• ekşisözlük öyle bir yerdir ki; guantanamo körfezi deniz üssü'nde isyan çıksa ve başlık açılsa, bir yazar ben o üste yüzbaşı olarak çalışıyorum, olayın aslı böyle, ilk isyanı çıkartan nijerya vatandaşı boko haram'lı şeyh matvalli değil, yeni zelanda vatandaşı ittihad ül-islamiye'li seyfü'l adil diye içerik girer. isyanın bastırılma durumu, çıkış şekli, çıkmasının arkasında yatan sebepler, üste gerçekleşen son 12 yıllık isyanların tam listesi ve mevcut isyanla alakalı dünyada bulunmayan kendisinin çektiği fotoğrafları upload ederek gerçekten içeride olduğunu kanıtlar.

    karabük öyle bir yer ki; bir haftadır sözlükte (bkz: karabük olayları) konuşuluyor, bir kişi de çıkmamış ki ben karabük'te yaşıyorum, aslında olaylar böyledir diye. yalnızca 33. derece masonların dahil olabildiği ayinlerden sözlüğe akın akın fotoğraf gelirken, 1 haftadır konuşulan karabük olayları hakkında bir tane bile "ben karabük'te yaşıyorum" yorumu gelmemiş.

    eyyorlamam bu kadar.
  • safranbolu ilçesini içinde bulunduran il. ağzını yaya yaya "yae bizim safranbolu evlerimiz çok meşurdur" diyen zonguldaklı birini, "safranbolu karabük'e bağlı değil mi?" sorusuyla göt edebilirsiniz. türkiye'de km² başına en çok ağaç olan ildir ayrıca.
  • istisnalar olsada çoğu ev sahibinin net orospu çocuğu olduğu şehirdir. 1+1 eve 800 lira kira istemek, devamlı öğrenci sikmeye çalışmak rutin hal ve hareketleridir.

    bir şehrin insanlarının yozlaşmasını kanıtlamak için o şehire büyük bi üniversite kurun, insanların ne şekile bürüneceğini görebilirsiniz.
  • uzun uzun yazmaya gerek yok. hayalleri olmayan bir şehir. insanların gelecek hayatları için basamak oalrak kullandıkları şehir.
  • bundan önce girilen entarilerde yapılan yorumların tümü olumsuz olmasına karşın, hem bunların nedeni açıklanabilir, hem de güzel yönleri aktarılabilir bir entari yazılması gereği duyulmuştur.

    havası kirlidir,evet. bunun nedeni de fabrikanın iki dağ arasında kalan şehrin ortasına yapılmış olmasıdır. yüksek bir yerde yapılmış olsaydı böyle bir sorun olmazdı. bu sorunu gidermek için, fabrika yöneticileri, zehirli gazlar çıkaran bacalara filtre taktırmışlardır. her halükarda çıkan dumanların şehrin havasını puslu ve kirli göstermesi kaçınılmazdır. yani baş döndürücü mide bulandırıcı havası, artık geride kalmıştır. sadece 6 ayda bir yapılan bacalardaki filtrelerin temizlenmesi döneminde 2 günlük bir kirlenmeye maruz kalınmaktadır.

    bu kirli havasını temizlemek amacıyla, türkiye'nin yüz ölçümü bakımından % 72 ile en fazla yeşilliğe sahip olan kentidir karabük. yeşilliğe o kadar çok önem verilmiştir ki 200 evler ve yenişehir mahallesi bölgesinde -ki karabük'ün en nezih ve elit kısmıdır- ağaçlardan sokak lambaları bölgeyi aydınlatamamaktadır.

    karabük muhafazakar yapısıyla bugüne kadar sadece bir kez sol bir partiye belediye başkanlığı şansı vermiştir. yerel yönetimin, kente hizmetten anladığı şey, sadece ışıklandırma park bahçe yapımıdır. sosyal hayatı geliştirmek adına yapılan hiçbirşey yoktur. bunun değişmesi için, yerel yönetimden ayrı olarak, karabük üniversitesi'nin kurulması ve ilk etapta 10000 öğrenci hedefi ile, sosyal hayatın hareketlenmesi imkanı meydana gelecektir. yani bundan 5 sene sonra "saat 9 da dışarıda kimse kalmaz" gibi bir düşünce yerini hareketli bir şehir yapısına bırakacaktır. karabük kenti bu gelişime açıktır. yerel yönetimlerin yapamadığını, üniversitenin getireceği kaynak ve imkanlar yapacaktır.

