• aristonun poetika'da tanımını yaptığı, seyircinin izlenen oyundaki korku ve acıma öğelerini, kendi başına geliyormuş gibi düşünerek, bu duygulardan arınması olgusu. aristoya göre seyirci tiyatroya ağlamak isteğinden arınmak için "ağlamak" üzere gelir. böylece rahatlığa ulaşır. brecht sonradan epik tiyatro ile bu kurama karşı çıkmıştır.
  • biri size kotuluk yapar... diyelimki bir sirrinizi baskasina soyler... sizin haberiniz olur...bu sevdiginiz birisidir... basina kotu birsey gelmesini istemezsiniz... sonra yakinda bir zamanda bir baskasi onun sirrini bir baskasina soyler, o biri zor durumda kalir..

    iste o anda sizin icinizden.. dusunmek istemeseniz bile dusundugunuz, sizi azicik da olsa rahatlatan bu "oh olsun" duygusu katharsis dir...
  • arinma anlamina gelen,tiyatroda seyircinin kendini sahnedeki bir karakterle ve karakterin yasadiklariyla özdeslestirmesi sonucu kendi üzüntülerini,hüzünlerini veya sevincini yansitip,yasamasi olayi.
  • yunan tragedyasında kullanılan bu kavram arınma anlamına gelir.ancak arınmadan daha farklı bir anlama sahiptir. oncelikle yunan trajedisinin temelinde yatan kriterlere bakmalıyız.burada üç birlik kuralı adı altında bulunanlardan biri oyuncuların soylu kişileri canlandırma durumudur. oyunda soylu kişilerin başlarına kotu bir olay gelir ve seyirci "eğer bu kotu olaylar soylu kişilerin de başlarına geliyorsa ve onların olumune dahi yol açıyorsa benim gibi zavallı bir kişiye kimbilir neler olur" mantığıyla bir arınma yaşayarak daha az hata yapmaya ve vicdanlarının onları ele geçirmesine sebep olacaktır. işte bu felsefeden ortaya çıkan arınma durumuna catharsis* denir.
  • uzun zamandır gidemediğim kaliteli müziklerin çalındığı bar.
    koltukları güzel.
  • hüznün ve neşenin birbirinin iki parçası olduğunu, evrende hiçbir şeyin zıttı olmadan gerçekten var olamayacağını bize gösteren bir zihin durumudur. * öyle ki, akabinde neşelenebilmek için önce içimizde biriktiregeldiğimiz tüm o kronikleşmiş, toksikleşmiş hüznü bir zehri akıtır gibi dışarı akıtmalıyız. bunu genellikle şiddetli ağlama krizleriyle yaparız.

    katharsis kavramından bahsedildiğini tarihte plüton'un devlet isimli eserinde görüyoruz ve benzer zamanlarda aristoteles'in tiyatronun toplumun psikolojisine nasıl etki ettiği hakkında görüşlerini poetica isimli eserinde aktardığını biliyoruz.

    tiyatronun doğuşuna fazla detaya girmeyip değineceğim. şarabın ve bereketin tanrısı dionysos adına düzenlenen ditrambos şenlikleri antik yunan tiyatrolarında düzenlenir ve bu şenliklerde tanrı dionysos ululanır, onun için ilahiler söylenir, danslar edilirdi. tiyatronun orkestra adı verilen sahnesinin tam önünde de sunuların sunulduğu, adakların adandığı bir de sunak yer alırdı. bu şenlikler daha sonra - altıncı yüzyılda - oyun yazarlığı, rol yapmak, tragedyalar falan derken bugünkü haline yaklaşmaya başladı. özünde tiyatronun oyun sergilemekle hiçbir ilgisi yoktu, zira teatron kelimesinin kötü thea'dır ve thea yunancada izlemek, temaşa etmek anlamlarına gelir. bu tragedyaların sahnelendiği ve oyun yazarlarının yarıştığı şenliklere de dionysia adı verildi. her yıl atina'daki bugün hala kalıntılarını gezebileceğiniz dionysos tiyatrosu'nda sergilenir ve köleler bile, kadınlar bile izleyici olarak bu şenliklere katılırdı.

