• içinde yaşanılan o an'ın (belki şu an da dahil) ne kadar güzel olduğunu bi gece daha albümü ile çok güzel anlatmıştır bana.

    15 yaşında pişmiş kelle'yi her aldığımda köşesini hep en son okurdum. en güzel olanı sona saklayıp tadını çıkarmak için. dergiyi bu köşe ile bitirince sanki kamera arkası görüntülerini izlemiş ya da ben de onlarla makara yapıyormuşum gibi hissederdim. 1995'de pendik'te bir çocuğun ufkunu genişlettikleri, güldürdükleri, kendisini daha iyi hissetmesini sağladıkları için hiç durmadan bi gece daha yılmadan üreten tüm mizah dergisi çalışanlarına teşekkür borcumu buradan kemal abiye ödüyorum. kendisi arkadaşlara iletir. abi teşekkür ederim.

    ama bu borç bitmez haftaya dergiler gene çıkıyor... hehe.

    belki bi gün bu köşeyi tekrar çizer diye buraya bi kaç hikaye bırakıyorum.

    - 99 depreminden sonra maalledeki bi arkadaşımız kendini bi miktar kaybetti. sonunda bakırköy akıl hastanesine kaldırdılar çocuğu. bi keresinde bi kaç arkadaş onu ziyarete gittiğimizde bahçede üstünde sadece leş gibi bi kilot olan bi deliyle karşılaştık. ancak ne hikmetse kilotun iki tarafına dikilmiş ufak keseler vardı. karşımıza dikilip "ben baş hekimle konuştum bugün taburcu edilecem çıkışta beni topkapıya bırakır mısınız" dedi. biz tabi abi ne demek falan derken kilottaki keselerden birinde bi zeytin çıkarıp ağzına attı sonrada çekirdeği çıkarıp öbür keseye. o andaki gülüşümüze bakıp pek ala bizi de deli zannetmiş olabilir başkaları.
    - bi de akıl hastanesinin oradaki bi bakkalda diğer tüm sigaralardan fazla birinci sigarası görmüştük. adama bunlar niye bu kadar fazla dediğimizde. akıl hastalarına içerde sadece birinci sigarası verildiğini oradan kaçan veya bi şekilde bakkala gelip sigara isteyen delilere başka sigara verdiğinde söve saya camı çerçeveyi indirdiklerini söylemişti.
    -özgür diye bi arkadaşım anlatmıştı. bi gün bunlar çapadan tramvaya binmişler beyazıtta inip okula gelecekler. tramvayda çok güzel bi kız oturuyor. kızın karşısındaki koltuk boşalınca birbirlerini ite kaka oturmak için ilerlerken adamın biri önce davranıp kızın karşısına kurulmuş. bizimkiler adama uyuz uyuz bakarken kız birden hayvan gibi kusmuş. karşısındaki adamın üstü başı leş.
    -üniversitedeyken bi gece arkadaşlarla yazılama yapıyoruz. hava yağmurlu benim üzerimde siyah bi kazak var yağmurdan kazak olmuş bin kilo. yazılamayı da yağlı boyayla yapıyoruz. içindeki tiner yüzünden feleğimiz şaşmış. sarhoş olduk resmen amk. fırçadan sıçrayan boya sağ gözüme gelmiş kipriklerim göz kapağım yapış yapış o halde yazılama yapıyorum. gözcülerden birinden haber geldi polis geliyo diye kovalar fırçalar kaçmaya başladık. kuytu, karanlık bi apartman girişi görüp buraya diye işaret ettim. apartamanın eşiğine adımımızı attığımız gibi ortalık gündüz gibi aydınlandı anasını satayım. meğer harekete duyarlı ampüllerden takmışlar oraya. elimizde malzemeler ışığın altında tavşan gibi kalakaldık. poliste yılbaşı hediyesi gibi aldı bizi oradan hehe.
