• bozkır memleketi sanılmasına çok içerledim**. cide, çatalzeytin taraflarına çıktığınızda devasa yükseklikteki kayın ormanlarına* bakıp korkuyla karışık büyülenebilirsiniz. çocukken içine düşmekten çok korkardım, yolda bir yere tutunarak yürürdüm hep. türkiye'nin orman atlası s10 incelendiğinde topraklarının %65'inin ormanla kaplı olduğunu, karadeniz ormanlarının büyük bir kısmının kastamonu'da yer aldığını fark edeceksiniz.

    bonus: gideros koyu
  • kesinlikle çok kötüdür asla gitmeyiniz.

    en büyük korkum, bir gün fazlasıyla popülerleşip turistik hâle gelmesi, açgözlü esnafların her yeri sarması, talebi gören köylünün organik ayağına bim yumurtalarını samana koyup satmaya çalışmasıdır.

    kendi halinde güzelliği ve iklimi olan bir şehirdir. insanı fazla saftır, kanaatkârdır, milliyetçidir ama onların deyimiyle "hayın" olanı da yok değildir yani.

    mesela inebolu tarafı çok kötüdür lütfen gitmeyin. oraların güzelliğine, denizle yeşilin birleşimine iç geçirmenize hiç gerek yok çünkü beş para etmez bir yerdir.

    hele bir çatalzeytin vardır ki mesela of of of. evlerden uzak. lütfen gitmeyin. gitmeyi aklınızdan bile geçirmeyin.

    küre-inebolu-cide arasına zinhar adımınızı atmayın lütfen. oralar hep olduğu gibi kalsın ve gelişmesin.

    teğet geçip doğu karadeniz'e doğru gidin siz. ya da ege falan yapın işte. mavi pencere, kırmızı tahta, beyaz evler oluyor çok otantik($$$$) şeyler var orada. oralara gidin.
  • deniz, kış turizmi, yeşillik, kanyonlar, biyolojik çesitlilik, tarihi binaları ve istiklal mücadelesinde gösterilen fedakarlık... yağmış üzerine mübareğin.

    2 alt entry icin zorunlu edit: kastamonulu degilim. ayni zamanda kastamonu ya da istanbul' da ikamet etmiyorum.
  • geldiğim mevsim itibariyle şehre yaklaşırken dağlarda mükemmel kar manzaraları veren yer.

    bir kere yazın ortasında gelmiştim. müthiş bir sıcak yemyeşil bir doğa. şimdi de kışın ortasında geldim. buz gibi bir hava karşıladı.

    akarsunun iki yanına kurulmuş bir şehir.

    kalenin manzarası şahane. çıkması biraz zorlu ancak manzaraya değecek.

    şehre dair en dikkat çekici durum, en ufak tarihi çeşmeyi bile turistik tabelalar ile göstermesi.
    turistik yöne inanılmaz ağırlık verilmiş.

    arkeoloji müzesi konum olarak oldukça merkezi.
    kastamonu’nun inkilaplarda önemini vurgulayan bir müze.
    şapka devrimi kastamonu da yapılmış. atatürk ilk kez halkın karşısına şapkayla burada çıkmış. müzede bu durum detaylıca anlatılıyor.
    bu şehirde bir de kent müzesi var. gezdiğim en iyi kent müzelerinden biri olabilir. teknoloji oldukça başarılı bir şekilde uygulanmış bu müzeye. kastamonu hakkında detaylı bir bilgiye sahip olabilirsiniz.

    listemde olan ancak gezemediğim bazı yerler var/ bunları da yazacağım vakti olup gitmek isteyenler için kısa bir rehber niyetine;

    horma kanyonu
    ılıca şelalesi
    valla kanyonu

    yeme içme işleri;

    etli ekmek / kaya pide kebap

    yeme içme konusunda şehir çok başarılı gelmedi bana. etli ekmek denilen ürün, çiböreğin iç harcını gözlemeden biraz daha kalın bir hamurun içine koyup fırında pişirmesi ile oluşuyor. lezzet olarak mutlu etmedi. ancak yine de denemek isteyenler olabilir

    tekeli simit

    simit çeşitleri hoşuma gitti. özellikle sade simit sıcaksa ayranla yada çay ile çok güzel bir lezzet oluşturuyor.

    ala restaurant

    burda şahane bir mercimek çorbası var. diğer ürünlerde iyidir diye düşünüyorum. çünkü ne zaman önünden geçsem yoğundu hep.

    tabakoğlu pastırma/çekme helva

    kayseri’den daha başarılı olduğunu söyledi herkes, sevmediğimden yorum yapamadım. ancak pastırma diyince herkes burayı işaret etti.
    kendi çekme helvaları da özellikle tereyağlı olanları akıp gidiyor.

    gidemediğim iki mekan daha var yemek konusunda.
    -eski çorbacı
    -dönerci necati usta.

    günübirlik kastamonu’dan aklımda kalanlar bunlar oldu.