    işte aristoteles de poetica isimli eserinde dionysia şenliklerinde katharsisin nasıl gerçekleştiğini kısaca şöyle açıklamıştır. oyun yazarları yarışmaya üç adet tragedya ve akabinde bir adet komedya ile katılırlardı. tragedyalar sonrası atinalılar çok üzülür, kahrolur, gözyaşlarına boğulur ve içlerindeki hüzünden bu şekilde arınırlardı. katharsis zaten arınma demektir. hüzünlerinden arınan atinalılar akabinde sergilenen komedyada gülerler, neşelenirler. bu komedyalar sarhoşluk, cinsellik, eğlenmek temalıdır. belaltı şakalar oldukça fazladır. işte önce tragedya ile hüzünlerinden arınan atinalılar, komedya ile eğlenirler ve festival sonrası günlük hayatlarına daha sağlıklı bir iç dünya ile döndükleri için kendilerini işlerine daha verimli bir şekilde verebilirler ve devletlerine daha hayırlı vatandaşlar olarak hayatlarına devam ederler. bu yüzdendir hem plüton'un hem de aristoteles'in katharsisin önemine yaptıkları vurgu.

    tiyatroyu sembolize eden o gülen adam ve ağlayan adamın bir arada oldukları o sembolü hepimiz biliriz. öncelikle antik yunan'da seyircilerin - roma tiyatrolarının aksine - sahneye çok uzak kalabildiklerini söylemeliyiz. bu yüzden aktörler büyük ve abartılı maskeler kullanırlardı. tiyatronun simgesi haline gelmiş bu iki maskenin sebebi budur. fakat niçin ağlayan ve gülen adam? yukarıdaki bilgilerden yola çıkarak bunların tragedya ve komedyayı temsil ettiklerini ve zıt duyguların birlikte yansıtıldıklarını söyleyebiliriz. bu yanlış değil, fakat yeterli de değil çünkü burada gülen adam demokritos'u, ağlayan adam ise herakleitos'u temsil etmektedir. demokritos dünyaya ve insanlara olan öfkesini bastırma yöntemi olarak sürekli gülümsemeyi bulmuştu. lakabının gülen melankolik olduğu da rivayet edilir. zaten melankolinin duygu haritasını gülerken bir anda hüzünlenmektir. sabahattin ali melankoli isimli şiirinde de melankoliyi şöyle açıklamaktadır:

    "beni en güzel günümde sebepsiz bir keder alır
    bütün ömrümün beynimde acı bir tortusu kalır"

    herakleitos ise isyankar, sürekli eleştiren, öfkesini dışa vuran bir filozoftu. araya sıkıştırayım, ephesuslu idi, bildiğimiz efesli yani. aynı nehirde iki kez yıkanılmaz sözünün sahibidir de.

    işte tiyatronun simgesi haline gelen bu gülen demokritos ve ağlayan herakleitos, tıpkı iyilik ve kötülük gibi ya da uzak doğunun yin yang felsefesi gibi, zıt kavramların birliği ve birinin ancak diğerinin varlığı ile anlam kazanabileceği düşüncesiyle bir aradadırlar. tıpkı tragedya ve komedya yani hüzün ve neşe gibi.

    entry'yi yazar horace walpole'un bir sözü ile bitirmek isterim:

    --- spoiler ---

    bu dünya düşünenler için bir komedya, hissedenler için bir tragedyadır. bundandır ki demokritos gülmüş, herakleitos ağlamıştır.
    --- spoiler ---
  • katharsis bilenler bilir, 2 adet club'ın üst katındadır. hatta kapıda 'damsız almıyoruz' diyen abiler vardır, katharsis diyince buyur ederler. hatta genelde saçları, tişörtleri görüp sormazlar da.