    safranbolu halkı ile karabük halkının arasında uçurum olarak tabir edilebilecek bir anlayış farkı yoktur. şehrin ekonomisi demir çelik fabrikaları'ndan beslendiği için çok gelişmemiştir. bu yüzden kendi içinde bir enflasyon söz konusudur ancak karşılaştırma yapıldığında çok pahalı değildir. insanı kesinlikle misafirperverdir. birçok ilde olduğu gibi şehir milliyetçiliği vardır ve şehrini güzel tanıtmak için, gelen 34, 42, 35, 07, 43 gibi 78 olmayan plakalı araç sahiplerine özel bir ilgi ve yakınlık gösterirler.
  • bir işçi şehridir. ünlü demir-çelik fabrikası ve yan sanayi bu şehirde bulunur.

    benim çocukluğumun da, 1977-1985 arası bir kısmının geçtiği şehirdir. rahmetli babam, makine mühendisiydi. tcdd'den demir-çelik'e nakil oldu. biz de ankara'dan bu şehre taşındık.

    karabük, aynı zamanda planlı şehirleşmenin de en güzel örneğidir. 1930'ların ortasında sovyetler birliği tarafından kurulan demir-çelik fabrikası (fırınlarından biri demokratik alman cumhuriyeti, diğeri de çekoslovakya'dan gelmiştir), sadece yeni iş alanları yaratmamış, küçük bir köy olan karabük'ü modern bir şehir haline de getirmiştir.

    işçi evleri, yenişehir ve memur lojmanları ile çalışanlarına sadece ucuz konaklama sağlamakla kalmamış; büyük havuz, yenişehir sineması, yenişehir açık hava sineması, işçi lokali, memurlar lokali ve mühendisler kulübü, gençlik lokali, vs. gibi girişimler ile emekçilerin sosyal yaşamını da yeniden tanımlamıştır.

    şimdiki düzende "elitizm" olarak adlandırılan kültür, işçilere kadar uzanıyordu. iş güvencesinin yanı sıra, işçilerin sosyal yaşamları da çok zengindi. her hafta düzenlenen balolar, partiler, tiyatro temsilleri ve diğer etkinlikler ile halkın her kesimine kültür ve sanat konusundaki hizmetler ulaştırılıyordu.

    yenişehir sineması'ndan bahsetmeliyim... burası, o dönem için bahsediyorum, türkiye'nin en büyük sinemasıdır. öyle ki, pek çok yerli ve yabancı filmin de galası bu sinemada yapılırdı. benim hatırladıklarım arasından sayayım:

    - the grease
    - superman
    - star wars (1978)

    ayrıca, cumartesi sabahları iki film birden gösterilirdi. filmlerin yanı sıra, tiyatro ve konser gibi kültürel etkinliklere de evsahipliği yapardı. (makinisti ise mustafa ağabeydir. kübana apartmanları'nın oradaki tek katlı lojmanda otururdu. canavar aykut'un komşusuydu).

    planlı şehirleşme, demiştim.

    yenişehir mahallesi, tamamı bahçe içerisindeki lojmanlardan oluşan devasa bir alana yayılmıştır. ünlü saat kulesi'nden başlayarak ilerleyecek olursanız, yıldız apartmanları, kübanalar, a tipi lojmanlar, mühendis ve yöneticilerin olduğu iki katlı evlere kadar gelirsiniz. yerleşim alanlarının hepsi bahçe içindedir. her yerleşim alanının kendisine ait çocuk bahçesi, oturma-sosyalleşme alanları olup, bu alanlar birbirleri ile bağlantılıldır.

    kırmızı saha ve hemen onun yanında basketbol sahası bulunur. aşağı doğru indiğinizde de ellievler mahallesi vardır (belalı bir yerdir! fitbol oynamaya gidip de dayak yediğimiz ve topu kaptırıp geldiğimiz çok oldu. yine de giderdik. dayak yiye yiye dayak atmasını öğrendik böylece).

    mühendisler kulübü, şehrin sosyal yaşamında önemli yer tutar. bir nevi karabük'ün sosyetesi bu kulüptedir. kışın restoranı ve salonlarında, yazın da havuzlu bahçesinde oturulur. türkiye'de ilk renkli yayın başladığında, her birlikte kulübe gidip pelikan yolu'nu ve hanedan'ı izlerdik (o zaman, "pelikan" dendiğinde akla gelen şerif taytıs ve ferah façet ablamız olurdu. şimdi ise başka şeyler... saf kötülük... neyse).

