gibi gör."

    "yakınlarının söylediği herhangi bir söze, yaptığı herhangi bir işe, aklından geçen herhangi bir düşünceye bakmayan, sadece kendi yaptıklarının adilliği ve doğruluğuyla ilgilenen kişi ne çok boş vakit kazanır. bir başkasının karanlık mizacını umursama, doğru yolundan sapmadan ilerle."

    "söylediğimiz ve yaptığımız şeylerin gereksiz olanlarından vazgeçersek, hem boş zamanımız hem huzurumuz artar. bu yüzden her seferinde şunu hatırlamak gerek: bu gereksiz bir şey mi? fakat yalnızca yaptığmız gereksiz işleri değil, gereksiz düşüncelerimizi de azaltmamız gerekir, böylelikle bunları gereksiz işler izlemez."

    "intikam almanın en iyi yolu intikam alınacak kişiye benzememektir."
    --- spoiler ---

    marcus aurelius, kendime düşünceler, yunanca aslından çeviren y. emre ceren , türkiye iş bankası kültür yayınları, 19. basım
hesabın var mı? giriş yap