    eklenecek, söylenecek bir şeyler varsa yeşilimi yakın lütfen.
  • kurtuluş savaşı'nda toprakları işgal edilmemesine rağmen 5160 şehit veren şehir. güzlük adında bir köyü varmış bu şehrin. çanakkale savaşı'nda köyde erkek kalmadığı için kadınlar kaldırmış cenazeleri. 25 şehitle en çok şehit veren köymüş. çanakkale savaşı'nda en fazla şehit veren üçüncü il aynı zamanda. zaten çanakkale türküsü'nün buradan çıkması da tesadüf olamazdı.

    düzelti: küre ilçesinin ersizlerdere köyü de aynı sebepten dolayı bu ismi almış. pek çok köy var anladığım kadarıyla böyle.
  • unutulmuş bir ilimiz; ben kastamonu'dan geçene kadar hep bozkır, taşlık bir kasaba düşündüm, oysa ki kastamonu tipik bir karadeniz şehri imiş, yeşillik imiş, ormanlık imiş, insanları melek gibiymiş..
    (bkz: ilgaz)
  • vatani görevini kastamonu'da yapmakta olan arkadaşımızı yemin töreninde yalnız bırakmamak adına ziyaret ettiğimiz nam-ı diğer şehr-i şahane.

    öncelikle ankara üzerinden gitmek zorunda olduğumuzdan çankırı adındaki var olmayan şehirden geçmek durumunda kaldık. ortada herhangi bir şehir göremediğimizden mütevellit kastamonu ile ilgili de beklentilerimi çok yüksek tutmamaktaydım. ne zaman ki ılgaz anadolunun sen yüce bir dağısın isimli karadeniz'e paralel uzan dağlarımızdan ılgaz dağını geçtik, işte o zaman kastamonu'nun güzelliklerini görmeye başladık.

    bir kere şehrin tarihi konakları görsel anlamda çok özeller. bunun yanı sıra osmanlı döneminden kalma onlarca yapı şehrin her tarafını kuşatmış durumda. bir günlük turlama ile merkezde mevcut olan tüm yapıları görmek mümkün gibi duruyor. havaların da güzel olmasını fırsat bilerek yürüye yürüye şehri dolandık. önce tarihi saat kulesine çıkıldı. saat cafe isimli tüm şehri panaromik olarak görmenizi sağlayan, şehrin nemle karışık sıcağından kaçabileceğiniz şirin bir cafede öğlen saatlerini geçirdik. bu manzarada kastamonu kalesi, yüksek bir tepenin üzerinde inşa edilmiş görkemiyle tüm şehre gölgesini vurdurmakta.

    akşam üzeri karnımızın da acıkmasıyla şehre özgü geneleksel tatları deneyebileceğimiz bir yer ararken karşımıza münire sultan restoranı çıktı. kendisini daha önce sevgili vedat milor'un da ziyaret etmiş olmasını öğrenmemizin de gazıyla bu küçük sevimli restoranda akşam yemeğimizi yemeye karar verdik. yemeklere geçmeden önce şunu belirtmek isterim ki kastamonulular bildiğimiz pek çok yemeği kendilerince isimlendirmişler. mesela önce ecevit çorbası diye bildiğimiz yayla çorbasını içtik. tadı gayet lezzetliydi. daha sonra tirit, bandurma (ki inanılmaz ağır bir yemek olmakla birlikte efsane bir tadı var) ve kastamonuluların yine kendilerince etli ekmek demeye karar verdikleri bana sorarsanız çiğ börek, arkadaşıma sorarsanız gözleme, bir başkasına sorsak bu ne la denilebilecek ama oldukça lezzetli hamur işi ağırlıklı menüyü bir çırpıda silip süpürdük. bu bakımdan münire sultan restoran gerek çalışanları gerekse de yemekleri ile kesinlikle ziyaret edilmesi gereken bir yer.

    asıl bomba ise yemekten sonra birşeyler içebileceğimiz bir mekan ararken bulduğumuz kurşunlu han isimli mü-kem-mel ötesi güzellikteki fasıl restoranı/oteli oldu. fatih sultan mehmet'in dayısı kemalettin efendi tarafından yapıldığını öğrendiğimiz han bir dönem depo olarak faaliyet göstermiş ancak daha sonra restore et - işlet - devret modeli ile hem otel hem de restoran olarak faaliyet göstermeye başlamış. tarihi yapısıyla tam bir han konsepti mevcut otelde. surlar içerisinde bir avlu, küçük kapılı han odaları ve her daim "hancı bana ve kurduma bir but" demek istediğiniz güler yüzlü garsonlara sahip restoran. akşam 20.00 saatlerinde girdiğimiz bu yerde zaten hali hazırda yalnızları oynayan udi abimiz gece boyunca enfes parçalar çaldı. hele ki karadır kaşlarını söylerken tüm hanı yıkmaya hazırlanan bir haldeydim şahsım adına. kesinlikle kastamonuyu ziyaret etmeniz halinde şehrin tam merkezinde yer alan bu otelde kalmanızı tavsiye ederim.