    mühendisler kulübü, gençler için de güzel bir sosyalleşme alanıydı. kızıyla erkeği ile burada toplanılır, dans edilir, bilardo oyananır ve güzel sohbetler edilirdi. biz kopiller de abi ve ablalarımızın peşine takılırdık... emrah ablak da biz kopillerden biriydi. sorun kendisine, anlatır o güzel zamanları...

    ablam, yanında yedek giysilerimi getirirdi. neden? illa ki havuza düşerdim (yersen!). ablam da üzerimi değiştirirdi... bu da küçük bir anı olsun (kulüp'te tek sevmediğim kişi, satılmış abiydi. herif beni sevmiyordu, ben de onu sevmiyordum. bunun oğlu, amasra'daki kampın kum havuzunda oynarken kovama işemişti. ben de kovayı oğlanın kafasından aşağı boca etmiştim. ondan sonra satılmış abi beni hiç sevmedi. doğaldır).

    devam ediyorum...

    memurlar lokali de karabük'ün sosyal yaşamında çok önemli bir yer tutar. özellikle o dönemki sendika ve devrimci yapıların merkezi durumundaydı. burayı daha çok severdik, daha samimi ve renkli gelirdi. bu lokalin hemen altında da yenişehir sineması bulunurdu... yenişehir sineması'nı kesen uzun yol boyunca da okullar sıralanırdı: ted koleji, meslek lisesi, demir çelik lisesi, yenişehir orta okulu ve yenişehir ilk okulu. ben ted koleji'ne gitmiştim... yıl 1977...

    memurlar lokalinin üst tarafı da pazar alanıydı. her pazar günü annemle buraya giderdik. pazar gitmeyi hiç sevemedim. saatler boyunca o kaotik ortamda yürürdük. şehir planlamasını yapanlar, pazar alanını planlamayı düşünememişler. annem de her şeyi uzun uzun seçer, bir sürü pazarlık yapardı... ağır torbaları taşımaktan ellerim kopardı... öyle araba maraba da yok. uzun saatler boyunca ağır torba taşımak, gerçekten de sıkıcı bir işti... hele beklemek...

    gençlik lokali ise kübana apartmanları'nın olduğu bölgede yer alırdı. gençlerin takılıp müzik dinlediği ve bilardo oynadığı bu lokal de, 70'lerin siyasi havası içerisinde devrimcilerin merkezi haline gelmişti. pek çok güzel insan vardı. 1980 darbesinde yapılan ilk iş, burayı kapatmak olmuştu...

    karabük'ten bahsedip de bahçelerdeki meyve ağaçlarını anlatmamak olmaz. her bahçede en az iki tane meyve ağacı olurdu. kirazı ve eriği dalından yiyen nesildenim. bizim bahçemizde de dut ve elma vardı. mahallenin kadınları, ellerinde örtüler ile gelir, bahçede dut toplarlardı. biz çocuklar örümcek gibi ağaçlara tırmanıp, aşağıda bekleyen annelerimiz ve ablalarımız/kardeşlerimiz için dut silkelerdik. olgun olanlarımız da ağaçtan düşerlerdi (ben fazla olgun ve dolgun bir meyveydim).

    yenişehir mahallesi'nden aşağı indiğinizde ise karabük çarşı'ya gelirsiniz. çok güzel bir pastanesi vardır. halen orada duruyor mudur, bilmiyorum. şehrin gençlerinin buluştuğu, birbirini görüp beğendiği bir mekandı...

    otobüs terminalinden de bahsetmek gerekiyor... üç otobüs firması vardı: güven, ulusoy ve varan. varan'a hiç binmedim. binenlere de çok özenirdim. annem, "oğlum, ne var? o da aynı yere gidiyor, güven de...", derdi. ama, varan içindeki cici beyler ve hanımefendilerin hayatları ilgimi çekerdi o dönem. ulaşılmaz bir dünya gibiydiler. özellikle, istanbul'a gidip gelen varan otobüsleri... otobüs terminali, benim için sevinç ve hüzün anlamına gelirdi. sevinirdim; üniversite öğrencisi olup da farklı şehirlerde okuyan abim (istanbul) ve ablam (ankara) gelirdi. üzülürdüm; çünkü, onları uğurlardım... kardeşim larissa da güven ile gelmişti. yanında babam vardı. küçücüktü. korkuyordu... konuşmuyordu... sevdik o kanatsız meleği...