    ayrıca yine bilenler bilir; katharsis metalin her türüne yer verirdi. o yüzden başka barlarda dinlenemeyen gore-grind, black vs.. şarkılar da çalardı. bu müziklerin etkisiyle (ki, tabi ki kanımız canımız müzikler; thrash, death, heavy çalardı en çok) ve müdavimlerinin her cuma-cumartesi orada olması ve birbirine aşina olması sebebiyle herkes rahat hareket ederdi. azımsanmayacak sayıda kız da gelirdi (yaane abazan mekanı değil diyoram) ama 'piyasa' değildi katharsis. tribal bakışlar havada uçmazdı. işte bu rahatlıkla mekanın içinde bir uçtan öbür uca kafa sallayarak koşan ablalar, sandalyelerin üstünde air gitar çalan abiler görürdük sık sık. çok defa mekandaki istisnasız herkesin ayağa kalkmış headbang yaptığını görmüşlüğüm oldu ki, küçük ve loş bir mekanda 60-70 kişinin headbang yapmasının oluşturduğu görüntü güzel oluyor allah için. bu rahatlık tabi ki barmenlerin ve işletmecinin rahatlığından kaynaklanıyordu. üst kata çıkan merdivenlere yayılıp demlenirdik misal; bunlar da oraya bira kasalarını taşıyor falan, tek kelime etmezlerdi kalkın diye. ya da masanın üzerine çıkmış, az sonra masayla beraber yere devrilecek adama güler geçerlerdi.

    neyse.. maksat katharsis'in şimdiki halini örneklemek için azıcık ortamı tasvir etmekti. az önce anlatılan ahval ve şeraitte, club'dan çıkıp; yukarıda ne var ayol diye katharsis'e gelen cillop gibi ablalar, abiler olurdu. merdivenleri çıkarlar, son merdivenden adımlarını dahi atmadan, bakıp geri dönerlerdi. katharsis'e son gittiğimde, bizden sonra 3 metalci görünümlü arkadaş geldi, şöyle bir baktılar, dönüp gittiler son merdiveni de çıktıktan sonra. belki de son adımı geçmişe hürmeten attılar. hemen peşlerinden (kötülemek için demiyorum) beyaz dekolteleriyle, gömlekleriyle, genelde tiki dediğimiz görünümdeki insanlar geldi. şöyle bir baktılar, sonra girdiler oturdular. biz de kalktık sonra. son kez çıktık ordan. özliciz elbet, napalım.
  • yunanca arınma, temizlenme anlamına gelen kelime. gramsci'nin hapishane defterleri'nde de geçen kavram, gramscigil manada, salt ekonomik uğraktan(moment) etik-politik uğrağa yani yapının insanların bilincinde üstyapı olarak yüksek hazırlanışına geçişi belirtir. "nesnelden öznele" ya da zorunluluktan özgürlüğe geçiş anlamına da gelir. yapı, insanı ezen, onu kendi içinde eriten ve edilgen duruma getiren dış güç olmaktan çıkar, özgürlük aracı durumuna, yeni bir etik-politik biçim yaratma ve yeni girişkenlikler doğurma aleti durumuna dönüşür.
  • taksim'de şimdi bana asırlar önce gibi gelen bir zaman diliminde sadece black metal ve fraksiyonlarının çaldığı mekandı, daha caravan kapanmamıştı zaten caravan, katharsis ve dorock üçgeni vardı. dorock daha bozmamıştı eskidendi çok eskiden..
  • purification and purgation of the emotions (duyguların arındırılması ve tasfiyesi) olarak tanımlanabilir katharsis. yani "ağla ağla açılırsın" halk arasındaki tabirle.