    ertesi gün ise o kadar yol geldik biraz daha gidelim de deniz görelim maksadıyla ineboluya doğru yola çıktık. şahane bir doğanın eşlik ettiği yol boyunca sürekli denizi görme ümidi içerisindeyken, ineboluya geldiğimiz halde ortalıkta herhangi bir deniz bulamadığımız gibi kastamonu'daki sıcak hava yerini birden inanılmaz serin bir havaya bırakmıştı. neyse efendim biz biraz daha gidelim dediğimizde karadeniz'in hırçın sularına da ulaşmış olduk. inebolu kendi halinde küçük bir belde. hani emekli olayım da gelir yerleşirim demeyeceğiniz yerlerden. bu yüzden haritada üzerini çiziyoruz. ha olur da gitmek isterseniz yakamoz tatil köyü konaklanabilecek bir yer gibi durmakta. yok biz konaklamayalım yalnızca birşey yiyip çıkacağız diyorsanız da uçarkuş'un yerini kesinlikle tavsiye ederim. kendi halinde küçük bir deniz kenarı kafesi olmasına rağmen gayet lezzetli yemekleri mevcuttur.

    bir günlük bu yolculuğumuz sonrası muhtemelen bir kez daha gitmeyeceğim bir il olmakla birlikte kendi halindeki bu güzel şehri görmüş olmak ve en azından o doğasını tatmak keyifli anılara vesile olmuştur efendim.

    edit: imla.
  • çam kokan şehir.

    özellikle ağacı ve ormanı olmayan bir yerden bu şehre gittiyseniz ormanlarına hayran kalırsınız o güzel çam kokusunu derin derin içinize çekerken bulursunuz kendinizi.
  • geçen yaz kastamonu'da 3 düğüne katılmış biri olarak söylüyorum ki dünyada herhangi bir insan evladı kastamonudaki düğünlerde köçek oynatmayı yasaklatacak göte sahip değil.
  • anadolu'da şehir denebilecek 7-8 yerleşkeden biridir çünkü kendine has kültürü vardır. osmanlı döneminde karadeniz'in batı yarısı bu şehirden yönetilmiştir.

    şehir aslında iki ayrı yerleşkenin toplamı gibidir. kuzeyde karadeniz'in en uzun sahiline sahiptir ve bu kısımın giresun'dan, trabzon'dan farkı yoktur. yağmurlu hava, sise buluta gömülmüş derin vadiler, yeşilin binbir tonu, dağ yamaçlarına serpiştirilmiş evler, kara lahana, mısır, fındık...

    bu karadeniz şeridinin arkasında ise küre (eski adıyla isfendiyar, daha da eski adıyla pontos) dağları yükselir. bu dağlar öylesine yol vermez ve yüksektir ki sahil ile iç kesimi birbirinden koparır. dağlar üzerindeki düzlükte devrekani ve seydiler ilçeleri bulunur. bu kısımdan sonra rakım düşer ve geniş kastamonu ovası başlar. aslında ovadan çok genişçe bir vadi de denebilir. karadeniz sahilinde ev kuracak kadar bile düzlük olmadığından şehrin tarihi merkezi bu denize uzak ovada olmuştur hep.

    son dönemde şehirle ilgili dikkatimi çeken şeylerden biri karadeniz'deki tek düz araziye sahip olmasına rağmen gökdelen benzeri çirkin ve devasa yapılarla dolmaya başlamış olması. bahçeli evler yapıp kentin allah vergisi yeşillik ve bereketini yaşatacaklarına, sıkış tepiş apartmanlara merak sarmış durumdalar.

    bir diğeri de, yakışıklı erkek oranındaki radikal yükseliş. eskiden beri kastamonu hakkında kızları çok güzel, erkekleri eh işte derler ama son zamanlarda genç kuşak erkeklerin ezici çoğunluğu yakışıklı.
    renkli göz ve beyaz ten yaygındır bu memlekette (özellikle karadenizli olanlarda) ve ben esmer severim ama. acayip şekilde çekici heriflere dönüşmüş bunlar.
    ne yiyorsanız yaramış, aynen böyle devam.*

    son olarak, anadolu türk kültürünün kalesidir bu kent. osmanlı dönemi de dahil olmak üzere muhafazakarlık özellikle şehir merkezinde hep var olmuştur ancak asla araplaşmamışlardır. son 20 senedir ise istanbul'a göç edenler vasıtasıyla kara çarşaf ile tanışmıştır. ki kastamonu'da kara çarşaf halen yadırganır hatta ayıplanır.
    insanı rahattır, karadeniz genelinde görülen cinselliğin dilde çok rahatça ve yaygın biçimde kendini göstermesi burada da aynı şekilde görülür. kadınları asla başını eğen suskun kadın profiline uymaz. babaannem mesela, gençliğinde iki tabanca taşıyan bir kadınmış. silahı da çok severler zaten.

    sonuç olarak, asla bir iç anadolu şehri değildir. halkının kuzeyde kalanları çepni, merkez çevresinde olanları yörük kökenlidir. karadenizlinin eğlenceye ve rahatına düşkün versiyonudur.
hesabın var mı? giriş yap