• diyarbakır'daki bir newrozda izleyenlere "denizin çocuklarından dağların çocuklarına selam getirdim" diyen unutulmayacak laz müzisyen. vefatından bir gün sonra harbiye açıkhava tiyatrosu'ndaki 5000 kişilik cenaze töreninde sahneye çıkan mkm*'li bir kürt sanatçı da dağların çocuklarından denizin çocuğuna selam getirmiştir ve böylece en kutsal emanetlerden birisi olan selam, dostlarının huzurunda sahibine ulaşmıştır.

    edit: bu entry'nin yazılma sebebi kazım'ın dağlar diyarına kadar ulaşan ve oradakilerin gönüllerinde taht kurabilen ilk karadenizli müzisyen olmasıdır. ama hikmetinden sual olunmayan okur-yazar kitle tarafından kötülenmeye layık görülmüştür. zaten alkış bekleyen bir anekdot değildir de, kötülemek neden anlamak zor...
  • '' allahim...
    sana;
    nihat dogan/hilal cebeci/esra-ceyda/mahsun kirmizigul/seda sayan/erol köse/serdar ortac/demet akalin/dogus/hande yener'i versek.. onu bize geri verirmisin?.."
  • sen hiç ateş böceği gördün mü oyununda bir tarif vardı.

    radyoda kanal ararsın ararsın da tam çok güzel bir şarkı yakaladığında birkaç saniye sonra o şarkı biter öyle kalakalırsın ya,

    işte kazım koyuncu da öyle gelip geçti. allah rahmet eylesin.
  • adam gibi adamdı. insandı.

    hep dalga geçmişti hastalığıyla, upuzun saçları artık olmadığı halde sahneye bile çıkmıştı. şaka yaptım demesini bekledik hep. olmadı...

    adam gibi adamdı. reina çıkışlarında objektiflerden yalandan kaçmaya çalışırken değil, istiklal'in ara sokaklarında görülürdü, kırk yıllık dostu gibi sarılırdı herkese. halktan birisi olmaya çalışmadı, o zaten sendi bendi.

    tabuları yıktı, isyankar ruhuyla denenmemiş bir tarzla milyonlara kültürünü tanıttı.

    ama çok erken gitti be. niye iyiler bu kadar erken ölür ki? yarıda kaldı horon be.
  • hakkında en iç burkan son sözü hastane önünde volkan konak'ın söylediği laz uşağı.

    "kardeşimi çekmeceye koymuşlar, daha ne diyim"...
  • rahmetli olduğu yıl (son zamanları) hopa'daydım. kendisini ailesini az çok hatırlıyorum o zamanlardan. ailesiyle tanışıklığımız vardı yanlış hatırlamıyorsam. tedavi gördüğünden saçları döküldüğü için bere takardı genelde, çay bahçesinde otururken etrafındaki kalabalıktan onun oturduğu anlaşılırdı. rahmetli olduğu gün hopa'da her yerde şarkıları çalınmıştı. kazım abi pek sevilirdi. hala sevenlerinin olması unutulmaması ne kadar güzel. ankara'dan hopa'ya gittiğim zamanlar yaşadığım kültür şokunu unutmuyorum. ömrü hayatında karadenizi sadece bölge olarak bilen 14 yaşında bir çocuk için çok enteresandı ama inanılmaz hızlı şekilde kaynaşmıştım. hopa'nın ve kazım abinin yeri her zaman ayrıdır bende. allah rahmet eylesin “gyuli çkimi”.
  • lazlara seslenerek "bunca yıldır müzik yapıyorum bir türlü sevdiremedim kendimi,bir tv dizisinde birşeyler yaptım sevilmeye başlandım" diye sitem etmiştir.
  • trt müzik programında yedikule konseri tekrar yayında şu an.
    sahneyi boydan boya dolaşıyor. o dolaştıkça "yorulmasın çocuk" diyorum içimden. "yorulmasın, dinlensin..."
    nasıl bir duygu bu? korumak, kollamak istiyorum. her şeyi baştan alayım istiyorum. sanki mümkün olacakmış gibi. sanki olabilirmiş gibi. onu pamuklara sarıp, yormadan, hırpalamadan sahnesini tamamlatmak istiyorum. deliyim evet. "güzel çocuk, ne olur kendini yormadan söyle türkülerini," diye geçiriyorum içimden.
    gerçeği masal, masalı gerçek yaparak geçti gitti buralardan.
    o masalın içinde kaldık biz, hepimiz.
    ah kazım! ne beter bir özleme saldın bizi...
  • bugün doğum günü olan şair ceketli çocuk.

    ilk kez lise yıllarımdayken bir akşamüstü dinlemiştim ustayı. yeğenim iki şişe şarapla birlikte viya! kasetini getirmiş. oturduk içmeye başladık. teypte dönüyor usta, tek kelime anlamasam da içim kıpır kıpır ruhum çalkalanıyor, şarkı değişiyor bulutlanıyorum. ne oldu anlamadım şarap çarptı desem daha ilk kadehteyim, henüz toy olsam da tek kadeh şarabı sakız diye çiğner atarım. derken (bkz: didou nana)'ya geldi sıra, kafa da şarabın etkisiyle bulanmaya başlamış inceden, mıh gibi olduğum yere çakıldım. akılda berraklaşan hiçbir anlam yok, fakat o melodi, ve kâzım'ın sesi olmayan anlamları hüzne çeviriyor. dinledikçe içim cız etti, cız etti de ne? tornavida yemiş gibi oldum. başa sarıp sarıp dinledik, kaç defa hatırlamıyorum. üzerinden kaç sene geçmiş şimdi dönüp bakınca, yine aynı hüznü anlamlandırıyor usta.

    kâzım dünyadan ayrılmış diyemiyorum, çünkü geziyor usta. devri daim olmak galiba böyle bir şey.

    iyi ki doğmuşsun kâzım, iyi ki şarkılarla geçmişsin aramızdan.
  • şuan trt müzik’te yedikule hisar konserlerine denk geldiğim beni müthiş duygulandıran harika sanatçı. burnumun direği sızladı..

    mekanı cennet olsun.

    “bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, donkişotlar ‘a, ateş hırsızlarına, ernesto “çe” guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. kötü şeyler gördük. savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. biz de öldük. ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. teşekkürler dünya.” -
hesabın var mı? giriş yap