    şimdi efendim, canınızı sıkan bir durum var ise ve bunu bastırıyorsanız bu sağlığa zararlı. hep derim, "içinde kalıp kanser olacağına dışına çıksın konser olsun". işte içine içine attığın o olaylar var ya anacım, onlar gün yüzüne çıktığında kendini tutamayıp ağlamaya başlıyorsun ya hani. hah işte o katharsis.

    yalnız burada ufak bir durum var. bu duygu boşalmasını olay anında yaşayamazsınız. yani şey, bastırılıp sonradan ortaya çıkmış olması lazım. o kadar bastırırsınız ki, o kadar bilinçaltına itersiniz ki bu durumu, dışarı çıkarken yırtar. işte ağlama bu yüzden (değil de, öyleymiş gibi yapıyorum şu an. gönlünüzü alacağım az sonra).

    misal, çocukluk çağında tacize uğramışsındır büyük biri tarafından. hem de aile eşrafından, yakından yamacından birinden. ne kadar büyük bir travma değil mi. hah işte bunu kimseye anlatamazsın, bastırırsın bastırırsın taa korteksin dibine, hatta medulla oblongataya, elinde olsa cauda equinaya kadar gömersin (sallıyorum, takılmayın. beyni yandan düşünün, korteks beynin en üst kısmı. medulla oblongata ise beyincik. kafamızın arkasında bulunur. cauda equina ise omuriliğin bittiği yer. belimizde falan. hani gömebilsek oraya kadar derine gömeriz, magmaya indiririz anlamında). üstünden 20 yıl geçer, evleneceksindir, söz olur konu gelir anlatmak zorunda kalırsın. anlatırsın ama ne anlatmak... bir yandan ağlayıp bir yandan sinirden kudurup bir yandan öfkeden delirirsin. anlatırsın da anlatırsın. bütün o bastırılmış enerji açığa çıkar, salınır, üstünden öküz kalkmışa dönersin. sonra yürüyecek gücü bulamazsın kendinde. sevdicek kucağında taşır (hehe). katharsis bu işte.

    bir örnek daha verelim ki pekişsin. ebeveynlerin ölmesi de güzel bir örnek olabilir. baba vakitsiz ölür, genç yaşta evin en büyük erkeği olarak dımdızlak ortada kalıverirsin. sorumluluk artar, hatta altında ezilirsin. babanın ölümüne üzülemezsin bile. sorumluluklarını düşünürsün, küçük kardeşini düşünürsün, anneni düşünürsün. bütün üzüntünü gömersin içine. baban ölmüştür, daha birlikte bir futbol maçına gidemeden, ilk aşk acını anlatamadan, ilk kavganda kaşın patladığında 2 tokat da babandan yiyip üstüne pansuman yiyemeden, sana tavuk döner kendine peynirli poğaça alıp parka götüremeden göçmüştür bu dünyadan. halbuki daha büyüyecektin, üniversiteye gidecektin, gururlandıracaktın babanı. evlenecektin. çocuğun olacaktı. "torunum oldu lan, çükünü duvara asarım ben bunun" diyecekti. dede olacaktı. sen 10 yaşındayken göçtü bu dünyadan, sen de kış günü açıkta kalmış çingene götü gibi ortada kaldın bir anan bir kardesinle he mi? aha öyle bir durumda üzülemezsin. üzülemiyorsun. içine atıyorsun herşeyi. sanki yüzyıllardır ölüydü, sanki annen partenogenezle doğurdu seni gibi davranıyorsun. yaşayamadığın bütün o güzel hayallere üzülmeyi bir kenara bırak, düşünmek bile aklına gelmiyor. ta ki tetiklenene kadar. belki psikiyatr tetikler, belki bir sevgili, belki ev arkadaşının babasının ölümü, belki patronun...

    işte o an gelince ya oturur ağlarsın. gözlerin kuruyana kadar ağlarsın hem de. ya da 7 milyar insanı yan yana dizsek hepsini yumruklayacak kadar öfkeden yanarsın. sonunda da yorgunluktan hareket edecek gücün kalmaz.

    işte katharsis budur.

    "there's no "one size fits all" definition of "catharsis", therefore this does not allow a clear definition of its use in therapeutic terms." demiş powell. belki de yukarıda uzun uzadıya anlattığım herşey palavradır. belki de değildir. kim bilir.
hesabın var mı? giriş yap