  • ihtiyatsız adam çizgi albümü yakında raflarda yerini alacak olan katır bilek.
  • çocukluğumdan beri çizgilerini en beğendiğim çizerdir. o limon dergisinin eski sayıları topluca bir akrabam büyüğümün evinde karşıma çıktığında gördüğüm çizgileri adeta belleğime silinmez iz bırakmıştı. dergideki 1,5 sayfalık öyküleri sonradan çizmeye başladığı ihtiyatsız adamlar ve derginin nice kapağındaki nefis çizgileri hâlâ dün görmüşüm gibi aklımdadır.
    son zamanlarda mizah dergilerini takip etmediğim için bilmiyorum derde ne yaptığını...
  • bazen yergi bazen taltif etmek için kullandığımız bir cümle vardır ''anandan x mi doğdun'' diye, bu söz kemal artan'ın karikatüristliğini tanımlar.
    nereden mi biliyorum? karikatür, resim yeteneğim yok, aynı ilk okulda okuduk.
    sanırım ilkokul üçüncü sınıf yıllarıydı, okul panosunda kitap haftasıyla ilgili yazılara, resimlere bakarken diğerlerinden çok farklı, usta işi bir kara kalem bir resim gördüm. bir papağan, boynunda iple asılı bir levha, levhada ise şu yazılıydı, sağır dilsiz. çocuk sezgilerimle beni çarpan şey panodaki resimin ustalığı değil, bunu çizenin de benim gibi bir ilkokul talebesi olmasıydı. sordum, gösterdiler. sarı çelimsiz bir oğlan çocuğu. hiç konuşmadık .üç beş sene sonra, ortaokul yıllarıydı sanırım, il halk kütüphanesinden çıktım, yolumun üzerindeki halk eğitim merkezine göz atayım dedim. baktım içerde bir karikatür sergisi... barış ve sevgiydi sanırım serginin adı. tüm çizimler hala, bir saat önce seyretmiş de çıkmış gibi gözümün önünde. net söylüyorum, bu adam daha 12- 13 yaşlarında leman'da çizecek kabiliyetteydi. yıllar sonra gırgır dergisinde ucube karikatürler köşesinde çizimlerini görünce arkadaşlarıma, lan ben bu adamı ilkokuldan tanıyorum diye hava basmıştım.
    kendisi hakkındaki kanatimde yanılmamışım. duyduğuma göre gırgır dergisinde direk usta çizer olarak başlamış.
    bilen bilir, oğuz aralın yönetici olduğu, çizerlerine kan kusturduğu dergide yarın gel işe başla demek öyle her babayiğide nasip olacak bir şey değil...
    2003'den sonra mizah dergilerini takibi bıraktım. bu vesileyle şu an karikatürün neresinde duruyor, nerde çiziyor pek bilgim yok.
    hülasa çocukluğundan beri karikatüristtir kemal aratan.
  • şu an trt okul'da konuşmakta olan çizer.
  • sıkılhan'ın köşesine çizdiği vinyetler için bile leman alma sebebi.
  • yıllar önce bir dergide, az kitap okuduğunu hatta hiç okumadığını belirtmiş türkiyenin en iyi çizeri.
  • uzaya dogru kavimler göçü basladiginda; ilk gidecek araçta beraber olacagimiz, dost, ailecek severiz, bana çizdigi bir tek sap sonbahar yapragini saklarim tüm kagitlarin arasinda... (bkz: #7387849)
  • metin kaçan'la beraber yaptıkları "istedikleri yere gidenler" vardır hele tadından okuyamassınız.
  • nam-ı diğer "katır bilek".. çizerken tarama ucu ile kağıdın resmen seviştiğine tanık olabilirsiniz.. inanılmaz taramalar.. pişmiş kelle'de soğuyan bileğinin leman'da her geçen gün yeniden ısındığını görmek umut ve haz verici..
hesabın var mı? giriş yap