    ve karabük'ten bahsedip de şapka bakkaliyesi'nden bahsetmemek olmaz. hakikaten de subay şapkası şeklinde yarım silindir formatında bir bakkal dükkanıydı. mustafa abi, oğullarıyla işletirdi burayı. hepimizin günde en az bir kez uğradığı bir yerdi. çevresinde de market falan yoktu. ya buradan alış veriş yapacaksınız, ya da sinema'nın oradaki gima mağazasına gideceksiniz veya çarşıya ineceksiniz -- ki uzun yoldu. o yüzden, el mecbur, şapka'ya giderdik. mustafa abi, bakkalın çevresinde oturulmasını vs. istemezdi pek.

    sonuç olarak;

    karabük, herkes için güzel anıların biriktiği bir şehirdi. 80'lerin ortasındaki özelleştirmeden sonra, insan profili de çok değişti. karabük'ü karabük yapan pek çok insan yurdun dört bir yanına dağıldı...

    halen bir araya geldiğimizde bu şehri anarız. güzelce. bazen üzülerek.

    ve en önemlisi; rahmetli babamın mezarı bu şehirde, tam da fabrikayı gören tarafta.

    karabük, cumhuriyet'tir. cumhuriyet ise fazilettir. biz yaşadık, umarım çocuklarımız da yaşar...
  • türkiye'nin beyin göçüne en çok maruz kalan şehiri.

    doğma büyüme karabüklüyüm. üniversite yıllarına kadar karabükte yaşadım.keza anne ve babamda doğma büyüme karabüklü. iş böyle olunca şehiri en ince ayrıntısına kadar tanıyorsun. insanları, insanların yaşadığı değişimi, şehirin ruhundaki değişimleri.. hepsi birer birer göz önüne geliyor.

    öncelikle karabük, fabrika sayesinde türkiye'nin en planlı, en güzel şehiri olarak kurulmuştur muhtemelen. fabrika yapıldıktan sonra bahçe içinde en çok iki katlı evlerin olduğu, yolların kenarları ağaçlarla çevrili mahallesi olan, türkiye'nin en büyük sinemasına sahip olan, türkiye'nin ilk tenis kortlarından birinin inşaa edildiği, bir sürü bilim adamı ve sanatçı yetiştirmiş tam bir cumhuriyet kentiydi.

    ben doğduğum zaman (80'li yılların sonu) karabük'te erkekler takım elbisesi, kadınlar da şık elbiseleri ile dolaşırmış. çocukluğumdan hatırlıyorum annemler cumhuriyet bayramında cumhuriyet balosuna giderdi. ailemiz de öyle aristokrat değil, standart memur çocuğuguz. şimdi bakıyosun ne bir balo ne de cumhuriyet bayramı kutlaması var.

    yukarıda bahsettiğim türkiye'nin ilk tenis kortlarından biri yıkıldı ve yerine park yapıldı. şu an piknik masaları üzerinde gençler çekirdek çitliyor. meşhur sinama yıllardır kapalı. en son ne zaman film oynadı bilmiyorum. önünde plastik bir tabela ile "yenişehir kültür merkezi" yazıyor.

    artık şehirde aşırı başarılı wonderkidler yok, artık şehide 1990 ların kısıtlı imkanlarında muhteşem işler çıkaran gençler yok. şehirin ruhu bitti ve kayboldu. düzelir mi diye düşünüyorum ama düzelme ihtimali 0'a yakın.
  • 2009 yerel seçimlerinin tamamlandığı gece 01.00 sularında 16 oy farkla akp'nin kazandığını öğrenip yatağına yatanların, gece 03.00 sularında mhp nin %1 farkla öne geçtiğini gördükleri şehir. uyumadan önce başkansın, sabah değil.. yalan dünya.
  • ülkemizdeki hava kirliliğini en net görebileceğiniz, hissedebileceğiniz, soluyabileceğiniz şehirdir..
  • dogdugum ve üniversiteye gidene kadar 17 yil yasadigim, bati karadeniz bolgesinde bulunan 78 trafik numarali ilimiz. il olmadan zonguldak'a bagliydi. demir celik fabrikasi ve safranbolu disinda pek de muhim bir olayi yoktur. sehirlerarasi telefon kodu 370'dir.
hesabın var mı? giriş yap